tag:blogger.com,1999:blog-70650691604700770882024-03-16T00:06:24.660-07:00Hanife Mert Bu sitede yayınlanan öykü şiir ve makalelerimi izinsiz kopyalamak ve yayınlamak, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca suçtur!Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.comBlogger522125tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-9958563237008783482023-01-10T03:04:00.003-08:002023-01-10T11:52:34.424-08:00YENİ KİTABIM YOLCULUK ÇIKTI!<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXU8EyCwETy6gOxnjvft74-AMiayOA5RHygfLVs4fm0s_U07S9tyK4GZC6oEox2L3jrIh6FkW0OXmAvgwuT03kGILnBeXhI9AuEYoueKNK8HgKVlv3oOT85jMd5-BkjyfjkrnYFG7yAt4loXGH9Ki0mYFDyjhTwSAH2N6Ue6qG2iKjjzVXrDJb-BmYEg/s526/323106196_6338707713673_5665221656630344987_n.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="526" data-original-width="526" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXU8EyCwETy6gOxnjvft74-AMiayOA5RHygfLVs4fm0s_U07S9tyK4GZC6oEox2L3jrIh6FkW0OXmAvgwuT03kGILnBeXhI9AuEYoueKNK8HgKVlv3oOT85jMd5-BkjyfjkrnYFG7yAt4loXGH9Ki0mYFDyjhTwSAH2N6Ue6qG2iKjjzVXrDJb-BmYEg/s320/323106196_6338707713673_5665221656630344987_n.jpg" width="320" /></a><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0J8JNJ5V7qSmzY0Hh-yrNheDNF2pz0Yz0kCFkbX7K5NUm0zyYCO8_DKM_670B_Rzosx6YylnN6x1DkC-2c30mD9R3giAGKY8tcQMKozsKHuOHEmIHn-oIjUEUZUeR3polIhKe7VinxXpihmmqUhor4S8O4tx_P_dFGwJSKVeUSJW-xZADFmLVVQZUNA/s771/322604687_920154556029510_8690563128084909816_n.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="771" data-original-width="526" height="299" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0J8JNJ5V7qSmzY0Hh-yrNheDNF2pz0Yz0kCFkbX7K5NUm0zyYCO8_DKM_670B_Rzosx6YylnN6x1DkC-2c30mD9R3giAGKY8tcQMKozsKHuOHEmIHn-oIjUEUZUeR3polIhKe7VinxXpihmmqUhor4S8O4tx_P_dFGwJSKVeUSJW-xZADFmLVVQZUNA/w218-h299/322604687_920154556029510_8690563128084909816_n.jpg" width="218" /></a></div><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; text-align: left;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; text-align: left;">Uzun bir aradan sonra
merhaba diyerek yeni döneme başlamak istiyorum. Bir süredir bloğumdan ve değerli blog arkadaşlarımdan uzak kaldım. Sebebine gelince;
kısmen özel ancak temelde genel...</span></div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Bildiğiniz gibi insan
yaşamı tek düze değildir. İnsanın kimi zaman sevinç, kimi zaman hüzün,
kimi zaman da tatlı heyecanlar yaşayacağı gibi, vicdanını sızlatacak, canını
acıtacak, hatta kanını donduracak kadar üzüntü, öfke yaşaması da muhtemel...
Ülkemizin içinde bulunduğu durum hepinizce malum. Onları tekrar dillendirmeye
ne gerek var...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;"> Benimle ilgili olan
değişimden bahsedeyim sizlere. Fırçadaki Son Şiir/ Bir Orhan Veli Romanı adlı
kurmaca biyografik romanımı biliyorsunuz. Geçen yıl temmuz ayında çıkarmıştım.
Ardından vakit kaybetmeden dördüncü kitabımın hazırlıklarına başladım. "Bu
ne acele? Ardından atlı mı kovalıyor? diye düşünebilirsiniz. Bu durum sanırım
edebiyat dünyasına geç girmiş olmanın eksiğini hissediyor olmamdan kaynaklı
olsa gerek.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Düş Batımı, Bakış Acısı
ve Fırçadaki Son Şiir kitaplarımda olduğu gibi "Yolculuk"
kitabımın da yayımlatma süreci beni oldukça zorladı. İnanın ülkemizde kitap
çıkartmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor. Her şeyde olduğu gibi artık
yayınevleri de işi ticarete dökmüşler. Kitap basımı için istedikleri paraları
duysanız dudaklarınız uçaklar. Onların benden istedikleri parayla biz şuan ki <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>oturduğumuz evi satın almıştık. Varın ötesini
siz düşünün...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Yayınevlerinin istediği
parayı ödemedim tabi ki. Bunun olanağı yoktu. Aralarında vicdanlı yayınevleri
de yok değil hani. Uyanış Yayınevi bunlardan biriydi. Makul bir sözleşmeyle
anlaştık. Tabi bu arada benim sevincime diyecek yoktu...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Kitabım 22 Aralık 2022'de
raflardaki yerini aldı. Çiçeği burnundaki yeni kitabım
"Yolculuk" diğerlerinden farklı olarak kişisel gelişim tadında bir
kitap. Bu kitabı yazma nedenimden kısaca bahsedeyim. Toplum olarak, bireyler
olarak hayat gailesine öylesine kaptırdık ki, “kendimizi” unuttuk... Yaşamın
amacını <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>sadece yemek yemek, para
kazanmak, işte çalışmak ve günlük rutine bağladığımız işleri yapmak olarak
algıladık ve bundan öteye gidemedik.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Oysa yaşamımızı sağlıklı bir şekilde sürdürmek
için, sağlıklı bir ruh yapısına ihtiyacımız vardır.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bunun için se kendimize zaman ayırarak
vicdanımızın sesini dinlemek, ruhumuzu dinlendirmek, onun isteklerine kulak
vermek gerekir. Yaşamı anlamlı kılmanın temel nedeni sağlıklı bir ruh yapısına
sahip olmak<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>değil mi? Bu yaşam
şartlarında pek olası gibi gözükmese de olanaksız değildir...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Ben de bu düşünceyle okurlarıma
nefes aldırmak amacıyla “Yolculuk” kitabımda kişiye kendine yönelmesini,
kendini tanımasını, kendisine zaman ayırmasını, kendini sevmesi ve kendisiyle
barışık yaşaması için kapı aralamaya çalıştım. Anlayacağınız bu kitapla okur kendi
iç dünyasına yolculuk yapacak...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Kitabımı <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yaşanmış öykülerden kurguladım, filozofların
sözleriyle de süslemeye çalıştım. Uyanış Yayınevinden çıktı. 160 sayfalık çabuk okunabilecek bir kitap. Kişisel gelişim kitaplarını sevenlerin
beğenebileceği bir kitap diye düşünüyorum.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Tekrar aranızda olmaktan
mutluluk duydum.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> <b>Yolculuk Kitabı Arka Kapak Yazısı:</b></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; line-height: 200%;">Hani bazen hayat üzerimize çöreklenir de nefes alamaz
hale geliriz ya, her şey üst üste gelmiştir. Bundan dolayı iç dünyamızda tarif
edemeyeceğimiz sıkıntılar, hüzünler yaşarız. Hani dokunsalar ağlayacak gibi
oluruz ya bazen, içimizden hiçbir şey yapmak gelmez. Kendimizi çaresiz,
mücadelesiz onca kalabalığın içinde yapayalnız hissederiz. Her şeyi olduğu gibi
bırakıp kaçmak isteriz hani... Bizi tanıyan bilen olmayan bir yere kaçıp
gizlenmek, yok olmak isteriz. <o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; line-height: 150%;">Bu düşünce
insanın kendinden kaçma isteğidir.</span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; line-height: 150%;"> Peki ama insan
kendinden kaçabilir mi? Ya da insan neden kendinden kaçmak ister?<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; line-height: 200%;">İnsanın bu denli kendinden uzaklaşmak isteği, onun yaşadığı toplumun
dayattığı yaşam tarzı ve devamında oluşan duygu birikiminin insan ruhunda
yarattığı olumsuz etkinin bir sonucudur. <o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 200%;">Her
insan, hayatını kendi istediği şekilde özgürce yaşamak, onu istediği gibi
düzenlemek ve denetlemek ister. Peki kaçımız yaşamak istediğimiz hayatı yaşama
cesaretini gösterebiliyoruz? Yaşadığımız hayat gerçekte yaşamak istediğimiz
hayat mı? Hayatımızla ilgili verdiğimiz kararlarda özgür müyüz? <o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 150%;">İşte
tüm bu ve benzer soruların yanıtını bu kitapta bulacaksınız. Ayrıca bu kitapta okurlarıma;
iç dünyasına yolculuk yaptırarak oradaki kendini tanımasına, anlamasına, sevmesine
ve kendisiyle barışarak, mutlu yaşaması için bir kapı aralamaya çalıştım. Peki
siz kendinizi tanımaya, anlamaya ve
sevmeye var mısınız?<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 150%;"><br /></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 150%;"><br /></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 200%;"> </span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 16pt; line-height: 107%;"> </span></b></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 115%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">
</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 16pt; line-height: 107%;"> </span></b></p><div style="text-align: justify;"><br /></div></div>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com18tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-62061796595958184512022-09-28T12:10:00.000-07:002022-09-28T12:10:02.376-07:00Üç Kuruşluk Çıkar İçin Heba Ettiğimiz Değerler<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqA0UiDpE0djSo57xMPX4zApO3Ii7MXrm3Cel1IkwU5-PMzfbRlR72Z0tbhWDgk9aN47gbcLiX4fPIFTa37-KaxAcAYr_zBYfz1mWK1-oy2OMLKDHP76xWmgvDCoo-_d7__1ahUc3ybSkMIgWELtAyM59k7QqTeQcbuije7TlM8ngejYdHDdU0ZPsBFQ/s689/bf3c9f4f39a24d21ba3f8ea0819b3e11.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="689" data-original-width="563" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqA0UiDpE0djSo57xMPX4zApO3Ii7MXrm3Cel1IkwU5-PMzfbRlR72Z0tbhWDgk9aN47gbcLiX4fPIFTa37-KaxAcAYr_zBYfz1mWK1-oy2OMLKDHP76xWmgvDCoo-_d7__1ahUc3ybSkMIgWELtAyM59k7QqTeQcbuije7TlM8ngejYdHDdU0ZPsBFQ/s320/bf3c9f4f39a24d21ba3f8ea0819b3e11.jpg" width="261" /></a></div><br /><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;">Bir toplumun yetiştirdiği
her ferdin o topluma karşı ödemek zorunda olduğu bir vefa borcunun olduğunu
savunanlardanım. Bu anlayışla, yaşadığı toplumu güzelleştirmek temel
değerlerine sahip çıkmak, onları yaygınlaştırmak, geliştirmek, çağdaş uygarlık
seviyesine çıkarmak ve kendinden sonra gelecek kuşaklara en güzel şekilde
bırakmak onun asli görevidir.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;">Kaldı ki dünya değişim ve
gelişim çağındadır. Bu değişime paralel olarak teknolojik
gelişmeler, kapitalizmin ezici gücü ve metropolleşmenin de etkisiyle
insanların yaşam felsefesi ve değer yargıları da değişime uğramaktadır. Bu
değişim insanı asli görevinden uzaklaştırmakta hatta unutturmaktadır.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"> Özellikle son
yıllarda toplumumuzda yaşanan örnekler alışılagelmiş bazı değerlerimizin göz
ardı edildiği gerçeğini gözler önüne sermektedir. Nasıl mı? Örnek
çok. Örneğin; artık kimse senin kişiliğinle, karakterinle, edebinle,
ahlakınla, insanlara, canlılara verdiğin değerle, şefkat ve merhametinle,
hoşgörünle, doğruluk ve dürüstlüğünle, hak ve adaletli davranışınla, vefanla,
bilginle, başarılarınla ilgilenmiyor ve önemsemiyor da... Hal böyle iken bir
zamanlar erdem sayılan ve olmazsa olmaz dediğimiz değerlerin yerini mevki
- makam, para ve güç almış durumda. Paran varsa değerlisin. Hele bir de
mevki makam sahibi isen değme keyfine, el üstünde tutulursun. Her türlü erdemi,
tüm insani nitelikleri üstünde taşı, ağzınla kuş tut, eğer paran yoksa hatırı
sayılır bir mevki makama sahip değilsen pul kadar değerin yoktur insanların
gözünde. Çünkü insanımız artık derin düşünemiyor. İnsanın içinde sakladığı
cevheri görmek istemiyor. O sadece görünen dış yüzüyle
ilgileniyor. Kişileri dış görünüşlerine, giyimine, kuşamına, mevkisine, makamına,
rütbesine, malına, mülküne, kazancına göre değerlendirip insan yerine koyuyor..<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;">Görünüş ve madde
insanların ruhlarına o kadar işlemiş ki, bütün değer yargıları; şekil,
görünüş ve madde üzerine kurulmuş durumda. Şeklin güzelse değerlisin, paran
varsa saygınsın, zenginsen önemlisin, mevki makam sahibi isen adamsın gibi..<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"> Kaldı ki bizim
kültürümüz edebi, ahlakı, ilimi, irfanı değerli görürdü. Medeniyetimiz erdem
sayılan bu değerler üzerine kurulmuştu. Bu topraklar nakış nakış sevgi, saygı,
vefa, dürüstlük, hak, adalet, güzel ahlak ve edeple inşa edilmiştir. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"> Bu günlere
kolay gelmedik. Lakin şuan baktığımızda, her türlü olumsuzluğu, yanlışı sadece
izleyen, sorgulamaktan, hesap sormaktan yoksun, kutsal değerleri önemsemeyen
bir toplum ile karşı karşıyayız. Kendimizi kapitalist dünyanın aldatıcı süsüne
kaptırdık gidiyoruz. Her şeyimizi paraya endeksledik. Bizi bir arada tutacak ne
kadar güzel değerler varsa onları sıradanlaştırdık. İnsana saygı
hak getire. Vicdansızlık, merhametsizlik, edepsizlik, riya, adaletsizlik, kap
kaççılık, adam kayırma, ötekileştirme diz boyu.Yolsuzluk rüşvet tavan yaptı.
