din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Doğru Sandığımız Yanlışlar!



Zırt pırt dokunma. Elden ele dolaştırma. Göbek altında tutma. Abdestsiz dokunma. Evde kolay ulaşılamayan yüksek bir yere koy ki, kutsallığına toz kondurma. Günah olur yoksa! sonra çarpılırsın ...
 Bu şekilde öğretildi bizlere çocukluğumuzda.Uzak tutuldu, aramıza ulaşılmaz mesafeler kondu.Yaklaştırılmadı hayatlarımıza, hayat rehberimiz olması gerekirken...
Korkuyla baktık şifa kaynağımıza, farkına varmadan aramız açıldı bir bakıma.
İçindekileri de ancak okuduğunu söyleyenlerin anlattıklarından öğrendik. Onca yanlış bilgi ve ön yargıyı kulaktan duyduklarımız doğru sandığımız bilgilerle edindik.
 Hakkında hala daha doğru düzgün bilgisi olan çok az insan tanıyorum etrafımda.Ya da okumuş olanını...
İki üniversite bitirmiş olan da dahil, kimse onu okumak istemiyor. İlgilenmediği gibi, merak da etmiyor. Kulaktan dolma bilgilerini doğrulamak için bile açıp bakmıyor. Ya da bilmediği anlamadığı bir dilde bülbül gibi şakıyor...
Geç kalmışız yakınlaşmakta...
Tepki duyduğu için hayatından tamamen çıkaranlar da var etrafımızda.
Bu yüzden de bu kadar kolay sömürülüyoruz, dinimiz ve inançlarımız hakkında.
Sırf bu yüzden bu kadar kolay her türlü ticari ve siyasi oyuna geliyoruz, kullanılıp kandırılıyoruz.

Kur'an-ı Kerim'den bahsediyorum...
Hepimizin demeyeyim; ama büyük çoğunluğumuzun okuyup hatmetmiş olması gereken kitabımızdan...
Yasak sevdalısı olduğumuz kitabımızdan. O ki her anımızda elimizden düşüremeyeceğimiz, başu cu kitabımız olması gerekirken, mezarlıklarda ölülerin ardından okutmakla yetindiğimiz, kitabımızdan. Teknoloji bilgi çağında her bilgiye çok kolay ulaşabileceği, bir tuşla en güzel mealine ulaşabilecekken bu kolaylıktan faydalanamadığımız kitabımızdan... O ki, herkesin bilgisine, anlayışına, yaşına uygun gıdalar veren kitapların hası olan kitabımız olmasına rağmen,iş okumaya  gelince olmadık mazeretleri sıralarız.


Gelin bu mazeretlerden kurtulalım. Zararın neresinden dönersek kardır diyelim. Kitabımızı yine öpüp başımıza koyalım. Ancak onu yüksek yere değil, başucumuza koyalım. Her fırsatta  dokunulabilir, ulaşılabilir, okunulabilir; hakkında kafa yorulabilir, düşünülebilir ve tartışılabilir bir arkadaş gibi, yanımızda yakınımızda tutalım.

Zira, kitabımıza uzaklaştırıldıkça yalancılarının kölesi olmaya mahkumuz. Okuyarak özgür olmaya çalışalım.

Muhabbetle,
Hanife Mert







10 Şubat 2013 Pazar

BÜYÜK GÜNAHLAR


            Büyük günahların neler olduğu, bazı rivayetlere dayanılarak yapılan içtihatlar doğrultusunda aşağıdaki gibi belirlenmiştir:

             - Haksız yere adam öldürmek

             - Zina etmek

             - İffetli bir bayana kötülük isnat etmek

             - Savaşta, hücum anında cepheden kaçmak

             - Sihirbazlık yapmak

             - Yetim malını yemek

             - Müslüman ana-babaya asi olmak

             - Faiz yemek

             - Hırsızlık yapmak

             - Alkolik olmak, aklı işe yaramaz hale getirmek

             - Emredileni yapmamak, yasakları yapmakla aileye karşı istikameti terk etmek

             - Küçük sayılmasına rağmen ısrarla, devamla yapılan her türlü küçük günah

             - Şirk

          Yukarıdaki sıralamanın sonunda yer alan “şirk”, bir günah değil, kâfirliğin ta kendisidir.

