deve etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
deve etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Aralık 2021 Pazar

Umudunu Yitiren Her Şeyini Yitirir!


 

Sabah pencereme vuran güneşin ışıklarıyla uyandım. Uyku mahmurluğuyla perdeyi aralayıp dışarıya bakayım derken, pencerenin  buğulu olduğunu fark ettim. Günlerdir süren yağmurlu ve soğuk hava yerini, güneşli ama yine soğuğa bıraktı. Güneş olmasına rağmen dışarı çıktığında buz gibi bir havayla karşılaşıyor insan. Kış kendini hissettirmeye başladı artık.

Yılın sonlarına geldiğimiz şu günlerde içimde bir burukluk hissediyorum. Kendi kendime acaba bitişler mi benim böyle hissetmeme sebep,  yoksa sürprizler mi? diye düşünmeden edemiyorum. Oysa bitişler hüzün verse de başlangıçlar heyecanlandırmalı, umutlandırmalı değil mi? Yeni başlangıç yeni umut demekti. Ama yok, hüzünle beraber huzursuzluk yaşama sevincimi azaltıyor. Buna rağmen umudumu kaybetmedim. Her ne yaşanırsa yaşansın nefes alıyorsa insan umut hep vardır felsefesine inananlardanım. Çünkü umudunu yitiren her şeyini yitirmiş demektir. Çıkmayan candan umut kesilmezmiş.

2021’in son demlerini yaşadığımız şu günlerde kendimle ilgili beni böyle hüzne sevk edecek bir iki önemli olayın dışında kayda değer pek bir şey olmadı hayatımda. Olan da tüm yaşamıma bedeldi. Daha fazla meraklandırmadan;  ilk olarak 2021 Mart ayında ailecek yakalandığımız Covit 19 hastalığını yine ailecek verdiğimiz bir mücadeleyle atlattık. Atlattık atlatmasına da etkisini pek o kadar kolay atamadık üzerimizden. Hep endişeli, hep korkuyla yaklaştık insanlara. Her şey öyle ani oldu ki hazırlıksız yakalandığımız bu illet tüm alışkanlıklarımızı alt üst etti. Bizde ne kültürel değerler, ne paylaşımcı yaklaşım ne vefa ne dostluk ne de arkadaşlık, ne akrabalık ilişkileri bırakmadı. Hepsini yerle bir etti. Yerine zaten var olan insanın sadece kendi çıkarını önemsediği, bencillik duygusunu başköşeye oturttu. Çünkü bu illet bir girdi mi, girdiği yeri alimallah talan ediyor. Orada kim var kim yok hepsini beraber alıp götürüyor. Hem de kimsenin gözünün yaşına bakmadan... Biz hayattayız ve bu belayı atlattık çok şükür. Ya atlatamayan genç yaşlı, binlerce, hatta yüz binlerce, milyonlarca insanın yaşam öyküsünü sonlandırıp bu hayattan koparması. Bununla da bitmiyor etkileri geride kalan sevenlerinin de yaşamını alt üst ediyor.  

Her karanlığın sonu aydınlık, her sıkıntının sonu ferahlıkmış ya hani. Nur içinde yatsın babaannem; “ acı, sıkıntı beraberinde gizli armağanla gelirmiş, sen acına sabret, vakti geldiğinde sıkıntın, armağanını bırakır ve gider.” demişti. Öyle de oldu. Nasıl mı? Elbette Covit 19 belası sürekli değiştirdiği varyantlarla dünyayı etkisi altına almaya can almaya devam ediyor. Bana sunduğu armağan şu; üç yılı aşkın bir süredir üzerinde çalıştığım ünlü şairimiz Orhan Veli'nin yaşam öyküsünü yazdığım Fırçadaki Son Şiir adlı kurmaca biyografik romanım temmuz gibi raflarda yerini aldı. Bu benim için inanılmaz bir sevinç ve mutluluk kaynağı oldu. Kitap çıkaranlar iyi bilir. Kitaplar yazarların çocukları gibidir. Benim için de öyle oldu... Bu heyecan ve sevinç 20-28 Kasım tarihleri arasında Mersin’de altıncısı yapılan CNR Kitap Fuarında da devam etti. Ancak 27 Kasım akşamı aldığımız acı haber hem şaşkınlığa hem de hüzne boğdu  bizi. Eşimin ablasını kaybettiğimizi öğrenmiştik. Hem de çağın vebası olan Covit 19 virüsü sebebiyle... Daha bu acıyı kabullenememişken hemen ertesi gün ablam gibi sevdiğim kuzenimin ölüm haberiyle sarsıldım.

Güzel ülkeme baktığımda ise benden pek farklı olmadığını görüyorum. O benden daha fazla buruk  ve hüzünlü hatta yaslı... Sebebi herkesçe malum... Kötü yönetim ve sonucunda ona reva görülenler... Mış gibi, mahsuzcuktan, evcilik oynar gibi, dostlar alış verişte görsün, kitabına uydurmakla, ben  yaptım oldu dayatmalarıyla gelinen nokta... Sonuç mu? Sonuç ortada güvensizlik, belirsizlik, umutsuzluk, mutsuzluk, işsizlik, açlık, sefillik perişanlık ve daha neler neler... Bir devletin varoluş garantisi, temeli olan ekonomi yönetimini “gözlerindeki ışıltı”yla çözüme kavuşacağına inanan bakanlar. Daha ne olsun pamuk ipliğine bağlı bir ekonomi, bir gecede yapılan açıklamalarla perişan edilen halk...  Bildiğiniz şeyi detaylandırmaya ne hacet... Deveye “boynun neden eğri”  diye sormuşlar. O da “nerem doğru ki?” diye yanıtlamış. Biz de öyle değil miyiz? Nereyi tutsak elimizde kalıyor... Ülkede sorun mu biter?

