10 Şubat 2013 Pazar

BÜYÜK GÜNAHLAR


            Büyük günahların neler olduğu, bazı rivayetlere dayanılarak yapılan içtihatlar doğrultusunda aşağıdaki gibi belirlenmiştir:

             - Haksız yere adam öldürmek

             - Zina etmek

             - İffetli bir bayana kötülük isnat etmek

             - Savaşta, hücum anında cepheden kaçmak

             - Sihirbazlık yapmak

             - Yetim malını yemek

             - Müslüman ana-babaya asi olmak

             - Faiz yemek

             - Hırsızlık yapmak

             - Alkolik olmak, aklı işe yaramaz hale getirmek

             - Emredileni yapmamak, yasakları yapmakla aileye karşı istikameti terk etmek

             - Küçük sayılmasına rağmen ısrarla, devamla yapılan her türlü küçük günah

             - Şirk

          Yukarıdaki sıralamanın sonunda yer alan “şirk”, bir günah değil, kâfirliğin ta kendisidir.

 Günah, imanlı insanların yaptıkları hatalardır.

 Bu nedenle “şirk”in günahlar arasında sayılması yanlıştır.

  Bize göre “büyük günah”; Rabbimizin Kur`an`da, önüne “büyük” sıfatı eklediği suçlardır.

 Bu suçlar, tespitlerimize göre şunlardır:

   -Haram Ay`da savaşmak.
 Bakara; 217:  

“Sana Kutsal Ay`dan; bu ayda savaşmaktan soruyorlar.

De ki: “Onda (o ayda) savaşmak büyüktür (büyük günahtır), …”
       

Haram aylar; Hacc yapılan, Arap geleneğine göre de savaşın yasak olduğu aylardır.

Bu ayeti, “işaret”, “delâlet” ve “iktiza” anlamlarını dikkate alarak günümüze uyarlarsak “büyük günah”; uluslar arası eğitimin, öğretimin, bilim alış verişinin ve ticaretin yollarını güvensiz hâle getirmek ve engellemektir.

   -Yetim malı yemek.
 Nisa; 2:                          

“Ve yetimlerinize mallarını verin. Temizi pise değişmeyin.

Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin.

Bunu yapmak kesinlikle büyük bir suçtur.”
Bu ayetin günümüz şartlarındaki direktiflerinden birisi de;

“Kamu mallarının talan edilmemesi ve kamu geliri olan verginin kaçırılmaması”dır.

 Çünkü bugün yetimin velisi ve hamisi kamudur.

  -Rızık endişesiyle çocukların öldürülmesi.
 İsra; 31:                        

Ve yoksulluk kaygısıyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları ve sizi biz rızıklandırırız (besleriz). Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.
Bu ayet bugüne kadar, Arapların kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeleri ve erkek çocuklarını putlara kurban etmeleri şeklinde açıklanmıştır.

 Halbuki ne kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi, ne de erkek çocuklarının putlara kurban edilmesi, ayetin vurguladığı yoksulluk kaygısı ile yapılmış eylemler değildir.

 Bu ayetin “yoksulluk kaygısı” vurgusu göz önüne alındığında, günümüz için işaret ettiği “büyük günah” bize göre; yoksulluk bahanesiyle geç dönemde yaptırılan kürtajlar ve yine yoksulluk bahanesiyle erkek veya kız çocukların, öğretimden ve eğitimden mahrum bırakılması suretiyle geleceklerinin karartılmasıdır.

  -Kişinin yapmayacağı şeyi “yapacağım” demesi.
 Saff; 2 - 3:                   

Ey inananlar! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?

Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında gazap bakımından büyüdü (büyük bir suç; günah olarak belirlendi).
Bu ayetteki direktifler, her ne kadar ayetlerin iniş sebebi olarak gösterilen Uhud savaşındaki cepheden kaçanları muhatap alır gözükse de, tüm yalan taahhütte bulunanları; yapmayacağı halde “yapacağım” diyerek kendilerine inanan, güvenen insanları kandıranları, hayal kırıklığına uğratanları muhatap almaktadır. Bu tipler, hatırlanacağı üzere Nass suresinde “Neffasati fil ukadi (sözleşmelerine tükürenler)” olarak nitelenmişti.

