“DEĞER” Mİ HİÇ
Özellikle
son yıllarda toplumumuzda yaşanan örnekler alışılagelmiş bazı değerlerimizin
göz ardı edildiği gerçeğini gözler önüne sermektedir.
Nasıl
mı? Örnek çok. Örneğin; artık kimse senin kişiliğinle, karakterinle,
edebinle, ahlakınla, insanlara, canlılara verdiğin değerle, şefkat ve
merhametinle, hoşgörünle, doğruluk ve dürüstlüğünle ,hak ve adaletli
davranışınla, vefanla, bilginle, başarılarınla ilgilenmiyor ve önemsemiyor da.
Hal böyle iken, bir zamanlar erdem sayılan ve olmazsa olmaz dediğimiz
değerlerin yerini mevki - makam, para ve güç almış durumda.
Paran varsa değerlisin. Hele bir de mevki makam sahibi isen değme keyfine
el üstünde tutulursun. Her türlü erdemi, tüm insani vasıfları üstünde taşı,
ağzınla kuş tut. Eğer paran yoksa, hatırı sayılır bir mevki makama sahip
değilsen pul kadar değerin yoktur insanların gözünde...
Çünkü
insanımız artık derin düşünemiyor. İnsanın içinde sakladığı cevheri görmek
istemiyor. O sadece görünen dış yüzüyle ilgileniyor.
Kişileri
dış görünüşlerine, giyimine, kuşamına, mevkisine, makamına, rütbesine, malına,
mülküne, kazancına göre değerlendirip insan yerine koyuyor..
Görünüş
ve madde insanların ruhlarına o kadar işlemiş ki. Bütün değer yargıları;
şekil, görünüş ve madde üzerine kurulmuş durumda. Şeklin güzelse değerlisin,
paran varsa saygınsın, zenginsen önemlisin, mevki makam sahibi isen adamsın
gibi..
Kaldı ki bizim kültürümüz edebi, ahlakı, ilimi, irfanı değerli görürdü.
Medeniyetimiz erdem sayılan bu değerler üzerine kurulmuştu. Bu topraklar nakış
nakış sevgi, saygı, vefa, dürüstlük, adalet, güzel ahlak, haya ve edeple inşa
edilmiştir.
Bu günlere kolay gelmedik. Lakin şuan baktığımızda, her türlü
olumsuzluğu, yanlışı sadece izleyen, sorgulamaktan, hesap sormaktan yoksun,
kutsal değerleri önemsemeyen bir toplum ile karşı karşıyayız. Kendimizi
kapitalist dünyanın aldatıcı süsüne kaptırdık gidiyoruz. Her şeyimizi paraya
endeksledik. Bizi bir arada tutacak ne kadar güzel değerler varsa onları
sıradanlaştırdık. İnsana saygı hak getire. Vicdansızlık, merhametsizlik,
edepsizlik, riya, adaletsizlik, kap kaççılık, adam kayırma, diz boyu.Yolsuzluk
rüşvet tavan yaptı. Rabbena hep bana demekten, yardımlaşmayı paylaşmayı
unuttuk. Güçsüz insanlara reva görülen zulümleri, haksız yere cana kıyanları,
çocuklara yapılan eziyetleri, hayvanlara, doğaya yapılanları söylemiyorum
bile...
Hal
böyle iken mutsuzluk ve huzursuzluk peşimizi bırakmıyor. Tüm bu değer
yargılarımızın madde üzerinde yoğunlaştırılması ile, toplumda saygı, sevgi,
hoşgörü, dostluk, vefa, yardımseverlik gibi değerlerin kaybolmasına neden
olduğunu görüyoruz.
Yoldan
geçen yayaya çarpıp kaçan sorumsuz, ruhsuz insanların olduğu gibi yerde yatıp
canı yanarak kurtarılmayı bekleyen kimseye yardım etmek yerine, cep telefonuyla
videosunu çekip sosyal medya hesaplarında paylaşarak takipçi ve beğeni sayısını
arttırmanın, o insanın canından daha önemli olduğu, gözler önünde bir
cani tarafından hayatına kastedilen bir insanın kurtarılması için çaba
sarf etmek yerine izlemekle yetinenleri görüyoruz. İyinin- kötünün, haklının-haksızın,
doğrunun- yanlışın, güzelin- çirkinin... birbirine girmiş durumda olduğu bir
toplumda yaşamaya çalışıyoruz.
Belki çok genelleyici ve karamsar bir yazı oldu. Ancak sayıları günden
güne azalsa da; değer yargıları ahlak, edep, ilim, irfan temelinde kurulu
insanların olduğunu biliyorum ve benim saygı ve sevgim onlara... Parasına,
makamına, arabasına, yazlığına, kışlığına değer biçenlere, güçsüzü ezenlere,
yetimleri yerenlere değil...
“Değer”
mi hiç, üç kuruşluk kazanç için onca değerlerimizi heba etmeye?
Muhabbetle
Hanife
Mert