27 Şubat 2012 Pazartesi

Gerçek Huzur ve Mutluluk Kur'an Ahlakını Yaşamakla Elde Edilir.



   Huzursuz bir hayat yaşayan insanların içinde bulundukları en büyük yanlış, çözümü Kuran ahlakında aramamalarıdır. Bu kişiler içinde bulundukları durumun açmaz bir hal aldığını açıkça görürler. Yaşadıkları hayat tarzının, benimsedikleri karakter yapısının onlara istediklerini vermediğini, kendilerini tatmin etmediğini ve hatta sıkıntıya soktuğunu hayatlarının her anında hissederler. Ancak buna çözüm olarak Kuran ahlakı dışında pek çok alternatifi deneseler de sonuç yine mutsuzluk ve huzursuzluk olmaktadır. Bu insanlar için gezme ve eğlenme zamanı bir serap gibidir. Hiçbir gerçekliği yoktur. Sadece eğlendiklerini ve hoş vakit geçirdiklerini zannederler ancak içlerinde duydukları sıkıntı ve hoşnutsuzluğun da farkındadırlar. Rabbimiz bir Kuran ayetinde inkar eden insanların dünya hayatında yaptıklarının birer serap niteliğinde olduğunu şöyle bildirmiştir:

“İnkar edenler ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah’ı bulur. (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir. Allah, hesabı çok seri görendir.” (Nur Suresi, 39)

Unutulmamalıdır ki, gerçek anlamda mutluluğun kaynağı, hayatı ve ölümü yaratan Yüce Allah’a iman etmek ve Kuran ahlakının gerektirdiği şekilde yaşamaktır. Yüce Allah Kuran’da sadece bu şekilde hareket eden kullarına huzur ve mutluluk vereceğini şöyle bildirmiştir:

“Erkek olsun, kadın olsun, mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 97)

Asıl önemli olan, sonsuz ve kusursuz olan hayatın ahiret hayatı olduğunu unutmadan yaşamak ve ömür boyunca büyük bir kararlılıkla Allah’ı razı edeceği umulan salih amellerde bulunabilmektir.

alıntı
   

26 Şubat 2012 Pazar

Sessiz Gemi- HÜMEYRA




Artık demir almak günü gelmişse zamandan, 
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. 

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden

YAHYA KEMAL BEYATLI

25 Şubat 2012 Cumartesi

Vefa..


Vefâ arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefâ; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefâ; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır...
{ HZ. MEVLANA }


23 Şubat 2012 Perşembe

Neyin Hasretini Çekiyoruz?


Neyin Hasretini Çekiyoruz?


,

Neyi çok severseniz ve neye bel bağlarsanız, onunla imtihan olursunuz.
Düşüncelerinize takılan v e aklınızı meşgul eden, geceleri uykularınızı bölen neyse, onunla karşılaşırsınız.
Hasretini çektiklerinize bir bakıverin. İsteklerinize ulaşmak için çabaladıklarınıza. Çabanız ne yöndeyse ona yönelirsiniz. Ve onunla da imtihan olunursunuz.

İmtihan edildiklerinize bir bakıverin, kayda değerse kaydetmeye devam edin yüreğinize.
Lakin unutmayın, sizin kaydettikleriniz de kaydediliyor her an.
Hasretleriniz yakıyorsa yüreğinizi, değsin yüreğiniz yanmaya. Yangınlarınız nefsinizi de yaksın, sadece yüreğinizi değil. Kuruyorsa göz pınarlarınız ağlamaktan, yoruluyorsanız eğer beklemekten, ardınıza bir bakıverin. Uğruna ağladıklarınıza… Beklediklerinize…

Alçaltıyor mu sizi? Yüceltiyor mu? Korkmayın, sorun kendinize. Vicdan aynasına bakın, yüzleşin içinizle. Hatta kalbinizle, hatta gözlerinizle, hatta nefsinizle…

Değiyor mu acaba, ne zaman son bulacağı belli olmayan kısacık hayatınızda uğruna yandıklarınız? Değiyorsa bırakın varsın yansın ebediyen.

