şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Kasım 2021 Salı

Orhan Veli Şiiri Aşık Olduğu Bir Kadını Sever Gibi Severdi!

Orhan Veli yaşamı boyunca yalnızlık, yoksunluk ve yoksulluk içinde parasızlıkla boğuşurken bile çok sevdiği şiirle soluklanmayı bilmiş, sevdasıyla yaşama tutunmayı başarmış bir şairdir.

Melih Cevdet’in deyimiyle Orhan Veli şiiri; “Âşık olduğu bir kadını sever gibi severdi...” işte usta şair sevdasını ve şiiri kendisiyle öylesine özdeşleştirmişti ki, şiirsiz Orhan Veli, Orhan Velisiz de şiir düşünülemezdi. O bazen yaşadığı gibi yazar, bazen de şiirlerinde yazdığı gibi yaşardı...
Otuz altı yıllık kısa yaşamında iki büyük savaşa, sayısız devrimlere tanıklık etmiş, birebir çalışmalarda bulunmuş, hatta kendisi de şiirde bir devrim yaparak, Köklü Türk şiir geleneğine hatırı sayılır bir yenilik getirmiştir.
Usta Şair, kısacık yaşamında sıradan mı sıradan, yoksul mu yoksul bir hayat yaşadı. Hayatın içinden ve yine hayatı anlatan şiirleriyle edebiyat dünyasını sarstı. O, şiiri anane şiir olmaktan, şairanelikten, belli kalıplardan ve burjuva sınıfının tekelinde duygusallıktan kurtarmış, gerçek halkla buluşturmuştur. Çocukluğundan ömrünün sonuna kadar yanında olan ve hiç ayrılmayan Oktay Rıfat, Melih Cevdet’le birlikte tüm çilelere göğüs gererek Garip Akımını gerçekleştirmişlerdir. Zamanın ünlü şairleri, edebiyatçılarına rağmen. Onlar yirmili yaşlarda pek çok kişinin cesaret edemeyeceği bir oluşuma önderlik etmişlerdi. Karşılarında çok donanımlı başarılı bir edebiyat ordusuna karşı, tek başlarına donanımlı bir ordu gibi karşılık vermişlerdir. Hakaretlere aşağılanmalara karşı, nazikçe kırmadan incitmeden nükteli sözlerle karşılık vermişlerdir. Zira Orhan Veli Orhan Akbal’a söylediği, “Aleyhimde söylenen sözlerin, lehimdekilerden çok olması beni mutlu eder.” sözüyle kendisine yapılanlara tepkisiz kalmış, gerektiği zaman nükteli sözlerle şiirlerini savunmuştur. İlk garip şiirlerini 1941 yılında çıkardıkları Garip adlı kitapla duyurmuşlardır. Orhan Veli adıyla çıkan kitap, Orhan Veli’nin yazdığı önsözle kitap olmaktan ziyade bir manifesto özelliğini taşımaktadır. Bu bağlamda;

Orhan Veli'ye göre şiir;

"İnsanları duygusallığa sevk eden ve belli bir kesime hitap eden sözcükleri; aruz- hece gibi ölçülerle; redif, kafiye, mısra gibi dayatmalarla ve ayrıca teşbih, teşhis gibi sanatlarla kurallara boğmaktan kurtarmak gerekiyordu. Şiir duyguya değil, akla hitap etmeliydi. Şiir sözcüklere yüklenen anlamlardan oluşmaktaydı. Bu nedenle sözcükler özgürleştirilmeli, duygular anlatılırken net ifadeler kullanılmalıydı. Şiir bir kesime değil, tüm halka mal edilmeliydi. Dağdaki çoban, şehirdeki memur, meyhanedeki sarhoş, sokaktaki satıcı, kerhanedeki hayat kadını, hapishanedeki kader mahkûmu da şiire konu edilmeli, onlar da şiir okuyabilmeliydi...”
Kendini doğruluğun ve samimiyetin emrine veren şair, bu düşüncesini gerçekleştirirken şiiri halka götürmüş, adına "halkça" dediği ve halkın da anlayabildiği bir dil kullanmıştır.
Orhan Veli tıpkı şiirlerinde kuralları kaldırıp sözcükleri özgürleştirdiği gibi, yaşamında da özgür olmayı seven bir insandı. Onun bohem hayat tarzı başta ailesi olmak üzere pek çok kişiye garip gelmiştir. Dost arkadaş canlısı bir insandı. Çocukluğundan beri; elleri nasırlı alnından şıpır şıpır ter akarak geçimini sağlamaya çalışan insanları çok sevmiştir. Bu insanları şiirlerinde görmek mümkündür. Örneğin Kitabe-i Sengi Mezar (Mezar yazıları) adlı şiirinde “...Yazık oldu Süleyman Efendi’ye” diyerek ayağı nasırlaşmış halktan birini şiirine konu etmiştir.

