24 Mart 2012 Cumartesi

Suskunluk!!



Dilsiz değildir suskunluk, 
çok şey anlatır anlayana... 
Kelimelerin anlatamadıklarını haykırır aslında... 
Bir kaçış değildir susmak, 
bir bakıştan çok daha fazlasıdır... 
Sessiz çığlıkların bir adım ötesidir... 
Hayata olan öfken, insanlara olan kırgınlığın, 
ve daha nicesi saklıdır içinde sukunetin.. 
Rest çekmenin 
''Asıl' halidir anlayana SUSKUNLUK..
alıntı

23 Mart 2012 Cuma

“Ne” iseniz “O”nu Olunuz!!!

İnsanın en büyük açmazı, ne ise onu olmasını becerememesidir. İnsan olmak başlı başına bir ayrıcalıktır. Çoğu zaman da görevle sorumluluk birbirlerine karıştırılır. Görevde katılık vardır, özgürlük yoktur. Sorumlulukta katılık yoktur ama, özgürlük sınırsızdır. Sorumluluk; kişinin kendi özünü, insanlığını hissetmesi durumudur. 

İnsanın oluşturduğu karakteri, yaşamı boyunca karşılaştıklarına gösterdiği tepkilerin ruhundaki izdüşümüdür. Bir yerde çevresiyle karşılaşması ve buna tavır koymasıdır.
 

Yaşamını kolaylaştırdığı anda benimsediği durum tembelliği, kendini koruma içgüdüsüyle çevresine tavır koyması saldırganlığı yapısının temel taşı durumuna getirir. Bunlar ailelerin, toplumların kalıt bıraktıkları özellikler değil, bir arada yaşamanın, birbirlerinin oluşumlarına bakarak kendilerini geliştirme ve benzetme gereksinimidir. Kişinin kendini bilmesi, zihinsel acılarının noktalanmasıdır.
 

Gösteriş yapmak, büyüklük taslamak, hava atmak bugün en yaygın ve kangrenleşmiş bir durumdur. Kişinin olduğundan fazla, olduğundan başka görünme isteği, yalancı ve cilalı bir görüntü sergileme tutkusu, toplumun değer ölçülerinin kendisinde yarattığı en acımasız örneklerdir. “En büyük güçlülük insanın gerçek kimliğine razı olmasıdır.”
 

Paraya, üne, şana, güçlüye gösterile gelen olağanüstü itibar ve iltifat, insanı ister istemez böyle olmanın üstünlüğüne ve faziletine inandırır. Zayıf kişi hep beğenilmenin, güçlenmenin, iltifat görmenin peşindedir. “İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkun.”
 
    Ekrem Öztürk

Bir Millet Utanmayı Unutmuşsa...




Hintlilerin bir atasözü vardır. Derler ki:“Bir gün mes’ûd olmak isterseniz, yeni bir elbise giyiniz. Bir sene mes’ûd olmak isterseniz, evleniniz.Bir ömür boyu mes’ûd olmak arzusunda iseniz, namuslu olunuz...”

Hintlilere hak vermemek mümkün değil. Hayâsını kaybeden insanlığın haline baktığınız zaman bu sözün doğruluğuna insanın kalıbını basması gerekiyor. Hayâsı olmayanların mes’ûd olduğu, mutlu olduğu, huzurlu olduğu görülmüş şey değildir.

Napolyon’un kız kardeşi Altes çıplak bir heykelini yaptırdığında hizmetçilerinden biri kendisine şu soruyu sorar:- Aman Altes! Böyle çırılçıplak mı poz verdiniz? Altes şu cevabı verir:- Evet! Ne sakıncası var? Odam sımsıcaktı.Hayâsını yitirenler düşünme kabiliyetini de yitirirler. Altes bunun en müthiş örneğidir.

Aristo’ya sorarlar:- Kadınlarda en çok hoşa giden şey nedir?Aristo şu cevabı verir:- Yüzlerinde hayâ neticesinde hâsıl olan kızarmadır.Kadın, çok garip bir varlık. Garipliği elinden gelen varlık. Hayâ duygusu ile kızartamadığı yanağını boya ile kızartmakta!Hayâ perdesini kaldıranlar, alın damarını çatlatanlar, iffet örtüsünü yırtanlar insanlardan utanmazlar...