 Günah, imanlı insanların yaptıkları hatalardır.

 Bu nedenle “şirk”in günahlar arasında sayılması yanlıştır.

  Bize göre “büyük günah”; Rabbimizin Kur`an`da, önüne “büyük” sıfatı eklediği suçlardır.

 Bu suçlar, tespitlerimize göre şunlardır:

   -Haram Ay`da savaşmak.
 Bakara; 217:  

“Sana Kutsal Ay`dan; bu ayda savaşmaktan soruyorlar.

De ki: “Onda (o ayda) savaşmak büyüktür (büyük günahtır), …”
       

Haram aylar; Hacc yapılan, Arap geleneğine göre de savaşın yasak olduğu aylardır.

Bu ayeti, “işaret”, “delâlet” ve “iktiza” anlamlarını dikkate alarak günümüze uyarlarsak “büyük günah”; uluslar arası eğitimin, öğretimin, bilim alış verişinin ve ticaretin yollarını güvensiz hâle getirmek ve engellemektir.

   -Yetim malı yemek.
 Nisa; 2:                          

“Ve yetimlerinize mallarını verin. Temizi pise değişmeyin.

Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin.

Bunu yapmak kesinlikle büyük bir suçtur.”
Bu ayetin günümüz şartlarındaki direktiflerinden birisi de;

“Kamu mallarının talan edilmemesi ve kamu geliri olan verginin kaçırılmaması”dır.

 Çünkü bugün yetimin velisi ve hamisi kamudur.

  -Rızık endişesiyle çocukların öldürülmesi.
 İsra; 31:                        

Ve yoksulluk kaygısıyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları ve sizi biz rızıklandırırız (besleriz). Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.
Bu ayet bugüne kadar, Arapların kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeleri ve erkek çocuklarını putlara kurban etmeleri şeklinde açıklanmıştır.

 Halbuki ne kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi, ne de erkek çocuklarının putlara kurban edilmesi, ayetin vurguladığı yoksulluk kaygısı ile yapılmış eylemler değildir.

 Bu ayetin “yoksulluk kaygısı” vurgusu göz önüne alındığında, günümüz için işaret ettiği “büyük günah” bize göre; yoksulluk bahanesiyle geç dönemde yaptırılan kürtajlar ve yine yoksulluk bahanesiyle erkek veya kız çocukların, öğretimden ve eğitimden mahrum bırakılması suretiyle geleceklerinin karartılmasıdır.

  -Kişinin yapmayacağı şeyi “yapacağım” demesi.
 Saff; 2 - 3:                   

Ey inananlar! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?

Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında gazap bakımından büyüdü (büyük bir suç; günah olarak belirlendi).
Bu ayetteki direktifler, her ne kadar ayetlerin iniş sebebi olarak gösterilen Uhud savaşındaki cepheden kaçanları muhatap alır gözükse de, tüm yalan taahhütte bulunanları; yapmayacağı halde “yapacağım” diyerek kendilerine inanan, güvenen insanları kandıranları, hayal kırıklığına uğratanları muhatap almaktadır. Bu tipler, hatırlanacağı üzere Nass suresinde “Neffasati fil ukadi (sözleşmelerine tükürenler)” olarak nitelenmişti.

 -Fevahiş:
         “ Fevahiş”, “çirkin iş, yüz kızartıcı söz veya davranış, olması gereken sınırı aşmak, söz ve cevapta taşkınlık etmek” anlamına gelen “fahşa” sözcüğünün çoğuludur.

Fuhuş, “fahşa” ve “fahişe” kelimeleri, Ragıb el-İsfehanî tarafından “el-Müfredat”ta; “son derece çirkin söz ve fiiller” olarak tanımlanmıştır (Fahşa mad.).



“Gerçeğe ve normal ölçülere uymayan her şey” demek olan “fahişe” sözcüğü, İbnu`l Cinni`ye göre cehaletin bir çeşidi olup, “ilim” sözcüğünün zıttıdır (İbn Menzur, Lisan ul Arab).


Âl-i Imran suresinin 135. ayetinde “fena iş” olarak nitelenen “fahişe” sözcüğü

Kur`an`da on üç yerde, çoğulu “fevahiş” sözcüğü ise dört yerde geçmektedir.