Kitabe-i Sengi Mezar Şiiri Orhan Veli’nin yaşamında dönüm noktası olmuştur. Zira bu şiir dönemin kelli felli edebiyatçıları tarafından hakarete varacak şekilde eleştirilirken, halk tarafından kabul görmüş bir şiirdir. Orhan Veli’nin pek çok şiirinde benzer özelliklere rastlanır.
Orhan Veli’nin şiirlerinin temel özelliği, daha önce yayınlanmış şiirlere benzememesi, dönemin önemli şairlerinin şiirlerine benzememesi (Nâzım Hikmet, Yahya Kemal Beyatlı...) şiirlerinin kafiye, redif ve mısradan yoksun olması, duygusallıktan uzak, gerçekçi bir anlatımla düşüncenin direkt ifade edilmesi, konuşma diliyle yazıldığı için okuyucunun kolay anlaması, yazımının da kolay olacağı izlenimini vermesi gibi özellikleri taşıyordu.

Ünlü şairimiz Orhan Veli, gençliğinin baharında, 14 Kasım 1950 tarihinde otuz altı yaşında aramızdan ayrıldı. Ünlü şairimizi ölümünün 71. Yılında minnet ve şükranla anıyoruz. Ruhu şad olsun.

Toplum olarak bize düşen ünlü şairlerimize, edebiyat ve sanat insanlarımıza sahip çıkmak, onları iyi tanımak ve bizden sonraki kuşaklara tanıtmak en önemli görevimiz olmalı.



Muhabbetle

Hanife Mert

17 Ekim 2021 Pazar

SEMİR BOLAT İLE AKDENİZDEN DALGA DALGA HANİFE MERT



İÇEL Televizyonu Akdeniz'den Dalga Dalga Programına Semir Bolat'ın konuğu

olarak katıldım. Programda edebiyat, şiir ve sanat adına keyifli bir söyleşi yaptık.

Keyifle izlemenizi diliyorum.

23 Ağustos 2020 Pazar

BİR GÜN DAHA BİTMEDEN


Bu gün de akşam oldu. 
Bir günün daha geldik sonuna. 
Ufukta güneşin kızıllığını saklarken bulutlar, 
Bir gün daha bitmeye hazırlanıyor 
Belki de hayattaki son günümüz! 
Zamanın hızlı çarkında kaybolup gidiyor ömrümüz. 
Yapamadıklarımızı yapmak ve keşkeler için ek süre yok! 

Geç olmadan tutunmalı hayata, 
Bulutun maviliğini, güneşin kızıllığını, 
ayın parlaklığını fark etmeli. 
Yıldızların güzelliğini, denizin serinliğini, 
yeşilin huzurunu çekmeli içimize 
Sevginin yüceliğini, dostluğun değerini, 
vefanın güzelliğini bilmeli bildirmeli herkese. 

Çaresizlere çare, dertliye derman, 
Mazlumun yüreğinde umut, 
Zalimin tepesinde yumruk olmalı 
Kuşların kanadına yazmalı 
barış, sevgi, kardeşlik türküsünü 
ulaştırmalı herkese... 

Bir gün daha bitmeden... 
Yaşamalı bu günü, yarına gitmeden 
Yaşamalı... Bu gün bitmeden... 

Muhabbetle 
Hanife MERT 


17 Ekim 2017 Salı

Nerede İnsanlık?






Gökyüzünde sis var, dağlarda duman.
Beklemekten yorulduk, kalmadı derman.
Acı, ölüm, gözyaşı, kin, nefret, kan,
İnletti semayı, feryat ve figan

Nerde  kaldı"insanlığı" getiren kervan?


İnsanoğlu nefsine esir olmuş,
Gözünü hırs, kin ve nefret bürümüş
Kendinden başkasını görmez olmuş
Zalimler, zulümlerle abad olmuş

Nerde kaldı "insanlığı" getiren kervan?

Ahlak, edep, adalet hak getire,
Yalan, dolan, riya olmuş baş tacı,
Helal haram düşünmek kimin harcı?
Mazlumun yüreğine çöreklenmiş  sancı

Nerde kaldı "insanlığı"getiren kervan?

Haksız cana kıyanın sonu olur hüsran.
İnsan olan insana nasıl olur düşman?
Geç olmadan çıkmalı zulüm deryasından
Saplanıp kalmadan cehalet batağından

Nerde kaldı insanlığı getiren kervan?