Utanmayı kaybetmiş insan, insanlığını da kaybeder. Şair ne güzel ifade etmiş:“Gecelerin sonunda korkmuyorsan,Her istediğini işle, utanmıyorsan.Dünyada ve yaşayışta hayır kalmaz,Hayâyı ortadan kaldırırsan.”Başka bir şairin söylediklerini de okuyalım. O da diyor ki:“Bir günah eden kişi bin gün ahh etmek gerek,Bin günahın sahibiyem bir gün ahh’ım yok benim.”

Efendimiz Aleyhisselâtu vesselâm buyurur ki:“İnsanların senden görmesini sevmediğin bir işi yalnız kaldığın zaman da yapma!”İnsan yalnız kaldığı zaman da bile onu gören Allah’tır. İnsanın sağında solunda yaptıklarını yazan melekler vardır. Bundan dolayı yalnız olduğunu sandığı zamanlar bile insanı görenler vardır. Onlardan hayâ etmelidir. Utanmanın gerçeği budur. Hayânın hakikisi budur.Hayâsızlık insanı rezil eder.

Şair, bu duygu için Allah’a yalvarır:
“Göster Allah’ım bu millet kurtulur tek bir mucize,Bir utanmak hissi ver gaib hazinenden

İsterdim ki..





İsterdim ki, her gidişin bir dönüşü olsun! Ardından buğulu gözlerle el sallayanların, yüzlerinde kocaman bir gülümsemeyle kollarını açtıklarını da görebilsin her insan!

İsterdim ki, söylenmemiş sözcüklerin, kurulmamış cümlelerin değil, sadece; söylenmişlerin, kurulmuşların pişmanlığını duyalım; “üzgünüm!” diyecek zamanımız olsun!
 Bağışlanmayacak kadar büyük olmasın suçlar!
 
İsterdim ki, sığınacak bir liman bulabilelim fırtınanın ortasında; yürek dardayken, “vazgeçme!” diyecek dostlarımız da olsun!

İsterdim ki, kaybetmeden önce ağlamayı, söylemeden önce düşünmeyi, nefretin tuzağına düşmeden tartışmayı da bilelim.

İlla, “savaş” tehdidi altındayken atmayalım, “barış” çığlıklarını...
İlla, sevilmemiz gerekmesin, sevebilmek için!

Dünyanın yalan olduğu genellikle bilinir de, hani bazen söyletirler insanı; “Dostluk, sevgi yalanmış!” diye... Gelip geçici dense, dilimizin ucundadır; şan, şöhret, güzellik... İsterdim ki, kimsenin aklından çıkmasın, gelip de geçtiğimiz...

Bir yolculuğu güzel yapan, yanımızdaki insanlardır ve her birimiz, bizlere ödünç verilmiş bir hayatı yaşarız. İsterdim ki; kadri, kıymeti bilinsin; aynı zaman dilimini paylaşıyor olmanın!

Kimse susmasın konuşması gerekirken; sadece, kazanacakları kavgalara girişmesin insanlar!

Düşlerimiz olsun, kimsenin cesaret edemediği türden!

İsterdim ki; acı rehberlik etmesin mutluluğa; ölüm, gözümüze sokup durmasın hayatı; hasrete ihtiyaç duymasın vuslat!

İhanetin karası sürülmesin alnımıza, ayazı vurmasın gözlerimize; kağıt üzerindeki gibi, öylece durmasın yüreğimizde sevgi, bir işe yarasın!

Yaşlılar kimsesiz, gençler yarınsız kalmasın. Hazan değmesin gülümseyen yüzlerine çocukların! Başı önde gezmesin insanım; aynalar, kırılmasın utancından!

Bana dokunmayan yılan bin yaşamasın, çuvaldızı tatmadan, saplanmasın iğneler!

Boşlukta sallanmasın uzatılan hiçbir el; bulunsun, her selama bir karşılık veren!

İsterdim ki; acılar acımız, sevinçler sevincimiz, haksızlıklar kavgamız olsun!

