Günlerdir içimi dağlayan acı, hüzün , nefret ve kızgınlıkla karışık duygular adeta elimi kolumu, zihnimi, fikrimi esir aldı..Ne okuyabiliyor, ne yazabiliyor ne de bir fikir yürütebilecek gücü kendimde bulamıyordum. Öyle sanıyorum ki, bu hal bir çoğumuzda da mevcut..
Çünkü Millet olarak,sevinç ile başladığımız kutlu "bayramımıza kan damladı"..Sevinçlerimiz göz yaşına, yürek acısına, kızgınlığa isyana dönüştü.. Daha hayatı anlamadan öğrenmeden tanımadan ateş topuna döndürülen minicik bedenler, suçsuz, günahsız, habersiz nice insanların hunharca, gaddarca, kalleşçe son verilen hayatları.. Hayatının baharında kimi baba olmaya aday, kimi eş, kimi de hasret ana, baba, kardeş..Hain bir kurşun yada habersizce,kalleşçe patlatılan mayın devirir gencecik fidanları ve sonlandırır her birinin yarım kalan hikayelerini..Bu acılara yürek dayanır mı?
Ülkenin bu hale gelmesinden, terörün tırmanıp şehirlere kadar inmesinden, suçsuz günahsız insanların, gencecik fidanlarımızın gençliklerinin baharında hayatlarının son bulmasından, kanlarının son damlasına kadar, en az insanlıkla uzaktan yakından alakaları olmayan caniler kadar, bunlara prim veren ,uyguladıkları yanlış politikalarla şimaran ve semirip palazlanmalarına fırsat veren basiretsiz, sorumsuz, Milletin Meclisini işgal eden hükümet ve yandaşları da sorumludur.. Halkın karşısına geçip timsah gözyaşları dökmek,terörü lanetlemek onları sorumluluktan asla kurtarmayacaktır.
Ülkemizin bu günlere gelmesinde en büyük etken; bu güne kadar ülkeyi yönetenlerin, halkın önünde hiçbir zaman inandıkları gibi konuşmamaları,verdikleri sözleri tutmamaları, kendilerini bulundukları makama getirenin halk olduğunu unutmaları, halkı bir "anlam kargaşası"na sürüklemiştir. Halka açık ve net olarak doğruları söylemedikleri için de,oluşan anlam karışıklığı halkın da aklını mantığını karma karışık olmasına neden olmuştur. Bu kafa karışıklığı halkın huzurunu kaçırdı.Milletin huzursuz olması toplumun düzenini bozdu. İşte, toplumun düzenini bozanlardır ki, bugün "devlet" yapısının da tehlikeye düşmesine sebebiyet vermişlerdir:
Vatan için elbette ölmek kutsaldır; fakat esas olan ölmeden yaşayarak vatanı sevmektir. Siyasilerimizin asıl amacı, askerlerimizi yaşatarak yurdunu sevdirmek olmalı, onları ölüme göndererek vatan sevdirilmez.
Ancak bunu anladıklarında görevlerini tam olarak icra etmiş olacaklardır;aksi halde, bunca şehidin, suçsuz günahsız insanların vebali üstlerinde bir "kan lekesi" gibi iz bırakacaktır.
İçinde bulunduğumuz bu zor günlerde Millet olarak bizlere düşen başımız dik ve ümit var olmak, şucu bucu ayırımına girmeden bir ve beraber olarak birbirimize kenetlenmek, vatan sevgisini her şeyin üzerinde tutmaktan başka çaremiz olmadığının bilincede hareket etmektir..
Hanife Mert