7 Ocak 2013 Pazartesi

Artık Sevinçleriniz İz Bıraksın Yüreklerinizde!




İnsan neden sevinçleri mutluluğu değil de, hüzünleri  üzüntüleri yüreğinde gizler? Neden sevinçler değil de, hüzünler yürekte iz bırakır? 
İnsanın  hüzünlere acılara odaklanması; güzellikleri unutturur, kinini arttırır,onu mutsuz eder. 
En son size yapılan iyiliği hatırlıyor musunuz? 
Ya size en son kimin kötülük yaptığını?
Bize  iyilik yapan insanları çok çabuk unutur da, kötülük yapanları hiç unutmayız..
Terk ettiklerimizin sayısını bilmeyiz ama, bizi terk edenleri unutmaz  asla affetmeyiz
Biz iyi şeyleri unutmada hafızamızın zayıflığına sığınır,kötü şeyleri unutamama da kinimize bürünürüz.
Sürekli şikayet eder,sonunda  kendimizi mutsuz etmeyi başarırız. 
İnsan neyi düşünürse,kendini neye inandırırsa o gerçekleşir. Kötü olanı düşünmek, kötülüğe davetiye çıkarmaktır. 
 İyiliği güzeli düşünen güzeli görür, güzeli yaşar mutlu olur. 
Eşinizin,dostunuzun, çocuğunuzun, komşunuzun, arkadaşınızın,sevgilinizin, annenizin, babanızın, amirinizin, memurunuzun davranışlarını olumlu yönden görmeye çalışın. Kötü düşünmeye meyletse de  kalbiniz, iyi yönlerini düşünün. Kötülük, kin, nefret cana yüktür.
 Eksiklere hatalara, yanlışlara yoğunlaştıkça, eksildiğimizi görüyoruz. Enerjimizi kaybediyoruz, etrafa nefret eden gözlerle bakıyoruz. Oysa iyilikle, güzellikle,varlıkla uğraşmaktır asıl olan! Varlıkla, güzelliklerle  uğraşmak var olanı arttırır, var olan  güzellikler  çoğalır, bereketlenir. Kötülükle, eksiklerle, yanlışlarla hatalarla uğraşırsanız, var olan güzelliği de kaybeder hayatınızda eksiler çoğalır çoğu kere... 
Örneğin çocuğunuzun karnesinde ki; “beş” olan Türkçe notunu görmeyip “iki” olan matematiğe odaklanırsanız beş olan Türkçe nin güzelliğini yaşamaktan mahrum edesiniz kendinizi ve çocuğunuzu. Uzun yıllar birlikte huzur içinde yaşadığınız  eşinizin, dostunuzun küçük  bir yanlışında hatasında dünyanın en kötü insanı ilan edilmesi, iyilikleri gözardı etmek hayatınızda kötülüğü arttırır.
Çevrenizde umut saçan cıvıl cıvıl insanların olmasını istemez misiniz? Öyleyse önce siz etrafınıza umut saçın, neşeli cıvıl cıvıl olun! Bunu gerçekleştirebilmek için, yüreğinizi sıkan rahatsız eden olumsuzluklardan kurtulun. Size yanlış yapanları affetmekle başlayabilirsiniz mesela. Kırın inadınızı kurtulun geçmişin yüreğinize yük olan olumsuzluklarından. 
Somurtan, sürekli dert yanan, şikayet eden, hayata simsiyah gözlerle bakan birini siz ne kadar istemezseniz, emin olun başkaları da istemez…

Artık, sevinçleriniz iz bıraksın yüreklerinizde!
Hanife MERT





İslam sadece emirler ve yasaklar mıdır?

