1 Mart 2012 Perşembe

Dostluk


dostluk, dost yazılı resimler, dostluk  yazılı resimler
Dostluk, bizden olmayana, bizim gibi düşünmeyene yüreğimizin kapılarını kapamak değil, hataları olanları hatalarından dolayı yalnız bırakmak değil, günahları olanları kendi terazimizde yargılamak değil.
Dostluk bizden olmayana bizdeki güzelleri gösterebilmek, bizim gibi düşünmeyenlerin de düşüncelerini dinleyebilmek, hataları olanlara yanlışlarını gösterebilmektir.
Dost, dostlar, günahıyla sevabıyla bizden olan, gönül bahçelerimizin kapılarını sonuna kadar açtığımız yegane insan veya insanlar...
Dostlar ırmak gibidir. Kiminin suyu az, kiminin çok. Kiminde ellerin ıslanır yalnızca, kiminde ruhun yıkanır boydan boya...
Eğer ki dost dediğimiz insanı herşeyi ile kabul edebilmişsek, güzel yönlerine güzellikten bakabiliyor, hatalarına birlikte yanıp, birlikte ağlayıp, birlikte düzeltme yoluna gidebiliyorsak, dost acı söyler ama doğru söyler hoşgörüsüyle hareket edebiliyorsak ve kırılmadan, gücenmeden bütün açık yürekliliğimizle konuşabiliyor, birlikte dertlerimize çareler arayabiliyorsak, dostun ruhunu yıkayan ırmağı olabilmişizdir...






Aşk ve Işık...


Bir gece gözümü bir damla uyku tutmadı. Pervanenin mumla konuşmasını dinledim. Şöyle diyordu pervane, ateşten sevgilisine; 'aşık olan benim, yanmak bana yakışır. Ağlayıp sızlayan ben olmalıyım. Peki sen niçin ağlıyorsun?' Mum, 'benim zavallı sevgilim' dedi pervaneye, 'tatlı balımdan ayırdılar beni, haksızlıkla elimden alınınca Şirin'im, Ferhat gibi ağlayıp sızlamak da bana yakışır olmuştur.'

Hem konuşuyor, hem de yanağından ateşten süzülen damlalar dökülüyordu mum:
'Meclisleri ışıtan nuruma bakma sen, sel gibi içime akan ve beni yakan ateşime bak. Senin aşkın kuru bir iddiadır. Ne sabır var sende, ne de tahammül. Azıcık bir parıltı görünce kaçıyorsun. Ben yanıp eriyinceye kadar dikilirim ayakta. Senin sadece kanadını yakar aşk ateşi. Beni ise baştan ayağa yakmıştır.'

Söz sultanı Sadi mum gibidir. Görünüşü gösterişli ve parlak, içyüzü ateşli ve yanıktır. Şemle pervane dertleşirken gece ilerledi, derken peri görünüşlü bir güzel yaklaştı ve 'püff' diye üfleyip söndürdü onu.
Zavallı mumun dumanı başından çıkarken, 'aşkın sonu budur' dedi ve canını verdi.
Aşk ölerek kurtulmaktır geçici dünyadan.
Sevgilisinin eliyle ölenin mezarına gidip de ağlama.
'Ne mutluluk!' diye gıpta et, sevdiği onu öldürmeyi öldürerek diriltmeyi kabul etmiştir, diye düşün.
Eğer aşıksan bu kemendden kurtulmaya çalışma.
Sadi gibi korkusuz ve özgür bir aşık ol.
Büyük denizlere açıl, demiyorum, lakin bir kez açılmışsan tufandan korkma.
(Bostan- Şeyh Sadi-i Sirazi)

ALLAH aşkı için çalış. ALLAH aşkı için hizmette bulun; halkın kabul etmesi veya reddetmesi ile senin ne işin var?
Bu fani dünya pazarında sana bol bol kazandıracak bir müşteri olarak ALLAH kafi değil mi? ALLAH’tan alacağın karşısında insanların verebilecekleri ne ki!.. O halde gözünü ve gönlünü insanlardan gelecek teşekkürlere değil, ALLAH’tan gelecek mazhariyete döndür!..”
MEVLANA

Ben Benden Olgun İnsan isterim..


  

Ben;
Benden olgun insan isterim karşımda!
Benden dürüst,
En ufak dalgada, 
Arkasını dönmeyecek kadar olgun...
Arkamı döndüğümde,
Sırtımdan vurmayacak kadar güvenilir…
Bir o kadar cesaretli olmalı.
Yağmurdan ıslanıp,fırtınadan kaçmamalı.
Ayağı taşa takılınca kayadan korkmamalı.
İşine gelince sevip,
Zoru görünce bırakmamalı!...

CAN YÜCEL

29 Şubat 2012 Çarşamba

Hüzün Meleğinin Aşkı..


Herkesin bir sevdiği vardır yıllarca hatıralarda sakladığı. Her hatırladığında yaşlar boşanıp gözlerden ''hey gidi günler'' dediği.
Uğruna şiirler yazıp dil döktüğü. Her şarkıyı türküyü onun için dinlediği. Necip Fazılın da dediği gibi:
Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Nede şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar...