Rabbena hep bana demekten yardımlaşmayı paylaşmayı unuttuk. Güçsüz insanlara
reva görülen zulümleri, haksız yere cana kıyanları, çocuklara yapılan
eziyetleri, hayvanlara, doğaya yapılanları söylemiyorum bile...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;">Hal böyle iken mutsuzluk
ve huzursuzluk peşimizi bırakmıyor. Tüm bu değer yargılarımızın madde üzerinde
yoğunlaştırılması ile, toplumda saygı, sevgi, hoşgörü, dostluk, vefa,
yardımseverlik gibi değerlerin kaybolmasına neden olduğunu görüyoruz. İyinin-
kötünün, haklının-haksızın, doğrunun- yanlışın, güzelin- çirkinin birbirine
girmiş durumda olduğu bir toplumda yaşamaya çalışıyoruz. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;">Belki çok genelleyici ve
karamsar bir yazı oldu. Ancak sayıları günden güne azalsa da; değer yargıları
ahlak, edep, ilim, irfan temelinde kurulu insanların olduğunu biliyorum ve
benim saygı ve sevgim onlara. Parasına, makamına, arabasına, yazlığına,
kışlığına değer biçenlere, güçsüzü ezenlere, yetimleri yerenlere değil.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;">Hanife Mert</span><o:p></o:p></p><br /><p></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-47573981310750146162022-09-21T13:20:00.003-07:002022-09-21T13:20:35.254-07:00Umut Ne Zaman Ölür?<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgmVh14Gh9y0Z_zVfclsrQbx_TbtMJlmcsc_J_zqk3V6ePa17X2t-_0piU6DN9LsiVZ74wbRY-L1Ev6zyyoYK8tNAWW2_js4SK1Kytb-NL_NciaJaZhYcPdZ8LLqBgSa3LzarMSXCcMfOIuSzbBN8cw51Mfl_735AwS8mmR-LtqqupQBKNgyS7fgBMMg/s884/b4049fee7f1ec194cd9d4c14c2034bbd.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="884" data-original-width="600" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgmVh14Gh9y0Z_zVfclsrQbx_TbtMJlmcsc_J_zqk3V6ePa17X2t-_0piU6DN9LsiVZ74wbRY-L1Ev6zyyoYK8tNAWW2_js4SK1Kytb-NL_NciaJaZhYcPdZ8LLqBgSa3LzarMSXCcMfOIuSzbBN8cw51Mfl_735AwS8mmR-LtqqupQBKNgyS7fgBMMg/w271-h400/b4049fee7f1ec194cd9d4c14c2034bbd.gif" width="271" /></a></div><p></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; line-height: 150%;">Sabahları çok erken kalkarım. Öyle ona on ikiye kadar uyuduğum pek
görülmemiştir. Çalıştığım yıllardan kalma bir alışkanlık... <o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; line-height: 150%;"> Bu sabah da erken saatte
pencereme vuran sabah güneşinin ışıklarıyla uyandım. Uyku mahmurluğuyla perdeyi
aralayıp dışarıya bakarken, pencerenin aralığından içeriye girmeye çalışan
sabah yelinin yüzüme hafif hafif dokunuşuyla, içime huzur yayılıverdi.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; line-height: 150%;"> Sonbaharın ılık günlerini
yaşadığımız bugünlerin tadını çıkarmalıyız diye düşündüm. Zira “bu kış zor
geçecek söylemleri” nedeniyle dondurucu soğuğuyla kış kapıda... <o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; line-height: 150%;">Yeni bir güne, yeni bir haftaya, yeni bir mevsime veya yeni bir
yıla başlamak beni her zaman heyecanlandırır. Çünkü bitişler hüzün verse de,
yeni başlangıçlar yeni heyecan, yeni umut demekti... Toplum olarak, dünya
insanlık ailesi olarak en çok ihtiyacımız olan şeydir;“Umut”<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; line-height: 150%;">Umut nedir diye hiç düşündünüz mü? Umut hakkında pek çok yazı
yazdım ve çoğunlukla çeşitli sosyal medya hesaplarımda paylaştım. Hatta son
kitap projemin konusu da umut. “Umut fakirin ekmeği, çıkmayan candan umut
kesilmez” gibi söylemlerde bulunmuş atalarımız. Nefes alıyorsan umut etmeye
devam etmelisin. Zira umudunu yitiren her şeyini yitirir... <o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; line-height: 150%;">Her ne kadar Friedrich Nietzsche “Umut en büyük kötülüktür, çünkü
işkenceyi uzatır.” diye tanımlasa da, ben umudun yaşamla ölüm arasında bir
köprü olduğuna inanırım. </span><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;">Eğer nefes alabiliyorsanız, içinizde umut
ışığı hep yanacaktır, yanmalı da… İnsanın içinde yanan o ışık hayal gücü ile
sabırla desteklenerek hayat bulur. <o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%;"> İnsan ne zaman umutsuzluğa düşer? Kendisine
umut vadedenin sözünde durmaması, vadettiği şeyi yerine getirmemesi insanın
umudunu kaybetmesine neden olur. Umudunu kaybeden de her şeyini kaybeder.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; line-height: 150%;">Yazıma konuyla alakalı olduğunu düşündüğüm bir hikayeyle devam
etmek istiyorum.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="color: #050505; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Ülkenin birinde bir kral dondurucu bir kış mevsiminde gecenin soğuğunda
nöbet tutan muhafıza sorar:<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="color: #050505; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">– Üşümüyor musun?<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="color: #050505; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Muhafız:<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="color: #050505; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">– "Alışığım sayın kralım" diye yanıtlar.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="color: #050505; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Kral:<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="color: #050505; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">– "Olsun, sana sıcak tutacak elbise getirmelerini emredeceğim"
der ve gider. Gidiş o gidiş.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="color: #050505; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Bir süre sonra içeri girdiğinde emri vermeyi unutur...<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="color: #050505; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Ertesi gün duvarın yanında muhafızın soğuktan donmuş cesedini görürler,
duvarın üzerinde de bir yazı vardır: "Soğuğa alışkındım; fakat senin sıcak
elbise vaadin beni öldürdü..."<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="color: #050505; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"> Türlü türlü vaatlerle insanları
bekleterek onları bir umuda bağlayarak kesinlikle bir kazanç sağlamaya
çalışmayın. Çünkü insan, bekledikçe değişir. Beklettiğiniz kişi hakkınızda
telafisi imkânsız olumsuz düşüncelere girer. Kendisine umut verip de sözünüzü
yerine getirmediğiniz kimsenin önce umudunu öldürürsünüz, ardından sevgi,
saygı, güven ölür, dostluk ölür, muhabbet ölür. Sonra insanlık ölür.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; text-align: justify;"><span style="color: #050505; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Hanife Mert<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; text-align: justify;">
</p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><o:p> </o:p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p></div><p><br /> </p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-26717334726460343842022-04-15T02:41:00.006-07:002022-04-15T03:59:05.255-07:00OHAN VELİ 108 YAŞINDA<p></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span style="background: white; color: #050505; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><br /></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; line-height: 115%;"></span></p><div class="separator" style="background-color: white; clear: both; color: #050505; font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhY_4sd56HODj4dEUzsw31LW5_O-aa230q39X0K4OA_4xBxsgn60TJqxg1fCnhgVDc46z1g0_JmLJEeQvERJ6QBGqWVLgmTq2Mgt6E0syeSuiymD3vfzeFTLvfjmEIIMZh-TVBuraWc8_RPtq8_aTzY_i1qZh2htHEE69iI4lCFYlySuqbVKTCtCzRRkw/s1757/277788758_10227632681152069_7841480066696799878_n.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1757" data-original-width="1406" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhY_4sd56HODj4dEUzsw31LW5_O-aa230q39X0K4OA_4xBxsgn60TJqxg1fCnhgVDc46z1g0_JmLJEeQvERJ6QBGqWVLgmTq2Mgt6E0syeSuiymD3vfzeFTLvfjmEIIMZh-TVBuraWc8_RPtq8_aTzY_i1qZh2htHEE69iI4lCFYlySuqbVKTCtCzRRkw/s320/277788758_10227632681152069_7841480066696799878_n.jpg" width="256" /></a></div><br />1914 yılının, Nisan ayının on üçünde sabaha karşı bir Orhan Veli geldi bu dünyaya. O, Mehmet Veli Bey ve Fatma Nigar Hanım’ın ilk göz ağrısı, Adnan Veli ve fırfırcığım diye sevdiği kız kardeşi Firuzan Yolyapan’ın çok sevdikleri ağabeyiydi… <br /><br />Orhan Veli aynı zamanda lise sıralarında iken her teneffüste; "Oktay teneffüsü gavur etmeyelim, şiir konuşalım” dediği Oktay Rıfat Horozcu ve aynı kıza âşık olduğu Melih Cevdet Anday’ın en yakın dostuydu. İleriki yaşlarında Türk şiirine hatırı sayılır bir yenilik getirecek olan şiirimizin bu üçlü sacayağı, bütün boş vakitlerini şiir ve edebiyat konuşarak araştırarak geçirmiştir. Ayrıca bu üçlü yirmili yaşlarına ve dönemin usta yazarlarına ve şairlerine rağmen, şiirde kafiye, redif, mısra, hece vezin gibi kuralları kaldırarak şiirimizde bir devrim yapmışlardır. Cemal Süreya’nın deyimiyle “Orhan Veli şiire kasket giydirdi. Onu sivilleştirdi...” <br /><br /> Orhan Veli şairliğinin yanında, bir dost arkadaş canlısıydı. Dönemin pek çok ünlü edebiyatçılarıyla yakın dostluk kurmuştur. Ancak bunlardan Sait Faik Abasıyanık’la olan dostluğu farklıdır.. Pek çok ortak noktaları vardı. Ruh ikizi gibiydiler... Orhan Veli Sait Faik'in şair, Sait Faik ise Orhan Veli'nin öykücü haliydi.... <br /><br />Bu iki yakın dostla ilgili bir anıyı paylaşmak istiyorum. <br /><br />İstanbul Kasımpaşa'daki Deniz Hastanesi'nde yatan Melih Cevdet'i ziyaret etmek için Oktay Rıfat'la birlikte İstanbul'a gelen Orhan, ziyaretin ardından hastaneden ayrıldıktan sonra yakın dostu Sait'le buluşur. İstanbul'a kadar gelip de sevgili dostunu görmeden Ankara'ya dönmek olmazdı. Buluştuklarında Sait Faik: <br /><br />-Orhan içimden geldi. Gel bugün seni ben yemeğe davet ediyorum, dedi. Zamansız bu davet Orhan Veli’yi şaşırtmıştı. Her zamanki muzip dalgacı tavrıyla: <br /><br />-Hayırdır, hangi dağda kurt öldü? Böyle durup dururken?” <br /><br />Orhan'ın tavrı Sait'i kızdırmıştı: <br /><br />-Ulan içimizden geldi davet ettik. Vazgeçtim, yok davet mavet. Unut, dediklerimi, dese de Orhan'ın mazlum, muzip bir çocuk edasıyla ısrarına dayanamadı ve birlikte Mustafa'nın meyhanesine gittiler. Meşrutiyet Caddesi’nde, İngiliz Konsolosluğu'ndan Tepebaşı’na giden yolun solunda bulunan meyhane Sait'in keşfettiği ve zaman zaman da yalnız gittiği bir meyhaneydi. <br /><br /> Masaları donatılmış, şaraplarını yudumlarken, Sait rahat durmuyordu. Orhan'ı kızdırmak en büyük zevklerindendi. <br /><br />- Orhan, dedi. <br /><br />Orhan seslenmedi, sadece yüzüne baktı. Sait muzipçe gülüşünü gizlemeye çalışarak baktı Orhan'ın yüzüne. Gecenin ilerleyen saatleriydi. Şarabın etkisiyle ikisi de gevşemişti. Bugün Sait'in muzipliği üzerindeydi tekrar: <br /><br />-Orhan, dedi <br /><br /> Orhan tam sigarasından bir nefes çekmiş, ardından da şarap bardağını ağızına götürürken baktı Sait'e, bardağı ağzında tuttu: <br /><br />“Gene ne oldu?” dedi. <br /><br />Sait : <br /><br />-Sence en büyük şair kimdir? <br /><br /> Orhan Veli düşünmeden: <br /><br />-Fuzuli, dedi. <br /><br /> Sait Faik alaylı, muzip gülüşüyle sakin sakin demleniyordu. Orhan farkındaydı, Sait'in kendini <br /><br />tongaya düşüreceğinin. Şarapları bitmişti. Sait eliyle işaret etti. <br /><br />-Mustafa! hadi bakalım masayla ilgilenin! dedi. <br /><br /> Masa temizlendi, şarap ve meze geldi. Sait Faik yerinde duramıyordu. İkinci şişenin ikinci bardağını içerken Orhan'a tekrar sordu: <br /><br />-Sonra? dedi. <br /><br />Orhan Veli Sait Faik'in ne sorduğunu unutmuş izlenimi verir gibi: <br /><br />-Azizim sonra ne? <br /><br />Sait: -Fuzuli'den sonra kim? <br /><br />Orhan Sait'in pes etmeyeceğini anlamıştı. Kısa kesmek için: <br /><br />-Fuzuli mi dedim? Yok canım Fuzuli de kimmiş? O da avuç açanlardan, dedi. <br /><br />Sait Faik: <br /><br />-Öyle mi? Peki bana göre en büyük şair kim öğrenmek ister misin? diye sordu. <br /><br />Orhan Veli merakla: <br /><br />-Kim? <br /><br />Sait Faik alaylı gülümsemesini bozmadan, <br /><br />-Sen! Benim için en büyük şair sensin, dedi. <br /><br />İşte Orhan, Sait'in bu alaylı cevabına öfkelenmişti. Elindeki bardağı sinirlice masaya bıraktı. <br /><br />Kaşlarını çattı, gözlerini kısarak, <br /><br />-Hadi oradan it! dedi. <br /><br /> Sait Faik söylediğinde samimiydi, ancak amacına ulaşmanın zevkini yaşıyordu. <br /><br />-Ömründe hiç küfür etmemiş Çelebi Orhan Veli'yi kızdırdım! diye nara attıktan sonra bir kahkaha patlattı. Keyfine diyecek yoktu. <br /><br />Edebiyatımızda Garip Hareketi ( Birinci Yeniler) olarak bilinen hareketin öncülerinden olan ve 36 yıllık kısacık yaşam öyküsünü araştırıp kitap haline getirerek okurlarıma sunmaktan büyük mutluluk duyduğum Ünlü Şair Orhan Veli’yi saygı ve rahmetle anıyorum. İyi ki doğdu ve iyi ki bu dünyadan bir Orhan Veli geçti. Ruhu şad olsun. <br /><br /><br /><br />Hanife Mert <br /><br /> <p></p><p></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-82204265129859486662022-04-08T11:22:00.000-07:002022-04-08T11:22:05.219-07:00Yine Laf Lafı Açtı!<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjeLuZaeue8xt3GmMID4GWFUhUrr8DKA4niT2XiK1jTCKVvA1p5VBydWPNaNgGkNt4vOgCpo8fVETX2CPoYfLm5IJBqAVm-1DHzOiXQf77MFYxpMA3QiBsrLb5B-p1wbLmpYEKPl5t6P5Mpb9AfN1ymK0uO6kXGaCg3o9GzO6_iEvUwVek0V3O7fUirMw/s280/72719859d84e68a41a4d517ce5decaa3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="280" data-original-width="210" height="280" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjeLuZaeue8xt3GmMID4GWFUhUrr8DKA4niT2XiK1jTCKVvA1p5VBydWPNaNgGkNt4vOgCpo8fVETX2CPoYfLm5IJBqAVm-1DHzOiXQf77MFYxpMA3QiBsrLb5B-p1wbLmpYEKPl5t6P5Mpb9AfN1ymK0uO6kXGaCg3o9GzO6_iEvUwVek0V3O7fUirMw/s1600/72719859d84e68a41a4d517ce5decaa3.jpg" width="210" /></a></div><p style="line-height: 150%;">Dün, uzun süredir görüşemediğim bir arkadaşım aradı
beni. Görüşmememizin özel bir nedeni yok. Hayat gailesi işte... Kendimizi
öylesine kaptırdık ki; ne eş-dost -arkadaş, ne akraba, ne yaşlı, ne büyük-
küçük umurumuzda bile olmuyor artık. Umurumuzda olmuyor derken yanlış
anlaşılmasın. Kendimizi yaşam denilen bu keşmekeşte öylesine kaybettik ki, akıl
edemiyoruz diyelim sadece. Hoş aklımıza gelse de ruhen ve bedenen
öylesine sardı ki benliğimizi, kimseyi düşünecek takatimiz kalmıyor... Konumuz
bu değil tabii.</p><p style="line-height: 150%;"><o:p></o:p></p>
<p style="line-height: 150%;">Sevdiğim bir arkadaşımdı arayan kişi. Geçmişe dair
pek çok güzel anılarımız vardı. Üniversitede birlikte okuduk. Aşağı yukarı aynı
dönemde çalışma hayatına başladık, aynı dönemde evlendik ve yaklaşık aynı
dönemde de emekli olduk. <o:p></o:p></p>
<p style="line-height: 150%;">Arkadaşımın sohbetini severim. Hani, "Gönül ne
kahve ister, ne kahvehane. Gönül sohbet ister, kahve bahane." cinsinden,
sohbet etmesini iyi bilen biri. O, hem konuşmasını hem de dinlemesini bilir.
Yani, her lafa maydanoz olan, fikri olsa da olmasa da konuşmaya çalışan, ancak
karşıdakini dinlemeye tahammülü olmayan, yalnızca ben konuşayım, beni
dinlesinler mizacında olanlardan, değil.<o:p></o:p></p>
<p style="line-height: 150%;">Sohbet kısa bir hal hatırın ardından, yönünü direkt
tüm sohbetlerin ortak noktası olan ekonomiye çevirdi. Artık kimse öyle iyi
misin? Hoş musun? Derdin sıkıntın var mı? diye sormuyor. Öyle laf lafı da
açmıyor artık. Çünkü sorun tek ve ortak... Konu,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>sebze- meyve fiyatları, et fiyatları,
elektrik –doğal gaz faturaları, benzine-mazota- motorine gelen zamlar ve
enflasyonun hız kesmeyen yükselişi... Doğal olarak da yılbaşında aldığı zammın
aynı ay içinde erittiği cebindeki paradan dert yanmaya başlıyor insan. <o:p></o:p></p>
<p style="line-height: 150%;">Nebati Bakan'ın; "... Türk Lirası şu an en
zayıf durumunda. Gideceği bir yer yok bir kere. Vatandaş rahat olsun..."
gibi bir söylemde bulunması durumumuzu âyan beyan ortaya koyuyor.
"Vatandaş rahat olsun..." sözünden de pek bir şey anladığımı
söyleyemem. Gerçi bunların söylediği pek çok şeyi anlamıyoruz ya neyse...<o:p></o:p></p>
<p style="line-height: 150%;">Artık günümüzde ekonomist olmak için öyle yıllarca
üniversitelerin iktisat- işletme fakültelerinde dirsek çürütmeye gerek kalmadı.
Türkiye'de yaşamanız yeterli... Şartlar size kafanıza vura vura öğretir
ekonomiyi...<o:p></o:p></p>
<p style="line-height: 150%;">Arkadaşımla geçmişle bugünü karşılaştırdık. Emekli
olduğumuz dönemlerde aldığımız emeklilik tazminatıyla rahatlıkla orta halli bir
ev ve ikinci el bir de araba alınırdı. Şimdi öyle mi? Eşimden biliyorum,
Ağustosta emekli oldu. Aldığı tazminatla bunların hiç birinin yanına bile
yaklaşılmadı...<o:p></o:p></p>
<p style="line-height: 150%;">Arkadaşım çok endişeliydi. Çünkü onun bu
sorunlarının yanında bir de üniversite sınavlarına hazırlanan bir oğlu vardı.
Eşiyle birlikte aldığı pula dönen emekli maaşıyla nasıl okutacağını düşünüyordu
kara kara. O haklıydı... İlkokul, ortaokul ve lisede bile çok zorken,
üniversitede çocuk okutmak ailelerin iyice belini kıracağa benziyor... <o:p></o:p></p>
<p style="line-height: 150%;">Bu sorunları aşıp okulu bitirse bile karşılığında
işsizler ordusuna dahil olduktan sonra, ne kıymeti var diyesi geliyor insanın.
