peydah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
peydah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Haziran 2014 Çarşamba

Son pişmanlık fayda etmez!

   
Bu gün işten biraz erken çıktı. Anlam veremediği bir sıkıntı peydah olmuştu yüreğinde. "Dinlenmeliyim, yarın büyük gün" diye geçirdi içinden. Hiç bir yere uğramadan direk eve geldi. Üzerini değiştirmeden somyanın üzerine uzandı. Bir müddet hareketsiz yattı. Beynini kemiren düşünceler huzur vermiyordu. İçini hüzün birazda kasvetle karışık bir his sarmıştı. Yüreği sıkılıyor, sanki kalbinin  üzerinde tonlarca ağırlıkta bir yük vardı. Nefes almakta zorluk çekiyordu.  Yattığı yerden kalktı. Ağır ağır mutfağa doğru yürüdü. Mutfak tezgahının köşesinde ki, ağzı kapatılmış kabın içinden tabağa bir dilim beyaz peynir, yanına biraz nane, biraz roka ve biraz da maydanoz koydu. Su şişesi ile birlikte iki tane ince belli uzun su bardağı ve camekanlı dolaptan da bir büyük rakı şişesini aldı, oturma odasında ki küçük masanın üzerine koydu.
  Müzik olmazsa olmaz dedi ve pikaba somyanın üzerine dağıttığı plaklardan Suat Sayın'ın "nereden sevdim o zalim kadını" isimli plağı yerleştirdi çalmaya başladı. 
Nereden sevdim o zâlim kadını
Bana zehr etti hayâtın tadını
Sormayın söylemem asla adını
Bana zehr etti hayâtın tadını
Şarkının da etkisiyle biraz çakır keyif olmak istedi. Son dönemde yaşadıkları iyiden iyiye bunaltmıştı. Deşarj olmaya ihtiyacı vardı. Gittikçe artan heyecanla karışık  hisler ve beynini kemiren düşünceler, vicdanını sızlatan sorumluluk duygusu karabasan gibi sarmıştı tüm bedenini. Kendini o karanlıktan kurtarmak nefes almak istiyordu. Dayanacak gücü kalmamıştı. "Ne olacaksa olsun artık" diye haykırdı. 
  Zaman bir hayli ilerlemişti. İçkinin ve Suat Sayın'ın buğulu sesi ile söylediği şarkı ile  biraz gevşemiş rahatlamıştı. Masadan kalkmaya çalıştı kalkamadı. Başı döndü olduğu yere oturuverdi. İkinci hamlede kalkmayı başardı. Kendine güldü. "Ey koca kurt yaşlandın gari, dertler seni senden etti. Bir duble de yerinden kalkamaz oldun", dedi. Pencerenin önüne doğru yavaş yavaş yürüdü. Pencereyi açtı. Temiz hava ve hafif esen rüzgarı ciğerlerine çekti. Başını pencereden dışarı çıkarıp gökyüzüne baktı. Koyu bir karanlıkta yanıp sönen yıldızları seyretti. Bir müddet öylece gökyüzüne baktı. Hava serindi üşüdüğünü hissetti. Pencereyi kapatıp masasına döndü. Masanın üzerinde duran sigara paketinin içine baktı. Paket boştu. Eliyle buruşturup, içi sönmüş sigara izmaritleri ile dolmuş kül tablasının içine koydu. 
  Ablası Melek'in anlattıkları aklından çıkmıyordu. Zeynep'in hayali gözünde belirdikçe pişmanlığı ve suçluluk duygusunun sardığı vicdan azabı canını acıtıyordu. Ben sebep oldum, benim yüzümden o duruma düştü diyordu. İnsanın öyle düşünceleri  ve hisleri vardır ki, kendinden bile gizler. İşte Hasan da alkolün etkisi ile olacak ki,sürekli reddettiği, kabul etmediği kusurlarını kendine itiraf etmeye başlamıştı. Lakin bu itiraf bir işe yaramadı. Zira olan olmuştu, artık hüküm verilmişti. Son pişmanlık fayda vermez olmuştu.
Bir bir gözünün önünden geçti, Zeynep'le ilk tanışmaları ve sonrasında birlikte geçirdikleri bir ömre bedel altı yıl... Onda kısa süreli mutluluk, uzun süreli ömrünün sonuna kadar izi geçemeyecek acıyı hem yaşamış hem de yaşatmışlardı...
 "Şu hale bak durumumuz içler acısı. Ben kaybedenlerden oldum. Ne yuvasına ve nur topu gibi yavrularına sahip çıkabilmiş bir  baba, ne de Zeynep'e layık bir koca oldum" dedi.
 Zira, Zeynep'i akıl hastanesine, Mustafa ve Savaş'ı  kara toprağa gönderdim. Elif ise; dedesinin babaannesinin yanında sığıntı gibi hayata tutunmaya çalışıyordu yavrucak. Kime kızayım kime sitem edeyim diye hayıflanıyordu. 
 Her şeyi bir kenara bırakıp yuvasını kurtarmayı düşündü... Bu fikirden vaz geçti:
" Bu asla mümkün olmaz" dedi. Zira talak ile boşadı. Tekrar kabul etmesi çok zordu...  Sonra Mustafa geldi gözünün önüne, paytak paytak koşuyordu kollarını açarak ardından, çok fazla tanıyamadan kara toprağa verdiği Savaş, simsiyah gözleri ile bakıyordu. Ardından Elif'in mahzun bakışı geçti gözünün önünden... Gözleri nemlendi. Yaşlar göz pınarlarından yanaklarına doğru akmaya başladı. Kendine hakim olamıyordu. Hıçkırdığını fark etti. Engel olmadı...
 Zaman bir hayli ilerlemişti. İçinde yaşadığı bu gel- gitlere bir son vermeli idi. Rakının da etkisi ile iyice dağıtmıştı kendini. Hafif  hafif başı dönüyordu. Başını masanın boş yerine koydu ve orada sızmıştı.

Hayat kararlardan ibarettir ve verdiğiniz kararlar doğrultusunda şekillenir. Hayat hata kabul etmez. Doğru yerde ve doğru zamanda verilen  doğru kararlar kişileri mutlu ederken, düşünmeden, bencilce ve güdük verilmiş yanlış kararlar ise, sonu gelmeyen pişmanlıklara ve keşkelerle örülü bir hayal dünyasında mutsuzluğa mahkum eder...

Kararlarınız mutluluk getirsin...

Muhabbetle
Hanife Mert 

Utanmayı Unuttuk mu?

 Eskiden büyüklerimiz "Utanmıyorsan, dilediğini yap!" derdi. Çünkü utanmayan insan, her türlü kötülüğü, haksızlığı, ahlaksızlığı y...