Uğruna ne kadar fedakarlık ettiğimizi hatırlarız.
Sonra vefasızlıkları gelir aklımıza nefret olur aşkımız.Kızarız.Bu benim sevdiğim olamazdı derkızarken bile severiz içten içe.
Kalbimi kilitledim senden sonra derken gözlerin feri söner.Peki bu tür bir sevgi bize hiç gerçek sevgiliyi hatırlatmamış mıdır?
Aslında sevdiğimizde aradıklarımız onun için çok fazladır.Yanındayken belki yüzüne bakmazyalnız kalınca hep onu düşünür ağlarız.
Bunun nedenini hiç düşündünüz mü?
Şimdi aşkın tanımını yapalım.
En sevgilinin isimlerinin tecelli ettiği insanları yalnızken ve kimseye söylemeden acıları kalbinde yeşerterek ızdırap içinde ağlanılan gecelerin sonunda...
gerçek aşka ulaşmaktır aşk.
Leyla ile Mecnun gibi.
O arayana kendini buldurur.Derler ya ''Ahir zamanda iman elde kor ateş gibidir''...Zamansız olan gerçek aşk ise kalpte bir kordur bütün vücuda yayılır.Tek amaç Hak rızası oluverir.İşte Mevlana gibi, Abdulkadir Geylani gibi, Minyelili Abdullah gibi, Aziz Mahmut Hüdai gibi,  Hacı Bektaş Veli gibi sevmek denir buna.
Böyle sevdikten sonra o eski vefasız sevgiliye döner ve Necip Fazılın Üstte yazdığım şiirinin devamını sıralarız ardınca:

Gelme istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!...
alıntı

Tüm Şevki Kırılmışlara..


Fakir bir genç adam geceleyin kulübesinde uyurken, uyku ile uyanıklık arasında odasının ışıkla dolduğunu görür. Gaipten gelen bir ses ona şöyle der: "Bundan böyle Allah için çalışacak ve kulübenin önündeki büyük kayayı bütün gücünle iteceksin!"Bunun Allah'tan gelen bir emir olduğuna inanan adam, ertesi sabah kayayı itmeye başlar. Daha ertesi gün ve izleyen haftalar güneşin doğuşundan batışına kadar taşı itip durur. Aylar süren uğraşı sırasında kaya yerinden bile kımıldamaz. Adam gece kulübesine yorgun-argın dönerken, gününün boşa geçtiğini düşünüyordur artık.
Onun şevkinin kırıldığını hisseden şeytan kalbine vesveseler vermeye başlar: "Ne kadar zamandır bu kayayı itip duruyorsun, bir milim bile kımıldamadı. Kendine bunun için niye yazık ediyorsun? Onu yerinden oynatman zaten mümkün değil.."
Böylece, gence görevi yerine getirmesinin imkânsız olduğunu, dolayısıyla başarısızlığa uğradığı duygusunu aşılamaya çalışır.
Bu tür düşünceler onun şevkini daha da kırar ve ümidini gitgide yitirir. "Doğru ya, kendimi bu iş için niye paralıyorum ki?" diye kendi kendisine söylenir. "Bundan sonra azıcık bir kuvvet harcayacağım. Bu da yeter de artar bile. Koca kaya yerinden kımıldamayacağına göre."
Ve kararını duâsında Allah'a bildirir. "Allahım, uzun zamandır durmadan dinlenmeden Senin dediğin gibi hareket ettim. Bütün gücümle istediğin şeyi yaptım. Hergün yoruluyorum, ama kayayı bir milim bile kımıldatamıyorum. Neden böyle? Neden başaramıyorum?"
Gaipten bir ses şefkatle cevap verir: "Ey kulum, uzun zaman önce sana emrime uymanı istediğimde kabul etmiştin. Sana görevinin kayayı bütün gücünle itmek olduğunu söylemiştim ve sen de yapmıştın. Ben sana hiçbir zaman onu yerinden oynatmanı beklediğimi söylemedim ki! Senin görevin onu itmekti. Şimdi gücünün tükendiğini, başarısızlığa uğradığını söylüyorsun. Kendine bir bak bakalım. Kolların daha da güçlendi, pazuların büyüdü. Sırtın ağırlığa dayanıklı hale geldi. Bacakların kalınlaştı ve kuvvetlendi. Taşı itmeye başladığından çok daha kuvvetlisin şimdi. Evet, kayayı kımıldatamadın. Ama senden istenen emre itaat etmen ve onu sadece itmendi. Kayayı yerinden oynatacak olan Ben'dim."
Hatasını anlayan genç, ertesi gün kendi görevinin kayayı yerinden oynatmak değil, onu var kuvvetiyle itmek olduğunu düşünerek verilen görevi yerine getirir. İkinci gün, üçüncü gün derken, kaya birden yerinden kımıldar. O zaman kayayı yerinden kımıldatanın kendisi değil Allah olduğunu anlar. Biraz daha uğraştığında, kaya biraz daha oynar ve kenara yuvarlanır. Altından da kendisine ömür boyu yetecek kadar büyük bir hazine çıkar."
Yukarıdaki öyküyü daha önce okumuş olmama rağmen, geçenlerde katıldığım bir dost buluşmasında yeniden hatırlayınca, ilk kez duyuyormuşcasına etkilendim. Bilmek ile idrak etmek farklı çünkü. Bilginin inancı beslemek ve doğru biçimlendirmek için vazgeçilmezliği şüphesiz. Ve bazen bilgiyi mucizevî kılan, onun tam da ihtiyacınız olduğu anda karşınıza çıkması ve idrâk edilmesi. Bunun hikmetten bir cüz olduğuna inan biri olarak, bildiğimiz, yanı başımızda duran pek çok detayın veya okuduğumuz bir öykünün, dinlediğimiz bir sohbetin veyahut hayatımızın kıyısından teğet geçen herhangi birinden duyduğumuz bir cümlenin, bazen ne büyük mânâlar ifade edeceğini bilirim. İnsan olarak, hangi rol ve kimlikler içinde hayatımızı idâme ettiriyor olursak olalım, bazen büyük bir heves ve ümitle başladığımız şeylere olan inancımızın zayıfladığını görüp, sarsılırız. Ne zaman böyle duygulara kapılsak, baktığımız yerden gördüklerimiz canımızı yakar. Aslında, gördüklerimiz yanlış değildir; baktığımız noktadan bundan gayrısını görmek mümkün değildir çünkü. Ancak yanlış taraftan baktığımızı fark ettiğimizde, manzara tamamen değişir. 
Şeytanın "bak" dediği yerden görmek ile, Allah'ın "bak" dediği yerden görmek arasında adına "hakîkat" denilen küçük (!) bir fark vardır vessel
am.
Alıntı

