23 Şubat 2012 Perşembe

Neyin Hasretini Çekiyoruz?


Neyin Hasretini Çekiyoruz?


,

Neyi çok severseniz ve neye bel bağlarsanız, onunla imtihan olursunuz.
Düşüncelerinize takılan v e aklınızı meşgul eden, geceleri uykularınızı bölen neyse, onunla karşılaşırsınız.
Hasretini çektiklerinize bir bakıverin. İsteklerinize ulaşmak için çabaladıklarınıza. Çabanız ne yöndeyse ona yönelirsiniz. Ve onunla da imtihan olunursunuz.

İmtihan edildiklerinize bir bakıverin, kayda değerse kaydetmeye devam edin yüreğinize.
Lakin unutmayın, sizin kaydettikleriniz de kaydediliyor her an.
Hasretleriniz yakıyorsa yüreğinizi, değsin yüreğiniz yanmaya. Yangınlarınız nefsinizi de yaksın, sadece yüreğinizi değil. Kuruyorsa göz pınarlarınız ağlamaktan, yoruluyorsanız eğer beklemekten, ardınıza bir bakıverin. Uğruna ağladıklarınıza… Beklediklerinize…

Alçaltıyor mu sizi? Yüceltiyor mu? Korkmayın, sorun kendinize. Vicdan aynasına bakın, yüzleşin içinizle. Hatta kalbinizle, hatta gözlerinizle, hatta nefsinizle…

Değiyor mu acaba, ne zaman son bulacağı belli olmayan kısacık hayatınızda uğruna yandıklarınız? Değiyorsa bırakın varsın yansın ebediyen.

Hayatı Anlamlandırabilmek
Bir şeyler yaşanıyorsa şu kısacık hayatta, anlamlı olmalı, yaşanan her ne varsa.
Anlam kazandırmak, aklımıza ve irademize bağlı. Aklın ve iradenin hakkını vermek
bize bağlı. Yaşamak için yaşamamalı sadece, atılan her adımda O anılmalı, nefes
alış verişlerimizi O’nunla değere bindirmeliyiz.

Hayatımızı değerlilerle değerlendirmek bizim ellerimizde. O’nu anmadığımız
günleri yaşanmamış saymalıyız, O olmadıktan sonra yanımızda, ne kıymeti var alıp
verdiğimiz solukların.

Hayatınızı kime adarsanız onunla fanileşir ya da ebedileşirsiniz. Karun parayı
sevdi, Ebu Cehil kibri sevdi, Firavun zulmü. Kim neyi sevdiyse onunla yandı.
Şeytan gururu sevdi, gurur kovdurdu onu cennetten. Bir anlık hatasıyla kaybetti
ebediyeti. Pişmanlığı fayda vermedi, konumunu kendi elleriyle yerle bir etti.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) Allah’ı sevdi, hayatının
odağında hep Rabbi vardı. Ve her adımında biraz daha zirveleştirdi O’nu Allah
sevgisi.

Hayatımız bir emanet, suya kapılmış, yele savrulmuş, kuytularda unutulmuş bir
hiç değil. Hayatımızı kıymetlendirmek bizim ellerimizde, kıymetlilerle beraber…

Ayağımız takılıyorsa taşa bir yerlerde, bir diken kanatıyorsa parmağımızı,
sorgulamalıyız kendimizi. Gereksiz olan neye takıldım da şimdi ayağım taşa
takılıyor diye.

Sizin Hayatınızın Odağında Kimler Var?

Şimdilerde çok daha farklı telaşlar var dünyamızda. Takip ettiğimiz yollar,
özendiğimiz hayatlar, pek de cennete davetiye çıkarmıyor. Mal mülk biriktirme
sevdası adına her şeyi mubah sayan aklımız, magazin sayfalarında, televizyon
kanallarında ya da kahve köşelerinde aradığımız, heba ettiğimiz hayatımız, yakıp
yıktığımız iç dünyamız.