İsterdim ki; hepimizin bir türküsü olsun yüreğini titreten, bir şiirimiz olsun umudun tükenmediği, bir amacımız olsun, uğruna bir ömrün harcanacağı türden... Bizsiz, bir hiç olsun şu kainat!

Gel gör ki, mükemmel bir dünya değil yaşadığımız; görünen o ki, mükemmel de olmayacak; ne O, ne biz!

“Bir insanı sevmekle başlayacak her şey!” demiş, Sait Faik Abasiyanik...
İsterdim ki, bir insani sevmekle başlayalim!

18 Mart 2012 Pazar

Dostluğun, Kardeşliğin, Minnettarlığın Olmazsa Olmazı....VEFA






Vefa ne sadece bir semt adı,ne de boza markası hani herkesin dilinde ki klişeleşmiş olduğu gibi.Vefa yok olan erdemlerden.Eskilerin deyimiyle dostluğun,minnettarlığın,insani bağların olmazsa olmazı. 
Vefa özlem dolu,sıcacık bir kucaklama...Vefa dost olmak demek...Vefa zor zamanları beraber aşmak demek..Vefa hiç bir şeye benzememek.Sanırım en kıymetli.güvenin en yakın arkadaşı,belki de olmazsa olmazı, gerçeğin sağlaması, her kaybedilenin arkasından baktığında bulduğun tek eksik, fark etmeden atladığın, yaşamadan anlamadığın, herkese veremediğin, zorlasanda hissedemediğin.
“Sözünü tutma, borcuna sadık olma” diyor sözlük. Yani bir şeyin karşılığı olarak verilen/ödenen anlamına geliyor. Verilen bir sözdür ve bu sözü yerine getirmek “vefa”dır.
  Zaman zaman hayatınızın sekteye uğradığı,işlerin ters gittiği olmuştur.O dönemlerde sanki her şey üst üste geliyormuş gibi hissedersiniz.Psikolojide kriz dönemi diye adlandırılan bu süreçte, aldanmışlığın ve kandırılmışlığın üzüntüsünü yaşayabileceğiniz gibi, terkedilmişliğin ya da unutulmuşluğun acısını da çekebilirsiniz.Yanlış anlaşılmanın,düşmanlıkların hedefi de olmuş olabilirsiniz.Hayatın bir anlamı kalmamış,hiçbir beklentiniz karşılanmamış gibi de gelebilir.Geçim sıkıntısı ve ekonomik problemlerde sizi sarsmış olabilir.Her ne olmuş olursa olsun insan bu döneminde dost dediklerinden vefa bekler.Vefa her zaman dosta destek olmaktır.Vefa kendisine zamanında yapılanla karşılık vermektir.Kötü duruma düştüğünüzde de,iyiyken yanınızda olanların sizi arayıp sormasıdır.
  Gün gelir hayat sizin istediğiniz yönde ilerlemez. Hatalar yaparsınız.Beklentileriniz boşa çıkar.Her gününüzü sizinle paylaşanların yine yanınızda olmasını beklersiniz.Vefalı dostlar yanınızda olur.Vefasız ise ne arar ne sorar.Dostluğun anlamını ve gerçekliğini kayıtsızca katlederek kaybolur gider.Gün gelir siz yine eski gücünüze kavuşursunuz.
  Vefalı dostlar hayatta en yalnız olduğumuz anlarda; en güzel gülüşleri,en samimi bakışlarıyla ışık tutarlar yolumuza. Geçmişten bir gölge gibi yanımızdadırlar. İçimizdeki umutsuzluğu yok etmektir görevleri. Bekledikleri tek karşılık gözlerimizdeki ışığı görebilmek,umudu yeniden yüreğimizde yeşertebilmek,kaybetmeden görmeyi başarabildiğimiz güzelliğe bizi ulaştırabilmektir. Yıllarca birçok tanım yapıldı vefa ve dostluk üzerine.
  Hep bize umut vermesini, güç vermesini beklediğimiz insanlara biz ne veriyoruz ? O görmeden görebilmek, istemeden yanında olabilmek, onu sorgulamamak, sadece yol göstererek yanında olabilmek .Bunları ne kadar becerebiliyoruz acaba ? Herkesin kendi kararlarını alıp onları uygulama özgürlüğü olduğunu bildiğimiz halde neden kendi beklentilerimizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz dostlarımızın hayatında? Biz şekillendirmeye çalışıyoruz onun kendi doğrularını unutup hayatını.Oysa vefalı olmak yapmaya çalıştığımız şeyi gerçekten onu düşünerek yapmayı ona her durumda destek olmayı gerektirir. Hep unutuyoruz, arkadaşımız da olsa, çocuğumuz da olsa,dostumuz da olsa onun kendi hayatini oluşturmaya hakki olduğunu, kendi doğruları olduğunu ve bize her ne kadar yanlış gelirse gelsin onlara saygı duymayı.
 Dün ya üzerinde çok az insan var kendi hayatını yaşarken, başkasının yanlış yapabilme özgürlüğünü görebilen ve buna saygı duyabilen. Vefalı dost; senin yanlışlarını görüp sana fikir veren, ama bunu yaparken asla üzerinde otorite kurmaya çalışmayan, yanlışlarını görüp sana aktaran ama asla sorgulamayan,kötü zamanda bile sen istemeden yanında olan kişidir.Sana hırsız,sana katil,sana deli ve benzeri şeyler yakıştırıldığında da yanında olandır.Yoksa yanımda olduğun sürece yanındayım diyen kişi değil...
denilir ki;
Vefa, arkada bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamaktır..
Vefa, dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere,
hayallere ihanet katmamaktır…
Vefa, sadece ‘has’ların vasfıdır! Nisyan yani unutmak ise ‘ham’ların...
Bedene tutsak olmuş hoyratların nasibi yoktur vefadan!