MÜSLÜMANLIK sadece namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekát vermek midir? Müslümanlık sadece "yap" veya "yapma" şeklinde ifade edilecek bir dizi emir ve yasaklar zinciri midir? Yani İslam’da sadece zina yapmak, kumar oynamak, içki içmek, karaborsacılık yapmak veya intihar etmek mi günahtır?
İslam’a dış kalıbı açısından bakanlar için, evet din sadece budur. Tabii ki bu saydıklarımın hepsi dindendir. Gereklidir. Ama din, daha doğrusu İslam sadece bu değildir. İslam’ın bir diğer yönü, yani haylice ihmal edilen bir terazi var ki sanıyorum sosyal yaralarımızın çoğu bu yönünün ihmal edilmesinden dolayı kangren haline gelmiştir.
Bugünkü yazımızda Hz. Peygamber’e biraz kulak kabartalım mı? Bakalım O’nun Medine mescidinden, ihmal ettiğimiz bu yönümüzü düzeltecek hangi sözler yansıyacak:
a) Sevgi ve kızgınlıkta ölçülü olmak gerekir:
Ebu Hureyre (RA) anlatıyor; Peygamberimiz şöyle buyurdu: Sevdiğin kimseyi ölçülü sev ki, bir gün sevmeyeceğin (kızgın olduğun, ayrıştığın) kişi olabilir. Sevmediğim bir kimseden de ölçülü bir şekilde uzaklaş (sevmezlik et) bakarsın bir gün çok sevdiğin biri olabilir.
İnsan ilişkilerini ve evrenin oturduğu dengeyi bundan daha güzel nasıl özetleyebilirsiniz.
Hepimiz sevgi ve nefrette ölçüsüzlüğün vurgununu yiyenlerden değil miyiz? Siyaset dünyasında ne de çok görünüyor değil mi? Kulakları sağır, gözleri kör eden işte bizim bu ölçüsüzlüğümüz değil midir? Sevgide ve nefrette insaflı olmak. Tapınmamak veya bir çırpıda silmemek. Dosta dostlukla ölçülü olmak, rakibe muhalefette dengeli olmak. İşte Peygamber çizgisi.
Hz. Peygamber "Dünyada ’Allah’tan başka’ her şeyimi feda edeceğim, gayrisini düşünmeyeceğim, ’bir Halil’ sevgili edinseydim Ebu Bekir’i (RA) edinirdim" diyor. Çünkü O’nun sevgisi ve dostluğu olmadan diğer dostluklar ne kadar da yavan, basit ve çapsız kalır değil mi?
b) Kibirli olmamak lazım; çünkü kibirli kişi cennete giremez:
Evet, aynen böyle buyuruyor: "Kalbinde zerre (hardal tanesi) kadar kibir ve büyüklenme olan kişi cennete giremeyecektir. Yine kalbinde bir hububat ağırlığınca iman olan kimse de cehenneme girmeyecektir." (Müslim, İmam, 31; İbn Mace, Mukaddine, 9)
Çünkü insan büyüklenecek hiçbir şeye sahip değildir ki! Güzellikse, bunu veren Allah’tır. Akılsa, bunu lütfeden de O. Zenginlik veya makamsa, daha becerikli olan nice insan çok daha düşük şartlarda hayatını devam ettiriyor değil mi? Peki neyinle kime karşı büyükleniyorsun öyleyse? Sendeki her şey nihayet bir emanet değil mi?
Bazı álimler bu hadisin ağır vurgusunu hafifletmeye çalışmışlardır. Zerre kadar kibirli olan hemencecik cennete girmeyecek, bedelini ödedikten sonra cennete girecek demişlerdir. Yoksa ebediyen girmeyecek anlamına alınmamalı demişlerdir.
"Hububat kadar iman olan cehenneme girmez" sözünü de öyle yorumlamışlar. Yani günahları çok olsa da ebediyen cehennemde kalmaz demişlerdir. Peygamberimizin bu sözlerini duyan bir sahabi soruyor: Ey Allah’ın elçisi. Ben elbisemin ve ayakkabımın güzel olmasından hoşlanırım. Bu kibir midir?
O cevap buyuruyor: Allah güzelliği sever. (Senin bu duyguların güzel duygulardır.) Fakat kibir, hakkı tanımamak ve insanları küçük görmektir. (İbn Mace, Mukaddine 9)
c) Utanmak, hayá imandandır:
Şöyle buyurur bir gün: "Hayá imandandır. İman edenin yeri ise cennettir. Hayásızlık, kötü söz konuşmak insanlara sıkıntı verip incitir. İnsanlara sıkıntı verip incitenin yeri ise cehennemdir." (Ahmed, Müsned 10108)
Günahtan utanmak hayádır. Hak yememek hayádır. Acımak hayádır. İnsanlara zulmetmek hayásızlıktır. Meşru hayatı terk etmek hayásızlıktır. İnsanları küçük görüp onları ezmek hayásızlıktır. İnsanlara tuzak kurmak hayásızlıktır. Hayásızlık yaparken erdemli görünme hayásızlıktır.
Allah’ın adını kullanıp insanları kandırmak hayásızlıktır. İnsanları Allah’tan koparmak hayásızlıktır. Dindar görünüp samimi olmamak, secde ederken riya taşımak, Kuran’ı Kerim okurken fitne peşinde olmak hayásızlıktır. Secdeye veya Kuran’a düşman olmakta hayásızlıktır.
Allah’la samimi olmak, insanlara merhametli olmak, herkese kapıyı açık tutmak hayádır, imandır.