 -Fevahiş:
         “ Fevahiş”, “çirkin iş, yüz kızartıcı söz veya davranış, olması gereken sınırı aşmak, söz ve cevapta taşkınlık etmek” anlamına gelen “fahşa” sözcüğünün çoğuludur.

Fuhuş, “fahşa” ve “fahişe” kelimeleri, Ragıb el-İsfehanî tarafından “el-Müfredat”ta; “son derece çirkin söz ve fiiller” olarak tanımlanmıştır (Fahşa mad.).



“Gerçeğe ve normal ölçülere uymayan her şey” demek olan “fahişe” sözcüğü, İbnu`l Cinni`ye göre cehaletin bir çeşidi olup, “ilim” sözcüğünün zıttıdır (İbn Menzur, Lisan ul Arab).


Âl-i Imran suresinin 135. ayetinde “fena iş” olarak nitelenen “fahişe” sözcüğü

Kur`an`da on üç yerde, çoğulu “fevahiş” sözcüğü ise dört yerde geçmektedir.

          

 “Fahşa” sözcüğü Kur`an`da  birden çok aşırılık için kullanılmıştır:

            

Nisa suresinin 19. ayetinde; zinadan kinaye olarak kullanılmıştır. Ama İmam Fahrûddin er-Râzi`ye göre bu ayette geçen “fahişe” kelimesi, kadının kocasına ve onun yakınlarına eziyette bulunması anlamına gelir (Mefâtihu`l-Gayb).


Nisa suresinin 22. ve Bakara suresinin 169. ayetlerinde; şeytanın emrettiği kötü davranış ve hayâsızlık anlamında kullanılmıştır.
 Nisa; 22:                      

Babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin; ancak (cahiliye devrinde) geçen geçmiştir. Şüphesiz o bir hayâsızlıktır (fahişedir), iğrenç bir iştir yol olarak da ne kadar kötüdür?
 Nisa suresinin 25. ayetinde; evlilikten sonra zina yapmak anlamında kullanılmıştır.
 Nisa; 25:                      

… O halde fuhuşta bulunmayan, gizli dost edinmeyen namuslu kadınlar olmak üzere yakınlarının izniyle nikâhlayın ve örfe uygun bir şekilde mehirlerini verin. Evlendiklerinde fahişe işlerlerse (zina ederlerse) onlara hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir. …
        A`râf suresinin 80, 81. ve Ankebut suresinin 28. ayetlerinde; Lût Kavmi`nin yaptığı çirkin fiil (homoseksüellik) anlamında kullanılmıştır.
A`râf; 80, 81:  

… Sizden hiç kimsenin yapmadığı hayâsızlığı (fahişeyi) mı yapıyorsunuz? …Çünkü siz, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir kavimsiniz/ halksınız. …

  İsra suresinin 32. ayetinde; zina fiili fahişe olarak nitelenmiştir.
 İsra; 32:                        

Zinaya yaklaşmayın; çünkü o fahişedir ve ne kötü bir yoldur.
Nur Suresinin 19. ayetinde; insanlar arasında yayılan kötülük ve fuhşiyat anlamında kullanılmıştır.
 Nur; 19:                        

Şüphesiz müminler arasında fuhşiyatın yayılmasını sevenler için dünyada rezillik ve ahirette çok acıklı bir azap vardır. …
 Enâm; 151:

De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."
A`râf; 33:

De ki: "Rabbim, ancak şunları haram kıldı: İğrençlikleri-görünenini, gizli olanı-günahı, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmayı, bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeylersöylemeyi."  
 Şûra; 37:

Onlar, günahın büyüklerinden ve tüm iğrençliklerinden uzak dururlar. Öfkelendikleri zamansa, affedenler onlar olur.
 Necm; 32

Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O'dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.
 “Fahişe” sözcüğünün çoğulu olan “fevahiş” sözcüğünün ise, Kur`an`da had cezasını (ağır ceza) gerektiren hâller için kullanıldığını görüyoruz. Müminler bu suçlardan uzak durmalı ve kendileri arasında bu ahlaksızlığın yayılmasına fırsat vermemelidir. Zira  düşmanları bu konuda sinsice çalışmaktadırlar:

  Lemem:



 Kur`an`da sadece burada ve bir tek kez geçen  “ lemem” sözcüğünün aslı olan “lemme” fiili;

“toplamak, biriktirmek, bir şeyi ısrarlı ve devamlı olmamak şartıyla yapmak ve düzeltmek”

manasına gelir.


Meselâ dağınık saçları düzeltmek “lemme”  fiiliyle ifade edilir. Aynı kökten gelen “ eleme” sözcüğü de;

 “az miktarda, hafif tesir ve bir şeyin yanında az bir zaman durma” demektir.

            

Dolayısıyla “lemem” sözcüğü, bir kişinin bir işi yapmamakla birlikte yapacak noktaya kadar gelmesini, ve yaparsa da az bir şey yapmasını ifade eder.

       

Konumuz itibariyle ise, Allah`ın yasakladığını yapmaya yaklaşmak, günah işlere yakın olmak ama yapmamak veya yapıp hemen geri dönmek manasındadır.

 Bu sözcüğün kapsamına giren davranışlar; “kebair” ve “fevahiş” derecesinde olmayan ve özellikle de kişinin kendine yönelik işlediği kusurlardır.

 Hayatında bu tip kusurlardan başka kusur işlemeyenleri Rabbimiz;

 “güzel davranıp, güzel düşünenler” olarak nitelemiş ve onlardan övgüyle bahsetmiştir.

         Necm 32:

 “Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O'dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.”
  ayette Rabbimizin bağışlamasının geniş olduğu vurgulanmaktadır. 
 Zümer; 53:                   

De ki: “Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü aşan kullarım. Allah`ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir.”
 Nisa; 16-18:                 

Sizlerden fuhuş yapanların (eşcinsel ilişkide bulunan erkeklerin), her ikisine eziyet edin. Eğer tövbe ederler de ıslah olurlarsa artık onlardan vazgeçin. Şüphesiz Allah, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.Allah`ın (kabulünü) üzerine aldığı tövbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tövbe edenlerinkidir. İşte Allah, böylelerinin tövbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm (hikmet) sahibidir.

Tövbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de, onlardan birine ölüm çatınca: `Ben şimdi gerçekten tövbe ettim` diyenler, ne de kâfir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır.  
 Nisa; 31:                        

Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi `onurlu-üstün` bir makama sokarız.
 Nisa; 48:                        

Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun aşağısında olanları ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah`a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günah uydurmuş olur.
 Nisa; 116:                     

Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun aşağısında kalanları ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah`a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.
 Âl-i Imran;133-136:

Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.

Ve `çirkin bir hayâsızlık` işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah`ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah`tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar, yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir.Bunların karşılığı, Rabblerinden bağışlanma ve içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Böyle) Yapıp-edenlerin karşılığı (ödülü) ne güzeldir.
 Yüce Allah kullarına bazen uyarı mahiyetinde belâlar, fitneler  verir:

 Secde; 20, 21:           

Ve fasıklara (yoldan çıkanlara) gelince, onların varacağı yer, ateş olacaktır. Her çıkmak istediklerinde oraya yeniden çevrilecekler ve onlara, “yalanlayıp durduğunuz Ateş`in azabını tadın”  denilecektir.
 Hiç kuşkusuz, onlara büyük cezanın astından en yakın cezadan  tattıracağız; belki dönerler?
 Rum; 41:                     

İnsanların elleriyle kazandıkları yüzünden, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için  karada ve denizde fesat (kargaşa) çıktı. Belki dönerler.
 Tur; 47:                        

Evet, zalimlik edenlere, bundan aşağı bir azap var; ama, onların çoğu  bilmez.
 Ankebut ;40:

Herbirini kendi günahı ile yakaladık. Bazılarının üstüne taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Bir kısmını, o korkunç titreşimli ses yakaladı. Onlardan, yere batırdıklarımız da oldu. Bazılarını da boğduk. Allah onlara zulmedecek değildi. Fakat onlar kendi benliklerine zulmediyorlardı.        &n bsp;  

Zühruf ; 48:
Onlara gösterir olduğumuz her ayet-alâmet, kızkardeşi ayet-alâmetten mutlaka daha büyüktür. Belki dönerler diye onları azapla da yakalamışızdır.

