26 Temmuz 2012 Perşembe

Küsmek Nedir Bilir misin?


                     
Küsmek DÜRÜST' LÜKTÜR.
Çocukçadır ve ondan dolayı SAF' TIR..
YALANSIZ' DIR.
Küsmek; SENİ SEVİYORUM' dur...
Vazgeçememektir.
Beni anlatır KÜSMEK.
KIZDIM ama hala buradayımdır, gitmiyorumdur, gidemiyorumdur.
KÜSMEK; nazlanmaktır, yakın bulmaktır, benim için değerlisindir.
KÜSMEK, sevdiğini SÖYLE demektir... Hadi ANLA demektir...
KÜSMEK; umuttur, acabaları bitirmektir, emin olmaktır...

Yani, diyeceğim o ki:
BEN SANA KÜSTÜM !..



Nazım Hikmet

Allah'ın Kullarına Merhameti..


Hiç düşündünüz mü; Hazreti Allah (cc) kullarını ne kadar seviyor, cehenneme gitmemelerini ne kadar istiyor?
 İsterseniz sözü uzatmadan bir kudsî hadisin hatırlatmasına bir göz atalım, sonra diğer misallere geçebiliriz.
Rabbimizin en çok sevdiği şey nedir, biliyor musunuz?
Kudsî hadiste şöyle bildiriliyor:
– Rabbimiz kulunun işlediği amelleri içinde en çok tövbesini sever.
– Neden?
– Çünkü tövbe eden kul cehennemden kurtulur da ondan. Rabbimiz de kulunu cehennemden kurtaran ameli çok sever.

Hatta bir ana, yavrusunu ateşe atmayı nasıl istemezse Rabbimiz de kulunu cehenneme atmayı ondan çok daha fazla istemez.

Nitekim bir defasında ashabdan biri bir çocukluk hatırasını anlatırken demişti ki:
– Çalılıkta dolaşırken bulduğum bir kuş yuvasından yavruları alıp koynuma koymuştum. Tam bu sırada yavrunun anası başımda dolaşmaya başladı, acıdım, yavruları bırakmak için ihramımı açmaya çalıştığım sırada kuş hemen koynumdaki yavrusunun yanına daldı, kanatlarını yavruları üzerine gerip kollamaya başladı.

Efendimiz (sav)in buna sorusu şöyle oldu:
– Bu annenin yavrusuna bu kadar acıması sizi hayrete mi düşürdü?
Efendimiz (sav) şunu ilave etti: – Hiç şüpheniz olmasın Allah (cc)ın kullarına acıması bu annenin acımasından (kıyas kabul etmeyecek derecede) fazladır.

Bir defasında kadının biri çocuğunu kaybetmiş, deli gibi bir oraya bir buraya koşuyor, yavrusunu arıyor, bulduğu yabancı çocukları da bağrına basıp hemen oracıkta emdiriyordu.
Kadının bu heyecanını gören Efendimiz (sav) yanındakilere;
– Böylesine şefkatli şu kadın hiç yavrusunu ateşe atar mı, diye sordu.
– Atmaz! dediler.
Efendimiz (sav) de tasdik etti;
– Ben de öyle biliyorum, atmaz, dedikten sonra buyurdu ki:
– İşte Allah (cc) da bu kadından çok fazla merhametlidir. Kullarını ateşe atmaz, onlar kendilerini ateşlik amelin içine atmadıkça!

Evet, evet. Allah (cc) kullarını ateşe atmaz, kullar kendilerini ateşlik işin içine atmadıkça!

Bir yolculuktan dönülüyordu. Mola verilmiş, bir kadın da ateş yakarak hazırlık yapmaya başlamıştı. Ateşin alevleri yükselince kadın koşuşturan çocuğunun ateşe düşmesinden korktuğu için hemen onu bağrına bastı ve ateşe düşmesi halindeki dehşeti de tasavvur ederek buna gönlünün dayanamayacağını hayal edip orada bulunan Efendimiz (sav)e dönerek sordu:
– Sen Allah (cc)ın peygamberisin değil mi? Efendimiz (sav) de;
– Hiç şüphen olmasın, buyurdu.

Bunun üzerine kadın şöyle dedi:
– Allah (cc)ın kullarına merhameti bir ananın yavrusuna olan merhametinden daha çok değil mi?
Efendimiz (sav):
– Hiç şüphen olmasın öyledir, buyurunca kadın:
– Öyle ise bir ana yavrusunu ateşe atmaz, diye sızlandı.

