5 Mart 2012 Pazartesi

GEÇTİ BOR'UN PAZARI


Başta kavak yelleri estigi günler hani?
Umdugumuz neşeler, şerefler, ünler hani?
Beklenilen alayli, şanli dügünler hani?

Servi gibi umitler döndu birer igdeye,
Geçti Bor`un pazari, sür eşegi Nigde`ye!

Sende cevher var imiş, onu herkes ne bilsin?
Kimler böyle zügürtün huzurunda egilsin ?
Şöyle bir dairede müdür bile degilsin,

Ne çıkar ögrenmişsin mesahasi (pi) diye,
Geçti Bor'un pazarı sür eşegi Nigde`ye

Bilmem ki ne olmaktı senin gayen, maksadın?
Fare gibi kitaplar arasında yaşadın,
Ne dans ettin, eglendin, ne de sevdin kız, kadın,

Kim dedi ey serseri gençligine kıy diye ?
Gecti Bor`un pazari, sür eşegi Nigde`ye!

Gönul ne çalgi ister, ne eglence, ne de dans,
Ne güzel kadınlarin önlerinde reverans,
Kapandıkca kapandı bunca yıldır kahpe şans,

Ihtiyarlik gölgesi perde çekti dideye,
Gecti Bor`un pazari, sür eşegi Nigde`ye!

Firsati iyi kolla, olma sakin dangalak,
Genc iken vur partiyi, durma, ye, keyfine bak,
Sonra ic sampayyalar, viskiler, bardak bardak,

Dokunuyor uc kadeh simdi bizim mideye,
Gecti Bor`un pazari, sur esegi Nigde`ye!

Hasan`in boregine vaktinde yetismeli,
Hic durmadan govdeye atistirip sismeli,
Yanip da kavrulmadan mukemmelen pismeli

Sonra seni almazlar hicbir yere cig diye
Gecti Bor`un pazari, sur esegi Nigde`ye!

Namdar Rahmi Karatay

4 Mart 2012 Pazar

Hayatın Anlamı, Mutluluğun Mayası Sevgi..

Düzenle

Hani bazen öyle anlar vardır ki, sevgide sınır tanımazsınız..Yüreğinizi öylesine açarsınız ki, başka bir şey düşünmeniz adeta imkansız hale gelir. Öyle ki, tek gayeniz hayatın getirdiği kargaşanın derinliklerinde kaybolup, yaşanamayan,yüreğinizin tozlu raflarında bir kenara atılan, unutulmaya yüz tutan gönül ilacınızı o tozlu gönül hanenizden çıkarmak ve sunmak..
Çünkü insan sevgisiz yaşayamaz. Hayatın anlamı, mutluluğun ilacı, insanın mayası sevgi..İnsan özünden uzak kalabilir mi? Sevgi sözde değil özde yaşanır. Dolayısıyle yüreğinde özünde bunu hissedemeyenlerin, kalpsizlerin, merhamet vijdan duygusundan yoksun, hayatı madde üzerine şekillendirenlerin sevgiden söz etmesi mümkün mü?
Hem dünya nimetlerine sıkı sıkıya bağlanacaksın, hem maddi kazanımların ince hesapların peşine düşüp hırsına hırs katıp önüne çıkanları ezip geçeceksin sonra da sevgiyi yaşamaktan söz edeceksin .. Bu anlamda bir sevgi ancak sözde ifade edilen öze inememiş bir sevgidir..Böyle kişilere sevgi ile yaklaştığınızda; karşılık olarak gördüğünüz tepki size bir tokat gibi gelir. Neye uğradığınızı şaşırır, duygu dünyanızda adeta şok etkisi yaşarsınız, travma geçirirsiniz. Kendinize gelmeniz zaman alır.
Sevginin en çok yazılıp konuşulduğu dönemdir,içinde yaşadığımız dönem..Zira, yaşayan azaldıkça konuşanlar çoğalıyor..Konuşulan ve yazılan sevgi yürekte taşınamayan taşan sevgidir. O yüzdendir ki, her gün karşılaştığımız asık suratlı, mutsuz, umutsuz,karamsar görünümlü insanlar yüreklerinde sevgi hissi olduğunu unutanlar yaşayamayanlardır.
Oysa, Sevgiyi asıl söyleyen,yaşamaya vesile kılan bedenin bütünüdür. Çünkü insanın içini gerçek manada sevgi donatırsa, bütün vücut ruhun dili olur. Sevgiyi yaşayan aldığı nefes, attığı adım sevgi olur. Sevgi ayrı ve özel bir eylem olarak görünmez sevende... Çünkü onun her işi, her sözü, her özelliği sevgiden ibarettir.Sevgi insanı, havasız susuz ekmeksiz yaşayabilir ama sevgisiz yaşayamaz.
Sevgide pazarlık olamaz. Herhangi bir ticari ilişki de alma verme hesapları da söz konusu değildir. Sevmek için bir sebepte gerekmez. Çünkü sevgi emektir, sevgi fedakarlıktır, sevgi sevdiğinde fani olabilmektir. Sevği, sevdiğinin “ hadi dediğinde” nereye ?diye sormamaktır...
Böylece sevmeyen ve böylesine sevilecek olanı bulamayan, sevginin uzağındadır.
Öyleyse, en çok sevilmesi gereken, bu muhteşem duyguyu yoktan yaratıp yüreklerimize hediye edendir. En çok sevgi, sevmeyi bize öğretene olmazsa, sevgiye saygısızlık yapılmış olmaz mı?