Ve öğrendik ki; sadece “gönlümüzün kitabında; bize bir defa selâm vereni kıyamete kadar unutmayız” düstûru kayıtlıdır diyenlere vefalı olunmalı!

Vefa dostluk ikiz kardeştirler ve onları sevgiyle beslemek gerek...

Ahde Vefa...


Dün Canım olan Yarın Düşmanım olmaz benim 

Yaşananların hatırı hep saklı kalır. 
Hatırları hep sorulur selamları hep alınır… 
Sildiklerim vardır bir de, 
onlar yanlışlarım ve pişmanlıklarımdır. 
Adları anılmaz hatırları sorulmaz. 
Sadece beddualarımdır. 
Vicdanla birlikte Şeref ararım ben sevdiklerimde. 
Her zaman doğru değildir elbet seçimlerim 
Zaman gelir şerefsizleri de severim 
Her yerde gözüm kulağım vardır benim 
“Eksik söylemek yalan söylemek değildir” mantığındaki “Çok Dürüstler”? 
Beni değil kendilerini kandırırlar yalnızca. 
Bilmezden gelişimaptala yatışım Kaybetme korkumdan değil 
"Karşımdakinin yalan söyleme potansiyeline olan merakımdandır!!!..." 
İnkar olmaz benim hayatımda, Yaşananı “yaşanmamış” saymam 
Sayanları da SAYMAM, kelimelere sığmaz Sayfalar sürer beni anlatmak 
Ama ne kadar anlatılırsa anlatılsın 
Yaşayan bilir beni yaşamayan anlamaz 
Ağırdır sevmelerim her yürek taşıyamaz 
Büyüktür umutlarım her omuz kaldıramaz...
alıntı

ÇANAKKALE ZAFERİNİN 97.YILI KUTLU OLSUN..

Âsım'ın nesli diyordum ya, nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar.
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

MEHMET AKİF ERSOY- ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ ŞİİRİNDEN 
18 MART ÇANAKKALE ZAFERİNİN 97.YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN..TÜM ŞEHİTLERİMİZİ MİNNET ve ŞÜKRANLA ANIYORUZ. NUR İÇİNDE YATSINLAR..

Halimiz Ortada

  Dün, uzun süredir görüşemediğim bir arkadaşım aradı beni. Görüşmememizin özel bir nedeni yok. Hayat gailesi işte... Kendimizi öylesine kap...