Prof.Dr. Nihat Hatipoğlu


20 Şubat 2009  Hürriyet Gazetesindeki Makale

3 Ocak 2013 Perşembe

3 OCAK MERSİN'İMİZİN KURTULUŞ GÜNÜ KUTLU OLSUN

                                                                                  
         "Mersinliler, Mersin'e sahip çıkınız."

 Helal Olsun Mersin!!! 3 ocak böyle kutlanır!

Akdeniz'in incisi güzel Mersin'imizin düşman işgalinden kurtuluş günü olan 3 Ocak kurtuluş günümüz kutlu olsun. Şehitlerimizin ve gazilerimizin ruhları şad olsun. Kısa bir tarihine bakalım; 

20 Aralık 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması sonrasında, Fransız’lar, silah ve asker bakımından güçlü olmaları sebebiyle, Başta Mersin olmak üzere, Adana, Maraş, Urfa… gibi çok geniş bir alanda güç elde etmiştirler. Fransız’lar, belirtilen Mersin; ve çevre illerindeki geniş bölgede, Ermeni’ler ile bir devlet kurmayı amaçlamakta idiler. Fakat, bunun farkında olan Milli güçlerimiz, bir hareket gerçekleştirerek, Fransa’yı beklenmedik bir şekilde vurdu.

Fransa bu sırada, hem iç karışıklıklar yaşıyordu, hem de Milli güçlerimize karşı önemli kayıplar vermişti. Bundan dolayı pes etmek durumunda kaldı; ve öncelikle Ankara antlaşmasını tanıdı…
20 Aralık 1921 tarihinde Fethi Okyar tarafından imzalanan Ankara Antlaşması’nda, Mersin’in özerkliğinin tanınması da yer alıyordu… İmzalanan Ankara Antlaşması’nın sonrasında, Fransız’lar, kısa süre içerisinde, Kilikya bölgesinde işgal altında bulundurdukları yerleri boşaltmaya başladılar. Tarsus, 27 Aralık 1921′de boşaltılırken, Adana’da yer alan Türk alayından bir süvari birliği ve bir tabur da Mersin’e 3 Ocak 1921 tarihinde girdi… Böylelikle Mersin’in kurtuluşu gerçekleşmiş bulunuyordu

31 Aralık 2012 Pazartesi

Yeni Yılınız Kutlu Olsun..