Ama çıkmayan candan umut kesilmezmiş. Bizler elimizden geldiği hatta gelmediği
kadar bile olsa mücadeleye devam etmek zorundayız. Pes etmek bize yakışmaz.<o:p></o:p></p>
<p style="line-height: 150%;">Arkadaşımla uzun ancak keyifli demeyim de kaliteli
bir dertleşme yaptık. Yine de laf lafı açtı. Eee sorun ortak. Çözüm olamasak da
sıkıntımızı paylaştık. Eskilerin dediği gibi, sıkıntılar paylaşılırsa hafiflermiş
ya... <o:p></o:p></p>
<p style="line-height: 150%;">Zaten bizde sorun bitmez. Hani deveye sormuşlar;
"Neden boynun eğri?" diye, o da "nerem doğru ki?" demiş ya,
işte öyle bir şey bizde haller durumlar. <o:p></o:p></p>
<p style="line-height: 150%;">Okurlarıma sevgilerimle,<o:p></o:p></p>
<p style="line-height: 150%;">Hanife Mert<o:p></o:p></p>
<p style="line-height: 150%;"><o:p> Not: Görsel pinterest sitesinden alıntı.</o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><o:p> </o:p></p><br /><p></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-21607236483605019612022-04-04T07:09:00.002-07:002022-04-04T07:32:29.710-07:00Kitap Önerisi: Fırçadaki Son Şiir/ Turgay Aksoy<div class="separator" style="background-color: white; border: 0px; clear: both; color: #5b5b5b; font-family: "PT Sans", "Helvetica Neue", Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 14px; margin: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;"><h2 class="post-title bposttitle entry-title" style="border: 0px; color: #3a3939; font-family: "PT Sans", Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 26px; line-height: 28px; margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; text-align: start; vertical-align: baseline;"><a href="https://turgayaksoy.blogspot.com/2022/03/kitap-onerisi-frcadaki-son-siir.html" style="border: 0px; color: #3a3939; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Kitap Önerisi: Fırçadaki Son Şiir</a></h2></div><div class="separator" style="background-color: white; border: 0px; clear: both; color: #5b5b5b; font-family: "PT Sans", "Helvetica Neue", Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 14px; margin: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;"><br /></div><div class="separator" style="background-color: white; border: 0px; clear: both; color: #5b5b5b; font-family: "PT Sans", "Helvetica Neue", Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 14px; margin: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgG7S3jdnnBp2zuMbuScABAbuWhEiXH0g6jUq2M88PV360Z6kZkcqWYo-ArZzqdCvUD2IqirFBRMDo-RCrZl6Ybw6bqv4IuBoA5WaD14RCAtNU43-vrTIeaBfGGn59rzZwBvOWdwpUM3WSG9oK3iSulnkXsOERux9YTMPlc7wyQnpRoNh-ueGkLzrdv-Q" style="border: 0px; color: #d54e21; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px 1em; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><img alt="" data-original-height="497" data-original-width="320" height="336" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgG7S3jdnnBp2zuMbuScABAbuWhEiXH0g6jUq2M88PV360Z6kZkcqWYo-ArZzqdCvUD2IqirFBRMDo-RCrZl6Ybw6bqv4IuBoA5WaD14RCAtNU43-vrTIeaBfGGn59rzZwBvOWdwpUM3WSG9oK3iSulnkXsOERux9YTMPlc7wyQnpRoNh-ueGkLzrdv-Q=w217-h336" style="border: none; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; max-width: 680px; padding: 0px; vertical-align: baseline;" width="217" /></a></div><p>Kitap yazan ve yayımlatanlar iyi bilir. Yazarları en mutlu eden şeylerden biri de kitabının tanıdığı, yakın arkadaşları ve dostları tarafından okunup yorumlanmasıdır diye düşünüyorum. Benim de kitaplarım blog arkadaşlarım tarafından yorumlandı. Öncelikle https://bucurukveben.blogspot.com/ bloğunun yazarı sevgi Müjde'm üç kitabımı da okudu ve yorumladı. Yine https://huseyinguzel.blogspot.com/ bloğunun yazarı Hüseyin Güzel Hocam da kitaplarımı yorumladı. Şuan aklıma gelenler bunlar. Başka okuyan ve yorumlayanlar da olmuştur illaki.</p><p>Son olarak https://turgayaksoy.blogspot.com/ bloğunun yazarı Turgay Bey'le instagram hesabı üzerinden konuştuk. Kendisi son kitabım Ünlü Şair Orhan Veli'nin yaşam öyküsünü yazdığım Fırçadaki Son Şiir adlı kitabımı edindiğini ve okumaya başladığını söylemişti. Çok mutlu oldum. Turgay Bey kitabı okumuş ve blog sayfasında da harika yorumunu yayınlamış. Kendisine çok ama çok teşekkür ediyorum. Umarım onun vesilesiyle kitabım çok fazla okura ulaşır. Ünlü Şairlerimizin yazarlarımızın nasıl yaşayıp, hangi aşamalardan geçtiğine ve bugüne kadar nasıl geldiğini öğrenmemiz ve onları kendimize örnek almamız açısından gerekli diye düşnüyorum.</p><p>Lafı daha fazla uzatmadan Turgay Aksoy Bey'in "Fırçadaki Son Şiir/ Bir Orhan Veli" adlı kitabımın yorumunu okumanızı öneriyorum. Keyifli okumalar diliyorum.</p><p><br /></p><p>Yorumu okumak için <a href="https://turgayaksoy.blogspot.com/2022/03/kitap-onerisi-frcadaki-son-siir.html">tıkla</a> </p><p><br /></p><p>Hanife Mert</p><p><br /></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-9618426955226957972022-03-17T05:51:00.001-07:002022-03-17T05:51:29.561-07:00Çanakkale Zaferi'nin 108. Yılı Kutlu Olsun<p><span style="color: #073763; font-size: x-large; text-align: center;"> </span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="color: #073763; font-size: x-large; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEirryWyfyxHfTv4bfgdJKVb2bk5VNUDXlOLkan5Y31ZQOYn11h60YVD3O2-QdDlvPuve1D61nKdXmjg3hqkObps2GHOW8CTML5PDCP2_yQYum8bwTe09q-Oc-TDk1uG1oefYgO7ldhJp3IaqXUB548Ni53N8d_TJHBVSlvruZw8yBDwfDAncVCyssDYsw=s600" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEirryWyfyxHfTv4bfgdJKVb2bk5VNUDXlOLkan5Y31ZQOYn11h60YVD3O2-QdDlvPuve1D61nKdXmjg3hqkObps2GHOW8CTML5PDCP2_yQYum8bwTe09q-Oc-TDk1uG1oefYgO7ldhJp3IaqXUB548Ni53N8d_TJHBVSlvruZw8yBDwfDAncVCyssDYsw=s320" width="320" /></a></span></div><span style="color: #073763; font-size: x-large; text-align: center;"> </span><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: large;">Çanakkale zaferi; çelikleşmiş millet iradesinin, vatan, millet, bayrak aşkının, geleceğe olan güvenin, hürriyet sevdasının, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde eriyle, komutanıyla, genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, kızıyla topyekün tek bir vücut halinde yazdığı şanlı bir yeniden dirilişin destanıdır. Türk milletinin bir diriliş mücadelesidir! Bu destan artık ömrünü tamamlamış bir çınardan yeni ve güçlü bir filizin doğmasıyla sonuçlanmıştır. </span><p></p><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">Yüz binlerin kanıyla vatan yapılan bu topraklarda, Türk ve dünya tarihinde benzersiz bir deniz ve kara savaşlarının yapıldığı yerdir Çanakkale. Hepsinden önemlisi, bir milletin kutsal saydığı değerler ve vatan toprağını savunmada gösterdiği eşsiz bir kahramanlık mücadelesidir. </span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;"><span>… </span><span>“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı </span></span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.” </span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">Bastığımız bu topraklar ki birçok destana, zorlu mücadelelere şahitlik etmiştir. Bu topraklar ki her metre karesi aziz şehitlerimizin kanıyla sulanmış, yüz binlerce vatansevere mezar olmuştur. Bu topraklar ki yedi düvele meydan okumuş halkımızın mertliği, yiğitliği, hak ve adaleti, sabrı, insani duyguları ile harmanlanmış kutsal topraklardır. Bu topraklar ki insan olmanın, zor şartlarda topyekün mücadelenin, insanlık derslerinin örneklerinin verildiği topraklardır. Bu örneklerden yüreğimi burkan birini paylaşmak istiyorum. </span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;"><br /></span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;"> Kocadere Köyü'nde büyük bir sargı yeri kuruluyor. Kimi Urfa'lı, kimi Bosna'lı, kimi Adıyaman'lı, kimi Gürün'lü, kimi Halep'li çok sayıda yaralı getiriliyor...</span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">Bunlardan biri Lapseki'nin Beybaş Köyü'ndendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.</span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">"Ölme ihtimalim çok fazla. Ben bir pusula yazdım arkadaşıma ulaştırın..."</span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: "Ben... Ben köylüm Lapseki'li İbrahim Onbaşıdan 1 Mecid borç aldıydım... Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin."</span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">"Sen merak etme evladım" der komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar. Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de</span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">"Söyleyin hakkını helal etsin" olur...</span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;"><br /></span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;"> Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yıkılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine ne de gözyaşlarına engel olamaz...</span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">Pusuladaki not: </span><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: large;">"Ben, Beybaş Köyü'nden arkadaşım Halil'e 1 Mecid borç</span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız.</span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim." </span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;"><br /></span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;"> Bugün Çanakkale Savaşı'nın ulusumuz için ne anlam ifade ettiği vatan, bayrak, din, devlet sevgisinin ve bağımsızlığın ne anlama geldiği, Çanakkale ruhunun özünün ne demek olduğu yeni nesillere ve bu ruhtan bihaber olanlara iyi anlatılmalı ve kavratılmalıdır... </span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">Bu duygu ve düşüncelerle , cennet vatanımız ve kutsal değerlerimiz uğruna canlarını feda eden Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum. Ruhları şad olsun.</span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;"><br /></span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">Çanakkale Zaferi'nin 108. yılı kutlu olsun.</span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;"><br /></span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">Muhabbetle,</span></div><div><span style="color: #073763; font-family: times; font-size: medium;">Hanife Mert</span></div><div><span face="Trebuchet MS, sans-serif" style="color: #073763; font-size: large;"><br /></span></div>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-91474595114533125582022-02-25T09:52:00.002-08:002022-02-25T10:01:35.736-08:00Savaşın Kazananı Olmaz!<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhG4R3lcxc9M1SiH0En5vMw5LTlXudiUAaAv35xxFVS680ok2Uw-noOcU676xbNzF7KikLZCXrV7c2WyNuL-ys_hxCqjQJ3-ysZlPfyZo_VmWxmpUzZ_ZUVmi_UlQpjF9SExvfwJIcdxTag-RcqxSit8LZB2vuBjkasoLe8nhXVLXOzdYGm8FUqWNOhpQ=s1921" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1921" data-original-width="1080" height="286" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhG4R3lcxc9M1SiH0En5vMw5LTlXudiUAaAv35xxFVS680ok2Uw-noOcU676xbNzF7KikLZCXrV7c2WyNuL-ys_hxCqjQJ3-ysZlPfyZo_VmWxmpUzZ_ZUVmi_UlQpjF9SExvfwJIcdxTag-RcqxSit8LZB2vuBjkasoLe8nhXVLXOzdYGm8FUqWNOhpQ=w287-h286" width="287" /></a></div><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;"><br /></span><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;"><br />Uzun süredir ara verdiğim bloğumda, içinde bulunduğumuz zamlı elektrik, doğal gaz faturalarını, zamları, üç haneli olan enflasyonu, işsizliği, coviti düşünmeyi bir kenara bırakıp bir nebze de olsa kendimizi stresten soyutlayacak bir yazı yazmayı düşünmüştüm. Bu mümkün mü? Masum insanların katledildiği,
yerinden yurdundan edildiği bir günde böyle bir yazıyı hazırlamaya vicdanım el
vermedi. Ben de dilim döndüğünce sözüm yettiğince savaşın insanlığa ve tüm
canlılara olan olumsuz etkilerinden bahsetmeye çalıştım.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Derler ki;
"Yaşadığın yeri; cennet yapamadığın müddetçe, kaçtığın her yer
cehennemdir." sözünden yola çıkarak yaşadığı yeri güzelleştirmek için yaratılan insan, var
oluşundan beri kendini hep bir mücadelenin içinde bulmuştur. Bu mücadele;
yaşanılan yere, zamana ve gelişen şartlara göre değişiklik gösterse de çoğu
zaman güç savaşına dönüşmüştür. Yaratılışı aynı olmasına rağmen kendinden daha
zayıf, daha güçsüz, daha farklı olanı ezerek, ötekileştirerek, onun varlığını
yok etme pahasına, kendi varlığını ortaya koyma savaşını vermektedir. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Hepimizin bildiği gibi
dünyada rahat ve huzur yok. Dünyayı yaşanmaz kılan insanların huzurunu bozan ve
onu yaşamdan koparan yine insan değil mi? Buna sebep onun cahilce tutum ve
davranışlardır. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Her ne kadar yıllar,
yüzyıllar geçse ve bilim ilerlese de; atların, eşeklerin, develerin yerini
arabalar, trenler, uçaklar alsa da; bilgisayar, internet, bilgi çağında olsak
da; insanların eğitim seviyeleri yükseltilip zihniyetleri değişmediği için
sorunların çözümünde bir arpa boyu yol alınamamıştır. Geçmişte yaşananlardan
ders alınmamış ve tarih her daim tekerrür ettirilmiştir. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Şu an olduğu gibi ortalık
yangın yerine döndürülmüştür. Her yerden kan, irin, kin, nefret, zulümler,
ölümler fışkırmaktadır. Nehirlerden su yerine kan akmaktadır. Sabi sübyan ne
olduğunu anlamadan, dünyayı tanımadan, hayatı anlamadan katledilmekte...
İşkenceler, tacizler, tecavüzler, haksızlıklar, hukuksuzluklar, saygısızlıklar,
sevgisizlik, güvensizlik sonucunda; karamsarlık, umutsuzluk ve korku sarmış
bedenleri... Açlık, sefalet, ihanet, vicdansızlık karartmış yürekleri. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Sebep tıpkı Rusya’nın
Ukrayna’ya yaptığı saldırı gibi amacı gücü kaybetmeme, tekelinde bulundurma
tek adamlık çabasında olanların dünya ve insanlık üzerindeki etkileri... <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Savaşın kazananı yoktur.
Kendisi de bir asker ve cephelerde savaş yöneten bir komutan olan Baş
Komutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Millet hayatı tehlikeye maruz
kalmıyorsa, savaş bir cinayettir.” Sözüyle savaşa karşı çıkmıştır. O, ” Savaş
zorunlu ve hayati olmalıdır. Gerçek kanaatim şudur: Milleti savaşa götürünce
vicdanımda azap duymamalıyım, öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye
savaşa girebiliriz. Millet hayatı tehlikeye girmedikçe, çıkarılan savaş savaş
değil, cinayettir, öyleyse esas barıştır. “ diyerek savaşın kötü yüzünü
göstermeye çalışmıştır, günümüzde savaşarak onca masum insanı canlıyı hayattan
koparan canilere. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Ancak akıl tutulması
yaşayan kendi egolarını tatmin etmeye çalışan kibir abidesi gözünü hırs bürümüş
diktatörler bu düşünceden yoksundur. "Okuyun, okuyun çünkü mürekkebin
akmadığı yerden, kan akıyor" diyerek insanlığın kurtuluş reçetesini vermiş
sosyolog Ali Şeriati. Hal böyleyken, ben/ biz ne yapabiliriz? Demeden eli
kalem tutan, fikir üreten her fert dili döndüğünce, bilgisi yettiğince elinden
geleni yapmalı. Sait Faik Abasıyanık'ın "dünyayı güzellik kurtaracak, bir
insanı sevmekle başlayacak her şey" sözünde ifade ettiği gibi güzelleştirelim
etrafımızı... Unutmayalım ki insan düzelirse dünya düzelir. Toplumları bir kurt
gibi kemirip yok etmeyi hedefleyen cehaletin pan zehiri olan eğitimin
kalitesinin yükseltilmesi, bilim ve aydınlanmanın ışığında çağdaş seviyeye
çıkarılması ile istenen hedefe ulaşılması sağlanmalı. Bataklıklar
kurutulmalı... <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Dileğim Rusya’nın aklını
başına alması ve yaptığı hatanın farkına varması ve bir an önce Ukrayna’ya
yaptığı saldırıyı durdurmasıdır... <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Muhabbetle,</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Hanife Mert<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> </o:p></span></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-33322574281979150812022-01-05T02:40:00.009-08:002022-01-11T11:27:33.278-08:00Kaldığımız Yerden Devam!<div class="separator"><a href="https://draft.blogger.com/#" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhhmqinW1WAMcE5blR8y5CJAZfwPhaVcPIPeHdGKMOyk0MUcCkPoyleccA4GQfTVrzAWJa8GheVYvY5OC-cXsdvv73N5WyvwFrHoF8Cz6CxblWjrIKcjFSAvkLJfftkmZAv1yGXl3ZlVS7oeQ-1AFuMkw6fI6ReRf1SZgZ-vtebChuVjh76FxcNTOanEw=s320" /></a></div><p></p><br /><br /><br />Eski yılı geride bırakarak, yeni yıla yeni umutlarla ve yeni heyecanlarla başladık. Görünürde değişen pek bir şey yok gibi düşünülse de aslında çok şey değişti. Yeni bir yıla girdik. Bununla birlikte eski sorunlar çözüm bulmasa da, sorunların çözüleceğine dair içimizde bir umut ışığı belirdi... <br /><br />Biten şey hüzünlendirir, başlayansa umutlandırır ve heyecanlandırır insanı. Bu umut ve heyecanla beklentilerimiz de değişime uğramaktadır. Bize düşen geçmişin keşke’lerine takılmadan kendimizi yeni yıla odaklandırmalıyız. Aksi halde geçmişin sorunlarıyla uğraşırken bu yılın güzelliklerini ıskalamamış oluruz. Çünkü geçmişte yaşanan her neyse yaşanmış ve bitmiştir. Bize düşen geçmişin muhasebesini iyi yapıp ondan dersler alarak bu güne bu yıla odaklanmaktır. <br /><br /> Şu an pek çok şey belirsiz gibi gözükse de umutla beklemek ve yeni kararlarla yeni yol haritası belirleyerek yola devam edilmeli. Umutlu olmak onu kaybetmemek çok önemli. Zira umudunu kaybeden hayallerini, beklentilerini kısaca her şeyini tüm yaşam enerjisini kaybeder. Bu ise insanı yaşayan ölüden farksız eder. <br /><br />Umut bizim gelecekle; hayallerimizle, özlemlerimizle ve beklentilerimizle kurduğumuz bir köprüdür. Bu köprüyü sağlamlaştırmak elimizdedir. Çünkü umudunu güçlendiren, inançla güçlenir. İnanç umudun, umut ise mutluluğun kaynağıdır. <br /><br /> Yine yeniden ulusça çözüm bekleyen sorun yumağıyla başladık yeni yıla. Ancak bu sorunlar ne kadar büyük olursa olsun, bir gün mutlaka biteceğine dair umutlarımızla ve dahi inancımızla üstesinden gelecek umut ışığı içimizde yanmaktadır... <br /><br />Hem her türlü zorluğu aşarak bu günlere gelen bu ulus bunun da üstesinden gelecektir. Tıpkı bundan yüz yıl önce 3 Ocak 1922 yılında Fıransız’ların işgal ettiği Mersin’i destanlar yazarak kurtardığı gibi... <br /><br />Bu bağlamda Ulu Önder Atatürk’ün “<br />Mersinliler, Mersin’e Sahip Çıkınız” sözünden yola çıkarak; atalarımızın bize bıraktığı bu güzel Akdeniz’in incisi Mersin’i birlik ve beraberlik içerisinde sahip çıkmaya onu daha da geliştirip güzelleştirmeye gayret etmeliyiz. <br />Bu duygu ve düşüncelerle başta cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere; onun silah arkadaşlarını ve kurtuluş mücadelesinde destanlar yazarak bu vatana sahip çıkan tüm gazi ve şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyoruz. <br /><br />3 Ocak Mersin’in Kurtuluş Günü tüm Mersinlilere kutlu olsun. <br /><br />Okurlarıma sevgiler, <br /><br />Hanife Mert <br /><br /> NOT: Görsel netten alıntı.<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%;"><br /> <br /><br /> <br /><br /> </p><p></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-60125500714986878092021-12-26T02:16:00.003-08:002021-12-26T07:04:48.550-08:00Umudunu Yitiren Her Şeyini Yitirir!<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiv8oq2oQi6T4-ZGbIBSz2E7QwNTdu0fypz_anRrOF1dPih9VCp_xu03YoLx5YT2gtOaSAOlYQpcvprlzcGbu5LtvsntVBpeGXF-mqpl6pTuAxD6IuJNxjY4nc9zwtQU7Mx1qjmVEbFJvkYpXrN_jykDfDDqcb0I1TTHUAMfPeNyzKsFAf4EONHk6Yvtg=s512" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="512" data-original-width="288" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiv8oq2oQi6T4-ZGbIBSz2E7QwNTdu0fypz_anRrOF1dPih9VCp_xu03YoLx5YT2gtOaSAOlYQpcvprlzcGbu5LtvsntVBpeGXF-mqpl6pTuAxD6IuJNxjY4nc9zwtQU7Mx1qjmVEbFJvkYpXrN_jykDfDDqcb0I1TTHUAMfPeNyzKsFAf4EONHk6Yvtg=s320" width="180" /></a></div><br /> <p></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="line-height: 150%;"><span style="font-family: trebuchet; font-size: medium;">Sabah pencereme vuran
güneşin ışıklarıyla uyandım. Uyku mahmurluğuyla perdeyi aralayıp dışarıya
bakayım derken, pencerenin buğulu
olduğunu fark ettim. Günlerdir süren yağmurlu ve soğuk hava yerini, güneşli ama
yine soğuğa bıraktı. Güneş olmasına rağmen dışarı çıktığında buz gibi bir
havayla karşılaşıyor insan. Kış kendini hissettirmeye başladı artık. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="line-height: 150%;"><span style="font-family: trebuchet; font-size: medium;">Yılın sonlarına
geldiğimiz şu günlerde içimde bir burukluk hissediyorum. Kendi kendime acaba
bitişler mi benim böyle hissetmeme sebep, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yoksa sürprizler mi? diye düşünmeden
edemiyorum. Oysa bitişler hüzün verse de başlangıçlar heyecanlandırmalı,
umutlandırmalı değil mi? Yeni başlangıç yeni umut demekti. Ama yok, hüzünle
beraber huzursuzluk yaşama sevincimi azaltıyor. Buna rağmen umudumu
kaybetmedim. Her ne yaşanırsa yaşansın nefes alıyorsa insan umut hep vardır
felsefesine inananlardanım. Çünkü umudunu yitiren her şeyini yitirmiş demektir.