Hayatı Anlamlandırabilmek
Bir şeyler yaşanıyorsa şu kısacık hayatta, anlamlı olmalı, yaşanan her ne varsa.
Anlam kazandırmak, aklımıza ve irademize bağlı. Aklın ve iradenin hakkını vermek
bize bağlı. Yaşamak için yaşamamalı sadece, atılan her adımda O anılmalı, nefes
alış verişlerimizi O’nunla değere bindirmeliyiz.

Hayatımızı değerlilerle değerlendirmek bizim ellerimizde. O’nu anmadığımız
günleri yaşanmamış saymalıyız, O olmadıktan sonra yanımızda, ne kıymeti var alıp
verdiğimiz solukların.

Hayatınızı kime adarsanız onunla fanileşir ya da ebedileşirsiniz. Karun parayı
sevdi, Ebu Cehil kibri sevdi, Firavun zulmü. Kim neyi sevdiyse onunla yandı.
Şeytan gururu sevdi, gurur kovdurdu onu cennetten. Bir anlık hatasıyla kaybetti
ebediyeti. Pişmanlığı fayda vermedi, konumunu kendi elleriyle yerle bir etti.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) Allah’ı sevdi, hayatının
odağında hep Rabbi vardı. Ve her adımında biraz daha zirveleştirdi O’nu Allah
sevgisi.

Hayatımız bir emanet, suya kapılmış, yele savrulmuş, kuytularda unutulmuş bir
hiç değil. Hayatımızı kıymetlendirmek bizim ellerimizde, kıymetlilerle beraber…

Ayağımız takılıyorsa taşa bir yerlerde, bir diken kanatıyorsa parmağımızı,
sorgulamalıyız kendimizi. Gereksiz olan neye takıldım da şimdi ayağım taşa
takılıyor diye.

Sizin Hayatınızın Odağında Kimler Var?

Şimdilerde çok daha farklı telaşlar var dünyamızda. Takip ettiğimiz yollar,
özendiğimiz hayatlar, pek de cennete davetiye çıkarmıyor. Mal mülk biriktirme
sevdası adına her şeyi mubah sayan aklımız, magazin sayfalarında, televizyon
kanallarında ya da kahve köşelerinde aradığımız, heba ettiğimiz hayatımız, yakıp
yıktığımız iç dünyamız.

Neye bağlanırsak onunla imtihan oluruz. Bağlandıklarımız bir şey ifade ediyor mu
yarınımız adına? Yarınların güvencesi sadece bu diyarlar için mi geçerli! Ya
ahiretin güvencesi ne olacak? Neye bağlanırsak, neyi takip edersek onunla
karşılaşacağız. Peki, karşılaşacaklarımız bizi kurtarmaya vesile olabilecek mi?

Ne var hayatımızın odağında, kimlerle hem dem oluyoruz, O’nu hatırlatıyor mu
dost bildiklerimiz? Attığımız adımların kaçı O’nun için? Yoksa biz sadece
yaşamak için mi yaşıyoruz? Talip değil miyiz cennete? Talip değil miyiz henüz
görmediğimiz fakat düşününce titrediğimiz Rabbimize?

Biz neye tutunduk kurtulmak için? İmtihanlarımız bizi O’na götürüyor mu? Yoksa
uzaklaştırıyor mu? Yüceltiyor mu? Yoksa alçaltıyor mu?
Bugün sevdikleriniz, hasret çektikleriniz, yarın cehennemin alevleri arasından
çekip alacaksa sizi, sevmeye ve hasret çekmeye devam edin!

alıntı

22 Şubat 2012 Çarşamba

Ezan Çiçekleri- Bedirhan Gökçe

Sen benim ikinci doğum günümsün
Gençliğim maziye göçerken geldin
Sen benim geciken şanslı yönümsün
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin.

Gün gurup ederken bir akşamüstü
Gözlerin gönlümün yolunu kesti
Bahçemde mutluluk rüzgarı esti
Sen bana iş işten geçerken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin

Görevi devredip ihtiyar-ı aya
Elveda diyordu güneş dünyaya
Ne akşam sefası ne sarı fulya
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin.