Neye bağlanırsak onunla imtihan oluruz. Bağlandıklarımız bir şey ifade ediyor mu
yarınımız adına? Yarınların güvencesi sadece bu diyarlar için mi geçerli! Ya
ahiretin güvencesi ne olacak? Neye bağlanırsak, neyi takip edersek onunla
karşılaşacağız. Peki, karşılaşacaklarımız bizi kurtarmaya vesile olabilecek mi?

Ne var hayatımızın odağında, kimlerle hem dem oluyoruz, O’nu hatırlatıyor mu
dost bildiklerimiz? Attığımız adımların kaçı O’nun için? Yoksa biz sadece
yaşamak için mi yaşıyoruz? Talip değil miyiz cennete? Talip değil miyiz henüz
görmediğimiz fakat düşününce titrediğimiz Rabbimize?

Biz neye tutunduk kurtulmak için? İmtihanlarımız bizi O’na götürüyor mu? Yoksa
uzaklaştırıyor mu? Yüceltiyor mu? Yoksa alçaltıyor mu?
Bugün sevdikleriniz, hasret çektikleriniz, yarın cehennemin alevleri arasından
çekip alacaksa sizi, sevmeye ve hasret çekmeye devam edin!

alıntı

22 Şubat 2012 Çarşamba

Ezan Çiçekleri- Bedirhan Gökçe

Sen benim ikinci doğum günümsün
Gençliğim maziye göçerken geldin
Sen benim geciken şanslı yönümsün
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin.

Gün gurup ederken bir akşamüstü
Gözlerin gönlümün yolunu kesti
Bahçemde mutluluk rüzgarı esti
Sen bana iş işten geçerken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin

Görevi devredip ihtiyar-ı aya
Elveda diyordu güneş dünyaya
Ne akşam sefası ne sarı fulya
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin.

Sıradan sözlere eyleme meyil
Sen bana kulak ver sen bana eğil
Açelya begonya sardunya değil
Sen bana iş işten geçerken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin

Eski bir sevdanın ince ağrısı
Aşkınla tedavi gördü doğrusu
Duyuldu akşamın namaz çağrısı
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin.

Gün battı batacak hafif rahmet var
Gözüme görünen bir alamet var
Bu aşkta bir hikmet bir keramet var
Sen bana iş işten geçerken geldin
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin

Cemal Safi
Not: Fon Müziğini kapatmayı unutmayın..

21 Şubat 2012 Salı

Kur'an-ı Kerim Okuyan Bir Gencin Hikayesi


Bir genç hafızlığını tamamlarken hergün sabaha kadar Kur'an'ı hatmeder.Bundan dolayı da sabah derslerine yorgun ve bitkin olarak çıkar. Durumu öğrenen hocası Kur'an'ı bu şekilde okumasını arzu etmediği için bir gün onu karşısına alır ve:
-''Evladım! Biliyorsun Kur'an,indiği gibi okunmalıdır . Bu gece sen Kur'an'ı,karşın da ben varmışım gibi oku.''
Genç gider ve Kur'an'ı hocasına okuyormuş gibi okur.Sabah huzura geldiğinde :
-''Efendim, bu gece yarısına kadar Kur'an'ın ancak yarısını okuyabildim.''der.
Bunun üzerine hocası :
-''Pekala bu gecede EFENDİMİZ'E okuyor gibi oku!''emrini verir.
Talebe şaşkınlık ve heyecan içinde Nebiler Serveri'ninhuzurun da olduğu düşüncesiyle o gece daha dikkatli okur .Ertesi gün de üstadına Kur'an'ın ancak dörtte birini okuyabildiğini söyler.Üstadı talebesindeki manevi yükselişi görünce :
-''Bugün de o emin melek Cebrail'in Efendimiz'e (S.A.S.)tebliğ ettiği anda dinliyor gibi oku!''der.
Talebesi ertesi gün :
-''Vallahi üstadım, bugün ancak bir sure okuyabildim.'' der.
Üstadı son adımı atar:
-''Evladım! Şimdide onu binlerce hicabın verasında bulunan Yüce Rabbimiz'in huzurunda okuyor gibi oku!Düşün ki O seni dinliyor ve Kur'an'ı senle mukabele ediyor!''
Talebe ertesi gün gözyaşları içinde üstadına gelir ve şöyle der :
-''Üstadım! Fatiha'dan başladım ilk ayetleri okudum;ama 'İyyake na'budu'demeye bir türlü dilim varmadı.Çünkü 'Sadece sana kulluk yaparım!' diyemedim.''
Allahim bizleri sadece sana kulluk edenlerden eyle..
alıntı

UMUTLU OL! AĞLAMA CAN!

