hayatın içinden satır araları (Yaşar Hocam ile dini sohbet) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayatın içinden satır araları (Yaşar Hocam ile dini sohbet) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Şubat 2013 Cuma

İnsanların Dine Bakışı..


Şurası  muhakkak ki; insanların din anlayışları değişir ama, din değişmez o tektir. Her ne kadar İslam dini katı değilse de sınırları bellidir. Ama insanın dinden anladığı farklıdır, herkesin dini düşüncesi farklıdır.
Şimdi bizim dini düşüncemiz, bilgimiz, dine  yakınlığımız  ne sınırdaysa dine bakışımız da o sınıra yakın oluyor. Dine yakınlığımıza göre ona bakışımız da değişir.
insan bir şeyin dinde olup olmadığını bilir,  ancak yapamıyorum ya da yapıyorum gibi bir durum ortaya çıkar. Ancak kendi dinden anladığını dinin kendisi zanneder, o şekilde yaşamaya çalışırsa, bu yanlış bir durum…
Bir de özellikle günümüzde din vicdanlara hapsedilmeye çalışılıyor. İçimiz temiz, kalbimiz gibi benzeri şeyler. Sanırım bu düşüncede olan insanlar dini  içe hapsetmeye çalışıyorlar. Dinleriyle övünmüyorlar, onun kıymetini bilmiyorlar. Bunun için de insanların özellikle  gençlerin, dine biraz özendirilmesi, dine  susuz kalmaları gerekiyor. İçinde bulundukları şartların azcık değişmesi gerekiyor.

Dağa çıktığımızda, izci çadırı kurduğumuz  yere 2 km uzakta bir çeşme var, suyumuzu oradan taşıyoruz. Gece saat 12 gibi su almak için ay ışığında ormanda suya gidiyoruz. Kurtlar uluyor etrafımızda dolanıyorlar. Biz de tüfek bile yok. Sadece ışığımız ve baltamız var. Suya vardık, buz gibi su akıyor ve oradan su aldık. Abdest de alalım dedik ve abdest aldık. O kadar tatlıydı ki; o abdest… Ben sabaha kadar bu abdesti kaybetmemek için uyumam dedim. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz?
Gençlerimiz dinin   kıymetini pek bilmiyor. Hele bir de onu içimize hapsedelim dediler mi!  Kabullenmiyorlar dıştan dini bir görüntü.
Necip Fazıl’ın güzel bir söz ü vardır, şiirin hepsini bilmiyorum ama, “burnunu göstermekten utanırdı süt ninem” diye bir yeri var. Düşünün onlarda bizim ninelerimiz, onlarda Müslüman.Fransız askerleri bir baş örtülü bayanın başörtüsünü aldılar diye savaş çıkartmadı mı bu millet, biz  de onların torunları değil miyiz?
                                                                          
 YAŞAR GEDİKLİ
 (Rabbim  kabrini nur, makamını cennet etsin)
Cumanız Hayırlara vesile olsun..

27 Aralık 2012 Perşembe

Din ve Gençlik...