          

 “Fahşa” sözcüğü Kur`an`da  birden çok aşırılık için kullanılmıştır:

            

Nisa suresinin 19. ayetinde; zinadan kinaye olarak kullanılmıştır. Ama İmam Fahrûddin er-Râzi`ye göre bu ayette geçen “fahişe” kelimesi, kadının kocasına ve onun yakınlarına eziyette bulunması anlamına gelir (Mefâtihu`l-Gayb).


Nisa suresinin 22. ve Bakara suresinin 169. ayetlerinde; şeytanın emrettiği kötü davranış ve hayâsızlık anlamında kullanılmıştır.
 Nisa; 22:                      

Babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin; ancak (cahiliye devrinde) geçen geçmiştir. Şüphesiz o bir hayâsızlıktır (fahişedir), iğrenç bir iştir yol olarak da ne kadar kötüdür?
 Nisa suresinin 25. ayetinde; evlilikten sonra zina yapmak anlamında kullanılmıştır.
 Nisa; 25:                      

… O halde fuhuşta bulunmayan, gizli dost edinmeyen namuslu kadınlar olmak üzere yakınlarının izniyle nikâhlayın ve örfe uygun bir şekilde mehirlerini verin. Evlendiklerinde fahişe işlerlerse (zina ederlerse) onlara hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir. …
        A`râf suresinin 80, 81. ve Ankebut suresinin 28. ayetlerinde; Lût Kavmi`nin yaptığı çirkin fiil (homoseksüellik) anlamında kullanılmıştır.
A`râf; 80, 81:  

… Sizden hiç kimsenin yapmadığı hayâsızlığı (fahişeyi) mı yapıyorsunuz? …Çünkü siz, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir kavimsiniz/ halksınız. …

  İsra suresinin 32. ayetinde; zina fiili fahişe olarak nitelenmiştir.
 İsra; 32:                        

Zinaya yaklaşmayın; çünkü o fahişedir ve ne kötü bir yoldur.
Nur Suresinin 19. ayetinde; insanlar arasında yayılan kötülük ve fuhşiyat anlamında kullanılmıştır.
 Nur; 19:                        

Şüphesiz müminler arasında fuhşiyatın yayılmasını sevenler için dünyada rezillik ve ahirette çok acıklı bir azap vardır. …
 Enâm; 151:

De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."
A`râf; 33:

De ki: "Rabbim, ancak şunları haram kıldı: İğrençlikleri-görünenini, gizli olanı-günahı, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmayı, bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeylersöylemeyi."  
 Şûra; 37:

Onlar, günahın büyüklerinden ve tüm iğrençliklerinden uzak dururlar. Öfkelendikleri zamansa, affedenler onlar olur.
 Necm; 32

Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O'dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.
 “Fahişe” sözcüğünün çoğulu olan “fevahiş” sözcüğünün ise, Kur`an`da had cezasını (ağır ceza) gerektiren hâller için kullanıldığını görüyoruz. Müminler bu suçlardan uzak durmalı ve kendileri arasında bu ahlaksızlığın yayılmasına fırsat vermemelidir. Zira  düşmanları bu konuda sinsice çalışmaktadırlar:

  Lemem:



 Kur`an`da sadece burada ve bir tek kez geçen  “ lemem” sözcüğünün aslı olan “lemme” fiili;

“toplamak, biriktirmek, bir şeyi ısrarlı ve devamlı olmamak şartıyla yapmak ve düzeltmek”

manasına gelir.


Meselâ dağınık saçları düzeltmek “lemme”  fiiliyle ifade edilir. Aynı kökten gelen “ eleme” sözcüğü de;

 “az miktarda, hafif tesir ve bir şeyin yanında az bir zaman durma” demektir.

            

Dolayısıyla “lemem” sözcüğü, bir kişinin bir işi yapmamakla birlikte yapacak noktaya kadar gelmesini, ve yaparsa da az bir şey yapmasını ifade eder.

       

Konumuz itibariyle ise, Allah`ın yasakladığını yapmaya yaklaşmak, günah işlere yakın olmak ama yapmamak veya yapıp hemen geri dönmek manasındadır.

 Bu sözcüğün kapsamına giren davranışlar; “kebair” ve “fevahiş” derecesinde olmayan ve özellikle de kişinin kendine yönelik işlediği kusurlardır.