Her bitiş  yeni bir başlangıca gebedir. Bitişler hüzün, başlangıçlar ise umut ve sevinci müjdeler.
Yeni yılda yeni umutlar yeşersin yüreğinizde, sağlık, huzur,mutluluk, dostluk duyguları kök salsın gönlünüzde . sevdiklerinizle, mutlu ve umutlu yıllar sizin olsun.
Ülkemiz ve dünya insanlığı adına, yanan yüreklerin son bulduğu, savaşların sonsuza kadar bittiği,adaletin sağlandığı,sevgi, barış ve kardeşliğin hakim olduğu bir yıl olması dileğim, her zaman ki…

Mutlu Yıllar



Hanife MERT

27 Aralık 2012 Perşembe

Din ve Gençlik...

Genel olarak gençlik; dini anlamda bazı şeyleri hep somut anlamaya çalışıyor. Konuyu manevi anlamda algılamaları çok zayıf. Belki sormak sorgulamak ve niçin diye araştırarak bir konu hakkında bilgilenmeye çalışması faydalı ancak, çoğu kere olumsuz neticeleniyor. 
Neticede öncelikle” iman” işin esası. Önce iman sonra tahkik, taklidi imandan tahkiki imana geçmek…Şu an en güçlü iletişim aracı medyanın yaptığı da zaten insanları gençleri kendi inancından bir şekilde uzaklaştırmaya çalıştırmak…Bana göre de bunu en iyi sorgulatmak ve niçin dedirterek somut şeylerde soyutu arattırmaya yönlendirmesi kafa karıştırıyor ve elbetteki sonuç mümkün olmuyor ve bir gün karşınıza içi boş bir iman olan, kimlikte islam yazan bir durum ortaya çıkıyor. 
İnsan bir kimliğe bürününce her yönüyle örnek olması gerekir. Bu anlamda bilinçli ve devamlı olmalı… Toplumun çok iyi örnek kimselerin olmasına gerçekten çok htiyacı var. 
Hem görüntüsüyle, hem yaşamıyla, konuşmasıyla, ahlakıyla…Bunun da tek yolu; Peygamberi ahlakla ahlaklanmaya çalışmaktan geçiyor. Başka türlü değil,Onu tanımakla ,İslamı bilmekle mümkün. Örneğin örtü konusunda; etrafta bazı acayip örtünenler görüyorum.Örtünüp de onlar gibi ahlaki davranışlar sergilemektense bırak farklı olsun… 
Kuru cahil bir takım işleri yapınca sonuç kötü oluyor. Ben bazen sokakta çarşaflı kimseleri görünce acaba bunlar niye böyle diye onlara değil de, kendime sorarım. Eğer bilinçliyseler böyle olmamaları lazım derim, yok eğer değillerse sırf iyi niyete kötü örnek oluyorlar diye düşünürüm. Çünkü onları görenler gerçek islamda bu tarz giyim şeklinin olduğunu düşünüyorlar, ve bize, müslümanlara kötü gözle bakıyorlar, dışlamaya çalışıyorlar. Zamanla her şey değişti.Çerceve esas olmak üzere esası kaybetmememiz lazım, yoksa içi boş şekillere kalıyor. 
din= sakal 
din=örtü 
din= şalvar 
din=çarşaf oluyor.. 
Oysa peygamberimiz(s.av) tek kelimeyle ne güzel özetlemiş İslamı; “ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur. Güzel ahlak insanın kendisine başkasına ve Yaradanına karşı iyi birey olması demek değil mi? Başkasına karşı iyi birey olan başkasını rahatsız edecek giysi giyer mi? Kendi dışında ötekine karşı yararlı olacak kişi, hem sözel, hem davranışsal hem de görüntü olarak aykırı olur mu?
YAŞAR GEDİKLİ
(Kabri nur, makamı cennet olsun,Allah  rahmet eylesin.)