        Sonuç olarak, yukarıda verdiğimiz bilgiler ve ayetler ışığı altında Rabbimizin, “kebair” ve “fevahiş” derecesinde olmayan ve kişinin sadece kendisine zarar veren kusurlarını bağışlayacağını, ama “kebair” ve “fevahiş” derecesinde olan ve kişinin büyüklük taslayarak Allah`a rağmen cüretle işlediği suçları affetmeyeceğini söylemek mümkündür.

Kaynak: İşte Kur’an (Hakkı Yılmaz)

 Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.

En doğrusunu bilen Allah’tır.



7 Şubat 2013 Perşembe

Hatalarımız.... ve Rabbimiz'in Merhameti...


İnsan hata yapmaya yatkın bir varlıktır. Kimi zaman bilmediğinden, kimi zaman unutup yanıldığından kimi zaman da nefsinin ya da şeytanın telkinlerine uyduğundan hata yapabilir. Ancak insanın bu dünyadaki amacı zaten Rabbimiz'in kendisi için yarattığı ömür süresi içerisinde bu ve benzeri olaylarla denenmesi, Kuran ahlakını öğrendikçe olgunlaşıp, içerisinde bulunduğu hatalardan kurtulması ve Rabbimiz'in razı olacağı üstün bir ahlaka ulaşabilmesidir. Kuran'da bildirilen tövbe ile ilgili ayetler de insanın bu acizliğinin bir göstergesidir. Rabbimiz, cehalet nedeniyle hata yapan, fark ettiğinde ise hemen tövbe edip tavrını düzelten kimselerin hatalarını bağışlayacağını Kuran'da şöyle bildirmiştir:

"Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tövbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tövbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tövbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. " (Nisa Suresi, 17)

İnsan aklını ve vicdanını en güzel şekilde kullanıp tüm samimiyetiyle hareket ediyorsa ve buna rağmen hatalı bir tavır içerisine giriyorsa, Allah (cc)'ın kendisini bağışlamasını umabilir. Allah (cc) pek çok ayette "Affedici" ve "Bağışlayan" olduğunu haber vermiştir. Bir ayette şöyle bildirilmiştir:

"Haber ver kullarıma; şüphesiz Ben, Ben bağışlayanım, esirgeyenim. " (Hicr Suresi, 49)

“Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü O, gafur ve rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır,(Zümer, 39/53}

Bu âyet, Kur’ân-ı Kerîm’deki en ümit verici âyet sayılabilir. Bununla beraber, yine de tövbeyi kabul etme, Allah’ın dilemesine bağlıdır. Bu âyeti günah işlemeye teşvik sebebi saymak, Kur’ânı maksadı dışına çekmektir. Maksat tövbeye teşviktir. Müteakip âyet, günahların affını tövbenin yanında, Allah’ın gönderdiği hidâyeti kabul etmenin de lüzumu ile birlikte düşünmemizi telkin etmektedir. Hz. Peygamber (a.s.)’dan şöyle dediği nakledilir: “Bu âyeti, dünyaya ve dünyada bulunan bütün şeylere değişmem”

alıntı

4 Şubat 2013 Pazartesi

Ben En Çok İnsandan Korktum

                                                  
Durup durup bana sorma

Bunu bilmek kolay değil
İnsan doğduk insan ama
İnsan olmak kolay değil 

Ben en çok insandan korktum anne 
En çok insandan
Okudukça tarih kitaplarını
Yüzyıl savaşlarını kardeş kavgalarını
Bir saltanat uğruna kıyılan canları
Ve okudukça bugün
Gazetelerin cinnet sayfalarını
Tanıdıkça her gün biraz daha
İnsan adlı insancıkları
Ve yaşadıkça hala bu çağda
Taş devrinin mağara adamlarını
Ben en çok insandan korktum anne
Ben en çok insandan 