Genel olarak gençlik; dini anlamda bazı şeyleri hep somut anlamaya çalışıyor. Konuyu manevi anlamda algılamaları çok zayıf. Belki sormak sorgulamak ve niçin diye araştırarak bir konu hakkında bilgilenmeye çalışması faydalı ancak, çoğu kere olumsuz neticeleniyor. 
Neticede öncelikle” iman” işin esası. Önce iman sonra tahkik, taklidi imandan tahkiki imana geçmek…Şu an en güçlü iletişim aracı medyanın yaptığı da zaten insanları gençleri kendi inancından bir şekilde uzaklaştırmaya çalıştırmak…Bana göre de bunu en iyi sorgulatmak ve niçin dedirterek somut şeylerde soyutu arattırmaya yönlendirmesi kafa karıştırıyor ve elbetteki sonuç mümkün olmuyor ve bir gün karşınıza içi boş bir iman olan, kimlikte islam yazan bir durum ortaya çıkıyor. 
İnsan bir kimliğe bürününce her yönüyle örnek olması gerekir. Bu anlamda bilinçli ve devamlı olmalı… Toplumun çok iyi örnek kimselerin olmasına gerçekten çok htiyacı var. 
Hem görüntüsüyle, hem yaşamıyla, konuşmasıyla, ahlakıyla…Bunun da tek yolu; Peygamberi ahlakla ahlaklanmaya çalışmaktan geçiyor. Başka türlü değil,Onu tanımakla ,İslamı bilmekle mümkün. Örneğin örtü konusunda; etrafta bazı acayip örtünenler görüyorum.Örtünüp de onlar gibi ahlaki davranışlar sergilemektense bırak farklı olsun… 
Kuru cahil bir takım işleri yapınca sonuç kötü oluyor. Ben bazen sokakta çarşaflı kimseleri görünce acaba bunlar niye böyle diye onlara değil de, kendime sorarım. Eğer bilinçliyseler böyle olmamaları lazım derim, yok eğer değillerse sırf iyi niyete kötü örnek oluyorlar diye düşünürüm. Çünkü onları görenler gerçek islamda bu tarz giyim şeklinin olduğunu düşünüyorlar, ve bize, müslümanlara kötü gözle bakıyorlar, dışlamaya çalışıyorlar. Zamanla her şey değişti.Çerceve esas olmak üzere esası kaybetmememiz lazım, yoksa içi boş şekillere kalıyor. 
din= sakal 
din=örtü 
din= şalvar 
din=çarşaf oluyor.. 
Oysa peygamberimiz(s.av) tek kelimeyle ne güzel özetlemiş İslamı; “ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur. Güzel ahlak insanın kendisine başkasına ve Yaradanına karşı iyi birey olması demek değil mi? Başkasına karşı iyi birey olan başkasını rahatsız edecek giysi giyer mi? Kendi dışında ötekine karşı yararlı olacak kişi, hem sözel, hem davranışsal hem de görüntü olarak aykırı olur mu?
YAŞAR GEDİKLİ
(Kabri nur, makamı cennet olsun,Allah  rahmet eylesin.)

20 Kasım 2012 Salı

İnsanın Kendisi ile Barışık Olması..



İnsanın kendisi ile barışık olması 2 şekilde olur. Birincisi, hani her insan islam fıtratı üzere doğar. Bu şekliyle bu fıtratını devam ettirmesi kendisiyle barışık olması demektir. Orjinal halini koruması ona sahip çıkması ve onunla yaşamaya çalışması gibi. Diğeri de normal yaşamı boyunca, dini inancı gereği yaşantısı ile gurur duyması ve kim olursa olsun karşısında, onurlu ve dik durmayı başarması. Kendisini sevmesi güzel görmesi gibi.Kibir değildir bu, gurur değildir bu. İnancıyla yaşantısıyla elinden geldiğince övünç duymasıdır. Bir yerde şükretmesidir, hamd etmesidir. Bir kalıba girmek ne kadar yetersiz, yani sadece namaz kılmak, sadece oruç tutmak, sadece kapanmak gibi... İnsanın bilgili olması neyi niçin yaptığını bilmesi, bir şekilde yaşayan din olması. Zaten İslamın da istediği bu değil mi?
İnsan bir kimliğe bürününce her yönüyle örnek olması gerekir. Bu anlamda bilinçli ve devamlı olmalı… Toplumun çok iyi örnek kimselerin olmasına gerçekten çok htiyacı var.
Hem görüntüsüyle, hem yaşamıyla, konuşmasıyla, ahlakıyla…Bunun da tek yolu; Peygamberi ahlakla ahlaklanmaya çalışmaktan geçiyor. Başka türlü değil,Onu tanımakla ,İslamı bilmekle mümkün. Örneğin örtü konusunda; etrafta bazı acayip örtünenler görüyorum.Örtünüp de onlar gibi ahlaki davranışlar sergilemektense bırak farklı olsun…
Kuru cahil bir takım işleri yapınca sonuç kötü oluyor. Ben bazen sokakta çarşaflı kimseleri görünce acaba bunlar niye böyle diye onlara değil de, kendime sorarım. Eğer bilinçliyseler böyle olmamaları lazım derim, yok eğer değillerse sırf iyi niyete kötü örnek oluyorlar diye düşünürüm. Çünkü onları görenler gerçek islamda bu tarz giyim şeklinin olduğunu düşünüyorlar, ve bize, müslümanlara kötü gözle bakıyorlar, dışlamaya çalışıyorlar. Zamanla her şey değişti.Çerceve esas olmak üzere esası kaybetmememiz lazım, yoksa içi boş şekillere kalıyor.
din= sakal
din=örtü
din= şalvar
din=çarşaf oluyor..
Oysa peygamberimiz(s.av) tek kelimeyle ne güzel özetlemiş İslamı; “ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur. Güzel ahlak insanın kendisine başkasına ve Yaradanına karşı iyi birey olması demek değil mi? Başkasına karşı iyi birey olan başkasını rahatsız edecek giysi giyer mi? Kendi dışında ötekine karşı yararlı olacak kişi, hem sözel, hem davranışsal hem de görüntü olarak aykırı olur mu?
YAŞAR GEDİKLİ
(Yaşar Hocama Allah rahmet etsin,mekanı cennet olsun,
nur içinde yatsın inşaallah)