Çıkmayan candan umut kesilmezmiş. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="line-height: 150%;"><span style="font-family: trebuchet; font-size: medium;">2021’in son demlerini yaşadığımız
şu günlerde kendimle ilgili beni böyle hüzne sevk edecek bir iki önemli olayın
dışında kayda değer pek bir şey olmadı hayatımda. Olan da tüm yaşamıma bedeldi.
Daha fazla meraklandırmadan; <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ilk olarak
2021 Mart ayında ailecek yakalandığımız Covit 19 hastalığını yine ailecek verdiğimiz
bir mücadeleyle atlattık. Atlattık atlatmasına da etkisini pek o kadar kolay
atamadık üzerimizden. Hep endişeli, hep korkuyla yaklaştık insanlara. Her şey
öyle ani oldu ki hazırlıksız yakalandığımız bu illet tüm alışkanlıklarımızı alt
üst etti. Bizde ne kültürel değerler, ne paylaşımcı yaklaşım ne vefa ne dostluk
ne de arkadaşlık, ne akrabalık ilişkileri bırakmadı. Hepsini yerle bir etti. Yerine
zaten var olan insanın sadece kendi çıkarını önemsediği, bencillik duygusunu
başköşeye oturttu. Çünkü bu illet bir girdi mi, girdiği yeri alimallah talan
ediyor. Orada kim var kim yok hepsini beraber alıp götürüyor. Hem de kimsenin
gözünün yaşına bakmadan... Biz hayattayız ve bu belayı atlattık çok şükür. Ya
atlatamayan genç yaşlı, binlerce, hatta yüz binlerce, milyonlarca insanın yaşam
öyküsünü sonlandırıp bu hayattan koparması. Bununla da bitmiyor etkileri geride
kalan sevenlerinin de yaşamını alt üst ediyor. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="line-height: 150%;"><span style="font-family: trebuchet; font-size: medium;">Her karanlığın sonu
aydınlık, her sıkıntının sonu ferahlıkmış ya hani. Nur içinde yatsın babaannem;
“ acı, sıkıntı beraberinde gizli armağanla gelirmiş, sen acına sabret, vakti
geldiğinde sıkıntın, armağanını bırakır ve gider.” demişti. Öyle de oldu. Nasıl
mı? Elbette Covit 19 belası sürekli değiştirdiği varyantlarla dünyayı etkisi
altına almaya can almaya devam ediyor. Bana sunduğu armağan şu; üç yılı aşkın
bir süredir üzerinde çalıştığım ünlü şairimiz Orhan Veli'nin yaşam öyküsünü
yazdığım Fırçadaki Son Şiir adlı kurmaca biyografik romanım temmuz gibi
raflarda yerini aldı. Bu benim için inanılmaz bir sevinç ve mutluluk kaynağı
oldu. Kitap çıkaranlar iyi bilir. Kitaplar yazarların çocukları gibidir. Benim
için de öyle oldu... Bu heyecan ve sevinç 20-28 Kasım tarihleri arasında
Mersin’de altıncısı yapılan CNR Kitap Fuarında da devam etti. Ancak 27 Kasım
akşamı aldığımız acı haber hem şaşkınlığa hem de hüzne boğdu<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bizi. Eşimin ablasını kaybettiğimizi
öğrenmiştik. Hem de çağın vebası olan Covit 19 virüsü sebebiyle... Daha bu
acıyı kabullenememişken hemen ertesi gün ablam gibi sevdiğim kuzenimin ölüm haberiyle
sarsıldım. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="line-height: 150%;"><span style="font-family: trebuchet; font-size: medium;">Güzel ülkeme baktığımda
ise benden pek farklı olmadığını görüyorum. O benden daha fazla buruk <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ve hüzünlü hatta yaslı... Sebebi herkesçe
malum... Kötü yönetim ve sonucunda ona reva görülenler... Mış gibi,
mahsuzcuktan, evcilik oynar gibi, dostlar alış verişte görsün, kitabına
uydurmakla, ben<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yaptım oldu
dayatmalarıyla gelinen nokta... Sonuç mu? Sonuç ortada güvensizlik,
belirsizlik, umutsuzluk, mutsuzluk, işsizlik, açlık, sefillik perişanlık ve
daha neler neler... Bir devletin varoluş garantisi, temeli olan ekonomi
yönetimini “gözlerindeki ışıltı”yla çözüme kavuşacağına inanan bakanlar. Daha
ne olsun pamuk ipliğine bağlı bir ekonomi, bir gecede yapılan açıklamalarla perişan
edilen halk...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bildiğiniz şeyi
detaylandırmaya ne hacet... Deveye “boynun neden eğri”<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>diye sormuşlar. O da “nerem doğru ki?” diye
yanıtlamış. Biz de öyle değil miyiz? Nereyi tutsak elimizde kalıyor... Ülkede sorun
mu biter?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="line-height: 150%;"><span style="font-family: trebuchet; font-size: medium;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Acaba diyorum üzerimize çöreklenen bu kara
günler, babaannemin dediği gibi armağanını bırakarak bizi terkedecek mi? Ne
dersiniz? Ben diyorum ki gitsin de armağanını bırakmasa da olur...<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="line-height: 150%;"><o:p><span style="font-family: trebuchet; font-size: medium;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="line-height: 150%;"><span style="font-family: trebuchet; font-size: medium;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Okurlarıma sevgilerimle,<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><span style="line-height: 150%;"><span style="font-family: trebuchet; font-size: medium;"> Hanife Mert</span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;"><o:p></o:p></span></span></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-37074160103717992982021-11-16T02:23:00.006-08:002021-12-04T12:02:19.705-08:00Orhan Veli Şiiri Aşık Olduğu Bir Kadını Sever Gibi Severdi!<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-XDCcJMETOOY/YZOFQVWFW8I/AAAAAAAAHNE/9peRIKxJCw4GnpnkmFTI8hDJWklPX8h7gCLcBGAsYHQ/s1125/258185815_10226801157484497_1239255149103366564_n.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="632" data-original-width="1125" height="180" src="https://1.bp.blogspot.com/-XDCcJMETOOY/YZOFQVWFW8I/AAAAAAAAHNE/9peRIKxJCw4GnpnkmFTI8hDJWklPX8h7gCLcBGAsYHQ/s320/258185815_10226801157484497_1239255149103366564_n.jpg" width="320" /></a></div><p>Orhan Veli yaşamı boyunca yalnızlık, yoksunluk ve yoksulluk içinde parasızlıkla boğuşurken bile çok sevdiği şiirle soluklanmayı bilmiş, sevdasıyla yaşama tutunmayı başarmış bir şairdir.<br /><br />Melih Cevdet’in deyimiyle Orhan Veli şiiri; “Âşık olduğu bir kadını sever gibi severdi...” işte usta şair sevdasını ve şiiri kendisiyle öylesine özdeşleştirmişti ki, şiirsiz Orhan Veli, Orhan Velisiz de şiir düşünülemezdi. O bazen yaşadığı gibi yazar, bazen de şiirlerinde yazdığı gibi yaşardı... <br />Otuz altı yıllık kısa yaşamında iki büyük savaşa, sayısız devrimlere tanıklık etmiş, birebir çalışmalarda bulunmuş, hatta kendisi de şiirde bir devrim yaparak, Köklü Türk şiir geleneğine hatırı sayılır bir yenilik getirmiştir.<br />Usta Şair, kısacık yaşamında sıradan mı sıradan, yoksul mu yoksul bir hayat yaşadı. Hayatın içinden ve yine hayatı anlatan şiirleriyle edebiyat dünyasını sarstı. O, şiiri anane şiir olmaktan, şairanelikten, belli kalıplardan ve burjuva sınıfının tekelinde duygusallıktan kurtarmış, gerçek halkla buluşturmuştur. Çocukluğundan ömrünün sonuna kadar yanında olan ve hiç ayrılmayan Oktay Rıfat, Melih Cevdet’le birlikte tüm çilelere göğüs gererek Garip Akımını gerçekleştirmişlerdir. Zamanın ünlü şairleri, edebiyatçılarına rağmen. Onlar yirmili yaşlarda pek çok kişinin cesaret edemeyeceği bir oluşuma önderlik etmişlerdi. Karşılarında çok donanımlı başarılı bir edebiyat ordusuna karşı, tek başlarına donanımlı bir ordu gibi karşılık vermişlerdir. Hakaretlere aşağılanmalara karşı, nazikçe kırmadan incitmeden nükteli sözlerle karşılık vermişlerdir. Zira Orhan Veli Orhan Akbal’a söylediği, “Aleyhimde söylenen sözlerin, lehimdekilerden çok olması beni mutlu eder.” sözüyle kendisine yapılanlara tepkisiz kalmış, gerektiği zaman nükteli sözlerle şiirlerini savunmuştur. İlk garip şiirlerini 1941 yılında çıkardıkları Garip adlı kitapla duyurmuşlardır. Orhan Veli adıyla çıkan kitap, Orhan Veli’nin yazdığı önsözle kitap olmaktan ziyade bir manifesto özelliğini taşımaktadır. Bu bağlamda;<br /><br />Orhan Veli'ye göre şiir;<br /><br />"İnsanları duygusallığa sevk eden ve belli bir kesime hitap eden sözcükleri; aruz- hece gibi ölçülerle; redif, kafiye, mısra gibi dayatmalarla ve ayrıca teşbih, teşhis gibi sanatlarla kurallara boğmaktan kurtarmak gerekiyordu. Şiir duyguya değil, akla hitap etmeliydi. Şiir sözcüklere yüklenen anlamlardan oluşmaktaydı. Bu nedenle sözcükler özgürleştirilmeli, duygular anlatılırken net ifadeler kullanılmalıydı. Şiir bir kesime değil, tüm halka mal edilmeliydi. Dağdaki çoban, şehirdeki memur, meyhanedeki sarhoş, sokaktaki satıcı, kerhanedeki hayat kadını, hapishanedeki kader mahkûmu da şiire konu edilmeli, onlar da şiir okuyabilmeliydi...”<br />Kendini doğruluğun ve samimiyetin emrine veren şair, bu düşüncesini gerçekleştirirken şiiri halka götürmüş, adına "halkça" dediği ve halkın da anlayabildiği bir dil kullanmıştır.<br />Orhan Veli tıpkı şiirlerinde kuralları kaldırıp sözcükleri özgürleştirdiği gibi, yaşamında da özgür olmayı seven bir insandı. Onun bohem hayat tarzı başta ailesi olmak üzere pek çok kişiye garip gelmiştir. Dost arkadaş canlısı bir insandı. Çocukluğundan beri; elleri nasırlı alnından şıpır şıpır ter akarak geçimini sağlamaya çalışan insanları çok sevmiştir. Bu insanları şiirlerinde görmek mümkündür. Örneğin Kitabe-i Sengi Mezar (Mezar yazıları) adlı şiirinde “...Yazık oldu Süleyman Efendi’ye” diyerek ayağı nasırlaşmış halktan birini şiirine konu etmiştir.<br /><br />Kitabe-i Sengi Mezar Şiiri Orhan Veli’nin yaşamında dönüm noktası olmuştur. Zira bu şiir dönemin kelli felli edebiyatçıları tarafından hakarete varacak şekilde eleştirilirken, halk tarafından kabul görmüş bir şiirdir. Orhan Veli’nin pek çok şiirinde benzer özelliklere rastlanır.<br />Orhan Veli’nin şiirlerinin temel özelliği, daha önce yayınlanmış şiirlere benzememesi, dönemin önemli şairlerinin şiirlerine benzememesi (Nâzım Hikmet, Yahya Kemal Beyatlı...) şiirlerinin kafiye, redif ve mısradan yoksun olması, duygusallıktan uzak, gerçekçi bir anlatımla düşüncenin direkt ifade edilmesi, konuşma diliyle yazıldığı için okuyucunun kolay anlaması, yazımının da kolay olacağı izlenimini vermesi gibi özellikleri taşıyordu.<br /><br />Ünlü şairimiz Orhan Veli, gençliğinin baharında, 14 Kasım 1950 tarihinde otuz altı yaşında aramızdan ayrıldı. Ünlü şairimizi ölümünün 71. Yılında minnet ve şükranla anıyoruz. Ruhu şad olsun.<br /><br />Toplum olarak bize düşen ünlü şairlerimize, edebiyat ve sanat insanlarımıza sahip çıkmak, onları iyi tanımak ve bizden sonraki kuşaklara tanıtmak en önemli görevimiz olmalı.<br /><br /> <br /><br />Muhabbetle<br /><br />Hanife Mert<br /><br /> </p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-77160740099103949772021-10-22T04:01:00.006-07:002021-10-22T04:03:30.309-07:00Eskici<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-piCH4c8-pzk/YXKZZJDFQvI/AAAAAAAAHMY/-BFiUH_qtPQIhCu2roGmnmohfsb-tNlHQCLcBGAsYHQ/s667/c80623f9263b6a8ca6871082d75f8da6.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="667" data-original-width="374" height="368" src="https://1.bp.blogspot.com/-piCH4c8-pzk/YXKZZJDFQvI/AAAAAAAAHMY/-BFiUH_qtPQIhCu2roGmnmohfsb-tNlHQCLcBGAsYHQ/w246-h368/c80623f9263b6a8ca6871082d75f8da6.jpg" width="246" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="text-align: left;">Eskiden yeterdim kendime, </span></div>Artardım bile. <br /><br />Şimdi ne yapsam nafile! <br /><br />Ve<br /><br /> Kim demiş "can eskimez" diye <br /><br />Bu can tedirgin tende <br /><br />Can da eskimiş<br /><br />Ben de...<br /><p class="MsoNormal"><span style="line-height: 107%;">
<!--[endif]--><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 200%;">Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun
Eskici adlı şiirinde ifade ettiği gibi her ne kadar kabul etmek istemese de
insan, gençliğinde verdiği hayatta kalabilme var olabilme mücadelesi, onu ruhen
ve bedenen yıpratmıştır. Artık gençlik günleri geride kalmış yorgun, yaşlı ve
eskimiş bedeni sona yaklaşmış olmanın tedirginliğini hissetmektedir.<br />
İnsanın en verimli üretken olduğu bir dönem vardır. Gençlik, hani kanının deli
aktığı delikanlılık dönemi. Hani taşı sıksa suyunu çıkardığı, bastığı yerden
ses getirdiği, her şeye herkese yetiştiği dönem... İşte gün gelir gençliğin
elden gittiğini haber verir azaları. Saçlar beyazlar, derileri buruşur, ruhta
ve bedende yorgunluklar baş gösterir. <o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 200%;">Artık güç, kuvvet,
anılar, yaşanmışlıklar birer birer rafa kalkar, geçmişe eskiler arasına
saklanır. Bu habercilerin haberine kulak vermek istemez insan. Kendini
gizlemenin yollarını arama gayretine girer. Eskimeyi yaşlanmayı kabullenmek
istemez. Ama nafile...İstemese de can da tıpkı beden gibi hatıralar gibi tende
eskir. <o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%;"><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 200%;">Ten kafesine sığamaz
olur. Kendini eskilerde geçmişte mazide aratır hale gelir.<br />
Maziyi hatırlamak bazen iyi gelir yüreğe. Eskiden yaşadığı tüm güzellikler
çiçeklenir yeniden kalbinde. Uzun zamandır içinden çıkamadığı sorulardan
sorunlardan, yoğunluktan olumsuzluklardan kurtulur anlık da olsa. Yüreğe iyi
gelen bu küçük mutluluklar için eski olan her şeye bakmak yeterlidir. Kimi
zaman gözlerde nemli yürekte hüzünlü bir hal yaşatsa da, eskiler güzeldir.