Efendimiz (sav)in gözleri yaşardı da buyurdu ki:
– Yüce Allah (cc) ancak kendisine isyan edenleri ateşe atar. Müstahak olmayanları asla!
Demek oluyor ki, Allah (cc) kullarını ateşe atmayı asla istemiyor, sonsuz merhamet ve şefkati ateşi gerektirmiyor. Ancak kullar dürüst hareket etmiyor, ille de ateşlik işler yapıyor, birilerine zulmediyor, haksızlıkta bulunuyor, Yaradanına da isyandan geri kalmıyor, böylece kendi amelleriyle kendilerini ateşe attırıyorlarsa bu da kulların kendi tercihleri...

Sözün özü bu olsa gerektir!.. 
 
alıntı

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Özlü Sözler..



             
  Okuyun, diyor okuyun. Çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor.
                                            Ali Şeriati

24 Temmuz 2012 Salı

Sevgi üzerine sözler..



Anladım ki insanlar kendilerini düşünerek yaşıyor gibi görünse de hakikatte onları yaşatan tek şey sevgidir. Kim severse, Allah'a yaklaşır; çünkü o sevgiyi yaratandır...


                          LEV TOLSTOY


















20 Temmuz 2012 Cuma

Dost ile Dost muyuz?

...Nasılki sizi evine davet eden ve sizden en ufak bir beklentisi olmayan bir arkadaşınızın, siz daha gelmeden sizin sevdiğiniz yemekleri, yatacağınız yeri, sizin memnun kalacağınız hizmetleri s hazırlamaya girişmesi, bu arkadaşınızın size olan sevgisinin ciddi bir delilidir. Ve aynı zamanda bu yapılanlar sizinle yakınlığa, yürekten dost olmaya bir davetiyedir. İşte, Alemlerin Rabbi olan Allah, her şeyden yüce, hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde bizi kendi mekanına davet etmişti. Hem de biz gelmeden önce sevdiğimiz ve sevebileceğimiz her şeyi hazırlamıştı. En aciz olduğumuz zamanlarda bizi en fazla seven ve bize en sevgili olan hizmetkarlarını emrimize vermişti. Gözlerimizi açtığımız yüzler, yüzlerin en sevgilileri, gördüğümüz gökyüzü mavilerin en güzeliydi, sevmiştik. Toprağın kahverengisini, denizin mavisini, ağacın yeşilini tereddütsüz beğenmiştik. Bize ikram ettiği ellerimizi, ayaklarımızı, gözlerimizi dünyalara değişmezdik. Oysa mecbur değildi bunca güzelliği bir arada yaratmaya, bunca ikramın hiçbirini yapmaya… Öyle ise mecbur olmadığı halde bu kadar ikramlara boğması dostluğa açık bir davetten başka bir şey olamazdı.

Nihayetsiz bir sukunet ve tevazuyla “Ben gelmeye hazırım, ya siz hazır mısınız? İkram etmeye hazırım, benim verdiklerim müstesna ikram edecek bir şeyiniz yok, esirgeyecek misiniz? Ben sizden gelecek her türlü sıkıntıya, mihnete razıyım, yeter ki af dileyin bağışlamaya hazırım, ya siz benden gelebilecek sıkıntılara katlanmaya sabredebilecek misiniz? Çağırın, çağrınıza icabet etmeye hazırım, siz benim çağrılarıma açık mısınız? Ben dostum!” diyordu yücelerin yücesi Allah. “Ya siz dost musunuz?”…

Lebbeyk! Allahümme lebbeyk!…

“Keşke bizi de çağırsa” demiyor muyduk dost için, dosta dostluğu ispat için. “Hazırım!” diye dostluğumu ilan edebilmem içindi çağrılar, ibadetler bunun içindi. İcabetin olmadığı bir dostluğun tasavvuru elbette mümkün değildi. Mümkün bir dostluğu daha kurulmadan iptal etmek, kurulmuş bir dostluğu riske etmek için acaba kaç çağrı beklemem gerekirdi? ...


17 Temmuz 2012 Salı

Vazgeçtim..