Bir düşün anne bir düşün
Atılan bombaları
Patlayan silahları
Yaşadığımız açlığı acıları savaşları
Bir vuruşta kesilen başları
O keskin kılıçları o cellatları
O katliamları o vahşetleri
Ve ardından yükselen çığlıkları
Bir düşün anne
O kefensiz bebeleri çocukları
Hapishanelerde işkenceleri copları
Bir düşün tankları tüfekleri topları
Ben en çok insandan korktum anne
En çok insandan 

İsyanlarım tarifsiz acılarım sahipsiz
Şerefini şerefsiz ben ne satanlar gördüm
Gördüm ahlar çekeni gördüm boyun bükeni
Bir yandan da her yeri cennet sayanlar gördüm 

Şefkate muhtaç gördüm sevgiye muhtaç
Gözü doymaz gönlü aç ben ne yamyamlar gördüm
Gördüm sevgiye muhtaç gördüm sefkate muhtaç
Gözü doymaz gönlü aç ben ne yamyamlar gördüm 

İnsan değil mi anne
Emeğini ekmeğini çalan insanoğlunun
Suyunu bulandıran
Dostuna çelme takan
Sırtından vuran
Yollara mayınlar döşeyen
Bütün köprüleri yıkan 

İnsan değil mi anne
Kendi ozanına kıyan
Sazını kıran
Şairini sürgüne vuran
Sesini sözünü kesen en haklı olanın 

Ah anne ah
Boşuna günahını almışız hayvanların
Masallarda anlattığın devlerin canavarların
İnlerin cinlerin ejderhaların
Hiçbiri bu kadar korkunç değil be anne
Baksana yaptığına insanların
Ah dili olsa bu gecelerin bu sokakların
Haykırsa katili kim bu masum kurbanların
Ve bir bir indirse maskesini bu sahte kahramanların
Bu yalan yüklü karanlık suratların 

Ah anne
Onlar ki sadece
Adı insan soyadı insan
Gel gör ki çoğu
İnsanlıktan noksan be anne
İnsanlıktan noksan
Dünyada kim var anne
Kendi soyuna bu kadar düşman
Ve bu kadar pişman 

Ben en çok insandan korktum anne
En çok insandan 

Ahmet Selçuk İlkkan

28 Ocak 2013 Pazartesi

Sarı Gelin Türküsü ve Hikayesi


                                                                  
Türkünün Hikayesi
Sarı Gelin türküsü, Kuzeydoğu Anadolu Erzurum coğrafyasında ortaya çıkmıştır. Türklerin büyük bir kolunu teşkil eden Kıpçakların diğer adı da Kuman´dır. .
Sarı Gelin, eski çağlardan beri Çoruh ırmağı boyunda yaşayan Hıristiyan Kıpçak beyinin kızıdır. Erzurumlu bir delikanlı sarışın Kıpçak beyinin kızına âşık olur ve Erzurumlu delikanlı ile sarışın Kıpçak kızının arasında Erzurum ve yöresinde yaşanmaktadır.
Türk kültüründen etkilenen Ermeniler arasında birçok şifahî halk edebiyatı ürünümüzün yaşıyor olması, Sarı Gelin türküsünün, bir Ermeni türküsü olduğu iddiasının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Böyle bir şey yoktur. Sarı gelin türküsünde Ermenice kelime yoktur.
Sarışın Kıpçak kızına âşık olan delikanlının ailesi,oğullarının kıpçak  kızı ile evlenmesine karşı çıkar. Delikanlı ise kıza deli gibi âşık olur ve aşkını şiirle mırıldanarak söyler. Kız bey kızıdır.Bey de kızını vermez bu delikanlıya.
Delikanlı sarışın güzel kızı kaçırmaya karar verir ve kaçırır. Kıpçak beyinin adamları iki kaçağın peşine düşer ve uzun bir takipten sonra bulurlar ve oğlanı öldürürler. O günden beri halkımız arasında bu hikâye dilden dile dolaşır.
Türkü Dadaş türküsüdür ve Rahmetli Faruk KALELİ hocamız türküyü derleyerek bugünkü hale getirmiştir. 