Gelmedi, insanlığı getiren kervan.
Geçmeden iş işten sen var farkına!
Kime faydası var biriktirdiğin meta'ın
Kara toprak değil mi? Sonunda yatağın.



Hanife MERT

Abat: Huzura kavuşmak, bayındır, mutlu olmak demek. Zalimlerin zulüm ederek mutlu refaha kavuşması zengin olması



13 Ekim 2016 Perşembe

Kırgın Umutlar

Bu sabah öyle durgun ki sular,
Salmadı güneşi gökyüzüne bulutlar.
Bu sabah öyle kırgın ki umutlar,
Sardı yine yüreğimi huzursuzluklar

Şüpheyle bakar oldu hüzünlü gözler
Ne yapsan  kar etmez oldu söylenen sözler
Mutsuzluğa gebe olmuş gibi atıyor
Acıyla dağlanmış çarpan yürekler.

29.07.2016/ Mersin 

Hanife MERT

9 Ekim 2016 Pazar

Vazgeçtim

Vazgeçtim..
Vazgeçemediklerimden 
Başıma gelmesinden korktuklarımdan 
Tüm keşkelerimden 
Tüm eksiklerimden ve tüm fazlalarımdan .....
Fazla düzgün taraflarımdan 
Sevdiğim tüm arızalarımdan 
Fazla emek verdiklerimden 
Hatta hiç vermediklerimden 
Tüm iddialarımdan 
Dibini bildiklerimden 
Yüzünü bile görmediklerimden vazgeçtim...
Vazgeçtim...
Verilmeyen sevgiyi almaya çalışmaktan 
Yeterince iyi olursam sever beni umudundan 
Bedeli ödenmiş tüm bulduklarımdan
Ücretini ödemeden alamadığım tüm sevgilerden 
Aramaktan korktuklarımdan 
Bilmek istemediğim tüm bildiklerimden 
Görmek istemediğim tüm gördüklerimden 
Kendimi kandırdığım tüm yalanlarımdan 
Gözümün önüne konduğu halde bakmadıklarımdan 
Yıkmaya çalıştıkça önüme dikilen tüm duvarlarımdan 
Vazgeçtim...
Vazgeçtim...
Yıllarca istediklerimden,
Beklediklerimden,
Kapısını defalarca çaldıklarımdan,
Peşi sıra gittiklerimden,
Gözlerimi sıkıca kapatıp,
Gerçek olduğuna inanamadığım tüm yalanlarımdan,
Sevmediğim tüm doğrularımdan,
Vazgeçtim...
Ama
Bir sen vazgeçmedin benden,
Bir sen bekledin beni.
Bir sen dinledin.
Hiç ümidi kesmedin benden.
Her zaman için sesimi duyurabildiğim kapım oldun.
Tanıdık bir ses oldun yüreğimde,
Hiç bırakmadın beni bilmediğim yerlerde.
Yönümü hep seninle buldum.
Ben her vazgeçtiğimde,
Sen daha sıkıca tuttun elimden,
Daha çok sevdin sanki 
Daha çok hissettirdin sevgini 
Teselli ettin beni.
Ne ile teselli olacağımı Senden daha iyi bilen var mıdır ?
Ey vazgeçtiğim her şeyden yeni umutlar Yaratan !
Ey kapanan her kapının anahtarını yanında saklayan !
İyi ki yarattın beni 
İyi ki sevdin
Ve iyi ki vazgeçmedin benden.... 
alıntı

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Daha Kur'an Ne Desin?

 
Ey İnsan... Yaşıyorken hem de Kur'an çağında, 
Çırpınıp duruyorsun cehalet batağında,
Kalbin katı, gözün kör, başın kibir dağında,
Kur'an sana gel diyor bak bendedir adresin,
Ey şerefli mahlukat daha Kur'an ne desin?

Özgürce seçmen için iki yoldan birini,
Apaçık bildiriyor bütün ayetlerini,
Ya Peygamber, ya şeytan... seç diyor rehberini,
Öyle seçki sırattan rüzgar gibi geçesin,
İlle şeytan diyorsan daha Kuran ne desin?

Ya cennet bahçesidir, ya ateştir o mezar,
Mekan var mı dünyada öyle derin öyle dar?
Hiç bir şey yakın değil insana ölüm kadar,
Diyor ki hesabı var aldığın her nefesin,
Mesajlar konuşuyorken daha Kur'an ne desin?