17 Ekim 2012 Çarşamba

HAYATIN İÇİNDEN SATIR ARALARI ( YAŞAR HOCAM İLE DİNİ SOHBET)

Fotoğraf: YAŞAR GEDİKLİ HOCAM İLE DİNİ SOHBET..
… Ben  klasik anlamda,  İslam dinini   belli   bir döneme has kılıp, o şekli aynen ruhsuz olarak günümüze taşımanın  yanlış olduğunu  düşünüyorum . Özünü   ve  ruhunu kavrayıp, günümüze taşımak lazım. Eğer Kur’an,  bu gün peygamber (s.a.v)’e  gelseydi nasıl olurdu? sorusunun cevabını  iyi kavramak lazım .Çünkü dinimiz evrensel bir din ve kıyamete kadar devam edecek olan  bir dindir. Eğer onu iyi anlamlandıramaz ve anlatamazsak o zaman, dinde Samimi olmayanlar tarafından gerici, çağ dışı olarak nitelendirilir… Oysa tam tersi, Kur’an tüm çağları kapsamaktadır.  Bu da Kur’anı doğru  ve zamana uygun okumak ve anlatmakla mümkün..Kendisi zaten bunu istiyor. Hangi konu olursa olsun aslında peygamber dönemine gidersek işler hallolur.Ama peygamber dönemini bırakıp da  Emeviler, Abbasiler ve daha sonraki dönemlere takılırsak sıkıntı başlar.. Ana kaynak Kur’an ve sahih hadisler ışığında olmalı.

YAŞAR GEDİKLİ- ALLAH RAHMET ETSİN...(FATİHA)
Ben klasik anlamda, İslam dinini belli bir döneme has kılıp,o şekli aynen ruhsuz olarak günümüze taşımanın yanlış olduğunu düşünüyorum . Özünü ve ruhunu kavrayıp, günümüze taşımak lazım. Eğer Kur’an, bu gün peygamber (s.a.v)’e gelseydi nasıl olurdu? sorusunun cevabını iyi kavramak lazım .Çünkü dinimiz evrensel bir din ve kıyamete kadar devam edecek olan bir dindir. Eğer onu iyi anlamlandıramaz ve anlatamazsak o zaman, dinde Samimi olmayanlar tarafından gerici, çağ dışı olarak nitelendirilir… Oysa tam tersi, Kur’an tüm çağları kapsamaktadır. Bu da Kur’anı doğru ve zamana uygun okumak ve anlatmakla mümkün..Kendisi zaten bunu istiyor. Hangi konu olursa olsun aslında peygamber dönemine gidersek işler hallolur.Ama peygamber dönemini bırakıp da Emeviler, Abbasiler ve daha sonraki dönemlere takılırsak sıkıntı başlar.. Ana kaynak Kur’an ve sahih hadisler ışığında olmalı.