 Hayatında bu tip kusurlardan başka kusur işlemeyenleri Rabbimiz;

 “güzel davranıp, güzel düşünenler” olarak nitelemiş ve onlardan övgüyle bahsetmiştir.

         Necm 32:

 “Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O'dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.”
  ayette Rabbimizin bağışlamasının geniş olduğu vurgulanmaktadır. 
 Zümer; 53:                   

De ki: “Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü aşan kullarım. Allah`ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir.”
 Nisa; 16-18:                 

Sizlerden fuhuş yapanların (eşcinsel ilişkide bulunan erkeklerin), her ikisine eziyet edin. Eğer tövbe ederler de ıslah olurlarsa artık onlardan vazgeçin. Şüphesiz Allah, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.Allah`ın (kabulünü) üzerine aldığı tövbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tövbe edenlerinkidir. İşte Allah, böylelerinin tövbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm (hikmet) sahibidir.

Tövbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de, onlardan birine ölüm çatınca: `Ben şimdi gerçekten tövbe ettim` diyenler, ne de kâfir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır.  
 Nisa; 31:                        

Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi `onurlu-üstün` bir makama sokarız.
 Nisa; 48:                        

Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun aşağısında olanları ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah`a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günah uydurmuş olur.
 Nisa; 116:                     

Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun aşağısında kalanları ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah`a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.
 Âl-i Imran;133-136:

Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.

Ve `çirkin bir hayâsızlık` işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah`ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah`tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar, yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir.Bunların karşılığı, Rabblerinden bağışlanma ve içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Böyle) Yapıp-edenlerin karşılığı (ödülü) ne güzeldir.
 Yüce Allah kullarına bazen uyarı mahiyetinde belâlar, fitneler  verir:

 Secde; 20, 21:           

Ve fasıklara (yoldan çıkanlara) gelince, onların varacağı yer, ateş olacaktır. Her çıkmak istediklerinde oraya yeniden çevrilecekler ve onlara, “yalanlayıp durduğunuz Ateş`in azabını tadın”  denilecektir.
 Hiç kuşkusuz, onlara büyük cezanın astından en yakın cezadan  tattıracağız; belki dönerler?
 Rum; 41:                     

İnsanların elleriyle kazandıkları yüzünden, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için  karada ve denizde fesat (kargaşa) çıktı. Belki dönerler.
 Tur; 47:                        

Evet, zalimlik edenlere, bundan aşağı bir azap var; ama, onların çoğu  bilmez.
 Ankebut ;40:

Herbirini kendi günahı ile yakaladık. Bazılarının üstüne taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Bir kısmını, o korkunç titreşimli ses yakaladı. Onlardan, yere batırdıklarımız da oldu. Bazılarını da boğduk. Allah onlara zulmedecek değildi. Fakat onlar kendi benliklerine zulmediyorlardı.        &n bsp;  

Zühruf ; 48:
Onlara gösterir olduğumuz her ayet-alâmet, kızkardeşi ayet-alâmetten mutlaka daha büyüktür. Belki dönerler diye onları azapla da yakalamışızdır.

        Sonuç olarak, yukarıda verdiğimiz bilgiler ve ayetler ışığı altında Rabbimizin, “kebair” ve “fevahiş” derecesinde olmayan ve kişinin sadece kendisine zarar veren kusurlarını bağışlayacağını, ama “kebair” ve “fevahiş” derecesinde olan ve kişinin büyüklük taslayarak Allah`a rağmen cüretle işlediği suçları affetmeyeceğini söylemek mümkündür.

Kaynak: İşte Kur’an (Hakkı Yılmaz)

 Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.

En doğrusunu bilen Allah’tır.



18 Aralık 2012 Salı

HERKESE GÜNAYDIN..


Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.(NAHL SURESİ/ 90. AYET)

4 Nisan 2012 Çarşamba

İnsanın Yaratılış Gayesi..