Malın, mülkün, şöhretin, dünyada her şeyin var,
Ya dünyadan Rabbine götürecek neyin var?
Bana yeter diyorsan şu üç günlük itibar,
Bir başka gün vardır ki, çok çetindir bilesin,
Bunlar masal diyorsan daha Kur'an ne desin?

Ayet diyor ki; eğer dağa inseydi kur'an!
Paramparça olurdu dağ Allah korkusundan,
Hangi insan duyup ta ibret almaz ki bundan?
Sanki bir dağ yanında ne kadarda cücesin,
Haddini bilmen için daha Kur'an ne desin?

O münezzeh ruhundan ruh vermekle insana,
Erişilmez bir şeref bahşetti Allah sana,
Ne kadar sevildiğini burdan anlasana,
Sanki taparcasına kendine kul kölesin,
Nefsini put yapana daha Kur'an ne desin?

Bir gün var ki çok yakın, dağların yürüdüğü,
Göklerin güneşi önünde sürüdüğü,
Kainatı toz dumanın bürüdüğü,
Kıyamet senaryosu, oyun değil bilesin,
Hala ürpermiyorsan daha Kuran ne desin?

O büyük mahkemede bütün diller susacak,
Konuşacak bu defa, göz, kulak, el, bacak,
Uzuvlar birer birer haramları kusacak,
Açılacak önünde defterleri herkesin,
Kendine gelmen için daha Kur'an ne desin?

O gün!.. buyruk verenler, buyruğa baş eğecek,
Cehennem öfkesinden köpürüp kükreyecek,
Ve.. doydun mu deyince daha yok mu diyecek!
Yandıkça o deriler değişecek bilesin,
Hala secde yok ise daha Kur'an ne desin?

Gör ki dünya!.. Sırtında nice insan taşıyor,
Kimi yaşarken ölmüş, kimi ölmüş yaşıyor,
Kimi arş-ı alaya dolu dizgin koşuyor,
Diyor ki; İşte cennet! Gayret et ki giresin,
Ey!.. Şerefli varlık, daha Kur'an ne desin?
Cengiz NUMANOĞL                                                                                                                                                                           

29 Nisan 2012 Pazar

Anlatamam Derdimi Dertsiz İnsana..


Anlatamam derdimi dertsiz insana
Derd çekmeyen dert kıymetin bilemez
Derdim bana derman imiş bilmedim
Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz

Gülü yetiştirir dikenli çalı
Arı her çiçekten yapıyor balı
Kişi sabır ile bulur kemali
Sabretmeyen maksudunu bulamaz

Ah çeker aşıklar ağlar zarınan
Yüce dağlar şöhret bulmuş karınan
Çağlar deli gönül ırmaklarınan
Ağlar ağlar göz yaşların silemez

Veysel günler geçti yaş altmış oldu
Döküldü yaprağım güllerim soldu
Gemi yükün aldı gam ilen doldu
Harekete kimse mani olamaz

Aşık Veysel Şatıroğlu 

17 Mart 2012 Cumartesi

Hayat !



Şerefle bitirilmesi gereken en asil görev hayattır.Bir lokma ekmek için şerefini çiğnetmeye;bir anlık eğlence için servetini tüketmeye,bir zamanlık mevkii için el ayak öpmeye,insanları ezip geçmeye,günlük menfaatler için onurunu terk etmeye,bir kısım insanlara kızıp tüm insanlara düşman olmaya değmez bu hayat!


CAN YÜCEL

3 Mart 2012 Cumartesi

Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman - Bedirhan Gökçe






Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırırsa beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.



Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.



Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.



Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.


Bahattin Karakoç

2 Mart 2012 Cuma

Nerden Bilirsin ki?

İçin ağlasa da kim duyar seni?
Kim anlar dışardan olan biteni?
Leyla'nın yüzü 'nü görenler bilir
Mecnun'un kalb'i'ne batan dikeni
(SADİ)

28 Şubat 2012 Salı

Vazgeçtim..


Vazgeçtim..
Vazgeçemediklerimden
Başıma gelmesinden korktuklarımdan
Tüm keşkelerimden
Tüm eksiklerimden ve tüm fazlalarımdan
Fazla düzgün taraflarımdan
Sevdiğim tüm arızalarımdan
Fazla emek verdiklerimden
Hatta hiç vermediklerimden
Tüm iddialarımdan
Dibini bildiklerimden
Yüzünü bile görmediklerimden vazgeçtim...
Vazgeçtim...
Verilmeyen sevgiyi almaya çalışmaktan
Yeterince iyi olursam sever beni umudundan
Bedeli ödenmiş tüm bulduklarımdan
Ücretini ödemeden alamadığım tüm sevgilerden
Aramaktan korktuklarımdan
Bilmek istemediğim tüm bildiklerimden
Görmek istemediğim tüm gördüklerimden
Kendimi kandırdığım tüm yalanlarımdan
Gözümün önüne konduğu halde bakmadıklarımdan
Yıkmaya çalıştıkça önüme dikilen tüm duvarlarımdan
Vazgeçtim...
 