YAŞAR GEDİKLİ- ALLAH RAHMET ETSİN...(FATİHA LÜTFEN)

3 Ekim 2012 Çarşamba

Akıl ve Zeka..(Yaşar Hocam'la Dini Sohbet)


Bir insanın zeki olması aklını kullanmasına bağlı. Hani Kur’anda da sık sık aklımızı kullanmamız ve akletmemiz istenir. Aklını kullanan insan da Rabbini tanıyan insandır. Neticede, eğer siz akıllıyım diyorsanız ve hala Rabbinizle sorunlarınız varsa, buna belki de akılsızlık denir.Çünkü kendisine hayrı olmayan akıl başkasına ne fayda verir? İnsanın yaradılış amacını çözemeyen akıl, belki de çok akıllılık anlamına gelmez…



YAŞAR GEDİKLİ

26 Eylül 2012 Çarşamba

Dinde İmkanın Ölçüsü (Yaşar Hocam'la Dini Sohbet)

-Toplumumuzda insanlar dini yaşama konusunda aileden gördüğü, çevresinden gördüğü ya da okuduğu kitaplar veya Ku'ran ve hadsilerden öğrendiği anladığı ile kısaca kendi imkanları çerçevesinde dinini yaşamaya çalışıyor, bu imkanlarda sınır ölçü nedir?
Dini yaşama anlamında imkanların ne olduğunu en iyi insanın kendi vicdanı ve Allah bilir. Bazen imkanları aşağı ya da yukarı çekmek insanı yanıltabilir. Mesela özellikle insanlar Ramazan ayında oruç tutacağı sıra yaparlar bunu, hani sağlık problemi olanlara oruç farz değil hesabı,inancında samimi olmayan hemen hasta oluverir..İşte burada iyi niyet ve samimiyet imkanların sınırını belirliyor. Bir başka örnek İslamın ilk şehidi bir kadın ismi; 
Ammâr İbn Yâsir´in annesi Sumeyye (r.anha) öldürülmesinin nedeni çok basitti belki, 
bir kelimeyi inkar etmesi istendi ondan. Ama samimiyetine göre imkanlarının sınırı çok dardı.Örnekleri çoğaltmak mümkün. İmanda samimiyet ne kadar artarsa imkanların sınırı o kadar daralır,taviz veremez olursunuz.Aksi durumda bahaneler ve imkansızlıklar sarıyor dört bir yanı.Sabah namazı için saat çalmıyor oluyor,kalkamadım oluyor.Ya da başka bir iş için hep bahaneler oluyor. 
-Bahsettiğiniz samimiyet birazda insanın mizacı, huyu ,karakteri ile alakalı değil mi? 
Dediklerinizin hepsi kişiliği oluşturuyor. Neticede huylarımız karakterlerimiz samimiyetimiz biz değil miyiz? 
Bunlar aynı zamanda bizim ahlakımızın da temelini oluşturur. Yüce Peygamberimiz (s.a.v) de bunları kemale erdirmek için gönderilmiştir. Bir kutsi hadiste; "ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" buyurmuştur.
YAŞAR GEDİKLİ
NUR İÇİNDE YATSIN MEKANI CENNET OLSUN..
NOT:Yaşar Gedikli Hocam, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Din Sosyolojisi bölümünden mezun olup, doktorasını özel nedenlerden dolayı yarıda bırakıp, Din Kültürü Öğretmeni olarak görev yapmakta iken hakkın rahmetine kavuştu.. Allah rahmet etsin..

Utanmayı Unuttuk mu?

 Eskiden büyüklerimiz "Utanmıyorsan, dilediğini yap!" derdi. Çünkü utanmayan insan, her türlü kötülüğü, haksızlığı, ahlaksızlığı y...