milli şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
milli şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Nisan 2013 Pazar

BAYRAĞIM

Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, 
Kız kardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü! 
Işık ışık, dalga dalga bayrağım, 
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. 

Sana benim gözümle bakmayanın 
mezarını kazacağım. 
Seni selamlamadan uçan kuşun 
yuvasını bozacağım. 

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... 
Gölgende bana da, bana da yer ver ! 
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar. 
Yurda ay yıldızın ışığı yeter. 

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün. 
Kızıllığında ısındık, 
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün. 
Gölgene sığındık. 

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan; 
Barışın güvercini, savaşın kartalı... 
Yüksek yerlerde açan çiçeğim; 
Senin altında doğdum, 
Senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen !
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim !
ARİF NİHAT ASYA

17 Mart 2013 Pazar

Çanakkale Şehitlerine!!





Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? 
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. 
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- 
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. 
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! 
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' 
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, 
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! 
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, 
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. 
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, 
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! 
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: 
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. 
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... 
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! 
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, 
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, 
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; 
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. 
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... 
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. 
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, 
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. 
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; 
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; 
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; 
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. 
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, 
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. 
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; 
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... 
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, 
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. 
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, 
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. 
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, 
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre. 
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... 
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! 
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; 
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman? 
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? 
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm. 
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, 
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; 
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi; 
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi. 
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: 
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek. 
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... 
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, 
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, 
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! 
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! 
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. 
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... 
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. 
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. 
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... 
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına; 
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; 
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, 
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; 
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, 
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; 
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, 
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, 
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; 
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; 
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... 
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, 
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, 
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... 
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, 
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; 
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; 
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, 
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... 
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, 
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

18 Mayıs 2012 Cuma

19 MAYIS GENÇLİK VE SPOR BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN..


Bütün Ümidim Gençliktedir demiş Atam.. O gençlik Ata'sının izinde bundan kimsenin şüphesi olmasın.. Bu vesile ile kızımın (Merve Mert) İlköğretim7-8. sınıfta kendi  kaleminden dökülen o güzel temiz saf duyguların kağıda yansımasını  bir demet  halinde siz değerli dostlarımla  burada paylaşmak isterim, izninizle.


 ÇANAKKALE
  
Umutsuzluk almıştı dört bir yanı,
 Uğruna destanlar yazılan kötü bir anı
 Duyuldu dört bir yanda şanı
 Bakıp geçme Çanakkale’yi tanı!

          Mücadelenin en mukaddes örneği
          Çanakkale destanı Türk’ün yüreği
          Düşman öptü bükemediği bileği
          Sonunda oldu ulusun tek dileği…

 Orduları güçlü ve mağrurdular,
 Her bir yandan karşımıza durdular.
 Türkü yok etmek için pusu kurdular;
 Geçemeyince de hep kudurdular…

          Dünyalara bedel tek Türk neferi
          Atatürk’üm önde, gürler: İleri!...
          İman dolu göğüslerdi siperi,
          Dar ettik düşmana denizleri…

 İngiliz, Fransız, Anzak, fark etmez,
 Bin  ulustan asker bize kırk etmez;
 Türk oğlu bu vatanını terk etmez,
 Dünya bildi: Çanakkale geçilmez.

        Türk’ü küçük gördüler, ezmeye çalıştılar
          Dağları denizleri inatla dolaştılar
          Derslerini aldılar kaçmaya alıştılar
          Yalandan dost oldular yalandan barıştılar.

 Bir daha denemeyi isteyip gelirlerse
 Yurdumun her karışı olur bir Çanakkale
 Mavi gözlüm, Sarı Paşam canlanır
 Ay yıldız kalplerde yine şahlanır!..

                                                         Merve MERT
***********************************************
 BAYRAĞIMA…

 Uzanan hain eller
Birer birer kırılsın
Sana yan gözle bakan
Bütün gözler kör olsun

Kumaşındır kanımız
Yıldızındır şanımız
Hilalin imanımız
İlelebet var olsun

Kim güç yetirir sana,
Ben şaşarım usuna?
Kılıç ve ok vız gelir
Ulubatlı Hasan’a…

Bütün dünya bilir ki
Bir tek Türk kalsa bile
Al bayrak gönderinde
Dalgalanır şerefle

Her Merve bir Mehmetçik
Her Mehmetçik bir Kemâl
Geçmişte gelecekte
Türke yoktur izmihlâl…

MERVE MERT


MERSİN 12 Nisan 2005

AY YILDIZ

Göklerde dalgalan hep
Gölgen vatanım benim
Denizlerde kara ol
Resmin Limanım benim
Uğrundu ölmeyenler
Nasıl Ben Türk'üm desin
Geçmişim, geleceğim
Rengin kanımdır benim
Bayrak vatan demektir
Ay yıldız canım benim 

                                                MERVE MERT



 80. YAŞ GÜNÜ

 Gökyüzünde bir yıldız,

Hilalin kollarında;

Parlıyor gece gündüz

  Uygarlık yollarında.

             O yıldızın adıTÜRK,

             Soyadı CUMHURİYET !    

               Atamın emaneti,

               Yaşasın ilelebet…

 Dalgalansın ay yıldız,

Yüce dağlar başında;

Bir genç bin umut dolu ,

Bu genç seksen yaşında !..

                                          Düşmanına korkular,

                                           Dostuna güven verir,

                                            Karanlıklar, güçlükler;

                                            O tunç göğsünde erir.

Ey Türk genci sevin, coş,

Gururla dik başını.

Bu genç Cumhuriyet’in

Kutla SEKSEN Yaşını.

                  MERVE MERT

                 Mersin, Ekim 2003

 **********************************




18 Mart 2012 Pazar

ÇANAKKALE ZAFERİNİN 97.YILI KUTLU OLSUN..

Âsım'ın nesli diyordum ya, nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar.
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

MEHMET AKİF ERSOY- ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ ŞİİRİNDEN 
18 MART ÇANAKKALE ZAFERİNİN 97.YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN..TÜM ŞEHİTLERİMİZİ MİNNET ve ŞÜKRANLA ANIYORUZ. NUR İÇİNDE YATSINLAR..

Utanmayı Unuttuk mu?

 Eskiden büyüklerimiz "Utanmıyorsan, dilediğini yap!" derdi. Çünkü utanmayan insan, her türlü kötülüğü, haksızlığı, ahlaksızlığı y...