Anlam doludur, hatıra doludur... Gelecek için umut olur eskimiş yüreklere... <br />
Her yaşın kendine özgü bir güzelliği vardır. Aslolan yaşanılan anı farkına
vararak yaşamaktır. Erdemli, ahlaklı, saygı ve sevgi ortamını içselleştiren,
başkalarını ötelemeyen, kibir ve güç bataklığına saplanmadan örnek bir hayat
yaşamanın önemini kavramalı.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">Muhabbetle,</span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">Hanife Mert</span></p><p>
</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /> <p></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-91109368093356285172021-10-17T10:34:00.003-07:002021-10-17T10:34:49.336-07:00SEMİR BOLAT İLE AKDENİZDEN DALGA DALGA HANİFE MERT<iframe frameborder="0" height="270" src="https://youtube.com/embed/EYHLFxAvqKU" style="background-image: url(https://i.ytimg.com/vi/EYHLFxAvqKU/hqdefault.jpg);" width="480"></iframe><div><br /></div><div><br /></div><div><p style="--artdeco-reset-typography_getfontsize: 1.6rem; --artdeco-reset-typography_getlineheight: 1.5; background-color: white; border: var(--artdeco-reset-base-border-zero); box-sizing: inherit; color: rgba(0, 0, 0, 0.9); counter-reset: list-1 0 list-2 0 list-3 0 list-4 0 list-5 0 list-6 0 list-7 0 list-8 0 list-9 0; cursor: text; font-family: -apple-system, system-ui, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, "Helvetica Neue", "Fira Sans", Ubuntu, Oxygen, "Oxygen Sans", Cantarell, "Droid Sans", "Apple Color Emoji", "Segoe UI Emoji", "Segoe UI Emoji", "Segoe UI Symbol", "Lucida Grande", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 16px; line-height: var(--artdeco-reset-typography_getLineHeight); margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: var(--artdeco-reset-base-vertical-align-baseline); white-space: pre-wrap;">İÇEL Televizyonu Akdeniz'den Dalga Dalga Programına Semir Bolat'ın konuğu </p><p style="--artdeco-reset-typography_getfontsize: 1.6rem; --artdeco-reset-typography_getlineheight: 1.5; background-color: white; border: var(--artdeco-reset-base-border-zero); box-sizing: inherit; color: rgba(0, 0, 0, 0.9); counter-reset: list-1 0 list-2 0 list-3 0 list-4 0 list-5 0 list-6 0 list-7 0 list-8 0 list-9 0; cursor: text; font-family: -apple-system, system-ui, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, "Helvetica Neue", "Fira Sans", Ubuntu, Oxygen, "Oxygen Sans", Cantarell, "Droid Sans", "Apple Color Emoji", "Segoe UI Emoji", "Segoe UI Emoji", "Segoe UI Symbol", "Lucida Grande", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 16px; line-height: var(--artdeco-reset-typography_getLineHeight); margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: var(--artdeco-reset-base-vertical-align-baseline); white-space: pre-wrap;">olarak katıldım. Programda edebiyat, şiir ve sanat adına keyifli bir söyleşi yaptık.</p><p style="--artdeco-reset-typography_getfontsize: 1.6rem; --artdeco-reset-typography_getlineheight: 1.5; background-color: white; border: var(--artdeco-reset-base-border-zero); box-sizing: inherit; color: rgba(0, 0, 0, 0.9); counter-reset: list-1 0 list-2 0 list-3 0 list-4 0 list-5 0 list-6 0 list-7 0 list-8 0 list-9 0; cursor: text; font-family: -apple-system, system-ui, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, "Helvetica Neue", "Fira Sans", Ubuntu, Oxygen, "Oxygen Sans", Cantarell, "Droid Sans", "Apple Color Emoji", "Segoe UI Emoji", "Segoe UI Emoji", "Segoe UI Symbol", "Lucida Grande", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 16px; line-height: var(--artdeco-reset-typography_getLineHeight); margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: var(--artdeco-reset-base-vertical-align-baseline); white-space: pre-wrap;">Keyifle izlemenizi diliyorum.</p></div>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-47741811730673088222021-09-25T02:27:00.007-07:002021-09-25T08:20:55.734-07:00Neremiz Doğru ki?<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-hbWzjx1CU6M/YU7rPbmIC2I/AAAAAAAAHLI/WuZGV9wvEXkgonAbaNimzwIhMjHjrtVcwCLcBGAsYHQ/s800/8633.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="800" height="200" src="https://1.bp.blogspot.com/-hbWzjx1CU6M/YU7rPbmIC2I/AAAAAAAAHLI/WuZGV9wvEXkgonAbaNimzwIhMjHjrtVcwCLcBGAsYHQ/s320/8633.jpg" width="320" /></a></div><br /> <p></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 200%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; mso-themecolor: text1;">Televizyondan akşam haberlerini izlemek benim için
uzun zamandır vazgeçemediğim ve alışkanlık haline gelen bir durum oldu. Nur
içinde yatsın dedem de babam da haberleri hiç kaçırmazdı. Çocukluğumun anıları
arasında dedemin dişsiz ağzıyla bize "susun çocuklar, acans
dinliyorum" diyen sesi kulaklarımda hâlâ. Belki de onlardan gelen bir
alışkanlıktı bu.<br />
Eşim ve kızlarımın, her fırsatta haberleri izlememem konusunda verdiği tepkiler
etkisiz kalıyor. Çünkü ben <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ısrarla
izlemeye devam etmek istiyorum. Onların tepkisi benim üzülmemem <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ve kendimi strese sokmamam içindi.<br />
Güzel ülkemin durumu hepimizce malum. Hangi birini yazayım ki… Hani hepimiz
biliriz deveye; “senin boynun neden eğri? <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>diye sormuşlar. O da <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“nerem doğru ki?" diye yanıt vermiş. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 200%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; mso-themecolor: text1;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bizde de
öyle değil mi? Nereyi tutsak elimizde kalıyor. Her tarafımızdan bela musibet
yağıyor. Her defasında son olur inşallah diye dileklerde bulunduğumuz, ama
neredeyse her gün sessiz sedasız toprağa verdiğimiz gencecik fidanlarımız,
kadın cinayetleri, çocuk cinayetleri, hırsızlık olayları, haksızlık hukuksuzluk
olayları, eğitimdeki çarpıklıklar, masum hayvanlara yapılan insanlık dışı
zulümler, kavgalar, tacizler, tecavüzler, açlık, almış başını giden enflasyon,
fakirleşen açlık sınırının altında yaşamaya çalışanlar, ne iş olursa yapmaya
razı insanların olmasına rağmen, işsizliğin tavan yaptığı bir toplumda daha
nelerden bahsedilir ki...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 200%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; mso-themecolor: text1;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İnsanların
ötekileştirildiği, adam kayırmacılığın tavan yaptığı, hukukun kişilere göre işletildiği durumlarından bahsetmiyorum bile. Bir de söylemeden geçemeyeceğim.
Covit 19 virüsünün hiçbir engel tanımadan önüne çıkanı kırıp geçirdiği, sürekli varyantların arttığı bir durumda, buna
dur diyecek bir babayiğidin henüz çıkmadığını düşünürsek, söylenecek sözlerin
ne kadar kifayetsiz kaldığı aşikâr...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 200%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; mso-themecolor: text1;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Haberleri
elbette internette gazetelerden de okuduğum oluyor arada. Ama illaki
televizyondan izlemek beni rahatlatıyor. Sanki bir şehit haberinde şehit
yakınlarıyla birlikte üzülmek, annesi ölen bir çocuk için üzülmek, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yapılan bir haksızlığa birebir tepki vermek,
kızmak hakaret etmek, eleştirmek, az da olsa güzel bir olaya sevinmek… Daha da
önemlisi toplumun içinde olduğumu hissettirmekti. <br />
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yaklaşık üç gün önce izlediğim bir
haberden bahsetmek istiyorum. Daha önceden örneklerini çok gördük. İllaki
hepimizce bilinen bir konu... Haberlerde; sokak aralarında, park köşelerinde,
apartman boşluklarında, yıkık harabelerde dünyadan bihaber, yerlerde sere serpe
yatan gençlerimizi gösteriyordu haber muhabiri. Bu çocukların durumu bir anne
olarak <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>içimi <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>acıttı. Bu gençlerimize neden sahip
çıkılmıyor? Devlet neden bunları koruma altına almıyor? diye hayıflandım kendi
kendime. Sonra bu gençler üzerinden milyonlar kazananlara verdim veriştirdim.
Hiç mi içiniz sızlamıyor? Bu gençler de ana kuzusu! Bir çocuk kolay yetişmiyor…
Haber muhabiri bonzai illetini kullanma yaşının 10- 12 yaş gurubuna kadar indiğini
söylüyordu. Çocukları; "Bir kereden bir şey olmaz!” diyerek
kandırıyorlarmış. Ülkemizde yeşillikler yok edilerek <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>devasa AVM ler yapılıyor. Büyük iş merkezleri
açılıyor. Açılsın elbette, denizde yüzen cami planları projeleri yapılıyor.
Yapılsın ülkemiz güzelleşecekse, çağı yakalayacaksak olsun. Ama lütfen bu
uyuşturucu tacirleri ile etkili mücadele yöntemleri de arttırılsın. Ayrıca
uyuşturucu belasının kollarına atılmış bu gençlerimizi tedavi edecek
rehabilitasyon merkezlerinin sayıları da arttırılsın. Toplum ve <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>aileler bu konularda bilinçlendirilsin. O
gençlerin her biri bizim geleceğimizi inşa edecek toplumsal yapı harçlarımızdır.
Sahip çıkılmalı...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 200%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; mso-themecolor: text1;">Özetle “Bir kereden bir şey olmaz” demeyin. Bir anda
hayalleriniz son bulur, düşler kabusa döner, umutlarınız yok olur,
beklentileriniz biter, hayat hikayeniz son bulur... Kısaca bir kereden
sayamayacağınız kadar çok şey olur.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Muhabbetle,</span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">Hanife Mert</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%;"><span style="color: black; font-size: 12pt; line-height: 200%; mso-themecolor: text1;"><o:p> </o:p></span></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-63165181112349992792021-09-21T07:30:00.006-07:002021-09-21T12:50:00.565-07:00Eskiden mi Güzeldik? Yoksa Eskiler mi Güzeldi?<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-8lL_G_55XAA/YUnrbGFoYjI/AAAAAAAAHK0/5BL3N0Eg1ys86zfcG3klS3qyVmqMDRUGACLcBGAsYHQ/s564/84319325f2409207c774071432d193e5.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="393" data-original-width="564" height="223" src="https://1.bp.blogspot.com/-8lL_G_55XAA/YUnrbGFoYjI/AAAAAAAAHK0/5BL3N0Eg1ys86zfcG3klS3qyVmqMDRUGACLcBGAsYHQ/s320/84319325f2409207c774071432d193e5.jpg" width="320" /></a></div><br /><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span style="color: black;"><span style="font-family: trebuchet; font-size: medium;">Her geçen gün geçmişe duyulan özlemimiz artıyor. Buna sebep içinde
bulunduğumuz yaşam şartlarının günden güne zorlaşması olsa gerek. Bu durum
insanların kabuğuna çekilmesine, kendinden başkasına ne olduğunun önemsenmemesine
sebep olmakta. Yani insanları bencilleştiren, yalnızlaştıran bir yaşam tarzı
benimsemesidir. </span></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span style="color: black;"><span style="font-family: trebuchet; font-size: medium;">Hal böyleyken sorunlarıyla kendi başına mücadele etmeye çalışan
insan, geçmişin dayanışma, yardımlaşma, paylaşımcı, sevgi, saygı, dostluk
duygularını ön plana alan bireylerin olduğu bir yaşama özlem duymakta. Maalesef
bizler erdem sayılan bu güzel değerlerimize sahip çıkamadık. Onları ne bugüne
ne de gelecek kuşaklara taşıyamadık. Gelecekte yaşayacak olanlar bu değerlerin
varlığından habersiz bir yaşam tarzı benimseyeceklerdir belki de. Kim
bilir... <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="color: black; line-height: 107%;"><span style="font-family: trebuchet; font-size: medium;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Buna bir de
yöneticiler tarafından yürütülen dengesiz, basiretsiz politikalarla toplumu
oluşturan bireyler arasında adil olmayan bir gelir dağılımıyla geçim kaygısı
eklenince yaşam çekilmez bir hal almakta. Kimi alabildiğince varlıklı şatafat
içinde yaşarken, kimisi de yaşamını zorluklarla kazanarak günü kurtarma,
karnını doyurma çabasında. Bu dengesizlik bireylerin yarınından umudunun azalmasına
kiminin ise tamamen yok olmasına neden olmaktadır. Özetle bakıldığında bu
zorlu yaşam şartlarının bir sonucu olarak hayatından memnun olan yok. Kiminde
gelecek kaygısı, kiminde günü kurtarma çabası, kimi de karnını doyurma
derdinde.<br />
<br />
Yaşadığım site ana cadde üzerinde. Günün her saatinde insanlar cadde ve
sokakları dolduruyor. Geceleri de sokak lambasının ışığında canlılık devam
ediyor...<br />
<br />
Sokak ve caddelerde oluşan çöp konteynerlerinin etrafında insanlar
görüyorum. Her biri kendince o günkü rızkını çıkarmanın derdinde. Elleri
yüzleri kirden siyahlaşmış, giysileri rengini kaybetmiş şekilde... <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bazısı da marketlerin pazarların önünde
bekliyor. Bozulmaya yüz tutmuş sebzeleri meyveleri alarak o da o günkü rızkını
elde etme düşüncesinde...<br />
<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: medium;"><span style="color: black; line-height: 107%;"><span style="font-family: trebuchet;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></span><span style="font-family: trebuchet;">Her nerede olursa olsun, çöp konteynerinde bulduğu ekmeği yemek durumunda kalan bir
tek kişinin dahi olması, o toplumu yönetenlerin sosyal devlet olma işlevini
yerine getirmediği ve o toplumun da sosyal yardımlaşma dayanışma ruhunda
bozulmanın olduğunun bir göstergesidir.</span></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: trebuchet;"> Bizler çocukluğumuzda “komşusu açken
kendisi tok yatan bizden değildir.” felsefesiyle yetiştik. Yardıma muhtaç insanlara
yardım edilmesi gerektiği yönünde öğütler aldık. </span></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: trebuchet;">Annem; "göz hakkı olur" der evimizin önündeki tarlada yetişen sebze ve meyvelerden komşulara da verirdi. Hatta biz alışalım diye, komşuya bizimle gönderirdi. Sadece annem değildi, sokağımızda herkes benzer şekilde kendinde olanı paylaşırdı... Ancak görünen o ki bizim kuşak ailemizden aldığımız güzel davranışları bugünlere taşıyamadık. İnsanın aklına eskiden mi güzeldik? Yoksa eskiler mi güzeldi? diye sorası geliyor. Eskiden bir toplulukta bulunan insanlar arasında yaşam kalitesi açısından bugünkü kadar fark yoktu. Dolayısıyla insan da düzende bozuk değildi. Hem eskiler hem de eskiden güzeldi her şey. İşte bu yüzdendir, bugün insanın düne özlem duyması...</span></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: trebuchet;">Son söz olarak, dilerim en kısa zamanda toplumu oluşturan bireyler arasındaki
ekonomik ve sosyal dengesizlikler düzelir, her birey milli gelirden eşit oranda adil bir
biçimde pay alır, insanca yaşayabileceği saygın ve kaliteli bir yaşama kavuşturulur.</span></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: trebuchet;"> </span></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet; font-size: medium;"><span style="color: black; line-height: 107%;">
<br />Muhabbetle,<br />
<br />
Hanife Mert<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[endif]--></span><span style="line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></span></p><br /><p></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-20666147483021167862021-09-09T07:40:00.005-07:002021-09-10T00:35:16.536-07:00Güzel Yaşamak İstemez misiniz?<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-benC3NcIEW0/YTob__s0aJI/AAAAAAAAHKE/06mT2-0_gxw6jJ-ftTFQKWuTBimk97TPgCLcBGAsYHQ/s1002/59f2ccef502eb54951441d8f9d0e9d76.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1002" data-original-width="564" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-benC3NcIEW0/YTob__s0aJI/AAAAAAAAHKE/06mT2-0_gxw6jJ-ftTFQKWuTBimk97TPgCLcBGAsYHQ/s320/59f2ccef502eb54951441d8f9d0e9d76.jpg" width="180" /></a></div></div><br /><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Her ne kadar güzellik göreceli bir kavram olup kişiye göre farklılık
gösterse de, insanın sağlıklı bir ruh yapısına sahip olabilmesi için iç
güzelliğine, ruh güzelliğine önem vermesi gerekmektedir. Ruhunu güzelleştiren ona
uygun gıdalar veren kişi, yaratılan her şeyde güzeli arama, güzeli görme ve
gördüğü çirkinlikleri güzelleştirme eğilimindedir.<br />
<br />
İnsan her ne yaparsa yapsın illaki öncelikle sağlıklı bir ruh yapısına sahip
olmalı. Bu durum kişinin kendi ile barışık yaşamasını, insanları, birlikte
yaşamak zorunda olduğu diğer canlıları ve hayatı sevmesini, onlara karşı
sorumlu, saygılı, dürüst şefkat ve merhametli davranmasını sağlar. Bunun için
önce ön yargılarından kurtulmalı, olaylara karşı bakış açısını değiştirmeli,
güzel düşünmeli, kendini çıkmaza sokacak eylemlerden uzak durmalı. Zira" <b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">Güzel
gören güzel düşünür, güzel düşünen hayattan tat alır." </i></b>demiş Mevlana<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">.</i></b><br />
<br />
Her insan huzur ve güven içinde yaşamak, dostluğun ve sevginin var olduğu
ortamlarda olmak ister. Bulundukları yerlerde sevgi, saygı, huzur, mutluluk,
barış, kardeşlik, hak ve adaletin özlemini duyar. Lakin özlediği bu ortamın
oluşması yönünde kendisi gayret göstermek istemediği gibi, dostluğu, güler
yüzü, güzel sözü karşısındaki kişilerden bekler ya da bu ortamları sağlayacak
birilerinin çıkmasını bekler.</span><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Bu yönüyle de insan toplumsal bir varlıktır. Yaşadığı toplumun olmazsa
olmaz taşlarından biridir. Kendini yaşadığı toplumdan ve o toplumu ilgilendiren
değerlerden soyutlayamaz. Hal böyleyken toplumun bir parçası konumunda olan her
bireyin özlemini duyduğu değerlerin oluşması, yerleşmesi, gelişmesi ve devamlılığının
sağlanması adına üzerine düşeni yapması gerekmez mi? Herkesin olanakları ölçüsünde
büyük küçük, az çok yapabileceği mutlaka bir şeyler vardır. Bunun için biraz
duyarlı olması yeterli. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Örneğin, bu sıcak yaz gününde açlıktan susuzluktan takati kesilmiş
hayvanlar için evinin bir köşesine bir tabak yemek veya su koymak, yaşlı ve
kimsesizleri ziyaret edip gönlünü almak, birilerine selam vermek, tebessüm
etmek, insanlara iyi niyetli dürüst davranarak dostluk için küçük kapılar
aralamak, birliği güçlendirmek, milli manevi değerlere sahip çıkılması yönünde
önderlik ve örneklik ederek teşvik etmek, haksızlık karşısında onurlu ve dik
duruşunu korumak, evinde sokağında, mahallesinde hoş olmayan göze hoş
görünmeyen olumsuzlukları düzeltmek gibi yükte ağır pahada hafif erdem sayılan
güzel davranışları sergilemek gibi.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Kolay değil elbet gönüller arasında pencere aralamak. Zira sevgi ve dostluk
bağları kurmak emek ister, sabır ve özveri ister. Maalesef günümüzde bu değerler
yeterince önemsenmiyor. İnsan için varsa yoksa kendi çıkarı ve kazanımı ön
planda...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"> Bir toplumda her birey sadece kendi çıkarlarını, rahatını
düşünerek hareket eder, konuşur ve kendi çıkarları doğrultusunda yaşarsa
bencil, huzursuz, mutsuz, agresif insanlardan oluşan bir toplum halini alır.