Maddecilere göre insan, dünyaya gelir, her canlı gibi yer, içer, nefsî arzularını yerine getirir ve sonra toprağa karışır gider Yani, insan yaşamak için yaşar Basit dünyevî hedeflerin ötesinde bir yaratılış amacı yoktur O, ot gibi yaşayıp gideceğini, sonra ot gibi kuruyup yok olacağını zanneder

İslam’a göre, insanın yaratılış gayesini Allah (cc) belirlemektedir:

“Ben cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım” (51/Zâriyât, 56)

“Sizi boşuna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (23/Mü’minûn, 115)

İnsan, yalnız yemek, içmek, gezmek tozmak için yaratılsaydı insanın herhangi bir hayvandan farkı olmazdı İnsan boş yere yaratılmamış ve başı boş bırakılmamıştır O, bir görevi yerine getirmek için yeryüzüne gönderilmiştir Kendisi gibi herhangi bir yaratığa kul, köle olmak için değil; yaratanını tanımak ve O’na ibadet etmek, dünyada Allah’ın hükmünü hakim kılmak, buna karşı çıkan engelleyici güçleri (fitneyi) bertaraf etmek suretiyle halifelik görevini yürütmek için yaratılmıştır İnsan, nefsi için değil; Allah’a ibadet etmek için, şu fâni dünya için değil; ebedî hayat için yaratılmıştır Allah'a ibadet için yaratılan insan, bu kulluğunun karşılığını hem dünyada hem ahirette alacaktır Allah'ın emirlerine itaat, dünya ve ahiret mutluluğuna sebeptir

İnsanın yaratılış sebeplerinden biri, en geniş anlamıyla yeryüzü yönetiminden sorumlu olmaktır Halife olmanın anlamı budur O halde insan, kendi toplumuna huzur ve adaleti hakim kılma görevinin yanı sıra, yeryüzünde yaşayan diğer canlıların hayatlarını devam ettirmelerinden, yeryüzündeki bitki örtüsünden, çevreden ve benzeri şeylerden de sorumludur Aslında bu görevi de, Allah'a ibadet görevinin çerçevesi içinde görülmelidir Çünkü namaz, oruç, zekât gibi şekli belirlenmiş ibadetler ve helal-haram gibi konularda Allah'a karşı görevini yerine getiren insanın, dünya hayatıyla ilgili çabaları da ibadet kapsamı içerisine girmektedir Belirlenmiş ibadetlerini yerine getirmeyen, ahlâkî kurallara riayet etmeyen kimsenin, dünyayı imar görevini yerine getirmesi ise, kendisine manevî alanda herhangi bir değer kazandırmaz Böylesi insanların hayvanlardan farkı yoktur Çünkü hayvanlar da fesat çıkarmayıp yeryüzünün îmarına hizmet ederler

Allah'ın emirlerini yerine getiren kimsenin, dünya hayatıyla ilgili çabalarının da ibadet olarak görülmesi, din-dünya ayırımını ve dine ait olan ile dünyaya ait olan gibi bir bölünmeyi de ortadan kaldırmaktadır Laiklik demek olan böyle bir ayırım, insan şahsiyetini de parçalar; kişiliğinde birtakım bozukluklara sebep olur Dünya hayatı, ahiret hayatının bir mukaddimesidir ve onunla sıkı sıkıya bağlıdır Böyle bir bakış açısı, dünya hayatını olması gereken konuma oturtmuş olur Bu takdirde dünya hayatı, aşağılık ve çirkef bir hayat değil; ahiret mutluluğunun kazanıldığı bir yerdir; kaçınılmaz bir aşamadır

İbadetler, Allah'ın onlara ihtiyaç duymasından dolayı değildir Bilakis fert ve toplum olarak, insanın kendisinin onlara ihtiyaç duymasından; fert ve toplum olarak hayatının düzene girmesi içindir Mesela, belirlenmiş ibadetlerin başında gelen namaz, insanın kötülüklerden alıkonmasını sağlar; en azından bu hedefe yardımcı olur Oruç, yine nefsin terbiye edilmesi ve insan iradesinin güçlendirilmesi; zekât, toplumda ekonomik yapının düzenlenmesi ve insandaki mal tutkusunun frenlenmesi için bir araçtır Kuşkusuz bu ibadetlerin daha başka dünyevî faydaları da vardır Esas faydaları da ahiret mutluluğuna sebep olmalarıdır Ama unutulmamalıdır ki, nice yararları olan tüm ibadetleri biz, bu faydalarından dolayı değil; Allah'ın emretmesinden dolayı, O'nun rızası için yerine getiririz [1]
--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ahmed Kalkan, İslam Akaidi: 192; Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri


3 Mart 2012 Cumartesi

En Büyük Kişisel Gelişim Kitabı...



