Başkalarına karşı beslediğimiz güvenin en büyük kısmını doğuran, kendimize olan güvenimizdir.. La Rochefoucauld
İnsan hayatını
etkileyen önemli faktörlerden
biridir güven duygusu.. Gerek kendimiz, geleceğimiz, insanlarla olan
ilişkilerimiz ve gerekse toplumumuz ve
insanlık adına yapacaklarımızın teminatıdır . İnsanı başarıya götüren yoldur.
Güven duygusu özünde cesaret , saygı, sevgi, kendini değerli hissetme gibi olumlu
, güvensizlik ise; korku, endişe ve çekinme
gibi olumsuz duyguları barındırır.
Kendine güveni
kazanabilmek için, öncelikle kendimizle ilgili artı eksi yönlerimizi gerçekçi bir şekilde teşhis etmeli, olumlu yönlerimizi besleyerek desteklemeli
ve öz güven arttırıcı tutum ve davranışları sergilemeliyiz. Aksi halde
güvensizlik kişinin kendine olan saygınlığının kaybolmasına, kendini değersiz
biri olarak hissetmesine ve toplumdan kendini soyutlamasına neden olduğu gibi,
kişinin hata yapma riskini de arttırmaktadır.
Kendine güvenini kazanan, iç dünyası ile barış yapmış kimse
artık bir çok şeyi aşmış demektir. Öncelikle kendine güvenen kimse karşı tarafa
da güven telkin eder. Tabiri caizse ayakları yere sağlam basar. Kendinden emin
hareket eder, yalandan, riyadan, uzaktır. Emanete hıyanet etmez, verdiği sözü
her halükarda yerine getirir. İnsanlarla ilişkilerinde dürüstlük, doğruluk ve
saygı ön plandadır. Dostluğa, arkadaşlığa önem verir. Kendine güvenen insanların bu kadar güzel özelliklere
sahip olmaları çok normal. Çünkü böyle insanların saklayabilecekleri bir “BEN”i
yoktur. Dolayısıyla,bu kişiler hiç kuşkusuz
herkes tarafından sevilen aranan insanlardır.
“Güven sevgiden önce gelir” güvenilen insan sevilir, değer
görür. Kendisine güvenemediğimiz, davranışlarından emin olamadığımız, ama
hasbel kader sevgi beslediğimiz bir arkadaşımız, dostumuz veya bir yakınımız ile olan ilişkimiz
kısa bir süre sonra bitecektir. Çünkü güvensizliğin insanın iç dünyasında
oluşturduğu şüphe; ateşin odunu yakıp
bitirdiği gibi, sevgiyi bitirir..
Bir gün merhum Mehmet
Akif Ersoy, bir arkadaşı ile randevulaşır. O gün yağmur yağar buna rağmen M.
Akif randevu yerine gider ve arkadaşını
bir süre bekler. Ancak arkadaşı hava yağmurlu olduğu için M. Akif’in
gelmeyeceğini düşünür ve randevu yerine gitmez. Sonra M.Akif arkadaşına gider
onu beklediğini ancak gelmediğini söyler ve senden dost olmaz diyerek
dostluğunu bitirir. M.Akif Ersoy’un bu güzel anısında da gördüğümüz gibi,
verilen sözde durmamak, dostlar arasında ki güvenin zedelenmesine ve dostluğun arkadaşlığın bitmesine sebep olmuştur.
Günlük yaşamımızda bir çok kişi ile etkileşim halindeyiz. Kimileriyle ticarî, kimileriyle birlikte çalışma, kimileriyle sadece selâmlaşıp geçme veya ayak üstü kısa bir sohbet şeklindedir. Bazı kimselerle ise dertlerimizi, sıkıntılarımızı, endişelerimizi, sevinçlerimizi, mutluluk ve hasretlerimizi paylaşırız. Hayat onlarla daha güzel ve daha anlamlı hâle gelir. İç dünyamızı açabildiğimiz bu insanlar doğrularımızı ve yanlışlarımızı, iyi ve kötü yönlerimizi dostça söylerler. Hayâllerimizi, isteklerimizi, daha doğrusu kendimizi gerçekleştiririz onlarla birlikte. Ve onların yanında "gerçek BEN" oluruz. Dostluğu, arkadaşlığı, kardeşliği, sırdaşlığı, dürüstlüğü onlarla yaşarız. Gerçek dostluk ve arkadaşlıklar yılların geçmesi, insanların birbirini tanıması, anlaması ve güven duygusuyla kurulur. Güveni sarsmadan bu güzel ilişkileri hayat boyu sürdürmek gerçekten zordur. Güven sarsılınca bütün ilişkiler bir anda yıkılır; yere düşen cam misali paramparça olur. Çünkü güven duygusu insanları birbirine bağlayan, birbirleri ile olan ilişkilerini perçinleyen bir mıknatıs gibidir.
Güvensizlik ailede; eşler arasında, çocuklarla anne-baba arasında, işyerinde; işverenle işçiler, yönetilenlerle yöneticiler arasında, ülkelerde; devlet ile fertler arasında ve kurumlar arasında olduğu zaman hiçbir şey yolunda gitmez. Bu durumda insan gücünü kullanamaz, güzel duygularını sergileyemez, yapabileceklerini yapamaz, yenilikleri deneyemez, ilişkiler sıradanlaşır, hayat rutin hale gelir, maddî ve manevî kazanımlar biter.
Güven duygusu olmayan bir aile düşünün; anne-baba birbirine, çocuklar anne-babaya güvenmiyor, aynı çatı altında olmalarına rağmen kimse niyetini, yapacaklarını çeşitli endişelerini açıkça söyleyemiyor. Orada ailenin hangi ferdinin düşüncesi, sevinci, acısı veya derdi paylaşılır ki? Kim gerçek duygusunu açıklar ve kim dürüst olur? Bu ailede olsa olsa, sorunlu, kendine güveni olmayan, sevgiden mahrum çocuklar; birbirini yiyip bitiren, kendi menfaati için diğerini istismar eden, kızgın, bunalmış, yorgun eşler olur.
Duygu ve düşüncelerini, ideallerini, hayallerini, güçlü ve zayıf yanlarını açıkça ortaya koyabilme ve bundan zarar görmeme güvencesine sahip fertlerden oluşan bir ailede bir toplumda, bir ülkede, anlayış, sevgi, hoşgörü, şefkat, merhamet, huzur ve mutluluk esintileri hâkimdir; acılar, sevinçler, endişeler hep birlikte paylaşılır; hayâl ve özlemler birlikte gerçekleştirilmeye çalışılır.
Hep birlikte güvenli yarınlara..
Hanife Mert
.