Böyle bir toplumda hak ve adaletten, birlikte huzur içinde yaşamaktan söz
edilemez. Hak hukuk adaletin kişilere göre farklılık gösterdiği bozuk ve
bozguncu bir düzen hakim olur.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 13.5pt;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Zira, toplumun
yetiştirdiği her ferdin o topluma karşı ödemek zorunda olduğu bir vefa borcu
vardır. Yaşadığı toplumu güzelleştirmek, temel değerlere sahip çıkmak,
yaygınlaştırmak, geliştirmek, çağdaş uygarlık seviyesine çıkarmak ve kendinden
sonra gelecek kuşaklara en güzel şekilde bırakmak insanın asli görevidir. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 13.5pt;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Oysa biz ney yapıyoruz?
Kapitalist dünyanın aldatıcı büyüsüne kaptırdık kendimizi gidiyoruz. Her türlü
kazanımlarımız "ben" merkezli... Hayatımızda yer eden her şeyi maddi
bir değerle ölçüyor, her insana bir etiket yapıştırıyoruz. Son yılların iletişim
ve teknoloji çılgınlığı, televizyonların ışıltılı dünyası da bizim
maddeciliğimize çanak tutuyor. Pahalı en iyi son moda olan ne varsa alıyoruz,
ve doymak bilmiyoruz. Hep bir tarafımız aç. Giderek hep tatminsiz, mutsuz ve
yalnız insancıklar olduk. Bizler küçüldükçe faturalarımız büyüdü, borçlarımız
kabardı ama biz hala küçücüğüz, büyüyemedik.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 13.5pt;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Biz bu yaşama alıştık
veya alıştırıldık. Artık kazanmanın yerini emek sarf etmeden, alın teri
dökmeden kolay yoldan kazanmak aldı. Güçsüzü ezmek, zalimi alkışlamak, güçsüzün
kafasına vurup elinden ekmeğini almak, kolay kazanmak uğruna başkalarını
kullanmak, kırmak başarılı akıllı insan oldu.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">İçimizde büyüttüğümüz hırslarımız, bizi küçülttü. İnsanlığımızı,
dostluğumuzu, dostlarımızı, saygınlığımızı, toplumsal benliğimizi kaybettirdi.
Düzensiz, sistemsiz, kalitesiz bir yaşam sürmemize neden oldu. İnsana verilen
değer neredeyse kalmadı. İnsanın kazandığı paranın değil, paranın kazandığı
insanların değeri arttı. Araç amacın önüne geçti...<br />
<br />
Gözlerin, kulakların zihinlerin açılması ve insanlığın kazandığı insani değerlerin
artması, güzel görüp, güzeli düşüneceğimiz ve güzel yaşayacağımız günlerin gelmesi
dileğiyle.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p> Muhabbetle,</o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">Hanife Mert</span></p><br />Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-70922666046911618402021-08-19T07:10:00.003-07:002021-08-19T07:10:38.677-07:00Kibir Hırs ve Kıskançlık Cana Yüktür<p> </p><p><a href="https://4.bp.blogspot.com/-2vGemV36L-g/XKep5JygBrI/AAAAAAAAGEU/7udkCRZxdak1ttBqiC44L-6mECCLzlIiACLcBGAs/s1600/43914366_355250445219978_1409160641883710954_n.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="640" height="320" src="https://4.bp.blogspot.com/-2vGemV36L-g/XKep5JygBrI/AAAAAAAAGEU/7udkCRZxdak1ttBqiC44L-6mECCLzlIiACLcBGAs/s320/43914366_355250445219978_1409160641883710954_n.jpg" width="256" /></a></p><p></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;"><span style="color: #404040; font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 200%;">Yıllar geçtikçe zaman
değişiyor. Buna parelel olarak insanlar değişiyor. Ardından ihtiyaçları,
beklentileri, düşünceleri, istekleri, öncelikleri değişiyor. Bu değişim onun
hayat felsefesini yaşam biçimini de değiştiriyor.<br />
</span><span style="color: black; font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 200%;">Bu değişime farklı bir açıdan bakan Hüseyin Güzel Hocam der ki;“Yaşam
kulvarında zaman en iyi yargıç olsa da akıllara gelen soru şu; insanlar neden
değişiyor? İhtiyaçları, istekleri, hükmetme arzuları, zalimlikleri, yok etme
girişimleri neden dur durak bilmiyor ve değişiyor?<br />
Farklı düşüncede kulaç atanlar için değişimin ana sebeplerine verilecek
cevaplar hiç kuşkusuz farklı olacaktır. Değişimin ana kumandasına bakıldığında
karşımıza egemenler, emperyalistler, kapitalistler ve bu sistemden palazlanan
piyonlar çıkıyor.” diyor.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="background: rgb(255, 249, 238); color: #222222; font-family: Georgia, serif; line-height: 200%;"><span style="font-size: large;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bu
bağlamda sermaye sahipleri kapitalist, emperyalist güçler ve bunların gücünden
etkilenerek kendilerini köle yapanlar ve karşılarında el pençe divan durmaya
çalışanların cehaleti de içler acısı... <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: #404040; font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 200%;"><span style="font-size: large;">Kibir ve bencilliğin tavan yaptığı
bir zamanda yaşıyoruz. Bencillik o boyuta geldi ki bencil insan her şeyde “ben”
diyor başka da bir şey demiyor. Ben bilirim, ben yaparım, ben haklıyım, ben
doğruyum, ben yaparsam olur düşüncesi hükmetmiş vicdanına. Karşısındakine
fırsat vermek şöyle dursun,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>onu
eleştiren, rencide eden, küçümseyen, ötekileştiren hatta onunla alay eden
tavırlar bu insanlar arasında revaçta. Benciliğin ardından kibir de kendini
göstermekten geri durmuyor.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: #404040; font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 200%;"><span style="font-size: large;">Konuyla ilgili olduğunu düşündüğüm Mesnevi’den
bir hikaye paylaşmak isterim. Mevlana Mesnevi’de şöyle bir hikaye anlatıyor;<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: #404040; font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 150%;"><span style="font-size: large;">“Kendini beğenmiş kibirli bir gramer
(nahiv) bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve gururla
oturdu yerine.<br />
Kayıkçı, olgun ve alçak gönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere
asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak
istiyordu.<br />
Denizin orta yerine geldikleri sırada bilgin küçümser bir eda içinde sordu:<br />
-Sen hiç gramer okudun mu? Dil biliminden anlar mısın?<br />
Kayıkçı:<br />
-Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam.<br />
-Vah vah dedi bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!<br />
Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgar şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye
başladı. Denizde fırtına çıkmış, bilgin korkmaya başlamıştı.<br />
Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye
çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, bilgine dönüp sordu:<br />
-Efendim, yüzme bilir misiniz?<br />
Bilgin:<br />
-Ne yazık ki bilmiyorum diye inledi.<br />
O zaman kayıkçı:<br />
-Vah vah dedi, şimdi ömrünün hepsi boşa gidecek! Keşke gramer bileceğinize
benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız, der.<br />
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;"><span style="color: #404040; font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 150%;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“</span><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 150%;">Kibir ruhu kaplayan deridir</span></i><span style="color: black; font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 150%;">.” der Nietzsche.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İnsanı </span><span style="color: #404040; font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 150%;">alçak gönüllü olmaktan uzaklaştırır. İnsanın kibri
arttıkça hırsı ve kıskançlığı da artıyor. Bu durumsa insanı mutsuz ediyor. </span><span style="color: black; font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 150%;">Kibir, hırs ve kıskançlık insan ruhuna yüktür. Huzurlu ve mutlu
bir yaşam düşleyen bu yükten kurtulmalıdır</span><span style="color: black; line-height: 150%;">.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; line-height: 150%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: large;">Muhabbetle,</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; line-height: 150%;"><span style="font-size: large;">Hanife Mert<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: #262626; font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 150%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; text-align: justify;"><span style="color: #404040; font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 200%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; text-align: justify;"><span style="color: #404040; font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 200%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; text-align: justify;"><span style="color: #404040; font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 200%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></p><br /><p></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-39321213236401471272021-08-13T05:43:00.002-07:002021-08-13T05:43:24.196-07:00KADIN VE KAYIP<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-LZt2pF8Xyuc/YRZov9pRonI/AAAAAAAAHIw/PujOatd5a1QE8T52xbjf34Q2lmOgO0MxgCLcBGAsYHQ/s639/azra-gulendam-haytaoglu-nun-cenazesindeki-tabut-14311592_100_osd.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="357" data-original-width="639" height="179" src="https://1.bp.blogspot.com/-LZt2pF8Xyuc/YRZov9pRonI/AAAAAAAAHIw/PujOatd5a1QE8T52xbjf34Q2lmOgO0MxgCLcBGAsYHQ/s320/azra-gulendam-haytaoglu-nun-cenazesindeki-tabut-14311592_100_osd.jpg" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>İnsan kaybetmeye görsün. Bir yerden başladı mı, arkası çorap söküğü gibi gelir. Hızına yetişemezsin. Üzerine balyoz gibi inen kaybın etkisi karşısında dizlerinin bağı çözülür, olduğun yere çöker kalırsın. Yüreğin yanıp kavrulurken, gözyaşların o yangını söndürmede yetersiz kalır.<p></p><p>Özellikle son günlerde çok kayıp verdik, çok... Hepimizce malum ormanlarımız, içinde yaşayan hayvan dostlarımız, evlerimiz, canlarımız gitti. Günlerce endişeden korkudan nefesimiz tükendi. Biz bu kayıplarımıza ağlarken, duyduğumuz bir kayıp vardı ki tarif etmeye sözcükler yetmezdi. Yirmi bir yaşında bir fidanımızı geleceğimizi kaybetmek bizi şaşkına çevirdi. Üzüntümüzü ifade etmeye sözcükler yetersiz kaldı. Üniversite öğrencisi Azra Gülendam Haytaoğlu adındaki kızımız hunharca canice öldürülmüştü. Sadece Azra değildi, ardından başka kadın cinayeti haberlerini okuduk öğrendik üzüldük, ağladık, ah vah ettik... Ancak ah vah etmekle kadınlara reva görülenler çözüme kavuşturulmadı...</p><p>Maalesef ülkemizde kadınlar şiddet görüyor. Kimi sokak ortasında, kimi gizli bir köşede, kimi de çocuklarının gözleri önünde kurşunlar boşaltılıyor bedenine. Cani bir el son kez dokunarak onu bu hayattan koparıyor. </p>Eş, sevgili, eski eş hatta eski sevgili… Bahane mi? Bahane çok, kimi töreyi gerekçe gösteriyor, kimi kıskançlığı, parasızlığı, kimi stresi, kimi de namusu. Kimi ayrılmak istemiyor, kimi boşanmak. Erkekler, yıllar önce boşanmış veya ayrılmış olmasına rağmen bunu kabullenemiyor ve kanlı elleriyle kadınların hayatına son kez dokunuyor. Kadın cinayetlerinin ardı arkası kesilmiyor.<div><br /></div><div>Oysa kadın değerlidir. Özünde koskoca bir dünyayı barındırır. İnsan olmanın en temel unsuru, en büyük mutlulukların ardında ki sırdır. O anadır, bacıdır, eştir, yardır. O, Mustafa Kemal Atatürk'ün;" Dünyadaki her şey kadının eseridir." sözüyle taçlandırılarak yüceltilmiştir. Çünkü kadının değersizleştirilmesi toplumun hatta dünyanın değersizleştirilmesi demektir.</div><div><br /></div>Kadın konusunda çok fazla yazılıyor, konuşuluyor, sivil toplum örgütlerince çalışmalar yapılıyor. Hatta bir kadın olarak ben de bu konuda çok fazla yazdım, hala yazmaya devam ediyorum. Yetmedi iki tane de kitap yayımlattım. Ancak etkili olamadık... Kadın istismarı hızını kesmeden devam etti. Her zamanki gibi ateş düştüğü yerde kaldı. <div>Bu da yetmezmiş gibi vahşeti, şiddeti, zulmü işleyen canilere hak ettikleri cezaların verilmemesi, hakimlerimizin ceza indirimine gitmesi yürekteki ateşi daha da körükledi.<br /> <div><br /></div><div>Bu aşamadan sonra lafı daha fazla uzatmak yerine, yazımı yönetenlerden isteğimi tekrarlayarak bitirmek istiyorum. İsteğim odur ki; bizi yönetenler toplumun bu önemli sorunu ciddiye alınmalı ve çözüme kavuşturulmalıdır. Öncelikle kadının eğitimine önem verilmeli. Çünkü kadın öğrenirse çocuklarına da öğretir. Kadının istihdam edilmesi için gerekli ortam hazırlanmalı. Çünkü kadın ekonomik açıdan özgür olursa, özgür çocuklar yetiştirir. Özgür çocuklar özgür ve güçlü toplum demektir. Çocuklarımızı cinsiyet ayırımcılığından uzak tutmalı. Erkek çocuklarımıza annesine kız kardeşine saygılı olması gerektiği gibi onların dışındaki kadınlara kızlara da saygılı nazik olması öğretilmeli... </div><div><br /></div><div>Okurlarıma sevgilerle,</div><div><br /></div><div>Hanife Mert<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /></div></div>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-79631714342821982582021-08-03T06:45:00.003-07:002021-08-03T06:46:34.496-07:00Çaresizlik!<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-Jtm_etbav0A/YQeIEnmbswI/AAAAAAAAHIM/6ysAAuWMw-Iw-psulQxiXdcJUZ7BDy5cwCLcBGAsYHQ/s1440/228640602_2223366361138133_5811988919402161788_n.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="1440" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-Jtm_etbav0A/YQeIEnmbswI/AAAAAAAAHIM/6ysAAuWMw-Iw-psulQxiXdcJUZ7BDy5cwCLcBGAsYHQ/s320/228640602_2223366361138133_5811988919402161788_n.jpg" width="320" /></a></div>Çaresizlik nedir bilir misin? Çaresizlik, insana en çok acı veren hislerden biridir kanımca. Çünkü canım dediğin, tüm gücünle bağlandığın, canını bile feda etmekten çekinmediğin en değerlin gözlerinin önünde cayır cayır yanarken, yok olurken sen elin kolun bağlı çaresiz onu izlemek durumunda kalırsın. Bu süreçte yüreğin daralır, nefesin kesilir, için cayır cayır yanar da o yangını söndürmek için elinden bir şey gelmez...<p></p><p>Ülkemizin özellikle kıyı bölgelerindeki ormanlarda başlayan ve pek çok şehirlerimize hatta köylerimize kadar yayılan yangın karşısındaki çaresizliğimiz gibi. Yaklaşık beş gündür söndürülemeyen yangın, ülke yönetiminde söz sahibi olan yöneticilerin yetersizliği nedeniyle, her birimizin yüreğinde farklı yangınlara ve acılara sebep olmaktadır.</p><p>Çaresizliğin ne kadar zor olduğunu anlamak için Manavgat Belediye Başkanı'nın elinde telefonuyla yere çöküp gözyaşı dökmesinden anlamak mümkün. Sadece belediye başkanı mı? Evini, yuvasını ve geçim kaynağı hayvanlarını kaybeden insanların korkudan endişeden ve çaresizlikten yuvalarından fırlayacak gibi bakan yaşlı gözlerinden, yangından kaçamayan yanan canlıların kömür olmuş iskeletlerinden... Sırtına tonlarca ağırlıktaki ve metrelerce uzunluktaki hortumu sırtlayarak yangın söndürmek için mücadele etmeye çalışan kadınlarımızın bakışlarındaki acıdan. İçindeki eşyalarıyla birlikte evi yanarak viraneye dönen eviyle birlikte anılarını, hayallerini, ümidini kaybeden genç kızımızın yanan göz nuru el emeği çeyizinin kül olması nedeniyle akıttığı gözyaşlarından. Viraneye dönmüş evine bakarak: "Ben kanser hastasıyım, içeride eşyalarımla birlikte tedavi param da yandı kül oldu" diye ağlayan teyzenin gözlerine ve daha nice hikayelere bakmak lazım...<span face=""Segoe UI Historic", "Segoe UI", Helvetica, Arial, sans-serif" style="animation-name: none; background-color: white; color: #050505; font-size: 15px; transition-property: none;"></span></p><p>Bu ülke bu ulus tüm çaresizlikler içinde bile, kendine yeni çareler üreterek her defasında küllerinden doğarak yeniden ayağa kalkmıştır. O, bu gücü tarihinden, ulu önderi Mustafa Kemal Atatürk'ün kendine aşıladığı güçten ve ruhtan almıştır. Buna inancım sonsuzdur...</p><p>Yazımı kendilerini efendi, halkı ise maraba sanan ve öyle davranan, yangında her şeyini yitirmiş acılar içinde kıvranan vatandaşlara çay atan yöneticilere seslenerek bitirmek istiyorum. </p>Ben bu yaşıma kadar onca terör eylemi, onca doğal afet, onca toplumsal olay gördüm. Ancak, böyle bir çaresizlik, böyle bir acizlik, böyle bir yetersizlik, böyle bir basiretsizce yönetilen bir yönetime tanıklık etmedim. Ülkenin onca olanakları varken, sudan bahanelerle kullanmadıkları için, çaresiz kalan halk, kendi devletinden değil, başka devletlerden yardım dilenmek zorunda bırakılmıştır. Onlara adeta yalvardık. Ne olur bizi kurtarın! diye haykırdık. Bu durumdan utanç duymayan bizi muhannete muhtaç eden bu ülkeyi yönetemeyen yöneticilere yazıklar olsun! diyorum. <p>Muhabbetle</p><p>Hanife Mert</p><p><br /></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-44794350630369332692021-07-24T07:15:00.005-07:002021-07-24T08:07:05.828-07:00Çıkmayan Candan Umut Kesilir mi?<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-SSj1Pw6ioyM/YPwgBsV9a3I/AAAAAAAAHHw/VGHoC5kAn10K5akhAEmsIfiJvLB46eUGQCLcBGAsYHQ/s848/4c21150ad44fa43a3a0e8bf984126657.