Eskiden öyle miydi? İnsan yanlış yapmaktan ödü kopardı. "El alem ne der?" vicdan baskısını ruhunda hissederdi. El alemin cezası da, benim diyen hakimin verdiği cezadan daha etkili olurdu. Suç işleyen suçunu gizleyemezdi. Yüzü kızarırdı edebinden hayasından... Oysa insanın en güzel süsüdür utanması, utancından dolayı yüzünün kızarması.İnsan olduğunun göstergesi. Utanmak insanın kalitesini gösteren bir güzellik bir özeliktir.
Utanan insan saygılıdır, edeplidir, faziletlidir, güzel ahlaklıdır. Vicdan merhamet sahibidir. İnsana, hayvana, doğaya karşı merhametlidir. Emek vermediği şeye sahip olmak istemez. Hakkı ve halkı korur gözetir. Erdemli haya sahibidir.
Maalesef günümüzde bu güzel değerler yavaş yavaş önemini yitirmiş durumda. Hatta utanılacak ve unutulacak bir hal aldı... Peki nerede bu "el alem" dediğimiz en ağır cezayı kesen görünmeyen el ? Bu kadar işlenen suçlar karşısında neden bir şey demez odu?
Artık ne korkumuz ne de kızaracak yüzümüz kaldı. Edep, haya, utanmak, arlanmak, adalet, hak, hukuk hak getire...
Haksız yere hunharca öldürülen onca savunmasız zavallı çocuklar, kadınlar, yaşlılar... Çöp konteynerlerine atılan günahsız bebekler. Üç kuruşluk para için öldürülen insanlar. Gözler önünde öldürülen, kaza geçirip acı içinde kıvranan insanları sadece izleyen, başım belaya girer endişesi ile o halde bırakıp giden vicdan yoksunu insanlar... Çöpten ekmek yiyecek toplayan insanlar, savunmasız sokak hayvanlarına canlı canlı zevkine eziyet eden insan demeye dilimin varmadığı bu canileri görmüyor mu?
Görünen o ki o da terk etmiş bu toplumu.Toplum vicdan yargısını devre dışı bıraktığı müddetçe ve hukukun cezai müeyyideleri caydırıcı niteliğini arttırmadıkça endişe verici tablolar her geçen gün artacaktır artıyor da...
İnsanlar artık suç işlemekten utanmaz olmuş. Yüzü bile kızarmıyor. Hani denir ya; tabiri caizse sanki "ar damarı çatlamış"...
Muhabbetle
Hanife Mert
Artık ne korkumuz ne de kızaracak yüzümüz kaldı. Edep, haya, utanmak, arlanmak, adalet, hak, hukuk hak getire...
Haksız yere hunharca öldürülen onca savunmasız zavallı çocuklar, kadınlar, yaşlılar... Çöp konteynerlerine atılan günahsız bebekler. Üç kuruşluk para için öldürülen insanlar. Gözler önünde öldürülen, kaza geçirip acı içinde kıvranan insanları sadece izleyen, başım belaya girer endişesi ile o halde bırakıp giden vicdan yoksunu insanlar... Çöpten ekmek yiyecek toplayan insanlar, savunmasız sokak hayvanlarına canlı canlı zevkine eziyet eden insan demeye dilimin varmadığı bu canileri görmüyor mu?
Görünen o ki o da terk etmiş bu toplumu.Toplum vicdan yargısını devre dışı bıraktığı müddetçe ve hukukun cezai müeyyideleri caydırıcı niteliğini arttırmadıkça endişe verici tablolar her geçen gün artacaktır artıyor da...
İnsanlar artık suç işlemekten utanmaz olmuş. Yüzü bile kızarmıyor. Hani denir ya; tabiri caizse sanki "ar damarı çatlamış"...
Büyükler bu halde iken geleceğimizi teslim edeceğimiz varlığı gurur kaynağımız olan gençlerimizin durumu da pek farklı değil. Rahata alışmış, sorumluluk duygusundan yoksun, emek vermeden, çaba sarf etmeden kolay yoldan kazanma peşinde koşan, her şeyin en son modeline sahip olmak isteyen, marka takıntısı olan, saygı, edep, vicdan, sevgi, merhametin devre dışı kaldığı bir nesille karşı karşıyayız. Tıpkı Üstat Necip Fazıl'ın yaptığı bir konuşmasında"bu gidişle utanmaktan utanan bir nesil gelecek" ifadesi sanki bu günün gençliğini anlatıyor. Utanması gerekenden utanmayan, ama utanmaması gerekenden utanan bir nesil…
Utanılması gereken, ahlaksızlık,vicdansızlık,haksızlık, merhametsizlik ve sevgisizlik olması gerekirken günümüzde, bu insani güzelliklerden dolayı utananlar ayıplanır oldu. Hatta böyle kimselerin durumu,içine kapanık,pasif,asosyal, basiretsiz biri gibi algılanıp kişilik bozukluğu olarak gösterilebilmekte...
Öyle kendimiz olmaktan uzaklaştık ki,her şeyimizi maddenin ışıltılı, göz kamaştırıcı süsüne bıraktık. Neyimiz var neyimiz yok her şeyi paraya endeksledik. Değer yargılarımızın temeline parayı oturttuk. Paran varsa zenginsen insansın, değerlisin, saygınsın. Paran yoksa pul kadar değerin yok. Bizi bir arada tutan, birliğimizi sağlayan ne kadar güzel değerlerimiz varsa onları paraya kurban ettik. İnsana saygı hak getire. Vicdansızlık, merhametsizlik, edepsizlik, riya, kap kaççılık, adam kayırma,diz boyu.
Rabbena hep bana demekten, yardımlaşmayı paylaşmayı unuttuk. Toplum olarak bazı şeyleri kanıksadık ve kabullendik. Artık utanmak, yüzümüzün kızarması şöyle dursun, görmezden anlamazdan gelir olduk çoğu şeyi...
Utanılması gereken, ahlaksızlık,vicdansızlık,haksızlık, merhametsizlik ve sevgisizlik olması gerekirken günümüzde, bu insani güzelliklerden dolayı utananlar ayıplanır oldu. Hatta böyle kimselerin durumu,içine kapanık,pasif,asosyal, basiretsiz biri gibi algılanıp kişilik bozukluğu olarak gösterilebilmekte...
Öyle kendimiz olmaktan uzaklaştık ki,her şeyimizi maddenin ışıltılı, göz kamaştırıcı süsüne bıraktık. Neyimiz var neyimiz yok her şeyi paraya endeksledik. Değer yargılarımızın temeline parayı oturttuk. Paran varsa zenginsen insansın, değerlisin, saygınsın. Paran yoksa pul kadar değerin yok. Bizi bir arada tutan, birliğimizi sağlayan ne kadar güzel değerlerimiz varsa onları paraya kurban ettik. İnsana saygı hak getire. Vicdansızlık, merhametsizlik, edepsizlik, riya, kap kaççılık, adam kayırma,diz boyu.
Rabbena hep bana demekten, yardımlaşmayı paylaşmayı unuttuk. Toplum olarak bazı şeyleri kanıksadık ve kabullendik. Artık utanmak, yüzümüzün kızarması şöyle dursun, görmezden anlamazdan gelir olduk çoğu şeyi...
Muhabbetle
Hanife Mert