 
Umutlu ol! Ağlama can!
Gün gelir bir sabah taze ve genç doğulur.
Yamalı düşler eşsiz tablolara döner.
Hayata nokta yerine virgül koyulur.
Yürekte yara bırakan ateşler söner.
Umutlu ol! Ağlama can!
Karanlığın rahmine; aydınlık bulaşır.
Yokuşlar düzleşir, uzaklar yakın olur.
Hüznün saçında şefkatli bir el dolaşır.
İpi çekilmiş hayat elbette kurtulur.
Umutlu ol! Ağlama can!
Günü geçmiş hayaller; açar, çiçeklenir.
Yoklar var olur, gökte kanatsız uçulur.
Hayatın solgun tonları bir bir renklenir.
Mutluluk aranmaz… O gelir seni bulur.
Umutlu ol! Ağlama can!
Hep böyle mi gider? Dertlerde bir gün solar.
Ot bitmeyen yüreklerde güller açılır.
Seninde yüreğin bir gün sevinçle dolar.
Sığınmazsız gecelere nurlar saçılır.
MEHMET ORHAN DURDU

20 Şubat 2012 Pazartesi

Aziz Dost!!!!



 Aziz dost !..Zorluklar karşısında ümitsizliğe kapılma.Sıkıntıların arasında,Karanlıkların içinde,Kendi kendini hapsetme !..Geceler hep gündüzlere gebedir.

Her Yokuşun Bir İnişi Var
Aziz dost !..
Zorluklar karşısında ümitsizliğe kapılma.
Çünkü her şeyin bir sırası vardır.
Açlıktan sonra tokluk,
Uykusuzluktan sonra uyku,
Hastalıktan sonra sağlık vardır!..

Elbette ki;
Sefere çıkan, bir gün dönecek,
Uzakta olan gelecek,
Kaybolan bulunacak,
Ve karanlık,
Bir gün aydınlıkla son bulacaktır.

Çünkü;
Her yokuşun bir inişi,
Her zorluğun bir çözümü vardır!..

Aziz dost !..
Müjdeler olsun;
Geceyi kovalayan bir gündüz var.
Karanlığı kovalayan..
Dağların, tepelerin üzerinde..
Derelerin, vadilerin arasında..
Beliren bir ışık var !..

Müjdeler olsun;
Sıkıntıdan sonra gelen,
Onu unutturan,
Belki yarından daha yakın olan,
Bir ferahlık var !..

Çünkü ;
Her yokuşun bin inişi
Her zorluğun bir çözümü vardır !..

Uçsuz bucaksız çölü,
Ve engin denizleri görürsen,
Bil ki;
Onun ötesinde,
Kıyısında,
Yeşil vâhalar..
Şırıl şırıl akan sular vardır!..
Sürekli çekilen bir ipi görürsen,

Bil ki;
Bir gün gelecek
O ip kopacaktır !..

Çünkü;
Her göz yaşından sonra bir gülümseme,
Her korkudan sonra bir güven,
Ve her ürkeklikten sonra bir durulma vardır !..

Aziz dost !..
Tarihin derinliklerine dön ve unutma;
Ateş bile,
Hz. İbrahim’i yakmamış…
Çünkü ilâhî kudret,
Ona bir serinleme penceresi açmıştı!..
Ateş onu yakacağı yerde,
Onu serinletmişti!..

Deniz bile,
Hz. Mûsâ’yı ve beraberindekileri boğmamış…
Çünkü ilâhî güç,
Onları yalnız bırakmamıştı !..