Bakın Kuran-ı Kerim'de bizi yaradan Rabbimiz bize nasıl öğütler veriyor.

Bizi bizden daha iyi bilen olmaz deriz ya.

Yanılıyoruzdur aslında.

Bizi bizden daha iyi bilen biri var.

Bizi bizden daha iyi bilen Rabbimiz, yüce kitabında gören gözler için apaçık bir kişisel gelişim dersi veriyor.

Haşr 10: Muhatabına güvenmek istiyorsan, önce sen güvenilir ol.

Saff 2: Yalandan uzak dur.

Maun 4-5: Eleştirinin keskin bir bıçak olduğunu unutma. Söyleyeceklerini iyi tart.

İsra 37: Kibirli olma, alçak gönüllü davran.

Müddesir 1-5: Kendini fazla abartma.

Yunus 12: Vazgeçilmez olmadığını kabul et.

Rum 21: Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin mutluluğu için gayret göster.

Tekasür 1-2: Kibrine yenilip hep daha fazlasını isteyerek hayatını zehir etme.

En''am 50: Ön yargılarla hayatı kendine zehir etme.

En''am 60: Bildiklerinle açıklayamadığın şeyler, hayatının kâbusu olmasın.

Felak 1-5: Korkuların tutsağı olarak yaşamaktan vazgeç.

Fecr 27-28: En sevdiğin şeyleri, başkalarıyla paylaşmanın keyfine var.

Tekvir 25-27: Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla unutma.

Hucurat 10: Büyüklük kompleksine kapılıp, insanları ezerek arkadaşlarını kendinden uzaklaştırma.

Bakara 156: Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu aklından çıkarma.

Beled 5-6: Her şeye hakim olmak için uğraşıp hayatı yaşanmaz hale çevirme.

Muhammed 7: İyiliği karşılık beklemeden yap.

Vakıa 83-87: Ölümden korkmak yerine, ölüm gerçeğiyle yüzleş.

Bakara 263: Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları kıymetsizleştirme.

Furkan 63: Sana yapılan kötülüğün karşılığını vermek yerine öfkenin dinmesini bekle.

İnşirah 1-3: Seni huzursuz edecek işlerden uzak dur. İhtirasını törpüle.

Mücadele 7: Hiçbir sırrın sonsuza kadar gizli kalamayacağını unutma.

Rahman 7-9: Çıkarcı olma. Adil davran.

Tevbe 40: En zor zamanda bile kesinlikle ümitsizliğe kapılma.

Fatır 19-22: Senden iyi durumda olanlara bakıp üzüleceğine, senden zor durumda olanları görüp rahatla.

Hakka 33-35: Hayatının vazgeçilmezleri olsun. Onları küçük çıkarlar içi n asla feda etme.

Kalem 1-2: Yazdıklarının ve yaptıklarının peşini bırakmayacağını unutma. Gücünü insanların yararına kullan.

Münafıkun 4: Bencil olma, tebrik etmeyi bil.

Yusuf 32-33: Modern hayatın çarpıklaştırdığı kadın-erkek ilişkilerinin, hayatını esir almasına izin verme.

Ankebut 41: İyi bir dostun, paha biçilmez olduğunu aklından çıkarma.

Al-i İmran 92: İyilik yapma arzunu, şarta bağlama. Vermek almaktan daha büyük bir ihtiyaçtır, asla unutma.

Hacc 46: Kendini, hep daha iyiye ulaşmak zorunda olduğuna koşullama.

İbrahim 42: Merhametli olmaktan asla vazgeçme.

İsra 23: Anne ve babana ''off'' bile deme.

Nisa 149: Kendini sürekli övmekten uzak dur.

Enfal 56: Sözünüzde durmamanın utanç verici olduğunu aklından çıkarma.

Âl-i İmrân 139: Yaşadığın zorluklar karşısında kendini bırakma ve üzülme; hedefe ulaşmak inancını ve azmini korumayı, duygularına hakim olmayı gerektirir.

