Sabahları çok erken kalkarım. Öyle ona on ikiye kadar uyuduğum pek
görülmemiştir. Çalıştığım yıllardan kalma bir alışkanlık...
Bu sabah da erken saatte
pencereme vuran sabah güneşinin ışıklarıyla uyandım. Uyku mahmurluğuyla perdeyi
aralayıp dışarıya bakarken, pencerenin aralığından içeriye girmeye çalışan
sabah yelinin yüzüme hafif hafif dokunuşuyla, içime huzur yayılıverdi.
Sonbaharın ılık günlerini
yaşadığımız bugünlerin tadını çıkarmalıyız diye düşündüm. Zira “bu kış zor
geçecek söylemleri” nedeniyle dondurucu soğuğuyla kış kapıda...
Yeni bir güne, yeni bir haftaya, yeni bir mevsime veya yeni bir
yıla başlamak beni her zaman heyecanlandırır. Çünkü bitişler hüzün verse de,
yeni başlangıçlar yeni heyecan, yeni umut demekti... Toplum olarak, dünya
insanlık ailesi olarak en çok ihtiyacımız olan şeydir;“Umut”
Umut nedir diye hiç düşündünüz mü? Umut hakkında pek çok yazı
yazdım ve çoğunlukla çeşitli sosyal medya hesaplarımda paylaştım. Hatta son
kitap projemin konusu da umut. “Umut fakirin ekmeği, çıkmayan candan umut
kesilmez” gibi söylemlerde bulunmuş atalarımız. Nefes alıyorsan umut etmeye
devam etmelisin. Zira umudunu yitiren her şeyini yitirir...
Her ne kadar Friedrich Nietzsche “Umut en büyük kötülüktür, çünkü
işkenceyi uzatır.” diye tanımlasa da, ben umudun yaşamla ölüm arasında bir
köprü olduğuna inanırım. Eğer nefes alabiliyorsanız, içinizde umut
ışığı hep yanacaktır, yanmalı da… İnsanın içinde yanan o ışık hayal gücü ile
sabırla desteklenerek hayat bulur.
İnsan ne zaman umutsuzluğa düşer? Kendisine
umut vadedenin sözünde durmaması, vadettiği şeyi yerine getirmemesi insanın
umudunu kaybetmesine neden olur. Umudunu kaybeden de her şeyini kaybeder.
Yazıma konuyla alakalı olduğunu düşündüğüm bir hikayeyle devam
etmek istiyorum.
Ülkenin birinde bir kral dondurucu bir kış mevsiminde gecenin soğuğunda
nöbet tutan muhafıza sorar:
– Üşümüyor musun?
Muhafız:
– "Alışığım sayın kralım" diye yanıtlar.
Kral:
– "Olsun, sana sıcak tutacak elbise getirmelerini emredeceğim"
der ve gider. Gidiş o gidiş.
Bir süre sonra içeri girdiğinde emri vermeyi unutur...
Ertesi gün duvarın yanında muhafızın soğuktan donmuş cesedini görürler,
duvarın üzerinde de bir yazı vardır: "Soğuğa alışkındım; fakat senin sıcak
elbise vaadin beni öldürdü..."
Türlü türlü vaatlerle insanları
bekleterek onları bir umuda bağlayarak kesinlikle bir kazanç sağlamaya
çalışmayın. Çünkü insan, bekledikçe değişir. Beklettiğiniz kişi hakkınızda
telafisi imkânsız olumsuz düşüncelere girer. Kendisine umut verip de sözünüzü
yerine getirmediğiniz kimsenin önce umudunu öldürürsünüz, ardından sevgi,
saygı, güven ölür, dostluk ölür, muhabbet ölür. Sonra insanlık ölür.
Hanife Mert