Vazgeçtim..
Vazgeçemediklerimden
Başıma gelmesinden korktuklarımdan
Tüm keşkelerimden
Tüm eksiklerimden ve tüm fazlalarımdan .....
Fazla düzgün taraflarımdan
Sevdiğim tüm arızalarımdan
Fazla emek verdiklerimden
Hatta hiç vermediklerimden
Tüm iddialarımdan
Dibini bildiklerimden
Yüzünü bile görmediklerimden vazgeçtim...
Vazgeçtim...
Verilmeyen sevgiyi almaya çalışmaktan
Yeterince iyi olursam sever beni umudundan
Bedeli ödenmiş tüm bulduklarımdan
Ücretini ödemeden alamadığım tüm sevgilerden
Aramaktan korktuklarımdan
Bilmek istemediğim tüm bildiklerimden
Görmek istemediğim tüm gördüklerimden
Kendimi kandırdığım tüm yalanlarımdan
Gözümün önüne konduğu halde bakmadıklarımdan
Yıkmaya çalıştıkça önüme dikilen tüm duvarlarımdan
Vazgeçtim...
Vazgeçtim...
Yıllarca istediklerimden,
Beklediklerimden,
Kapısını defalarca çaldıklarımdan,
Peşi sıra gittiklerimden,
Gözlerimi sıkıca kapatıp,
Gerçek olduğuna inanamadığım tüm yalanlarımdan,
Sevmediğim tüm doğrularımdan,
Vazgeçtim...
Ama
Bir sen vazgeçmedin benden,
Bir sen bekledin beni.
Bir sen dinledin.
Hiç ümidi kesmedin benden.
Her zaman için sesimi duyurabildiğim kapım oldun.
Tanıdık bir ses oldun yüreğimde,
Hiç bırakmadın beni bilmediğim yerlerde.
Yönümü hep seninle buldum.
Ben her vazgeçtiğimde,
Sen daha sıkıca tuttun elimden,
Daha çok sevdin sanki
Daha çok hissettirdin sevgini
Teselli ettin beni.
Ne ile teselli olacağımı Senden daha iyi bilen var mıdır ?
Ey vazgeçtiğim her şeyden yeni umutlar Yaratan !
Ey kapanan her kapının anahtarını yanında saklayan !
İyi ki yarattın beni
İyi ki sevdin
Ve iyi ki vazgeçmedin benden....

alıntı

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Hayatın İçinden Satır Araları.. TATİL



Yaklaşık bir haftadır bloğuma girip siz değerli dostlarımın paylaşımlarını okuma ve yorumlama fırsatını bulamadım. Ara ara tesadüf ettiği zamanlarda da genel olarak bakabildim.

Bizim tatil demiyeyim, aile ziyaretimiz bu defa çok plansız proğramsız alelacele oldu.Hani hepimizin bildiği bir deyim vardır, “iki ayağını bir papuca sokmak” tam da böyle başladı. Eşimle Anamur’a  gitme tarihini netleştirememiştik. Geçen hafta Salı günü öğleye doğru, ben kahvaltı hazırlamaya koyuldum, eşim ekmek alma düşüncesi ile evden çıktı. Ben kahvaltı masasını hazılamıştım ki, eşim telefonla  aradı. Hemen valizi hazırlayın ve çarşıya gelin ben bilet aldım, otobüsle Anamur'a gidiyoruz!. Ben şaşkın birazda tedirgin bir durumda alelacele valizi hazırladım. İlk aklıma gelen şeyleri yaptım ve kızımla evden çıktık.. yaklaşık onbeş- yirmi dakika sonra otobüs geldi ve bizim ilginç Anamur yolcuğumuz başladı..

Yolcuğumuz başladı, başlamasına ama, bende de ardı arkası kesilmeyen soru silsilesi başladı.Öncelikle almayı unuttuğum şeyler gelmeye başladı bir bir aklıma. Telefonu almışım, şarj cihazı kalmış, fotoğraf makinesi alınmış, şarj cihazı unutulmuş, unuttuğumuz daha neler. Sonrasında klasik sorular;acaba, tüpü kapattım mı, balkon kapılarını kapattım mı, elektiriği kapattım mı, kahvaltılıkları dolaba yerleştirdim mi? Sonu “mi” ile biten soru cümleleri öylesine meşgul etti ki zihnimi, o güzelim doğa ve deniz manzaralarını izleyip huzur bulma zevkinden beni mahrum etti.. Artık yapılabilecek bir şey yoktu. Çünkü artık yolculuk başlamıştı.. Anamur'da yaklaşık bir hafta kaldık.Mersin'e döndüğümüzde gördüm ki; tüm endişelerim, kafama takılan sorular yersizmiş. Her şey yerli yerinde..İşte kadın olmak, eş olmak, anne olmak böyle bir şey dedim.Koskoca evin ailenin yuvanın sorumluluğu senin üzerinde..Bilinç altımıza öylesine yerleşmiş ki, sorumluluk duygusu. Evde Düzen ve intizamın sağlanması için özel çaba gerekmiyor. O düzeni zaten farkında olmadan sağlıyorsun.. Bu yolculuğun ardından, sizlere Anamur hakkında küçük bir bilgi vermek isterim..


Masmavi denizi, çam kokusuyla, ormanlarla kaplı harika doğal güzelliklere sahip bir ilçe Anamur. Meşe, çınar, kavak, çam ve daha pek çok çeşit ağaç ve bitki çeşitleriyle donanmış zengin bir doğal yapısı var.
Anamur, Mersin iline bağlı turistik bir ilçedir. Anamur’un Yıllık sıcaklık ortalaması 20-24 derece civarında, nüfusu ise 60 bini aşkın.
Anamur ilçe olmasına rağmen aslında il olmaya aday nitelikte. Akdeniz bölgesinin de önemli turistik bölgelerinden biri.


