Bu gün işten biraz erken çıktı. Anlam veremediği bir sıkıntı peydah olmuştu yüreğinde. "Dinlenmeliyim, yarın büyük gün" diye geçirdi içinden. Hiç bir yere uğramadan direk eve geldi. Üzerini değiştirmeden somyanın üzerine uzandı. Bir müddet hareketsiz yattı. Beynini kemiren düşünceler huzur vermiyordu. İçini hüzün birazda kasvetle karışık bir his sarmıştı. Yüreği sıkılıyor, sanki kalbinin üzerinde tonlarca ağırlıkta bir yük vardı. Nefes almakta zorluk çekiyordu. Yattığı yerden kalktı. Ağır ağır mutfağa doğru yürüdü. Mutfak tezgahının köşesinde ki, ağzı kapatılmış kabın içinden tabağa bir dilim beyaz peynir, yanına biraz nane, biraz roka ve biraz da maydanoz koydu. Su şişesi ile birlikte iki tane ince belli uzun su bardağı ve camekanlı dolaptan da bir büyük rakı şişesini aldı, oturma odasında ki küçük masanın üzerine koydu.
Müzik olmazsa olmaz dedi ve pikaba somyanın üzerine dağıttığı plaklardan Suat
Sayın'ın "nereden sevdim o zalim kadını" isimli plağı yerleştirdi
çalmaya başladı.
Nereden sevdim o zâlim
kadını
Bana zehr etti hayâtın tadını
Sormayın söylemem asla adını
Bana zehr etti hayâtın tadını
Bana zehr etti hayâtın tadını
Sormayın söylemem asla adını
Bana zehr etti hayâtın tadını
Şarkının
da etkisiyle biraz çakır keyif olmak istedi. Son dönemde yaşadıkları iyiden
iyiye bunaltmıştı. Deşarj olmaya ihtiyacı vardı. Gittikçe artan heyecanla
karışık hisler ve beynini kemiren düşünceler, vicdanını sızlatan
sorumluluk duygusu karabasan gibi sarmıştı tüm bedenini. Kendini o karanlıktan
kurtarmak nefes almak istiyordu. Dayanacak gücü kalmamıştı. "Ne olacaksa
olsun artık" diye haykırdı.
Zaman bir hayli
ilerlemişti. İçkinin ve Suat Sayın'ın buğulu sesi ile söylediği şarkı ile
biraz gevşemiş rahatlamıştı. Masadan kalkmaya çalıştı kalkamadı. Başı
döndü olduğu yere oturuverdi. İkinci hamlede kalkmayı başardı. Kendine güldü. "Ey koca kurt yaşlandın gari, dertler seni senden etti. Bir duble de yerinden
kalkamaz oldun", dedi. Pencerenin önüne doğru yavaş yavaş yürüdü. Pencereyi
açtı. Temiz hava ve hafif esen rüzgarı ciğerlerine çekti. Başını pencereden
dışarı çıkarıp gökyüzüne baktı. Koyu bir karanlıkta yanıp sönen yıldızları
seyretti. Bir müddet öylece gökyüzüne baktı. Hava serindi üşüdüğünü hissetti. Pencereyi
kapatıp masasına döndü. Masanın üzerinde duran sigara paketinin içine baktı.
Paket boştu. Eliyle buruşturup, içi sönmüş sigara izmaritleri ile dolmuş kül
tablasının içine koydu.
Ablası Melek'in anlattıkları aklından çıkmıyordu.
Zeynep'in hayali gözünde belirdikçe pişmanlığı ve suçluluk duygusunun sardığı
vicdan azabı canını acıtıyordu. Ben sebep oldum, benim yüzümden o duruma düştü
diyordu. İnsanın öyle düşünceleri ve hisleri vardır ki, kendinden bile gizler. İşte Hasan da alkolün etkisi ile olacak ki,sürekli reddettiği, kabul etmediği
kusurlarını kendine itiraf etmeye başlamıştı. Lakin bu itiraf bir işe yaramadı.
Zira olan olmuştu, artık hüküm verilmişti. Son pişmanlık fayda vermez olmuştu.
Bir bir gözünün önünden geçti, Zeynep'le ilk tanışmaları ve sonrasında birlikte geçirdikleri bir ömre bedel altı yıl... Onda kısa süreli mutluluk, uzun süreli ömrünün sonuna kadar izi geçemeyecek acıyı hem yaşamış hem de yaşatmışlardı...
"Şu hale bak
durumumuz içler acısı. Ben kaybedenlerden oldum. Ne yuvasına ve nur topu gibi
yavrularına sahip çıkabilmiş bir baba, ne de Zeynep'e layık bir koca
oldum" dedi.
Zira, Zeynep'i
akıl hastanesine, Mustafa ve Savaş'ı kara toprağa gönderdim. Elif ise;
dedesinin babaannesinin yanında sığıntı gibi hayata tutunmaya çalışıyordu yavrucak. Kime kızayım kime
sitem edeyim diye hayıflanıyordu.
Her
şeyi bir kenara bırakıp yuvasını kurtarmayı düşündü... Bu fikirden vaz geçti:
"
Bu asla mümkün olmaz" dedi. Zira talak ile boşadı. Tekrar kabul etmesi çok
zordu... Sonra Mustafa geldi gözünün önüne, paytak paytak koşuyordu
kollarını açarak ardından, çok fazla tanıyamadan kara toprağa verdiği Savaş,
simsiyah gözleri ile bakıyordu. Ardından Elif'in mahzun bakışı geçti gözünün
önünden... Gözleri nemlendi. Yaşlar göz pınarlarından yanaklarına doğru akmaya
başladı. Kendine hakim olamıyordu. Hıçkırdığını fark etti. Engel olmadı...
Zaman bir hayli
ilerlemişti. İçinde yaşadığı bu gel- gitlere bir son vermeli idi. Rakının da
etkisi ile iyice dağıtmıştı kendini. Hafif hafif başı dönüyordu. Başını
masanın boş yerine koydu ve orada sızmıştı.
Hayat kararlardan ibarettir ve verdiğiniz kararlar doğrultusunda şekillenir. Hayat hata kabul etmez. Doğru yerde ve doğru zamanda verilen doğru kararlar kişileri mutlu ederken, düşünmeden, bencilce ve güdük verilmiş yanlış kararlar ise, sonu gelmeyen pişmanlıklara ve keşkelerle örülü bir hayal dünyasında mutsuzluğa mahkum eder...
Kararlarınız mutluluk getirsin...
Muhabbetle
Hanife Mert