26 Ekim 2012 Cuma

Bayram Yetimi...






Bir bayram sabahıydı... Bayram namazını müteakip evlerine neşeyle dağılan insanların arasındaydı Efendimiz (sav)... Kimi eliyle selam veriyor, kimi omzuna dokunup durduruyor, kimi elini öpüp sarılıyordu... Yollara küçük 
ikramlar sermiş olan bazıları, "buyurun, buyurun" diyerek hurmaya, süte, ekmeğe davet ediyordu mescitten çıkan bayram cemaatini... Çocuklar, neşeyle çığlık atan küçük kırlangıçlar gibi bir o yana bir bu yana koşuşarak oyunlar 
yapıyordu kendi aralarında... Bayram, en çok onlar içindi ve en çok onlara geliyordu sanki... Birbirlerinin ensesine dokunup koşuşmaya başlıyorlardı... 
Ya da yerdeki bir hurma çekirdeğini en önce kim kapacak oyununu başlatıp yerlerde yuvarlanmaya... 
Mescidin hemen dışında bırakmışlardı dal parçalarını. Namaz biter bitmez elleri değince, bir anda dal parçası kişneyen bir ata dönüşüyor, üzerine binmiş bu küçük süvarileri meydanlarda koşturmaya girişiyordu. Haydi dehh... dehhh... Çocuk süvariler, anında bir meydan açıyor, hemen birbirleriyle buluşup yeni bir oyun  kuruyordu... Gelen geçen bu şen şakrak çocuk topluluğuna ve yaramazlıklarına, sevinçle, gülerek bakıyor, bazı hamiyet 
sahibi olanlarsa başlarından aşağı şekerler saçıyordu bayramın ilk saatlerinde... Biri hariç... Gerçi o da içindeki çocuğu yine içindeki hayali  atına bindirmiş, için için koşuşuyordu ama... Anası da yoktu babası da... 
Ayakları onu, kendi çağdaşlarının arasına, oyun  meydanlarından birine sürüklemişti gayri ihtiyari ama... Çemberin dışında, yere çöktü, dizlerine dayadığı elleri arasına aldı başını... Arkadaşlarını seyrediyordu... Hurma çekirdeğini yakalamak için yerlerde yuvarlanan arkadaşlarıyla bazen o da heyecanlanıyor, içinden kendi yerine tuttuğu çocuğa "hadi, hadi yakala!" diye tezahüratlar yapıyor, ama hemen ardından da kendi yoksunluğuna çarparak gözleri yaşarıyordu... O, bir hurma çekirdeğinin peşinden koşacak kadar kaygusuz olamazdı ki; o bir yetimdi... 

Gelen bayram sabahı da olsa, o, bu bayrama bir türlü ellerini değdiremiyordu. Derken kalabalığı yara yara evine doğru ilerleyen Sevgili Efendimiz (sav)?in yolu da düştü bu çocuk oyunun civarına... Hemen yolunu oyun mahalline çevirerek, adeti üzere çocukların halini hatırını sormaya 
yöneldi Efendimiz (sav)... Önce gözlerinde güller açtı, "cennet kokusudur" dediği çocukların sevinçli çığlığı her şeye bedeldi onun için... Başıyla selam vererek, oyunu bozmayıp devam etmeleri manasında bir müddet onları seyretti... Cebinden çıkarttığı şekerleri yükseğe fırlatarak "haydi yağma, yağma!" deyip, oyunu hızlandırdı... 
Çocuklar naralar atarak iyice coştular... Tam bu anda... Vücuduyla dönerek, çemberin dışında yere çömelmiş diğerlerini seyreden mahzun çocuğu keşfetti Efendimiz (sav)... Kalbinden vurulmuştu onu öyle mahzun haliyle görünce... "Evladım" dedi, "Sen niçin oynamıyorsun??... 

Çocuk, üstü başı hırpani, bakımsız haline çeki düzen vermeye çalışarak hemen ayağa fırladı, elini öptü Efendimiz'in, "Efendim" dedi başını öne eğerek, *"Ben 
yetimim..."Bir anda bütün Medine yerden havalanarak, olanca ağırlığıyla Efendimiz (sav)'in omuzlarına bindi sanki... Bayramın bir türlü gelmediği, gelemediği 
şu küçük kuzuya bakarak, gözleri yaşardı Kainatın Efendisi'nin (sav)... Bütün salıncaklar durdu, bütün dal parçasından yapılma atlar kişnemelerini kestiler, bütün serçeleri şehrin nefeslerini tuttular, şekerler eridi, sular 
kırıldı, rüzgar zınk diye durdu... Yer gök şahitti, yer gök kulak kesildi... 
"Ben de yetimim" dediğinde Efendimiz, içindeki suskun çocukluğu konuşuyordu sanki... O anda iki yetimdiler...* Oyun çemberinin dışındaydılar... Elini uzattı ağlayan gözlü küçüğe... *"Ben baban, Aişe annen, Hasan ve Hüseyin de 
kardeşlerin olsun mu??" dedi canın ta içinden... 

