medeniyet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
medeniyet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Eylül 2019 Çarşamba

Değer mi Hiç



Dünya değişim ve gelişim çağında.  Zaman değişiyor buna paralel olarak  teknolojik gelişmeler, kapitalizmin ezici gücü ve metropolleşmenin de etkisiyle,  insanların yaşam felsefesi ve değer yargıları da değişime uğramaktadır. 
 Özellikle son yıllarda toplumumuzda yaşanan örnekler alışılagelmiş bazı değerlerimizin göz ardı edildiği gerçeğini gözler önüne sermektedir. 
Nasıl mı? Örnek çok.  Örneğin; artık kimse senin kişiliğinle, karakterinle, edebinle, ahlakınla, insanlara, canlılara verdiğin değerle, şefkat ve merhametinle, hoşgörünle, doğruluk ve dürüstlüğünle ,hak ve adaletli davranışınla, vefanla, bilginle, başarılarınla ilgilenmiyor ve önemsemiyor da. Hal böyle iken, bir zamanlar erdem sayılan ve olmazsa olmaz dediğimiz  değerlerin yerini mevki - makam, para ve güç almış durumda.
   Paran varsa değerlisin. Hele bir de mevki makam sahibi isen değme keyfine el üstünde tutulursun. Her türlü erdemi, tüm insani vasıfları üstünde taşı, ağzınla kuş tut. Eğer paran yoksa, hatırı sayılır bir mevki makama sahip değilsen pul kadar değerin yoktur insanların gözünde...
Çünkü insanımız artık derin düşünemiyor. İnsanın içinde sakladığı cevheri görmek istemiyor. O sadece görünen dış yüzüyle ilgileniyor.
 Kişileri dış görünüşlerine, giyimine, kuşamına, mevkisine, makamına, rütbesine, malına, mülküne, kazancına göre değerlendirip insan yerine koyuyor..
Görünüş ve madde insanların ruhlarına o kadar işlemiş ki. Bütün değer yargıları;  şekil, görünüş ve madde üzerine kurulmuş durumda. Şeklin güzelse değerlisin, paran varsa saygınsın, zenginsen önemlisin, mevki makam sahibi isen adamsın gibi..
  Kaldı ki bizim kültürümüz edebi, ahlakı, ilimi, irfanı değerli görürdü. Medeniyetimiz erdem sayılan bu değerler üzerine kurulmuştu. Bu topraklar nakış nakış sevgi, saygı, vefa, dürüstlük, adalet, güzel ahlak, haya ve edeple inşa edilmiştir. 
   Bu günlere kolay gelmedik. Lakin şuan baktığımızda, her türlü olumsuzluğu, yanlışı sadece izleyen, sorgulamaktan, hesap sormaktan yoksun, kutsal değerleri önemsemeyen bir toplum ile karşı karşıyayız. Kendimizi kapitalist dünyanın aldatıcı süsüne kaptırdık gidiyoruz. Her şeyimizi paraya endeksledik. Bizi bir arada tutacak ne kadar güzel değerler varsa onları sıradanlaştırdık.    İnsana saygı hak getire. Vicdansızlık, merhametsizlik, edepsizlik, riya, adaletsizlik, kap kaççılık, adam kayırma, diz boyu.Yolsuzluk rüşvet tavan yaptı. Rabbena hep bana demekten, yardımlaşmayı paylaşmayı unuttuk. Güçsüz insanlara reva görülen zulümleri, haksız yere cana kıyanları, çocuklara yapılan eziyetleri, hayvanlara, doğaya yapılanları söylemiyorum bile...
Hal böyle iken mutsuzluk ve huzursuzluk peşimizi bırakmıyor. Tüm bu değer yargılarımızın madde üzerinde yoğunlaştırılması ile, toplumda saygı, sevgi, hoşgörü, dostluk, vefa, yardımseverlik gibi değerlerin kaybolmasına neden olduğunu görüyoruz.
 Yoldan geçen yayaya çarpıp kaçan sorumsuz, ruhsuz insanların olduğu gibi yerde yatıp canı yanarak kurtarılmayı bekleyen kimseye yardım etmek yerine, cep telefonuyla videosunu çekip sosyal medya hesaplarında paylaşarak takipçi ve beğeni sayısını arttırmanın, o insanın canından daha önemli olduğu, gözler önünde  bir cani tarafından hayatına kastedilen bir insanın kurtarılması için çaba sarf etmek yerine izlemekle yetinenleri görüyoruz. İyinin- kötünün, haklının-haksızın, doğrunun- yanlışın, güzelin- çirkinin... birbirine girmiş durumda olduğu bir toplumda yaşamaya çalışıyoruz.
   Belki çok genelleyici ve karamsar bir yazı oldu. Ancak sayıları günden güne azalsa da; değer yargıları ahlak, edep, ilim, irfan temelinde kurulu insanların olduğunu biliyorum ve benim saygı ve sevgim onlara... Parasına, makamına, arabasına, yazlığına, kışlığına değer biçenlere, güçsüzü ezenlere, yetimleri yerenlere değil...

Değer mi hiç, üç kuruşluk kazanç için onca değerlerimizi heba etmeye?