Yılan bile,
Azılı düşmanlar bile,
Son peygamber’e ve mağara arkadaşına
Zarar vermemiş…

Çünkü;

“korkma Allah bizimle beraberdir” inancı,
Onların tek güvencesi olmuştu !..

İnsan vardır;
Zamanın kölesi olmuş..
Sıkıntıdan,
Uğursuzluktan,
Başka bir şey göremez olmuş…
Çünkü o,
Yalnız odanın duvarlarına,
Ya da evin kapısına bakmıştır…

Oysa;

Duvarların ötesine bakıverse..
Surların dışını düşünebilse..Görebilse..
“Gün doğmadan neler doğar” ı kavrayabilse;
Zindan bile onun için bahar olur.

Çünkü o zaman bilir ki;
Her yokuşun bir inişi,
Her güçlüğün bir çözümü vardır !..


Şu halde aziz dost !..
Sıkıntıların arasında,
Karanlıkların içinde,
Kendi kendini hapsetme !..
İçinde bulunduğun zor ortama,
Kendi kendini mahkum etme !..

Günler geçicidir.
Zaman değişkendir.
Geceler hep gündüzlere gebedir.
Gelecek ise gizlidir.
Onu bilen ve yöneten
Yalnız bir yüce varlık vardır!..
Ola ki yakında O,
Mutlu bir ortam yaratacaktır.

Çünkü inanmalısın ki;
Her yokuşun bir inişi,
Ve her zorluğun bir çözümü vardır.
alıntı

Mevlana'dan İnciler

Konuşsam dilim yanar,sussam kalbim.
Önce duruyorum.Sonra susuyorum.İçimden çıkan
lafların etrafı ,yangın yerine çevireceğini
düşününce kilit vuruyorum dilime.Sonra Yan
diyorum içime.Sadece sen yan..Ve Dayan diyorum
gönlüme.. Herkes mutlu olsun.Sen dayan..!
AşK” dedigin ya Allah’tan gelmeli…
ya Allah için olmalı…
Ya da Allah’a ulaştırmalı;yoksa yerle bir olmalı…..
Yangın yerine bak! Ateşten, külden, kordan ne var elinde! Pervane değilsen yaklaşma sakın ateşe!
Can’ı teslime hazır değilsen “ben Aşkım” deme kimseye. Aşk gelmesin seninle dile. İncinmesin ne gül ne de diken seninle!
Ayağıma diken batacak diyorsan düşme çöle. Talipsen kara bahta, kör talihe,
Dinle!Ve semaya dursun yürekler aşkın önünde…..
HZ. MEVLANA

19 Şubat 2012 Pazar

Sıkıntılar, Günahlara Kefarettir...