Sıradan sözlere eyleme meyil
Sen bana kulak ver sen bana eğil
Açelya begonya sardunya değil
Sen bana iş işten geçerken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin

Eski bir sevdanın ince ağrısı
Aşkınla tedavi gördü doğrusu
Duyuldu akşamın namaz çağrısı
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin.

Gün battı batacak hafif rahmet var
Gözüme görünen bir alamet var
Bu aşkta bir hikmet bir keramet var
Sen bana iş işten geçerken geldin
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin

Cemal Safi
Not: Fon Müziğini kapatmayı unutmayın..

21 Şubat 2012 Salı

Kur'an-ı Kerim Okuyan Bir Gencin Hikayesi


Bir genç hafızlığını tamamlarken hergün sabaha kadar Kur'an'ı hatmeder.Bundan dolayı da sabah derslerine yorgun ve bitkin olarak çıkar. Durumu öğrenen hocası Kur'an'ı bu şekilde okumasını arzu etmediği için bir gün onu karşısına alır ve:
-''Evladım! Biliyorsun Kur'an,indiği gibi okunmalıdır . Bu gece sen Kur'an'ı,karşın da ben varmışım gibi oku.''
Genç gider ve Kur'an'ı hocasına okuyormuş gibi okur.Sabah huzura geldiğinde :
-''Efendim, bu gece yarısına kadar Kur'an'ın ancak yarısını okuyabildim.''der.
Bunun üzerine hocası :
-''Pekala bu gecede EFENDİMİZ'E okuyor gibi oku!''emrini verir.
Talebe şaşkınlık ve heyecan içinde Nebiler Serveri'ninhuzurun da olduğu düşüncesiyle o gece daha dikkatli okur .Ertesi gün de üstadına Kur'an'ın ancak dörtte birini okuyabildiğini söyler.Üstadı talebesindeki manevi yükselişi görünce :
-''Bugün de o emin melek Cebrail'in Efendimiz'e (S.A.S.)tebliğ ettiği anda dinliyor gibi oku!''der.
Talebesi ertesi gün :
-''Vallahi üstadım, bugün ancak bir sure okuyabildim.'' der.
Üstadı son adımı atar:
-''Evladım! Şimdide onu binlerce hicabın verasında bulunan Yüce Rabbimiz'in huzurunda okuyor gibi oku!Düşün ki O seni dinliyor ve Kur'an'ı senle mukabele ediyor!''
Talebe ertesi gün gözyaşları içinde üstadına gelir ve şöyle der :
-''Üstadım! Fatiha'dan başladım ilk ayetleri okudum;ama 'İyyake na'budu'demeye bir türlü dilim varmadı.Çünkü 'Sadece sana kulluk yaparım!' diyemedim.''
Allahim bizleri sadece sana kulluk edenlerden eyle..
alıntı

UMUTLU OL! AĞLAMA CAN!

 
Umutlu ol! Ağlama can!
Gün gelir bir sabah taze ve genç doğulur.
Yamalı düşler eşsiz tablolara döner.
Hayata nokta yerine virgül koyulur.
Yürekte yara bırakan ateşler söner.
Umutlu ol! Ağlama can!
Karanlığın rahmine; aydınlık bulaşır.
Yokuşlar düzleşir, uzaklar yakın olur.
Hüznün saçında şefkatli bir el dolaşır.
İpi çekilmiş hayat elbette kurtulur.
Umutlu ol! Ağlama can!
Günü geçmiş hayaller; açar, çiçeklenir.
Yoklar var olur, gökte kanatsız uçulur.
Hayatın solgun tonları bir bir renklenir.
Mutluluk aranmaz… O gelir seni bulur.
Umutlu ol! Ağlama can!
Hep böyle mi gider? Dertlerde bir gün solar.
Ot bitmeyen yüreklerde güller açılır.
Seninde yüreğin bir gün sevinçle dolar.
Sığınmazsız gecelere nurlar saçılır.
MEHMET ORHAN DURDU

Halimiz Ortada

  Dün, uzun süredir görüşemediğim bir arkadaşım aradı beni. Görüşmememizin özel bir nedeni yok. Hayat gailesi işte... Kendimizi öylesine kap...