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="848" data-original-width="564" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-SSj1Pw6ioyM/YPwgBsV9a3I/AAAAAAAAHHw/VGHoC5kAn10K5akhAEmsIfiJvLB46eUGQCLcBGAsYHQ/s320/4c21150ad44fa43a3a0e8bf984126657.jpg" /></a></div> Sabah kahvaltısını çok severim. Sevmek ne kelime, asla es geçemeyeceğim bir öğün. Yok efendim sabahın köründe hiç canım istemez, yok efendim geç saatte yiyemem gibi mazeretim hiç olmadı. Hazır olsa sabah uyanır uyanmaz yapacağım da... Çocukluğumdan gelme bir alışkanlık. Annem kahvaltı yapmadan asla okula göndermezdi. "Güçlü ve zinde olmak için bu şart " der ardından başarılı olmanın ilk ve önemli kuralı derdi. Çocuklarıma bu kuralı kavratamadım maalesef. Ben mi başarısızdım, yoksa üzerimde annemin ağırlığını daha fazla mı hissediyordum? Ben çözemedim...<br /><br /> Önceki gün sabah kahvaltı hazırlarken ekmeğin olmadığını fark ettim. Evdeki herkes yatıyordu. Bayram bayram kimseyi rahatsız etmek istemedim. Üşenmeden üzerimi değiştirip maskemi de taktıktan sonra, sitemizin az ilerisinde pide pişirim fırınından sıcak pide almak için evden çıktım. Sitenin giriş kapısının önünde komşumla karşılaştım. İlk dikkatimi çeken dışarıda olmasına rağmen maskesiz olmasıydı. Beni maskeli görünce tedirgin olduğunu gözlerinden anladım. Bozuntuya vermedim mesafemi koruyarak bayramını kutladım. O anlamıştı anlayacağını. Bazen sözün anlatamadığını gözler çok güzel anlatır... <p></p><div>Komşumla ayak üstü biraz sohbet ettik. O üzgün ve endişeli gözüküyordu. Ona; " sabahın bu erken vaktinde burada ne yaptığını" sordum? "Hiç sorma" dedi, devam etti: "kafam çok karışık, canım sıkkın" dedi. Komşumun kızı bu yıl üniversite sınavlarına girdi. Kızının sınavının iyi gitmediğini beklediği puanın gelemeyeceğini dolayısıyla da istediği bölüme yerleşmesinin neredeyse imkansız olduğunu söyledi. Ardından, benim için sorun değil. Ancak kızım çok kafasına takıyor. Zaten sınava girmeden önce psikolojik sorunlarımız vardı. Çocukta panik atak başlamıştı. Uzmandan yardım alıyorduk. Aynı hatta daha yoğun bir şekilde sıkıntılarımız devam ediyor." dedi. Çocuğunun dudaklarının morardığını, yüzünün sarardığını, sürekli bir panik halinde olduğundan bahsetti.</div><div><br /></div><div> Komşumun söylediklerini dinlerken içim acıdı. Komşumdan çok gence gençlerimize üzüldüm. Yaz boz tahtasına çevrilen ve değişen her milli eğitim bakanının sistemi beğenmeyip değiştirdiği eğitim sistemimizin ceremesini çocuklarımız, geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimiz çekiyordu. Endişeli, özgüveni olmayan, gelecek kaygısı taşıyan gençlerimizle geleceğimizi nasıl güvence altına alacağız ki? diye bir düşünce geçiverdi içimden. Kaldı ki gerekli alt yapı sağlanmadan Covit 19 nedeniyle okullar kapatılmış, eğitim online üzerinden yapılmıştı. Basında gördüğüm şekliye pek çok okul internet erişim sorunu yaşamışken, üniversite veya lise giriş sınavlarının yüz yüze yapıldığı yetmiyormuş gibi soruların yüz yüze eğitim verilmiş gibi zor sorulması da gençlerimizi ve ailelerini üzmüştür. </div><div><br /></div><div>Komşum kızını tekrar bir uzmana götüreceğini söyledi. Üzüldüm... Geçmiş olsun dileklerimi ilettikten sonra yanından ayrıldım. Kafamın içinde düşünceler cirit atmaya başladı.</div><div><br /> Hiç şüphesiz her anne baba çocuklarının iyi bir hayat sürmesini, hayat standartlarının yüksek olmasını ister. Bunun için de elinden geleni de gelmeyeni de yapmak için canla başla mücadele eder. Bunun için en temel şey iyi kaliteli bir eğitim alması gerektiğini bilir. Daha okula başladığı andan itibaren başlar kaygısı. Hangi okul daha iyi, hangi öğretmen daha başarılı onun arayışına girer. O da yetmez hangi özel hoca, özel okul, özel etüt merkezi vs. göndermekten çekinmez. Hatırlıyorum da benim arkadaşım, emekli olduğunda aldığı emeklilik tazminatını kızına her dersten aldırdığı özel ders için kullanmıştı. İş sadece maddiyatla bitmiyor ki. Kalitesiz, plansız programsız yap boz tahtasına çevrilen eğitim sistemimizin çocuklarımızın sağlığının üzerinde yaptığı olumsuz etki hayatının her dönemini etkileyecek boyuta gelebiliyor.<br /> </div><div> Çocukları yarış atı gibi gören, çocuğu sadece sınavlara hazırlayan ve sınavların bitmesiyle öğrenilen bilgilerin de son bulduğu garip bir eğitim sistemimiz var. Hal böyleyken, çocukluklarını yaşamayan, sevgiden saygıdan yoksun, milli ve manevi değerlerinden uzak bir gençlikle karı karşıyayız. Bunu devlet ve aile olarak el birliğiyle başarıyoruz. Sonra da bize neler oluyor? diye yakınıyoruz.<br /><br /> Günümüzde çocuk yetiştirmek zor sanat. İlmek ilmek işlemek lazım hayatı. Sözcük sözcük öğretmeli zorlukları. Tüm bunları yaparken eğitime önce kendimizden başlamalı. Çünkü kendi kabuğumuzdan çıkamıyoruz. Verdiğimiz ya da vermeye çalıştığımız eğitim kendi çocukluk dönemimizi yansıtan eğitimden ileri gidemiyor. "Ben sizin yaşınızdayken" cümlesiyle başladığımız anda kopuyor tüm ipler. Gençler okul kaygısı, iş kaygısı, eş kaygısı derken kaygı yumağı içinde bocalamakta. Güvensiz, mutsuz, gergin bir gençlik; gergin, mutsuz, sorunlu bir topluma hazırlık demektir.<br /> </div><div> Nereye el atsak elimizde kalan, sorun yumağına dönmüş bir toplumdan, sorunlarını asgariye indirmiş, kıyıdan köşeden huzura el atmış bir topluma dönüşür müyüz? Ben de bilmiyorum. Ama çıkmayan candan umut kesilmezmiş... Tüm bunlardan sonra iştah mı kalır insanda..?<br /><br /> Her şeye rağmen LGS, YKS sınavlarına giren gençlerimize başarılar diyor, her birinin istedikleri okullara yerleşmelerini diliyorum.<br /><br /><br />Muhabbetle,<br />Hanife Mert</div><p> </p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-23569745702056513862021-07-20T05:53:00.003-07:002021-07-20T05:53:53.295-07:00Bayram mı? Tatil mi?<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-lDn2oZ0xdGI/YPbGRLGAUnI/AAAAAAAAHG0/6n1Nq9vnhE4oIzYtzx1lrriEkh8lh0LeQCLcBGAsYHQ/s960/218695860_10226125359789977_1358683412761605931_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="960" src="https://1.bp.blogspot.com/-lDn2oZ0xdGI/YPbGRLGAUnI/AAAAAAAAHG0/6n1Nq9vnhE4oIzYtzx1lrriEkh8lh0LeQCLcBGAsYHQ/s320/218695860_10226125359789977_1358683412761605931_n.jpg" width="320" /></a></div><p></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">Bayramlar bireylerin toplum olarak bir arada yaşamasına olanak sağlayan
onlara paylaşmayı, yardımlaşmayı, saygı duymayı, sevmeyi, şefkat ve merhametli
olmayı öğütleyen manevi harçlarımızdır. Bu harcı her yıl bir üst seviyeye çıkarmamız
gerekirken, çıkarmak şöyle dursun onları her defasında göz ardı etmekten
çekinmedik. Bayramları bayram tadında yaşamaktan uzaklaştık.</span><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;"> </span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;"> Bayramlaşmak tek kişiyle yapılacak bir eylem değildir. Birbirimizle
her birimizle ayrı ayrı bayramlaşarak, onun hazzını yaşayarak
gerçekleştirilecek bir ibadettir. Bizler bu paylaşımdan tamamen uzak kendi
halimizde, kendi derdimizde, telaşımızda etrafımızdan uzak yapayalnız kaldık.
Bir de işin içine covit19 virüsü girince, bayram anlamını tamamen yitirdi. Hoş
tek sebep covit19 virüsü değil, öyle olsaydı Bodrum, Marmaris, Alanya, Antalya
gibi tatil beldelerimiz; sadece dokuz günlük kurban bayramı tatilini fırsat
bilen tatilcilerin akınına uğramazdı. Bu şehirlerimiz kapasitelerinin iki katı
bir kalabalığa sahip olmazdı. Neymiş, covit19, bayram bahane, tatil şahane
felsefesi.</span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;"> Klişeleşmiş bir söz vardır, hani hepimizin geçmişe olan özlemini ifade
etmek için kullanırız. ”Nerede o eski bayramlar” cümlesi ile başlayan; her birimizin
hayalinde farklı anıları çağrıştıran bir söz. Biz bu özlemi dile getirirken,
hiç birimiz eski bayramları bayram yapan o dönemlerde yaşayan insanımızın
kültürel, milli ve manevi değerlere olan bağlığını sorgulamayız. <o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;"> </span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">Elbette eski bayramlar çok güzeldi, çok heyecan vericiydi. Bayramdan
bayrama alınan bayramlık elbiselerimizi başucumuzda saklar, heyecanla sabahın
olmasını beklerdik. </span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">Annelerimizin babalarımızın gözünde hissederdik o heyecanı o
telaşı... </span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;"> </span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">Özellikle arefe günlerinde kıyasıya bir hazırlık yapılırdı. Onların
heyecanı telaşı herkese her yere yansırdı. Çünkü o güzel insanların güzel
düşünceleri ve güzel zihniyetleri ile güzelleşirdi eski bayramlar...</span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">İnsanların düşünce ve hayat felsefeleri değiştikçe bayramların da ifade
ettiği anlam değişime uğradı.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">Bayramları bayram yapan örf ve adetlerimiz, aile sevgi ve bağlılığımız,
konu komşu düşüncelerimiz ve en önemlisi dini emirleri göz ardı etmememiz iken,
şimdi her şeye bir cevap bularak geçiştiriyoruz. Kurban kesmeyi hayvan eziyeti
olarak görmek yada derin dondurucuları etle doldurup altı ay o eti yemek
marifetmiş gibi, el öpme yerine cep telefonlarından gönderilen mesajlarla
kutladığını sanmak, kafelerde oturma, tatile kaçma olarak algılıyoruz. <o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;"> </span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">Her şeyi unuttuğumuz
gibi bayram keyfini, sıcaklığını, samimiyetini, ruhani değerlerini unutup,
geleceğe aktarmayı ihmal edip sonrada ''nerdeee o eski bayramlar'' diye
yakınıyoruz. Kabahat kimde? Hızla koşan zamanda mı, o koşan zamanı
yakalayacağım derken eldeki kuşu uçuran bizde mi?</span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 13.5pt;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">
Dileğim, her şeye rağmen bayramlarımızın özlemini çektiğimiz eski bayramların
tadında sevincinde yaşanması, küsleri barıştıran, insanları kaynaştıran, açları
doyuran, savaşları sonlandıran, çocukları sevindiren, ülkeme, milletime tüm
İslam ve insanlık alemine barış, sevgi, saygı, kardeşlik, güven, adalet, huzur
ve mutluluğu hakim kılan bir dünyada bayramı yaşamaktır...<br /><br /><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 13.5pt;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">Tüm blog arkadaşlarımın Kurban Bayramı'nı kutluyorum.</span></p><p class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: #050505; font-family: "inherit",serif; font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-family: "Segoe UI Historic"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"> Muhabbetle,</span></p><p class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: #050505; font-family: "inherit",serif; font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-family: "Segoe UI Historic"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Hanife Mert</span></p><p class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: #050505; font-family: "inherit",serif; font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-family: "Segoe UI Historic"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><br /></span></p><p class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><br /></p><p class="MsoNormal"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 107%;"> </span></p><p>
</p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-70203284854478111282021-07-03T23:09:00.001-07:002021-07-08T06:31:08.885-07:00Bir Yere Varmadan Önce Kendine Uğramalı İnsan!<p> </p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-ppJKrXYCElE/YOFQdKccMYI/AAAAAAAAHGQ/vSTbCos6ikci20z29XITbqlX12aNWAyjwCLcBGAsYHQ/s564/359f1bfe851a7bf3df41fa6332faa91c.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="564" data-original-width="564" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-ppJKrXYCElE/YOFQdKccMYI/AAAAAAAAHGQ/vSTbCos6ikci20z29XITbqlX12aNWAyjwCLcBGAsYHQ/s320/359f1bfe851a7bf3df41fa6332faa91c.jpg" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br />Bulutların gölgelediği yıldızsız zifiri karanlık bir gecede, sokak lambalarının cılızca ışığı gibi bir ışık bekliyordu. Ona nefes aldıracak, az da olsa içine huzur serpiştirecek bir ışık... Bu ne mümkün... Sanki gizli bir el yüreğini sıktıkça sıkıyordu. Yüreği sıkıldıkça önüne set gerilmiş bir çağlayan gibi yaşlar göz pınarlarına doluşuyordu. Öyle ki biri dokunsa hemen ağlayacak gibiydi. Boğazı düğümleniyor, nefes almakta güçlük çekiyordu. İ<span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">ç
dünyasında tarif edemediği sıkıntılar ve hüzünler yaşıyordu.</span> Sanki hayat karabasan gibi üzerine çöreklenmiş ve o altında nefessiz kalmış gibiydi. Kendini çaresiz mücadelesiz onca kalabalığın içinde yapayalnız hissediyordu.<p></p><p>İçinden bir ses her şeyi olduğu gibi bırakıp tanıyanı ve tanıdığı olmayan uzak diyarlara kaçmasını fısıldadı. Bu sesin ardından tüm yaşanmışlıklar dikiliverdi karşısına...</p><p> İnsan kaçabilir mi? Hem de her şeyi geride bırakarak? Bu mümkün mü? İnsan n<span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">ereye
giderse gitsin kendini geçmişiyle birlikte götürmez mi gittiği yere? Hali hazırdaki sıkıntıları yetmiyormuş gibi bir de gittiği yerdeki sıkıntılar da eklenmez mi? Derdin birken bin olmaz mı? O
halde kaçmak niye? Zira geçmişi bir sırt çantası gibi sırtındayken...</span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;"> Hal böyleyken, insan kendinden kaçayım derken yine kendine gitmiş olmaz mı? Kaldı ki
insanın bindiği gemi de vardığı liman da kendi yüreğinde demirlidir. Ragıp İsfani'nin </span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt; line-height: 200%;"><i>“Bir yerlere
varmak için önce kendine uğramalı insan. İnsanın gideceği bütün yollar
kendinden geçer.”</i> sözü sanırım sorumuza yanıt olacaktır.</span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; margin-bottom: 0cm;"><i><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 200%; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></i></p><p><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;">Zaman zaman her birimiz benzer hisleri yaşarız. Kaçıp kurtulmak! Yok olmak gibi...</span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; font-size: 12pt;"> İnsanın
bu denli kendinden uzaklaşmak isteği, onun yaşadığı ortamda sürüklendiği algı
yanılsamasının bir sonucu olsa gerek kanımca. Ruhun kendisine yabancılaşması, kendisini
tanıyamaması da denebilir bu duyguya... Bireyleri bu çıkmaza sürükleyen
neden, yaşadığı toplumun dayattığı yaşam tarzı... Ve akabinde oluşan
duygu birikiminin insan ruhunda oluşturduğu olumsuz etkinin bir sonucu olsa
gerek. Bu da insanı yalnızlaştıran sebebin başında gelmektedir. </span></p><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 107%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><!--[if !supportLineBreakNewLine]--><span style="font-size: 12pt; line-height: 107%;">İnsanın bu denli olumsuzluklardan nasıl kurtulacağının yanıtı kendinde gizlidir. Kendine
ulaşamamış, kendini bulamamış, kendini tanıyamamış her insan yalnızdır. Ve bu
durum onu mutsuz etse de, birilerinden bekler yalnızlıktan kurtulmayı. O,
bilemez tanımadığı bir "BEN" le nasıl baş edeceğini. Zira inmemiştir
bir gün bile kendi derinine, yüreğine, vicdanının ona neler fısıldadığını
duymamıştır. Bu günü de kurtardık mantığı, doğruyu ben bilirim ego tatmini
ile iyi taraflarını el üstünde tutmuş, eksi, yanlış olan ne varsa görmezden
gelmiştir, itelemiştir kendinden öteye... </span></span><div><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 107%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 107%;"><br /></span></span></div><div><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 107%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 107%;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 107%;">Biliriz ki insan yaratılış itibariyle en güzel şekilde kusursuz olarak yaratılmıştır.
Dünya hayatı ile baş edebilmesi için gerekli olan her şey onda mevcuttur. </span><span style="font-size: 12pt; line-height: 107%;">O,
kendini tanıma zahmetinde bulunmadığı sürece, sahip olduğu cevherin farkında
olmadan yaşamını mutsuz olarak sürdürecektir. <br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></span>
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 200%;">Yaşamın getirdiği her
türlü olumlu ya da olumsuzluklar karşısında yaşama sevincini koruyabilmesi
için önce insanın sağlıklı bir ruh yapısına sahip olması
gerekmektedir. Sağlıklı bir ruh yapısı ise kendisiyle barışık, kendisini iyi
tanıyan bir birey olmakla mümkündür. Tıpkı gönül ustası Mevlana'nın "İçindeki kapıyı çal; başka kapıyı
değil.” sözünde ifade ettiği gibi önce kendi içine
yönelmeli... Kendini tanımaya bilmeye öğrenmeye çalışmalıdır.<br /><span style="font-size: 12pt;">Kendini bildikçe, kendine
yaklaştıkça insan, yalnızlığından arınır. Kendini tanıdıkça önünü aydınlatır,
başkalarını da anlar. Ayakları yere sağlam basar. Kendini bildikçe çoğalır.