Atatürk Universitesi Fen-Edebiyat Fakultesi Tarih Bölümü öğretim Üyesi Yrd. Doc. Dr.Gürsoy Solmaz da, Sarı Gelin türküsünün kahramanı olan genç kızın 1130'lu yıllarda yörede hüküm süren Gürcü Penek Kralı'nin kızı olduğunu ileri sürmektedir.
Solmaz, ''Türkünün kahramanı kız ne Türk ne de Ermeni'dir.
Sarı gelin aslında Gürcü kızıdır. Demiştir.
Ancak Sarı Gelin türküsünün dilden dile dolaşmasınının, acıklı ve hüzünlü bir aşkın hikâyesi olmasından kaynaklandığı muhakkaktır…

Türkünün Sözleri
Erzurum çarşı pazar leylim aman aman
Leylim aman aman leylim aman aman sarı gelin


İçinde bir kız gezer ay nenen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Erzurum'da bir kuş var leylim aman aman
Leylim aman aman leylim aman aman sarı gelin

Kanadında gümüş var ay nenen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Elinde divit kalem leylim aman aman
Leylim aman aman leylim aman aman sarı gelin

Katlime ferman yazar ay nenen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Palandöken güzel dağ leylim aman aman
Leylim aman aman leylim aman aman sarı gelin

Altı mor sümbüllü bağ ay nenen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Vermem seni ellere leylim aman aman
Leylim aman aman leylim aman aman sarı gelin

Niceki bu halimse ay nenen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim


NOT:
Sarı Gelin türküsü, Kuzeydoğu Anadolu coğrafyasında ortaya çıkmıştır. Türklerin büyük bir kolunu teşkil eden Kıpçakların diğer adı da Kuman'dır. Diğer kavimler, Kıpçakları "sarışın" anlamına gelen "Kuman" adıyla veya bu anlama gelen başka kelimelerle anmışlardır.

Bazen...

Bazen...
Bazen sesin duyulmadığı çığlıklar yükselir yüreğinden!!
Gün olur ki sanki uyandıkların kayıp gider ellerinden..
Herşey yokken var, varken yok edenin adını düşünürsün kendince içinden..
İstesende kurtulamazsın bu ince sızının elinden...
Ne yapsan dolduramazsın yerini "O" lütfedip vermeden.. 
Ta ki Vedud ismi dillenir, bir gün ansızın çıkagelir..
Çünkü O sevgidir ve ancak O isterse kalpleri dize getirir..
Vedud ismine tecelli olmak duasıyla.. 

25 Ocak 2013 Cuma

Çocuklarımıza Neler Oluyor?

Son günlerde çocuklar, işledikleri suçlarla gündemimizde… Anne ve babalar olarak her birimiz aynı soru üzerinde yoğunlaşıyoruz.”Çocuklarımıza neler oluyor?” Kalem tutması gereken o küçük eller, neden tabanca, bıçak gibi öldürücü, kesici aletler, sigara, uyuşturucu gibi zararlı maddeleri tutuyor? Gün geçmiyor ki, annesinin boğazını kesen, babasını öldüren, öğretmenini bıçaklayan, kapkaççılık, hırsızlık yapan  çocukların haberi verilmesin.. Bu çocuklara neler oluyor, onları suç işlemeye yönelten  sebep ne?
Uzmanların görüşüne göre, çocuklarımıza bir şey olduğu yok. Onları suça teşvik eden asıl suçlunun,  şiddeti içselleştiren ve özendiren toplum olduğudur...Bu bağlamda toplumun en küçük ve temel taşının aile olduğunu düşünürsek ilk etapta suçlu aile olduğu ortaya çıkıyor.Çünkü çocuğun  hayatla tanıştığı ve duygusal gelişimini tamamladığı ilk yer ailesidir...Dolayısıyla  ailenin çocuğa yaklaşımı,tavırları, ilgisi, ilgisizliği önemli etken.