Anamur’un Tarihi

Anamur antik çağlara kadarki geçmişinde sırayla Kizuvatlalılar, Hititler, Asurlular ve Persler’in egemenliğine girer. Anamur, MÖ 333 yılında Büyük İskender’in burayı ele geçirmesiyle Makedonya Krallığı’na bağlanır ve “Anemurium” ismini alır.
Anemurium’un anlamı ise “Rüzgarlı Burun” dur. Anamur, MÖ 1. yüzyılda Roma, ardından Bizans egemenliğine girer ve Bizans döneminde tekrar inşa edilir.

Anamur daha sonraları sırayla Arap, Bizans’, Anadolu Selçuklu, tekrar Bizans ve Kilikya Ermeni Krallığı’nın eline geçer. Anamur, Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat’ın, Ertokuş Bey’i kıyı şehirlerinin alınmasıyla görevlendirmesi sonucunda, 1228 tarihinde Selçuklu’nun 1243 tarihinde tekrar Kilikya Ermeni Krallığı’nın, 1275 tarihinde Karamanoğlu Beyliği’nin elinde bulunur ve 1471 tarihinde ise Osmanlı İmparatorluğu Anamur’u fetheder.

Anamur Yaylaları
Anamur’da halk, yazın 40-45 dereceye varabilen çok sıcak zamanlarda, Torosların yüksek serin kesimlerindeki küçük yayla köylerine giderler ve 3 ay gibi bir süre burada kalırlar. Anamur İlçesi’nde yayla turizminin yaygınlaşmasıyla, yaylaların altyapıları da tamamlandı.

Yayla köylerinde halen gelenksel mimariye uygun olarak taştan toprak damlı, tek gözlü, içinde ateş yakma yeri (ocaklık) ve baca yer alan, bir veya iki pencereli olarak da yapılmakta. Bu evlere evcik adı verilmekte.

Yeni modern yapılar inşa edilirken de eski evler tamamiyle yıkılmayıp, toprak damlara beton dökülmek sureyitle, pencerelere de demir panjurlar eklenir.

Anamur İlçesi’nin en kalabalık yaylası Abanoz Yaylası’dır. Diğer bilinen Anamur Yaylaları ise Akpınar Yaylası, Kozağacı Yaylası, Kaş Yaylası, Elbalak Yaylası, Halkalı Yaylası, Çandır Yaylası, Bodrum Yaylası’dır.


Anamur’un Tarihi, Gezi, Turistik Yerleri

- Mamure Kalesi

- Anamurium antik kenti

- Titiopolis antik kenti

- Ak Camii

- Ala Köprü

- Ören beldesinde bulunan tarihi evler

- Anamur Müzesi

- Azıtepe

- Pullu milli parkı

- Dragon Vadisi

- Anamur hamamları

- Anamur mağaraları



Anamur’un Köyleri

Akine Köyü, Emirşah(Ceritler) Köyü, Karadere Köyü, Alataş (Kızılkilise) Köyü, Kaşdişlen Köyü, Malaklar Köyü, Çeltikçi Köyü, Bozdoğan Köyü, Ovabaşı(Frenk) Köyü, Korucuk Köyü, Aşağı Kükür Köyü, Yukarı Kükür Köyü, Lale Köyü, Çaltıbükü Köyü, Çamlıpınar Köyü, Çamlıpınaralanı Köyü, Çataloluk Köyü, Demirören (Melleç) Köyü, Evciler Köyü, Güleç (Orhana) Köyü, Karaaga Köyü, Köprübaşı (Ferizler) Köyü, Sarıağaç Köyü, Güngören(Teniste) Köyü, Karaçukur Köyü, Sarıdana Köyü, Kızılaliler Köyü, Gercebahşiş Köyü, Karalarbahşiş Köyü, Güneybahşiş Köyü, Pınarlar Köyü, Vinç Köyü, Kılıç Köyü, Ormancık Köyü, Sugözü Köyü, Boğuntu Köyü, Çukurabanoz Köyü, Uçarı Köyü, Kaledran Köyü.
Yolunuz Antalya tarafına düşerse, Akdeniz'in incisi Anamur'a uğramadan, gezmeden geçmeyin..
Hanife Mert

Utanmayı Unuttuk mu?

 Eskiden büyüklerimiz "Utanmıyorsan, dilediğini yap!" derdi. Çünkü utanmayan insan, her türlü kötülüğü, haksızlığı, ahlaksızlığı y...