Ağlayan gözlü çocuk başını bu eski yetime kaldırarak, "Olsun" dedi... Olsun deyince, bir anda rüzgar koşmaya, serçeler kaldıkları yerden ötmeye, şekerler zıplamaya, sular çırpınmaya, dal parçasından yapılma taylar 
kişnemeye başladı... Efendimiz (sav) çocuğu evine götürdü, onu baştan aşağı giydirdi, yüzünü, saçlarını yıkadı... Doğru bayram yerine fırlayan küçük yetim, hurma çekirdeği yakalama yarışmasına karıştı... "Ne oldu sana?" 
deyince arkadaşları, çocuk "Hiç.." dedi... "Resûlullah babam, Aişe annem, Hasan ve Hüseyin kardeşlerim oldu, bugün bana bayram geldi" dedi... 

Bayram günleri kapımı çalan, sarıldığım her çocukta, sarılamadıklarım geldi aklıma... Sokağımda,şehrimde, ülkemde, dünyada kaç çocuk var kim bilir sarılmayı  bekleyen... Bayramı bekleyen... Oyuna alınmayı 
bekleyen... 


alıntı
Tüm  dostlarımın mübarek Kurban Bayramını en samimi dileklerimle kutluyor; mutlu, huzurlu bir bayram geçirmelerini diliyorum..

8 yorum:

  1. Bu saatte ağlatılırmı hiç insan :( canım paylaşan yüreğine sağlık ,yaa sarıldıklarımız kadar sarılamadığımız ve bir gün onlara birilerinin sarılmasını ümitle bekleyen yetimler, aslında dün kelime dağarcığıma bir kelime daha eklendi. analı babalı yetimler...
    bir de analı, babalı yetimler vardır onların hali çok zordur,
    yok diye üzülemezler, var diye sevinemezler, canım öptüm gül yüzlüm.

    YanıtlaSil
  2. sabahı bu saatlerinde bildiğimizi sandığımız bu olayı, biraz daha anlar gibi olmanın lezzetiyle okudum, tşkler..

    YanıtlaSil
  3. Ne mutlu sana ki güzel siyahkuğum, bir yetimin neler yaşadığını, neler hissettiğini, neler isteyebileceğini ve elde edemeyeceğini düşünüp kendimizi onun yerine koyarak,yapabildiklerimizin dışında yapamadıklarımızın da olabileceğini düşünüp onlar için de üzülebiliyoruz..Peki yüreğinde ki şefkat merhamet hissini kaybedip üzülmeyenler, her fırsatta onları itip kakan, küçük gören aşağılayan, dışlayanlar da var biliyorsun..Doğru söylüyorsun anne- baba hayatta olmasına rağmen yavrusuna-yavrularına anne baba olamıyorsa, o daha acı verici analı-babalı yetim. Sevgili kuğum seni üzdüğüm için üzgünüm..öpüyorum seni sevgilerimle hoşçakal canım..

    YanıtlaSil
  4. Ben teşekkür ediyorum Murat Bey, hayırlı bayramlar..

    YanıtlaSil
  5. selamün aleyküm telefonumun ucunda güzel bir insan .
    dedi ki tiklasana bir yaren isimli bloga .
    güzel insan güzel insanlara yol olur daim o yola düstüm

    vesile olanlardan rahman razi olsun .
    izlemeye aldim kahve icmeye gelirim siz bikincaya kadar .
    hayirli bayramlar

    YanıtlaSil
  6. Duygulanarak okudum canım.
    Çocukların üzülmesini hiç istemem, hiç bir çocuk üzülmemeli, hele yetimle.
    Çok öpüyorum seni.

    YanıtlaSil
  7. As. Allah ne verdiyse arkadaşım..Bloğuma hoş geldiniz. Misafirliğiniz beni çok mutlu etti. Her zaman beklerim. Telefonun ucunda ki o güzel insana ben de çok teşekkür ediyorum. Öpüyorum onu..Sizin de bayramınız mübarek olsun... Ben de sizin bloğunuza uğrarım.. selam ve sevgiler..

    YanıtlaSil
  8. Seni üzdüğüm için üzgünüm Nurtenciğim.. Haklısın çocukların gözünde nem görmeye hiç dayanamam.. Hele hele yetim, öksüz çocuklara...Allah hiç bir yavruyu anne ve babasından ayırmasın canım çok teşekkür ediyorum. Öptüm sevgiler.

    YanıtlaSil

Utanmayı Unuttuk mu?

 Eskiden büyüklerimiz "Utanmıyorsan, dilediğini yap!" derdi. Çünkü utanmayan insan, her türlü kötülüğü, haksızlığı, ahlaksızlığı y...