10 Ocak 2015 Cumartesi

Boş konuşma hoş konuş!


Toplum olarak konuşmayı sohbet etmeyi severiz. Severiz sevmesine de bir de dinlemeyi, konuşulanı anlamayı, anladığımızı idrak etmeyi öğrenebilsek diyorum. Bu aşamada bir çok sorunların da üstesinden kolaylıkla gelmiş olacağız. Ama nerede...?  Dinlemeye sabrımız yok. Buna karşın konuşmaya mecalimiz hep var.Yerli yersiz gerekli gereksiz hep konuşuyoruz. Hani ağzı olan konuşuyor derlerdi ya... 
Konuşabilme yeteneği, insana yaratılışıyla birlikte verilmiş ve onu diğer canlılara üstün kılmış en önemli özelliklerinden biridir. İnsan elbette konuşacak. Zira konuşarak kendini ifade eder. Kişiliğini bu şekilde ortaya koyar. Çünkü, kişiliği konuşmasında gizlidir. Bu demek değildir ki hep konuş ve boş konuş... Yeri gelmişken geçen gün yaşadığımız bir olayı paylaşmak istiyorum. Kızım bu yıl üniversite sınavına girecek. Dershanesi ile küçük bir sorun yaşadık. Aslına bakarsanız küçük gibi görünse de ciddi bir sorun. Kızım derste dersi kaynatmaya çalışan öğrenciler sebebiyle ders işlenemediğini ve işlense de anlamadığı ile ilgili şikayetini ders öğretmenine, rehber öğretmenine bildirmesine rağmen bir sonuç alamadı. Durumu bize de aktardı. Birlikte dershane müdürüyle görüşmek için gittik. Kızım daha şikayetini tam olarak söyleyememişti ki, müdür açtı ağzını yumdu gözünü sürekli konuşuyor, bizi susturmaya çalışıyordu. Bizden başka şikayet eden kimse olmadığını koskoca dershanede bir tek bizim şikayetçi olduğumuzu söyledi. Bu millet hakkını aramamaya sindirilmeye öyle alıştırıldı ki, bu durum da yöneticilerin işine geliyordu tabi...Kızım diğer arkadaşlarının da şikayetçi olduğunu, ancak bunu söylemekten çekindiğini açık yüreklilikle ifade etti. Bu anlamda kızımla gurur duydum. Zira biz çocuklarımıza, doğru ve dürüst olmalarını ve haksızlık karşısında sessiz kalmamalarını öğütleyerek büyüttük... 
 Sonuç olarak her ne kadar dershane müdürü bizim sesimizi bastırsa da, bu konuyla ilgileneceğini söyleyerek bizi yolcu etti... Bu aşamadan sonra dershane müdürü şikayetimizi dikkate alır mı? Alırsa ne kadar başarı olur, orasını bilmem ancak bildiğim bir şey var ki, haklıysan korkmadan sonuna kadar hakkını aramalısın. 
 1980 ve öncesi  genç olanlar iyi bilir. Çocukların büyükleri karşısında çok konuşması pek iyi karşılanmazdı. Zira"iki dinle bir konuş", "sana sorarlarsa söz verilirse konuş" Konuşacaksan da dilin doğruya hakka susmasın. Zira "haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" gibi öğütler verilirdi... Böyle bir kültürün, medeniyetin varisleri olan bizler, özellikle son dönemlerde yaşadığımız onca haksızlıklara, olumsuzluklara, adaletsizliklere, yolsuzluklara, yoksulluklara, yoksunluklara, zulümlere sessiz kaldık. Asıl konuşulması gereken yerde sesimiz soluğumuz çıkmaz oldu...
  Bana dokunmasınlar da, işime aşıma, kurduğum düzene zarar gelmesin de... Bana değmeyen yılan bin yaşasın gibi felsefelerle kabuklarımıza çekildik. Bireysel çıkarlarımız her daim toplumsal çıkarlarımızın önüne geçti. Bu durum karşısında susan ağzımız, göz göre göre insan onur ve haysiyetini zedeleyen kadın programlarını, yarışma programlarını, Türk aile yapısı ile uzaktan yakından alakası olmayan evlilik programlarını, dizileri, kime ne yakışır gibi anlamsız faydasız programları ve gazetelerin magazin sayfalarını konuştu. Bu programlar vaktimizi ve zihnimizi meşgul etti. 
Pusu kurularak kalleşçe şehit edilen Mehmetçiklerimize, polisimize, gerekli önlemlerin alınmadığı için yöneticilerin kazanma hırsı sebebiyle onca toprağa verdiğimiz maden işçilerimiz, neredeyse her gün şiddete uğrayarak canından olan kadınlarımız, kumpas kurularak hapse atılan askerlerimiz ve komutanlarımızın durumları, yetim hakkı yiyenlerin, haksızlık, yolsuzluk yapanların, adaleti kişiye göre işletenlerin durumu, milli ve manevi değerlerimize yapılan haince saldırılar, dışarıda aç ve perişan durumda olanların durumları yukarıda saydıklarım kadar insanımızın zihnini meşgul etmedi...

Okumaktan, düşünmekten, bilgi üretmekten anlamaktan uzak geçen, geri gelmesi imkansız olan haybeye geçen günler... Aydınlığın önünü kesen, keşkelerle örülmüş kara bir duvar gibi karanlık dikilince, kaçacak sığınacak bir bahane fayda vermez olur... 

 Zalimin zulmünün susturulduğu, hakkın, doğrunun, sevginin, barışın, kardeşliğin,özgürlüğün konuşturulduğu bir dünyada yaşamak dileğiyle...

Muhabbetle,
Hanife Mert



2 Ocak 2015 Cuma

Mevlit Kandiliniz Hayırlara Vesile olsun...

"Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler." (Âl-i İmrân, 164)

Sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa (S.a.v)'nın dünyaya teşriflerinin müjdesi olan mevlid kandilinin; Milletimiz ve tüm İslam alemine huzur, barış, adalet, sevgi, merhamet, şefkat, hoş görü, güzel ahlak, edep, haya, saygı, onur, kardeşlik, merhamet,ilim, bilim, çağdaş makul ve mantıklı düşünce kazandırmasına ve tüm insanlık alemine de hayırlara vesile olmasını diliyorum.


Kandiliniz kutlu olsun.

Hanife Mert

YENİ KİTABIM YOLCULUK ÇIKTI!

Uzun bir aradan sonra merhaba diyerek yeni döneme başlamak istiyorum. Bir süredir bloğumdan ve   değerli blog arkadaşlarımdan uzak kaldım. S...