Kendini sevdikçe sevgiyi başkalarından dilenmez, zaten o sevginin kendisi olur. Kendine baktıkça
yalnızlığından kurtulur. Kalabalıklaşır ve var olur. Kendini bildikçe hakkı
bilir. Kendini bildikçe haddini bilir...</span></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 200%;">
İnsanın kendi iç dünyasına yönelmesi onu dış dünyadan soyutlamaz, tam
tersi tamamen yaratılan tüm varlıklara yaklaştırır. Çünkü kendini doğru tanıyan
kişi, bütün varlıkların anlamı ve amacı konusunda derinlikli bir bakış açısına
sahip olur. Bu açıdan bakınca, insan kendi dahil yaratılan her şeyin ortak bir amaç
için tek bir yaratıcı tarafından yaratıldığını bilir. Yunus'un "Yaratılanı
severim, Yaratandan ötürü" sözü gibi, yaratılan her şeye karşı sevgi,
şefkat ve merhametle yaklaşır.<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></span><o:p></o:p></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 200%;">Okurlarıma sevgilerimle</span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 200%;">Hanife Mert</span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 200%;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 200%;"><br /></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; text-align: justify;"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 200%;"><o:p> </o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 200%; text-align: justify;"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 200%;"><o:p> </o:p></span></b></p>
<!--[endif]--></span>
<!--[endif]--></span><span style="font-family: "Times New Roman",serif; font-size: 12pt; line-height: 107%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></span><p><br /></p></div>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-89832081078308713912021-06-30T23:13:00.008-07:002021-07-04T21:38:13.974-07:00Fırçadaki Son Şiir Kitabım Çıktı!!!!<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.blogger.com/video.g?token=AD6v5dzoHx-hltUcLmiNvIsi1Yk1J6DczdkHMNljXE0D0D93RLfiG2drLPliON00vzImgqAXSbVJtUnbRrSx2Q3Z_g' class='b-hbp-video b-uploaded' frameborder='0'></iframe></div><br /><p><span style="font-family: Times New Roman,Times,serif;">"Sabreden derviş muradına ermiş" diye bir atasözümüz vardır hani... Hepimiz biliriz... Büyük bir sabır ve özveriyle üç yılı aşkın bir süredir üzerinde çalıştığım "Fırçadaki Son Şiir" adlı Orhan Veli'ye ait biyografik romanım sabrım ve özverili çalışmamın bir sonucu olarak yayınlandı. Bu durumda derviş olmasam da muradına erenlerden oldum. </span></p><p><span style="font-family: Times New Roman,Times,serif;"> Bazen umutsuzluğa kapılıp yazmaktan vazgeçtiğim, değerli şairimiz Orhan Veli'yi okurlarıma anlatamama, tanıtamama endişesini duyduğum anlar oldu. Her umutsuzluğa kapıldığımda içimde beni kendine çeken, sakın vazgeçme diye fısıldayan bir umut ışığı belirdi. Ben de o ışığı takip ederek yazma serüvenimi sonuna kadar sürdürdüm. Kitabımı elime aldığımda; "iyi ki vazgeçmemişim" dedim. Umarım okurlarım da ; "Hanife Mert bu kitabı iyi ki yazmış" diye düşünürler.<br /><br /> Bu kitabı okuyan herkes daha önce benzeri yayınlanmamış; Orhan Veli'nin çocukluk anılarından, halka olan sevgisine, şiire kattığı yenilikler karşısında dönemin usta edebiyat ve şairlerinin verdikleri tepkilere karşı mücadelesine, yasak ve platonik aşklarına kadar pek çok şey hakkında bilgi sahibi olacak.</span></p><p><span style="font-family: Times New Roman,Times,serif;"> Fırçadaki Son Şiir kitabında okur, sadece Orhan Veli'nin yaşam öyküsünü değil onun en yakınında olan Sait Faik Abasıyanık, Cahit SıtkıTarancı, Oktay Rıfat, Melih Cevdet, Sabahattin Eyüboğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi dönemin ünlü edebiyat ve sanat insanlarının da kısa öykülerini bulacak.<br /> </span><br /></p><p><span style="font-family: Times New Roman,Times,serif;"> Özetle kitabımda; Orhan Veli'nin çocukluğuna ve gençliğine dair pek çok anı ve hüzünlü bir yaşam öyküsü okuyacaksınız... Sözü daha fazla uzatmadan kitabımın arka kapak yazısını okurlarımla paylaşmak istiyorum;</span></p><p><span style="font-family: Times New Roman,Times,serif;"> Derler ki; “ Dünya sevgi üzerine kurulmuştur.” Sevgiyle yeşerir gönüllere ektiğimiz umutlar. Sevgiyle can bulur tüm evren. O öyle güçlü bir duygudur ki Şirin'ine kavuşmak için Ferhat’a dağları deldirmiş, Leyla’sını ararken Mecnun’a Mevla'sını buldurmuş, Yunus Emre’yi Hak ateşiyle diyar diyar gezdirmiş, Orhan Veli’ye de yüzyıllardır süregelen Türk şiir geleneğini kökünden sarsarak hatırı sayılır bir devrim yaptırmıştır.<br />Orhan Veli, yaşamı boyunca yalnızlık, yoksulluk ve parasızlıkla mücadele ederken bile çok sevdiği şiirle soluklanmayı bilmiş, sevdasıyla yaşama tutunmayı başarmış bir şairdir. O, şiiri yakın dostu Melih Cevdet’in deyimiyle; “âşık olduğu bir kızı sever gibi severdi...”<br />"Ölürsek biz de iyi adam oluruz." diyen Orhan Veli’nin ölümünün ardından Sabahattin Eyüboğlu’ya teslim edilen özel eşyaları hüzünlü yaşamının bir özetidir. Bunların arasında öyle bir parça vardır ki bu kitaba ilham kaynağı olmuştur.<br />Şair "Giderayak"/ yazdığı ancak tamamlayamadığı diş fırçasına sarılı “Aşk Resmî Geçidi" adlı son şiiriyle bu kitapta yaşayacaktır. Bu yaklaşımla Orhan Veli’yi bir de, “Hanife Mert’in gözüyle, onun hayal gücüyle ve bakış açısıyla okumaya, tanımaya, anlamaya var mısınız?<br /><br />NOT: Kitabım şuan D&R, İdefix, BKM gibi pek çok internet sitesinde satışta...<br /><br />Muhabbetle<br /><br />Hanife Mert</span></p><p></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-1176474468307927932021-03-17T06:37:00.000-07:002021-03-17T06:37:49.008-07:00Adımız "ANDIMIZ"dır<p> </p><p><span style="background-color: #fff9ee; color: #7f6000; font-family: "trebuchet ms", sans-serif; font-size: large;"> </span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-AP9d939JqLI/YFIFLiBsLOI/AAAAAAAAHCo/zCTFvGkMriwT5O8n9OtpVRqFB16phgLCwCLcBGAsYHQ/s421/291_ok_andimiz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="421" data-original-width="295" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-AP9d939JqLI/YFIFLiBsLOI/AAAAAAAAHCo/zCTFvGkMriwT5O8n9OtpVRqFB16phgLCwCLcBGAsYHQ/s320/291_ok_andimiz.jpg" /></a></div>Her sabah günün ilk ışıklarıyla yavrularımızın kararlı, gururlu, coşkulu sesleri ile günaydın sevgili arkadaşlar diye başlayan; Türküm, doğruyum , çalışkanım… diye devam eden yaklaşık seksen küsür yıldır ilkokullarda çocuklarımızın okuduğu andımızı 23 Nisan 1933 yılında Türk çocuklarına armağan eden Dr. Reşit GALİP’dir.<br />Aynı zamanda dönemin Milli Eğitim Bakanı da olan Dr. Reşit Galip'in Türk çocuklarına armağan ettiği andımız; 30 Eylül 2013 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti' nin başbakanı tarafından demokratikleşme paketi adı altında yayınlanan paketin maddelerinden biri ile kaldırılmıştı. Görülen o ki, Türk çocuklarının büyük bir coşku ile verdiği söz and demokrasiye aykırı gelmiş.Yavrularımızın o küçücük yüreklerine zihinlerine ilmek ilmek işlenen andımızda , doğruluk, çalışkanlık, büyüklerini saymanın, küçüklerini sevmenin, vatanını canından aziz bilecek kadar kutsal olduğunu öğrenmesi, Atasının gösterdiği ilim ve irfan yolunda ilerlemesi için söz vermesi, and içmesi sağlanmakta idi. Bu Türk Milletinin yansıması olarak, Türk çocuğundan alınan sözün demokratikleşmeye aykırı olarak görülüp kaldırılması hepimizi derinden üzmüştü. Danıştay'ın Andımızı kaldıran yasayı iptal etmesine sevinmiştik ki sevincimiz kursağımızda kaldı. Danıştay'ın kararı başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, bazı vekiller tarafından tepkiyle karşılandı. Daha üzücü yanı ise kendisinden demokratik laik eğitim konusunda beklenti içine girdiğimiz Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kararın temyize götürülmüş olmasıydı. <br /><br />MEB'in temyiz başvurusunun ardından "dosya Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun önüne geldi. Kurul da Andımız ile ilgili nihai kararı verdi. Buna göre Kurul, MEB'in itirazını oy çokluğu ile kabul ederek, Danıştay 8. Dairesi'nin yönetmeliği iptal eden kararını kaldırmış oldu. Karar uyarınca artık okullarda Andımız okunmayacak." diyorlar.<br /><br />Her ne yaparlarsa yapsınlar; şu bilinmeli ki ben Türküm diyen kendini "TÜRK" gibi hisseden her "TÜRK", çocukluğunda verdiği anda söze, son nefesine kadar kadar sadık kalacak ve andını içinden de olsa haykırmaya devam edecektir.<br /><br />NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!<br />Hanife Mert<p></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7065069160470077088.post-53014357715763152582021-03-12T11:56:00.002-08:002021-03-12T12:12:23.043-08:00HIÇKIRIKLARDAN GERİYE KALAN<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-aHYVu_zTUfk/YEu6IkEdQ5I/AAAAAAAAHCQ/HPgZWmQdniozprKxdAGt38hwC0yIe7xmACLcBGAsYHQ/s1440/159172844_10225235736629954_2923852318739835604_o.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1338" data-original-width="1440" src="https://1.bp.blogspot.com/-aHYVu_zTUfk/YEu6IkEdQ5I/AAAAAAAAHCQ/HPgZWmQdniozprKxdAGt38hwC0yIe7xmACLcBGAsYHQ/s320/159172844_10225235736629954_2923852318739835604_o.jpg" width="320" /></a><a href="https://1.bp.blogspot.com/-MSIXN0YWrxQ/YEu6QynAmLI/AAAAAAAAHCU/m3Z08O-fBf8xa90YIXlaLRfM2E0JlwbHgCLcBGAsYHQ/s1440/159408221_10225235736549952_1802062487610616204_o.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="1440" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-MSIXN0YWrxQ/YEu6QynAmLI/AAAAAAAAHCU/m3Z08O-fBf8xa90YIXlaLRfM2E0JlwbHgCLcBGAsYHQ/w229-h320/159408221_10225235736549952_1802062487610616204_o.jpg" width="229" /></a></div><br /></div><br /> <br /><br />Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM)'nin iki ayda bir çıkardığı İLESAM ilim ve Edebiyat Dergisi'nde yayınlanan yazımı paylaşmak istedim. Keyifli okumalar dostlar.<br /><br /> <span style="font-size: medium;"> Zehra kocasından boşandıktan sonra, daha doğrusu kocası olacak adam onu döverek üç defa boş ol! boş ol! boş ol! diyerek sokağa attıktan sonra çaresiz, beş yaşındaki kızını ve kızından iki yaş büyük zihinsel engelli oğlunu alarak iki gözü iki çeşme baba evine döner.<br /> Allah kimseyi çıktığı kapıya geri döndürmesin, çok zor. Bunu yaşayan bilir. Zehra burada bir yabancıdır. Diken üstünde oturuyormuş gibi batar her şey ona. Evlenmeden önce de annesi babası misafir gözüyle bakardı. Kız çocuğu değil mi, biri alıp götürecektir sonuçta. Zehra da öyle oldu. Daha on beşine girmemişti istendiğinde. "Bu adam seni istiyor kabul eder misin?" diye sorulmamıştı bile. Babası tamam dedikten sonra üzerine kimse laf söyleyemezdi. Kaldı ki babası yüklüce bir de para almıştı damadın ailesinden... Baba evinde misafir, koca evinde el kızı görülen Zehra, hiç bir zaman kendi olamadı kendini ait hissedeceği bir yer bulamadı. Aslında iki çocukla baba evine dönmezdi, dayaklara, hakaretlere, horlanmalara sabrediyordu. Hatta üzerine kuma getireceğini söyleyen kocasına bile karşı çıkamamıştı. Ta ki kocası tarafından öldüresiye dövülüp sokağa atılana kadar. Çaresizdi Zehra, nereye gideceğini bilmiyordu. Baba evine dönmeyi düşündü. Annesinin, daha gelinliğinin içinde evden çıkmadan önce bir köşeye çekip; aman kızım! larla başlayıp, " gelinlikle çıktığın bu eve, ancak kefeninle dönersin! le bitirdiği" sözünü hatırlamıştı. Zehra'nın olmayan özgürlüğüne daha en baştan ipotek koymuştu annesi. Eve dönemezdi, gidecek başka yeri de yoktu. Abla gibi sevdiği komşusu Nurten’in tavsiyesi üzerine devlete sığınmaya karar verdi. Devletin şefkatli kolları bizi de sarar dedi ve bulunduğu yerdeki Kadın Sığınma Evine sığındı. Oradaki kadınların durumunu görünce içini bir korku sarıverdi. Çünkü orada bulunan kadınların her biri diğerinden dertli, sorunlu, psikopatça tavırları vardı. Ne yapalım sabredeceğiz dedi çaresizce. Bir gece orada kaldı. Ertesi gün gördüğü manzara dehşete düşürmüştü Zehra'yı. Birilerinin gizli konuşmalarını duymuştu habersizce. Bir pazarlığa şahit olmuştu Zehra. Bu durum karşısında gördüklerine inanamamıştı. Çareyi evlatlarını alarak kimseye görünmeden oradan kaçmakta buldu. Doğruca baba evine gitti. Döndüğü için dayak da yese, eziyet de görse ailesiydi...<br /><br /> </span><p></p><p><span style="font-size: medium;"> </span><span style="font-size: large;"> </span><span style="font-size: medium;">Bir yanda ne olduğunu anlamayan çocuk yaşta dedesi, babası yaşında adamlarla evlenmeye zorlanan evlendirilen çocuk gelinler, diğer yandan “töre” denen ortaçağ kalıntısı bir kültür anlayışı içinde bocalayan aileler aydınlanmanın önündeki engeldir... Bu engel kalkmadığı müddetçe gözü moraran, kaşı patlayan, saçları yolunan, cinayete kurban giden kadınlar, daha çok içimizi yakar.</span></p><p><span style="font-size: medium;"> Daha birkaç gün önce kutladığımız dünya kadınlar gününde,<span face=""Segoe UI Historic", "Segoe UI", Helvetica, Arial, sans-serif" style="background-color: white; color: #050505; white-space: pre-wrap;"> </span></span><span style="font-size: medium;">iki kadın vahşice katledilmiş, bir kadın da sokak ortasında küçük kızının gözleri önünde yere yatırılıp tekmelendiğini hepimiz sosyal medyada izledik. Neredeyse her gün her yerde şiddete maruz kalan, taciz edilen, tecavüze uğrayan, öldürülen yetmedi kesilen yakılan, bıçaklanan, horlanan, aşağılanan, dışlanan hayatının baharında hayatına son verilen kadınların durumları ortada. Artık alışıldı. Sıradan bir olaymış gibi üzerinde bile durulmuyor. İlk duyulduğunda ah vah ediliyor, sonra unutuluyor. Ateş düştüğü yerde yanıp kalıyor.</span></p><p><span style="font-size: medium;"><br />Artık bu devleti yönetenler şunu iyi anlamalı;</span> <span style="font-size: large;"> </span><span style="font-size: medium;">"kadınlar zulüm görüyor! öldürülüyor! Kimi sokak ortasında, kimi çocuklarının gözleri önünde kurşunlar boşaltılıyor bedenine. Kimi bıçaklanıyor, kimi de ıssız bir köşede işkence edilerek, öldürülüyor.</span></p><p><span style="font-size: medium;"> Baba, erkek kardeş, eş, sevgili, eski eş hatta eski sevgili… Kimi töreyi gerekçe gösteriyor, kimi kıskançlığı, parasızlığı, kimi stresi, kimi de namusu. Kimi ayrılmak istemiyor, kimi boşanmak. Erkekler, yıllar önce boşanmış veya ayrılmış olmasına rağmen bunu kabullenemiyor ve kanlı elleriyle kadınların hayatına son kez dokunuyor. Kadın cinayetlerinin ardı arkası kesilmiyor. <br /><br /> Oysa kadın değerlidir, kadın saygındır. Her şeyden önce o bir insandır. Kadın; adam olmadan önce insan olabilmenin en temel unsuru, var oluşumuzun ardındaki sır, hayatın can damarıdır. İnsanlığın devamı için olmazsa olmazlardandır. En güzel şekilde yaratılmıştır. En büyük dertlerin çilelerin baş kahramanı. En büyük mutlulukların ardında ki sırdır. O anadır, bacıdır, eştir, yardır. O büyük bir nimettir tabi kıymetini bilene.<br /><br /> </span></p><p><span style="font-size: medium;"> Toplumun bu önemli sorunu bizi yönetenler tarafından ciddiye alınmalı ve çözüme kavuşturulmalı. Öncelikle kadının eğitimine önem verilmeli. Kadın öğrenirse çocuklarına da öğretir. Kadının istihdam edilmesi için gerekli ortam hazırlanmalı. Kadın ekonomik açıdan özgür olursa, özgür çocuklar yetiştirir. Özgür çocuklar özgür güçlü toplum demektir. Önce erkekler eğitilsin bilinçlensin dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız şuan için belki onların bilinçlenmesi zor gibi görünebilir. İpin ucu kaçmış olabilir. Ancak gelecek nesillerimizin bu hatalara düşmemesi için bu gerekli. Çocuklarımızı cinsiyet ayırımcılığından uzak tutmalı. Erkek çocuklarımıza annesine kız kardeşine saygılı olması gerektiği gibi onların dışındaki kadınlara da saygılı nazik olması öğretilmeli. <br />Muhabbetle<br />Hanife Mert</span></p>Hanife Merthttp://www.blogger.com/profile/10370997973044019854noreply@blogger.com2