En çok Allah'ı sevmemek, sevginin öz kaynağından koparılmasıdır.
Kaynağından koparılan sevgi, sevgi olmaktan çıkar ve sahte bir görünüme bürünür. Her şeyin sahtesi kötüdür, çirkindir, çekilemez ama, sevginin sahtesi, ne yenir, nede yutulur. Sevginin sahtesi hiçbir şeye benzemez. Çünkü sevgi samimiyetle mayalanmadan kendisi olamaz, varlığını bulamaz, özelliklerini kazanamaz.


Bize bu güzel duyguyu bahşeden Rabbimize ne kadar şükretsek azdır..Sevgi ustası Yunus Emre’nin “Yaradılanı severim, Yaradandan ötürü” sözü ile bizler de yüreğimizdeki sevgi mayamızı eksiltmeyelim.Yaratılan her şeye karşı sevgi borcumuzu ödeyelim..Kaldı ki,hayatta ki mutluluğumuz, yaşama sevincimiz sevgiyi yaşamamızla mümkün oluyor.Yaşama sevinci sevgiyle kalplere doluyor…
Hanife MERT

İyi Niyetli ve Güzel Düşünceli Olmak..

Hüsn-ü zan, yani iyi niyetli ve güzel düşünceli olma insanın iç güzelliğini ve hayırhahlığının bir göstergesidir. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
Şu üç özelliği taşıyan müslümanın kalbinde hıyanet ve kin bulunmaz: Allah için ihlaslı amel, bütün Müslümanlara karşı iyi niyetli ve nasihatçı olma ve fikir ve amelde Müslümanlarla birlik olma.
Müslüman, insanlar hakkında zahirde görecekleri ile hükmetmeli: zan, şüphe, dedikodu ve evham ile başkalarına iftiradan uzak durmalıdır.
İnsanların gizli şeylerini ortaya çıkarmak, özel işlerine burnunu sokmak ve namusları hakkında ileri geri konuşmak müslümanın ahlaki vasıflarından değildir. Ancak Müslüman zahirde gördüğü ile amal eder. Ne gördü ise onu söyler. Şüphe ve zan ile hükmetmez.
Müslüman başkalarının aleyhinde konuşmaz. Zira kalben inanır ki konuştuğu her kelime bir melek tarafından kaydedilmekte, her hareketi yazılmaktadır.
" Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki zekatı öderler. Onlar ki ırzlarını korurlar.

"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allaha karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin. (Müminûn 23/1-5)
alıntı
 

Gülüşünü Sevdiğim Yar- Erdoğan Şimşek






Gülüşünü sevdiğim yar
Aklımdan öyle geçersinki
Sen öylesine esen bir yelsinki
Geçerken neler titrer bilmezsinki
Düşlerimde yolcusun sen
Varsın yada yoksun sen
Ben neylerim bu gönülü sensiz
Esipte gel birden habersiz
Erdoğan Şimşek


 

HAYAT...




Sonu belli olmayan bir yoldur hayat. Önüne ne zaman, neyin
çıkacağını bilemezsin.... Bazen bir şeyler alır götürür senden,
tutamazsın...! Bazen de hayatın getirdiklerinden kaçmak
istersin, ama kaçamazsın... Böyledir hayat, bir türlü
anlayamazsın...Ve bir gerçek vardır: "ACIYI tatmadan,
MUTLULUĞU tadamazsın...
Üzülme! Dert etme can!
Görebiliyorsan,
Dokunabiliyorsan,
Nefes alabiliyorsan,
Yürüyebiliyorsan,
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları söyleme bana
Elinde olanlardan bahset can!…
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek mi?
Yitirdiğin her ne ise
Bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış

Bil ki Güzellikler de var bu hayatta
Gel git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin?
“Hüzün olgunlaştırır”
“Kaybetmek sabrı öğretir...”
 
 
 
 
 
                                                       
 
                                                      

3 Mart 2012 Cumartesi

Keşkesiz bir hayat ve üç nokta...