Muhabbetle
Hanife Mert

29 Temmuz 2019 Pazartesi

Utanmaktan Utanılır mı?



Bir Hint atasözü; “bir gün mutlu olmak isterseniz yeni bir elbise giyinin, bir yıl mutlu olmak isterseniz evlenin, bir ömür boyu mutlu olmak isterseniz, namuslu olun.” der.
Hintlilere hak vermemek mümkün mü? Yaşadığımız dünyada utanmasını, hayasını yitiren insanlığın dramı ortada iken...
Utanma, sıkılma, ar, namus anlamına gelen haya canlılar içinde sadece insanlara bahşedilmiş bir özellik bir duygudur. O da küçük yaştan itibaren öğrenilir.

Utanmayan insan her şeyi yapar. “Utanmıyorsan dilediğini yap!” ikazını büyüklerimizden duymuşuzdur. Çünkü utanmayan insan her türlüğü kötülüğü, edepsizliği, vicdansızlığı yapmaktan çekinmez. Bu duruma toplum da kayıtsız kalıyor bana değmesin de ne yaparsa yapsın felsefesi ile yaklaşıyorsa artık çirkinliklerin önü alınmaz bir duruma gelmiş demektir. Haksız yere öldürülen, istismar edilen savunmasız, zavallı çocuklar, kadınlar, yaşlılar. Çöp kutularına atılan bebekler. Üç kuruşluk altını için öldürülen yaşlılar. Gözler önünde kaza geçirip acı içinde kıvranan insanları bırakıp, karşısına geçerek video çekip sosyal medya hesaplarında paylaşmak ya da başım belaya girer endişesi ile o halde bırakıp gitmek, hayvanlara eziyet etmek ve bundan zevk almak, yetim hakkı, kul hakkı yemek vs... vs....

Toplumumuzda daha nice tüyler ürperten, kanımızı donduran olaylara şahit oluyoruz ki bu toplum nereye gidiyor, sonumuz ne olacak? demekten kendimizi alamıyoruz. Görünen o ki toplum hiç de iyi bir geleceğe gitmiyor.
Oysa insanın en güzel süsüdür utanması, utancından dolayı yüzünün kızarması.İnsan olduğunun göstergesi. Utanmak insanın kalitesini gösteren bir güzelliktir. Utanan insan saygılıdır, edeplidir, güzel ahlaklıdır. Vicdan merhamet sahibidir. İnsana, hayvana, doğaya karşı merhametlidir. Emek vermediği şeye sahip olmak istemez. Hakkı ve halkı korur gözetir. Erdemli haya sahibidir.
Son zamanlarda maalesef bu güzel değerler önemsenmeyerek utanılacak ve unutulacak bir duruma getirilmek isteniyor. Üstat Necip Fazıl'ın yıllar önce Kahraman Maraş'ta yaptığı bir konuşmada;"“Pek yakında utanmaktan utanan bir nesil gelecektir.” sözünde ifade ettiği gibi artık utanmaktan utanan bir nesil yetişiyor.Utanması gerekenden utanmayan, ama utanmaması gerekenden utanan bir nesil…
Oysa medeniyetimiz haya üzerine kurulmuştur. Bu topraklar nakış nakış haya ve edeple inşa edilmiştir. Bu günlere kolay gelmedik. Lakin şuan baktığımızda, haya etmekten utanmaktan utanan, her türlü hayasızlığı sadece izleyen, sorgulamaktan, hesap sormaktan yoksun, kutsal değerleri önemsemeyen bir toplum ile karşı karşıyayız.

Kendimizi kapitalist dünyanın aldatıcı süsüne kaptırdık gidiyoruz. Her şeyimizi paraya endeksledik. Bizi bir arada tutacak ne kadar güzel değerler varsa onları sıradanlaştırdık. İnsana saygı hak getire. Vicdansızlık, merhametsizlik, edepsizlik, riya,adaletsizlik, kap kaççılık, adam kayırma, diz boyu. Rabbena hep bana demekten, yardımlaşmayı paylaşmayı unuttuk.

Toplum olarak öylesine kanıksadık öylesine kabullendik ki utanmak, yüzümüzün kızarması şöyle dursun, görmezden anlamazdan geliyoruz çoğu şeyi.. Hal böyle iken mutsuzluk ve huzursuzluk peşimizi bırakmıyor.

Bedirhan Gökçe'nin Beyaz Menekşe isimli şiirinde ifade ettiği gibi;

..."Eskiden utanınca yüzü kızarırdı tüm ergenlik kızların
Şimdi yüzü kızarınca utanır oldularsa suçu kimde bunların...!
Kuzum değişmeyen neydi? eskiyen ne?
zaman mıydı değişen? Yoksa değişmek, kirlenmek için bahane miydi?
Biz mi büyüdük ? Ar yıkanmaz mı utançla?
Geç mi kaldık? Yoksa geç mi kaldık,
avuçlarımızdan kayıp giden sabahla"

Peki sizce suç kimde?

Muhabbetle

Hanife Mert

YENİ KİTABIM YOLCULUK ÇIKTI!

Uzun bir aradan sonra merhaba diyerek yeni döneme başlamak istiyorum. Bir süredir bloğumdan ve   değerli blog arkadaşlarımdan uzak kaldım. S...