Furkan 43: Heveslerini kendine ilah edinme.

Necm 3: İnanma duygunu diri tut.

Nisa 58: Karar verirken, vicdanının sesini duymazlıktan gelme.


YAŞAMAYI SEV, ÖLÜMÜ U NUTMA

YARATILANI SEV, YARATANI UNUTMA

MALI MÜLKÜ SEV, HESABINI UNUTMA

DÜNYA HAYATINI SEV, KABRİ UNUTMA

YALNIZ ALLAH'A DUA ET, BİZİ DE DUANA DAHİL ETMEYİ UNUTMA:)

ALLAH'A EMANET OLUN
 


27 Şubat 2012 Pazartesi

Gerçek Huzur ve Mutluluk Kur'an Ahlakını Yaşamakla Elde Edilir.



   Huzursuz bir hayat yaşayan insanların içinde bulundukları en büyük yanlış, çözümü Kuran ahlakında aramamalarıdır. Bu kişiler içinde bulundukları durumun açmaz bir hal aldığını açıkça görürler. Yaşadıkları hayat tarzının, benimsedikleri karakter yapısının onlara istediklerini vermediğini, kendilerini tatmin etmediğini ve hatta sıkıntıya soktuğunu hayatlarının her anında hissederler. Ancak buna çözüm olarak Kuran ahlakı dışında pek çok alternatifi deneseler de sonuç yine mutsuzluk ve huzursuzluk olmaktadır. Bu insanlar için gezme ve eğlenme zamanı bir serap gibidir. Hiçbir gerçekliği yoktur. Sadece eğlendiklerini ve hoş vakit geçirdiklerini zannederler ancak içlerinde duydukları sıkıntı ve hoşnutsuzluğun da farkındadırlar. Rabbimiz bir Kuran ayetinde inkar eden insanların dünya hayatında yaptıklarının birer serap niteliğinde olduğunu şöyle bildirmiştir:

“İnkar edenler ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah’ı bulur. (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir. Allah, hesabı çok seri görendir.” (Nur Suresi, 39)

Unutulmamalıdır ki, gerçek anlamda mutluluğun kaynağı, hayatı ve ölümü yaratan Yüce Allah’a iman etmek ve Kuran ahlakının gerektirdiği şekilde yaşamaktır. Yüce Allah Kuran’da sadece bu şekilde hareket eden kullarına huzur ve mutluluk vereceğini şöyle bildirmiştir:

“Erkek olsun, kadın olsun, mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 97)

Asıl önemli olan, sonsuz ve kusursuz olan hayatın ahiret hayatı olduğunu unutmadan yaşamak ve ömür boyunca büyük bir kararlılıkla Allah’ı razı edeceği umulan salih amellerde bulunabilmektir.

alıntı
   

10 Şubat 2012 Cuma

İyi Niyetli ve Güzel Düşünceli Olmak



Hüsn-ü zan, yani iyi niyetli ve güzel düşünceli olma insanın iç güzelliğini ve hayırhahlığının bir göstergesidir. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

“Şu üç özelliği taşıyan müslümanın kalbinde hıyanet ve kin bulunmaz: Allah için ihlaslı amel, bütün Müslümanlara karşı iyi niyetli ve nasihatçı olma ve fikir ve amelde Müslümanlarla birlik olma.”

Müslüman, insanlar hakkında zahirde görecekleri ile hükmetmeli: zan, şüphe, dedikodu ve evham ile başkalarına iftiradan uzak durmalıdır.

İnsanların gizli şeylerini ortaya çıkarmak, özel işlerine burnunu sokmak ve namusları hakkında ileri geri konuşmak müslümanın ahlaki vasıflarından değildir. Ancak Müslüman zahirde gördüğü ile amal eder. Ne gördü ise onu söyler. Şüphe ve zan ile hükmetmez.

Müslüman başkalarının aleyhinde konuşmaz. Zira kalben inanır ki konuştuğu her kelime bir melek tarafından kaydedilmekte, her hareketi yazılmaktadır.

alıntı

Utanmayı Unuttuk mu?

 Eskiden büyüklerimiz "Utanmıyorsan, dilediğini yap!" derdi. Çünkü utanmayan insan, her türlü kötülüğü, haksızlığı, ahlaksızlığı y...