Vazgeçtim...
Yıllarca istediklerimden
Beklediklerimden
Kapısını defalarca çaldıklarımdan
Peşi sıra gittiklerimden
Gözlerimi sıkıca kapatıp
Gerçek olduğuna inanamadığım tüm yalanlarımdan
Sevmediğim tüm doğrularımdan
Vazgeçtim...
Ama
Bir sen vazgeçmedin benden
Bir sen bekledin beni
Bir sen dinledin
Hiç ümidi kesmedin benden
Her zaman içinsesimi duyurabildiğim kapım oldun
Tanıdık bir ses oldun yüreğimde
Hiç bırakmadın beni bilmediğim yerlerde
Yönümü hep seninle buldum
Ben her vazgeçtiğimde
Sen daha sıkıca tuttun elimden
Daha çok sevdin sanki
Daha çok hissettirdin sevgini
Teselli ettin beni
Ne ile teselli olacağımı Senden daha iyi bilen var mıdır ?
Ey vazgeçtiğim her şeyden yeni umutlar Yaratan !
Ey kapanan her kapının anahtarını yanında saklayan !
İyi ki yarattın beni
İyi ki sevdinVe iyi ki vazgeçmedin benden....
BANU YAŞAR
 


22 Şubat 2012 Çarşamba

Ezan Çiçekleri- Bedirhan Gökçe

Sen benim ikinci doğum günümsün
Gençliğim maziye göçerken geldin
Sen benim geciken şanslı yönümsün
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin.

Gün gurup ederken bir akşamüstü
Gözlerin gönlümün yolunu kesti
Bahçemde mutluluk rüzgarı esti
Sen bana iş işten geçerken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin

Görevi devredip ihtiyar-ı aya
Elveda diyordu güneş dünyaya
Ne akşam sefası ne sarı fulya
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin.

Sıradan sözlere eyleme meyil
Sen bana kulak ver sen bana eğil
Açelya begonya sardunya değil
Sen bana iş işten geçerken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin

Eski bir sevdanın ince ağrısı
Aşkınla tedavi gördü doğrusu
Duyuldu akşamın namaz çağrısı
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin.

Gün battı batacak hafif rahmet var
Gözüme görünen bir alamet var
Bu aşkta bir hikmet bir keramet var
Sen bana iş işten geçerken geldin
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin

Cemal Safi
Not: Fon Müziğini kapatmayı unutmayın..

6 Şubat 2012 Pazartesi

Ihlamurlar Ancak Düşlerde Açar..



Ne dilde dolaşan umut türküsü

Ne de yeşillenen bir nevbahar var
Kurumuş tüm güller uçmuş tütsüsü
Vakit geçti üstad mevsim sonbahar
__Ihlamurlar ancak düşlerde açar



Kavle sadâkate uyan mı varki

Bîtab düşmüş ruhlar bir ölü sanki
Zamanın hükmü yok takvimler eski
Affet bizi üstad insanlık nâçar
__Ihlamurlar ancak düşlerde açar


Bozuldu tılsımlar şafak sökmeden

Dağlar üstündeki karı dökmeden
Henüz yokluğuna boyun bükmeden
Nedense hep insan sevgiden kaçar
__Ihlamurlar ancak düşlerde açar


Ezgiler arabesk, notalar deli

Değmiyor dostluğa anka''nın eli
Daha sevinmeden tattık melali
Kırılmış ümitler, yürekler bîçar
__Ihlamurlar ancak düşlerde açar


Gönüller nasipsiz aşk behreminde

Bülbüle düşen âh, gül hareminde
Sevda ülkesinin tek ireminde
Ne oldu ki üstad baykuşlar uçar
__Ihlamurlar ancak düşlerde açar


Dikiş tutmaz artık sökülen yara

Geciken vuslatlar geçmiyor hora
Ha burda ha orda düşmüşüz nâra
Gerçek aşklar üstad ukbaya dûçar
__Ihlamurlar ancak orada açar

....
Elif  Beyza Yiğit

YENİ KİTABIM YOLCULUK ÇIKTI!

Uzun bir aradan sonra merhaba diyerek yeni döneme başlamak istiyorum. Bir süredir bloğumdan ve   değerli blog arkadaşlarımdan uzak kaldım. S...