Anlaşılamamak, engellenmişlik duygusu, ekonomik yetersizlik, haksızlığa uğradığını düşünmek, kaale alınmamak, sürekli eleştirilmek ve aşağılanmak çocukları suça iten  diğer faktörler.
Adapazarı'nda 15 yaşındaki bir çocuk cadde ortasında tartıştığı annesinin, ekmek bıçağıyla boğazını kesip, 5 yerinden bıçakladı, Hatay'ın Kırıkhan İlçesi'nde psikolojik sorunları olduğu ileri sürülen lise öğrencisi 18 yaşındaki genç annesinin boğazını keserek öldürdükten sonra intihar girişiminde bulundu. İzmir'de bir çocuk, oyun arkadaşını kalbinden bıçaklayarak öldürdü. Sakarya'da 10 yaşındaki kız çocuğu mağazada müşterinin çantasını alıp kaçarken yakalandı... gibi.
Daha endişe verici olan ise; yapılan araştırmalara göre suç işleme yaşının 7 yaşa kadar düşmüş olması. 
Çocuğu suça iten sebepler ve çözüm önerileri ile ilgili bir kaç uzman görüşüne baktığımızda;
Şiddet özendiriliyor.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serdar Değirmencioğlu'na göre, şiddet 5 yıldır Türkiye'nin bir numaralı gündemi. Çocukların şiddete yönelmesini doğuran faktörlerin, toplumsal normlardan kaynağını aldığını ifade eden Değirmencioğlu, toplumsal yaşamın her alanında görülen şiddetin ara ara gerçekleştiğini söylüyor. Değirmencioğlu, sistemin işleyişi, ordunun elindeki gücün denetlenememesi, hala silahlı çatışmanın çözüm olduğuna inanan grupların varlığı, emniyetin sert yöntemlere inanması gibi faktörlerin genel çerçevede toplumda şiddeti özendirdiğini kaydediyor. Değirmencioğlu, yoksul ve aşırı göç alan mahallelerde çocukların şiddete daha fazla yöneldiğinin altını çiziyor. Uzman Psikolog Saynur Kaya ise, 
anlaşılmamak, engellenmişlik duygusu, ekonomik yetersizlik, haksızlığa uğradığını düşünmek, kaale alınmamak, sürekli eleştirilmek ve aşağılanmak gibi davranışsal ve zihinsel süreçlerin çocukları öfkelendirdiğine dikkat çekiyor. Kaya, "Öfke temel insani duygu, ancak öfkenin ifadesinde sorun yaşıyoruz toplum olarak" diyor. 
Medyanın etkisi 
Kaya'ya göre, şiddetin yer yer ödüllendirildiği durumlar da var. Çocuklar bunları gerek TV'lerde, gerek sokakta, gerek aile içinde gözlemliyorlar ve kendilerine model alıyorlar. Kaya, "TV dizilerine bakın, şiddetin kurumsallaşması ve şiddetin 'ulaşılmak istenen şeylere ulaşma aracı' olarak kullanılması ile karşılaşırsınız" diye konuşuyor.
Doç. Dr. Değirmencioğlu, medya çocukları şiddete özendiriyor görüşünü dile getiren Kaya gibi düşünmüyor. Değirmencioğlu'na göre, medya tetikleyen faktör gibi görünür ama etkisi ikincil planda. Değirmencioğlu, medya çocukları suça itiyor olsaydı şiddete bulaşan çocuk sayısının daha fazla olacağını dile getiriyor. 
Sizce medyanın etkisi nedir?
Peki ne yapılmalı? 
Doç. Dr. Değirmencioğlu'na göre, çocuğun hayatında kendisinin de taraf olduğu çözümler üretilmeli. Okullar demokratikleşmeli. Aileler çocuk yetiştirmeye hazır hale getirilmeli. Psikolog Kaya'ya göre ise, çocukları şiddet olgusuna yönlendirmemek için toplumun tüm aktörleri şiddetten arındırılmalı. Yoksa şöyle yapın böyle yapınlarla bir yere varamayız. 