20 Aralık 2012 Perşembe

İnsanın Kendini Bulması



"Yüzünü görmek isteyen cama bakar, özünü görmek isteyen cana bakar" der büyük düşünür, gönül ustası Mevlana.
İnsanlar çeşit çeşittir. Kiminin  yüzeyseldir  bakışı.
 Gördüğü anlıktır, geçicidir. Bu görüş kısa sürelidir, sade ve basittir.
 Samimi değildir, kısa sürelidir ilgisi. Sürekliliği, başkasına benzemeye çalışmakta,örnek almakta ve   taklit etmekte bulur.
Böyle insanın, varlığı ve yokluğu birdir fark edilmez. O,  ne kendisi ne de başkası olur. Kendi hayatı hakkında  başkaları etkilidir. Kendi hayatının hakimi olamayan, başkasının hayatına nasıl renk katabilir ki?
Kendi olamayan insanlar sürekli “sorun” olurlar. İnsanı ve insanlığı ilgilendiren basit bir sorunu dahi çözmekten çözmeye çalışmaktan uzaktır. Onları ilgilendiren olayın, insanların,  görünen yüzüdür.
Kiminin ise candandır bakışı özündendir. Sıcacıktır, samimidir.  Uzun zaman alır.  Kendini  bilmek, tanımak, anlamak ve öze inmek  ister. Orada görmek istediği değil, var olanı bulur... Kendi olur, kendini bulur.Kendini bulan Rabbini bulur.Rabbini bulan huzura erer..
Peki siz hiç 'kendiniz' olabildiniz mi?  kendinizi bulabildiniz mi? Ya da insan gerçekten “kendi” olabilir mi? Aradığı kendini bulabilir mi?
İnsanın kendi olması kendini tanımasıyla mümkündür. Mevlana'nın ifadesiyle özünü görmesi ile, özüne inmesiyle gerçekleşir. Bu çok kolay değil elbet. Uzun mücadelenin, araştırmanın bir sonucudur. İnsanın kendini bulması, kendi değerinin farkına varması ile başlar.Özünde barındırdığı cevherin farkına varması onu, neden, nasıl ve niçin sorularının ayırdında buluşturur. Kendine empoze etmeye çalışılan dayatma öğretilerin doğruluğunu sorgulamadan kabul etmez.
Düşünmelidir insan, sorgulamalıdır, araştırmalıdır, sorular sormalı ve cevapları bulmak için her kaynağı incelemelidir.İnsanı sorgulamalı, yaşamı sorgulamalı, yaşadıklarını sorgulamalı. Empati kurabilmeli, objektif bakabilmeli...
Özüne inebilen insan, kendini büyük bir sevgi denizinin içinde bulur. İşte o zaman, insafa ve izana gelir. Hayvanlara, çiçeklere, insanlara,yaradılan her şeye  her zaman ve her koşulda sevgiyle,şefkatle yaklaşır. Dedikodu, korku, kaygı, endişe, öz güven eksikliği, öz saygı eksikliği, öfke, huzursuzluk ve diğer tüm olumsuz duygular yerini keyifli bir dinginlik ve huzur haline bırakır. 
 Yunus Emre;
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsen 
Ya nice okumaktır
dörtlüğünde belirttiği gibi, kişinin sadece ilim sahibi olması yeterli değil.Kendini de bilmesi gerekir.Çünkü asıl gerçek kendinde gizlidir, der.
İnsanın kendini bilmesi, kendisi olması, kendini bulması  zordur elbet. Lakin zor olan o yolculukta alınan her nefes, her yorgunluk, her güçlük sizi biraz daha “kendiniz olmaya” kendinizi bulmaya doğru taşır. 
Gerçekten mutlu olan insanlar kendini bulan, kendi olabilen insanlar değil midir?
Hanife MERT





18 Aralık 2012 Salı

HERKESE GÜNAYDIN..


Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.(NAHL SURESİ/ 90. AYET)

"BATIDA ON YIL" HÜSEYİN GÜZEL

  Merhaba sevgili blog dostlarım, Her ne kadar düzenli yazamasam da fırsat buldukça sayfamı ziyaret ediyor, sizlerin paylaşımlarını okumaya ...