28 Şubat 2012 Salı

Vazgeçtim..


Vazgeçtim..
Vazgeçemediklerimden
Başıma gelmesinden korktuklarımdan
Tüm keşkelerimden
Tüm eksiklerimden ve tüm fazlalarımdan
Fazla düzgün taraflarımdan
Sevdiğim tüm arızalarımdan
Fazla emek verdiklerimden
Hatta hiç vermediklerimden
Tüm iddialarımdan
Dibini bildiklerimden
Yüzünü bile görmediklerimden vazgeçtim...
Vazgeçtim...
Verilmeyen sevgiyi almaya çalışmaktan
Yeterince iyi olursam sever beni umudundan
Bedeli ödenmiş tüm bulduklarımdan
Ücretini ödemeden alamadığım tüm sevgilerden
Aramaktan korktuklarımdan
Bilmek istemediğim tüm bildiklerimden
Görmek istemediğim tüm gördüklerimden
Kendimi kandırdığım tüm yalanlarımdan
Gözümün önüne konduğu halde bakmadıklarımdan
Yıkmaya çalıştıkça önüme dikilen tüm duvarlarımdan
Vazgeçtim...
 
Vazgeçtim...
Yıllarca istediklerimden
Beklediklerimden
Kapısını defalarca çaldıklarımdan
Peşi sıra gittiklerimden
Gözlerimi sıkıca kapatıp
Gerçek olduğuna inanamadığım tüm yalanlarımdan
Sevmediğim tüm doğrularımdan
Vazgeçtim...
Ama
Bir sen vazgeçmedin benden
Bir sen bekledin beni
Bir sen dinledin
Hiç ümidi kesmedin benden
Her zaman içinsesimi duyurabildiğim kapım oldun
Tanıdık bir ses oldun yüreğimde
Hiç bırakmadın beni bilmediğim yerlerde
Yönümü hep seninle buldum
Ben her vazgeçtiğimde
Sen daha sıkıca tuttun elimden
Daha çok sevdin sanki
Daha çok hissettirdin sevgini
Teselli ettin beni
Ne ile teselli olacağımı Senden daha iyi bilen var mıdır ?
Ey vazgeçtiğim her şeyden yeni umutlar Yaratan !
Ey kapanan her kapının anahtarını yanında saklayan !
İyi ki yarattın beni
İyi ki sevdinVe iyi ki vazgeçmedin benden....
BANU YAŞAR
 


27 Şubat 2012 Pazartesi

İyi ki, Varsınız.



Bazen zordur yaşamak…
Nefes almak bile güç gelir insana.
Bir kuşun kanadına takılıp gitmek istersin uzaklara…
Bazen güzel bir söz tutar seni ayakta!
Bir sırdaşının sıcak gülümsemesi bağlar insanı hayata 
birde iki kelime kalır dudaklarında:
İyi ki varsın hayatımda...der

“İyi ki varsınız”..

Halimiz Ortada

  Dün, uzun süredir görüşemediğim bir arkadaşım aradı beni. Görüşmememizin özel bir nedeni yok. Hayat gailesi işte... Kendimizi öylesine kap...