Her ne yapılacaksa bir an önce yapılmalı! Konuşmaktan öte, icraat yapma zamanı...Bu bağlamda aile, okul, devlet toplum çözüm konusunda, ortak payda etrafında birleşmeli ve duyarlı davranarak herkes üzerine düşeni en kısa zamanda yapmalı. 
Aksi halde çocuklarımızı, geleceğimizi kaybediyoruz.






23 Ocak 2013 Çarşamba

MEVLİD KANDİLİNİZ KUTLU OLSUN..(Bu Yazı Bir çocuk Tarafından yazılmış, O nedenle okunmalı..)

"Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.'' (Tevbe:128)

Bu yazı bir çocuk tarafından yazılmış. Bana göre alim de olsa prof. da olsa bir kişi, duygularını bu kadar temiz ve sade anlatamaz. Bunun için çok anlamlı bu yazı...
 Ey alemlerin sultanı,
Senin yaşadığın dönemde ne çok zorluk vardı. Güneş gibi doğdun insanlığa. Yetimin babası,güçsüzün koruyucusu,darda kalanın kurtarıcısı,insanlığın rehberi oldun.
Cahiliye dönemi karanlıktı. Kız çocukları diri diri toprağa gömülüyor,insanlar mal gibi alınıp satılıyor,kadına hiç değer verilmiyordu.Ve birgün sen geldin dünyaya.Bütün kainat seviniyordu.Kainatın efendisi,göklerin resulü gelmişti.Allah-u Teâlâ "Sen olmasan alemleri yaratmazdım buyuruyordu".Dünyaya gelmen ne büyük bir sevinçti Ya Resulallah.
O dönemde yaşayıp da seni görenler ne kadar şanslıydı Ya Resulallah.Senin yürüdüğün yollarda yürümek,seninle aynı camiide secde etmek,seni bir dakika bile görmek ne büyük saadet.Ağlayan bir çocuk gördüğünde başını okşayıp derdini sorardın.Torunlarını öpüp,onlarla şakalaşırdın.Güvenirliliğinle tanınırdın.Ya Resulallah yürüdüğün yollarda toprak olsaydım,gölgelendiğin ağaç olsaydım,dalından kopardığın çiçek olsaydım da seni görseydim.
Ama şimdi sen yoksun.Yetimin hakkı yeniyor.Sokak kaldırımlarında ağlayan biçare çocukların başını okşayan yok.Aksine her geçen bir tekme atıyor!Ya Resulallah sen "Sizin en hayırlınız Kur'an'ı öğrenip öğreteninizdir buyuruyordun.Şimdi öyle kimseler var ki Kur'an'a değer bile vermiyor.."Müslüman,müslümanın kardeşidir..." buyuruyordun.Kardeş kardeşin canına kıyar mı,kardeş kardeşin malını çalar mı Ya Resulallah?"Komşusu açken tok yatan bizden değidir" buyuruyordun.Şimdi insanlar komşusu açlıktan ölse bile tok yatıyor.Hem de hiç içleri acımıyor.Sen olsaydın böyle mi olurdu Ya Resulallah?
Ah keşke herkes seni örnek alsaydı. Herkes senin izinden yürüseydi.Kimsenin canı yanmazdı.Kaldırımlardaki çocuklar ağlamaz,yetimler unutulmazdı.Seni özledim Ya Resulallah.Nerdesin?Yine gel.Işığınla aydınlat kainatı.Seni,seni özledim Ya Resulallah.


YAŞAR GEDİKLİ
(Rabbim kabrini nur , makamını cennet etsin Hocamın..)

Halimiz Ortada

  Dün, uzun süredir görüşemediğim bir arkadaşım aradı beni. Görüşmememizin özel bir nedeni yok. Hayat gailesi işte... Kendimizi öylesine kap...