 Acaba diyorum üzerimize çöreklenen bu kara günler, babaannemin dediği gibi armağanını bırakarak bizi terkedecek mi? Ne dersiniz? Ben diyorum ki gitsin de armağanını bırakmasa da olur...

 

 Okurlarıma sevgilerimle,

 Hanife Mert

25 Eylül 2021 Cumartesi

Neremiz Doğru ki?


 

Televizyondan akşam haberlerini izlemek benim için uzun zamandır vazgeçemediğim ve alışkanlık haline gelen bir durum oldu. Nur içinde yatsın dedem de babam da haberleri hiç kaçırmazdı. Çocukluğumun anıları arasında dedemin dişsiz ağzıyla bize "susun çocuklar, acans dinliyorum" diyen sesi kulaklarımda hâlâ. Belki de onlardan gelen bir alışkanlıktı bu.
Eşim ve kızlarımın, her fırsatta haberleri izlememem konusunda verdiği tepkiler etkisiz kalıyor. Çünkü ben  ısrarla izlemeye devam etmek istiyorum. Onların tepkisi benim üzülmemem  ve kendimi strese sokmamam içindi.
Güzel ülkemin durumu hepimizce malum. Hangi birini yazayım ki… Hani hepimiz biliriz deveye; “senin boynun neden eğri?  diye sormuşlar. O da  “nerem doğru ki?" diye yanıt vermiş.

     Bizde de öyle değil mi? Nereyi tutsak elimizde kalıyor. Her tarafımızdan bela musibet yağıyor. Her defasında son olur inşallah diye dileklerde bulunduğumuz, ama neredeyse her gün sessiz sedasız toprağa verdiğimiz gencecik fidanlarımız, kadın cinayetleri, çocuk cinayetleri, hırsızlık olayları, haksızlık hukuksuzluk olayları, eğitimdeki çarpıklıklar, masum hayvanlara yapılan insanlık dışı zulümler, kavgalar, tacizler, tecavüzler, açlık, almış başını giden enflasyon, fakirleşen açlık sınırının altında yaşamaya çalışanlar, ne iş olursa yapmaya razı insanların olmasına rağmen, işsizliğin tavan yaptığı bir toplumda daha nelerden bahsedilir ki...

 İnsanların ötekileştirildiği, adam kayırmacılığın tavan yaptığı, hukukun kişilere göre işletildiği durumlarından bahsetmiyorum bile. Bir de söylemeden geçemeyeceğim. Covit 19 virüsünün hiçbir engel tanımadan önüne çıkanı kırıp geçirdiği, sürekli varyantların arttığı bir durumda, buna dur diyecek bir babayiğidin henüz çıkmadığını düşünürsek, söylenecek sözlerin ne kadar kifayetsiz kaldığı aşikâr...

   Haberleri elbette internette gazetelerden de okuduğum oluyor arada. Ama illaki televizyondan izlemek beni rahatlatıyor. Sanki bir şehit haberinde şehit yakınlarıyla birlikte üzülmek, annesi ölen bir çocuk için üzülmek,  yapılan bir haksızlığa birebir tepki vermek, kızmak hakaret etmek, eleştirmek, az da olsa güzel bir olaya sevinmek… Daha da önemlisi toplumun içinde olduğumu hissettirmekti. 
  Yaklaşık üç gün önce izlediğim bir haberden bahsetmek istiyorum. Daha önceden örneklerini çok gördük. İllaki hepimizce bilinen bir konu... Haberlerde; sokak aralarında, park köşelerinde, apartman boşluklarında, yıkık harabelerde dünyadan bihaber, yerlerde sere serpe yatan gençlerimizi gösteriyordu haber muhabiri. Bu çocukların durumu bir anne olarak  içimi  acıttı. Bu gençlerimize neden sahip çıkılmıyor? Devlet neden bunları koruma altına almıyor? diye hayıflandım kendi kendime. Sonra bu gençler üzerinden milyonlar kazananlara verdim veriştirdim. Hiç mi içiniz sızlamıyor? Bu gençler de ana kuzusu! Bir çocuk kolay yetişmiyor… Haber muhabiri bonzai illetini kullanma yaşının 10- 12 yaş gurubuna kadar indiğini söylüyordu. Çocukları; "Bir kereden bir şey olmaz!” diyerek kandırıyorlarmış. Ülkemizde yeşillikler yok edilerek  devasa AVM ler yapılıyor. Büyük iş merkezleri açılıyor. Açılsın elbette, denizde yüzen cami planları projeleri yapılıyor. Yapılsın ülkemiz güzelleşecekse, çağı yakalayacaksak olsun. Ama lütfen bu uyuşturucu tacirleri ile etkili mücadele yöntemleri de arttırılsın. Ayrıca uyuşturucu belasının kollarına atılmış bu gençlerimizi tedavi edecek rehabilitasyon merkezlerinin sayıları da arttırılsın. Toplum ve  aileler bu konularda bilinçlendirilsin. O gençlerin her biri bizim geleceğimizi inşa edecek toplumsal yapı harçlarımızdır. Sahip çıkılmalı...

Özetle “Bir kereden bir şey olmaz” demeyin. Bir anda hayalleriniz son bulur, düşler kabusa döner, umutlarınız yok olur, beklentileriniz biter, hayat hikayeniz son bulur... Kısaca bir kereden sayamayacağınız kadar çok şey olur.

Muhabbetle,

Hanife Mert

 

Utanmayı Unuttuk mu?

 Eskiden büyüklerimiz "Utanmıyorsan, dilediğini yap!" derdi. Çünkü utanmayan insan, her türlü kötülüğü, haksızlığı, ahlaksızlığı y...