 Resmin üzerine Tıklayınız…
Hani bazen kendini… Çok yalnız hissedersin ya,
Hani başını Bir dost omuza yaslayıp, Sessizce ağlamak Gelir ya içinden,
Hani bir şeyler içini karartır ya,  Keşkesiz bir hayattır istediğimiz…

Keşke noktalama işaretleri kadar insaflı olsaydı parantez, içlerine sığdırmaya çalıştığımız hayat, Her noktanın ardından cümleler kurabilseydik yeniden…
Yaşamı virgüller ile uzatabilseydik keşke…
Tırnak içine alınmış hayatlarımız olsaydı…

Eskiler öyle yaparmış…  SEVENLER,Sevdiklerine “Seni Çok Seviyorum” anlamına gelen satırların sonuna üç nokta -…- koyarmış…
Ve üç nokta koyabilseydik tüm sevgilerin arkasına…

Keşkesizliği hedeflerim ben hayatımda… “Evet ya da hayır” hep sevimli gelmiştir bana… Hayatı düz çizerim... Zikzaklarım yoktur… Kaybetmişsem boynumu eğerim… Kazanmışsam zaten benim olmuştur……
Keşkesiz bir insanımdır... Yanında yaşadıklarımız...  Yâda dostlarımız…
Karsısında zavallı gibi görünmekten korkmadığımız, bizi değiştirmeye değil, zenginleştirmeye çalışan, yargılayan değil, kendimizi sorgulamamıza yardımcı olan birimidir yitirilen?
Sabahın 3'ünde çaldığımız kapısını açtığında, tek kelime etmeden kollarına atılıp ağlayabileceğimiz bir insan mıdır keşkesizliği bu şekilde dillendiren?
Nedenlerini merak etse de, gözyaşlarımızın dinmesini bekleyecek kadar anlayışlı, titrek sesimiz ve telaşlı cümlelerimizi sükûnetle dinleyecek kadar sabırlı, acımızın bir kısmını kendine yük edinecek kadar cömert ve yürekli insanlar mıdır dost diye seçtiklerimiz?
Sadece sohbeti değil, sessizliği de sıkıcı olmayan; yalnızlığımızı unutmak için varlığı, eksikliğini hissetmemiz için yokluğu kâfi gelen insanlara mı dostum deriz?
Başımıza gelen güzel bir şeyin coşkusu yüreğimize sığmadığında, saate aldırmayıp telefona sarıldığımız ve karsımızdaki uykulu sese "Kulaklarına inanamayacaksın" diye bağırdığımızda, "Sabahı bekleyemez miydin?" demeyen biri midir gerçek bir dost?
Güzel bir film izlediğimizde, keşke O da olsaydı dediğimiz, okuduğumuz bir kitaptan bahsedebildiğimiz ve en mahrem sırlarımızı anlattıktan sonra rahatça uykuya dalabildiğimiz bir sırdaş mıdır yoksa?
Konuşurken gözlerimizi kaçırmadığımız, kendimizi saklamadığımız ve yüzümüze en acı gerçekleri haykırırken bile darılmadığımız yalnızlığımız mıdır dost dediğimiz insanlar?
Ne bileyim, ayni fikirde olmasak da uzlaşabildiğimiz, köprüleri atmadan da tartışabildiğimiz, her savaştan birlikte ve biraz daha güçlenmiş bağlarla çıktığımız insanlar mıdır dost payesi verdiklerimiz?
Tanıdığımızı sanırken, daha keşfedilmeyi bekleyen nice el değmemiş duygular ve düşünceler taşıdığını gördüğümüz; sürekli bizi şaşırtan kendimiz midir onlarda sevdiğimiz?
Dostluk bir ruhun iki ayrı bedende yaşamasıdır…  Başka bir bedende toprağa verdiği ruhunun yasını mı tutmaktadır? Paylaştığı her şeye ölüm de mi dâhildir?
Acaba, neyi kaybedeceğini, dostu ölmeden önce fark etmiş midir? Ya biz; her şeyi paylaşmanın, iddialı ve gerçek dışı geldiği günümüzde, sahip miyiz gerçek bir dosta?
Ya da adımızın önüne dost sıfatı koyan insanlar var mıdır hayatımızda? Yoksa kendimizi sevmeyi başaramadığımızdan, şaşırıyor muyuz bizi sevdiğini söyleyen birinin varlığına, inanamıyor muyuz yanımızda kalmasına ve uzaklaştırıyor muyuz içten içe bizi sevmesini istediğimiz insanı kendimizden?
Ve bir gün, bir el daha kayıp gittiğinde avuçlarımızdan, kendi mezarımızın başında ağlayacağımızı biliyor muyuz?

İş işten geçmeden önce teşekkür edebiliyor muyuz sevdiğimize, hiç değilse bizi sevdiği için…

alıntı

Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman - Bedirhan Gökçe






Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırırsa beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.



Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.



Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.



Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.


Bahattin Karakoç

Utanmayı Unuttuk mu?

 Eskiden büyüklerimiz "Utanmıyorsan, dilediğini yap!" derdi. Çünkü utanmayan insan, her türlü kötülüğü, haksızlığı, ahlaksızlığı y...