Allahü teâlâ, her şeyi bir sebeple yaratmaktadır. İnsan da, bu sebebi kullanıp, o şeye kavuşur. Ayrıca bu dünyayı, imtihan yeri olarak yaratmıştır. Burada nimetlerin yanı sıra sıkıntılar da vardır. Hadis-i şerifte; (Şüphe edilen altını, ateşle muayene ettikleri gibi, Allahü teâlâ, insanları dert ve bela ile imtihan eder. Bazısı, bela ateşinden halis olarak çıkar. Bazısı da, bozuk olarak çıkar) buyurulmuştur.
Dertler, sıkıntılar, insana acı gelse de, bunlar iman edenler için, günahlarının affına sebep olmaktadır. Zaten Peygamber efendimiz; (Ümmetimin azabı dünyada verilir) buyurmuştur.
Yani Resulullah efendimiz, dünyada ümmetimin arasında olan fitneler, sıkıntılar, günahlarının dökülmesine sebep olur buyurmaktadırlar.
Allahü teâlâ, günahı çok olan kullarını affetmeyi murad edince, onlara çeşitli hastalıklar, sıkıntılar vermekte ve böylece o sıkıntılarla günahlarını affetmektedir. Bir hadis-i şerifte; (Sıtma hastalığı, insanın günahlarının hepsini temizler. Dolu tanesinde toz olmadığı gibi, sıtmalının günahı kalmaz) buyurulmuştur. 
İsa aleyhisselam buyurdu ki:
(Hasta olup, musibete, felakete uğrayıp da, günahları affolacağı için sevinmeyen kimse, alim değildir.)
Musa aleyhisselam, bir hastayı görür, haline acır ve; (Ya Rabbi! Bu kuluna merhamet et!) diye arz edince Allahü teâlâ; (Rahmetime kavuşması için, gönderdiğim sebepler içerisinde bulunan bir kuluma, nasıl rahmet edeyim. Çünkü, onun günahlarını, bu hastalıkla affedeceğim. Cennetteki derecesini, bununla arttıracağım) buyurur.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Dertlerin, belaların gelmesine sebep, günah işlemektir. Fakat, belalar, sıkıntılar, günahların affedilmesine sebep olur. Allahü teâlâ, sevdiklerinin günahlarını affetmek için, onlara dert, bela gönderiyor. Tövbe, istigfar edince de, günahlar affolur. Dert ve bela gelmesine lüzum kalmaz ve gelmiş dertler de gider. O halde, dert ve beladan kurtulmak için, çok istigfar okumalıdır. 

Dertlerin, belaların, musibetlerin çok olması, günahların çok affedildiğini gösterir. Günahların çok olduğunu göstermez. Dostlarına çok bela vererek, günahlarını affeder, temizler. Böylece bunları, ahiret sıkıntılarından korur. Resulullah efendimiz ölüm halinde, şiddet ve sıkıntıda iken, hazret-i Fatıma, babasını çok sevdiği, çok acıdığı ve Peygamber efendimiz; (Fatıma, benden bir parçadır) buyurmuş olduğu için, o da sıkılıyor, kıvranıyordu. Kızının bu halini görünce, onu teselli etmek için, (Babanın çekeceği sıkıntı, ancak bu kadardır. Başka hiçbir sıkıntı görmez!) buyurdu.”

Sehl bin Abdullah-i Tüsteri hazretleri, hastalara ilaç verir, kendisi ise kullanmazdı ve; “Hastalığa sabrederek, oturarak kılınan namaz, sağlam olanın, ayakta kıldığı namazdan daha kıymetlidir” buyururdu.
Günah, Allahü teâlânın emirlerini yapmamak, yasak ettiklerinden sakınmamak demektir. Emir ve yasaklar, Müslümanlar, imanı olanlar içindir. İmanı olmayanlar, ibadet etmekle şereflenmemişlerdir. Bunlar, ibadet yapmadıkları, günah işledikleri için, dünyada azab çekmezler. Hatta her türlü nimete de kavuşurlar. İstediklerini, çalıştıklarının karşılığını elde ederler. Yalnız, zalim olanları, mahluklara eziyet verenleri, dünyada da cezalarını çeker. İnkar edenlere, yalnız bir emir verilmiş, o da, iman etmeleri, Müslüman olmalarıdır. Bu emri dinlememek, çok büyük bir suçtur. Bu suçun cezası da, çok büyük ve sonsuzdur. Dünyada böyle bir ceza yoktur. Bu sonsuz ceza, ahirette Cehennemde verilir.
Netice olarak Allahü teâlâ, kendisine iman eden kullarına ihsanda bulunarak, işledikleri günahların karşılığını, dünyada çeşitli sıkıntı ve dertler vererek affetmektedir. Ceza, suçun büyüklüğüne göre değişir. Günah küçük olur ve suçlu boynunu büküp yalvarırsa, bu suç, dünya dertleri ile affolunabilir. Fakat, günah büyük, ağır ve suçlu da inatçı, saygısız olursa, bunun cezası ahirette sonsuz olur.
alıntı



Halimiz Ortada

  Dün, uzun süredir görüşemediğim bir arkadaşım aradı beni. Görüşmememizin özel bir nedeni yok. Hayat gailesi işte... Kendimizi öylesine kap...