Uzun süredir ara verdiğim bloğumda, içinde bulunduğumuz zamlı elektrik, doğal gaz faturalarını, zamları, üç haneli olan enflasyonu, işsizliği, coviti düşünmeyi bir kenara bırakıp bir nebze de olsa kendimizi stresten soyutlayacak bir yazı yazmayı düşünmüştüm. Bu mümkün mü? Masum insanların katledildiği,
yerinden yurdundan edildiği bir günde böyle bir yazıyı hazırlamaya vicdanım el
vermedi. Ben de dilim döndüğünce sözüm yettiğince savaşın insanlığa ve tüm
canlılara olan olumsuz etkilerinden bahsetmeye çalıştım.
Derler ki;
"Yaşadığın yeri; cennet yapamadığın müddetçe, kaçtığın her yer
cehennemdir." sözünden yola çıkarak yaşadığı yeri güzelleştirmek için yaratılan insan, var
oluşundan beri kendini hep bir mücadelenin içinde bulmuştur. Bu mücadele;
yaşanılan yere, zamana ve gelişen şartlara göre değişiklik gösterse de çoğu
zaman güç savaşına dönüşmüştür. Yaratılışı aynı olmasına rağmen kendinden daha
zayıf, daha güçsüz, daha farklı olanı ezerek, ötekileştirerek, onun varlığını
yok etme pahasına, kendi varlığını ortaya koyma savaşını vermektedir.
Hepimizin bildiği gibi
dünyada rahat ve huzur yok. Dünyayı yaşanmaz kılan insanların huzurunu bozan ve
onu yaşamdan koparan yine insan değil mi? Buna sebep onun cahilce tutum ve
davranışlardır.
Her ne kadar yıllar,
yüzyıllar geçse ve bilim ilerlese de; atların, eşeklerin, develerin yerini
arabalar, trenler, uçaklar alsa da; bilgisayar, internet, bilgi çağında olsak
da; insanların eğitim seviyeleri yükseltilip zihniyetleri değişmediği için
sorunların çözümünde bir arpa boyu yol alınamamıştır. Geçmişte yaşananlardan
ders alınmamış ve tarih her daim tekerrür ettirilmiştir.
Şu an olduğu gibi ortalık
yangın yerine döndürülmüştür. Her yerden kan, irin, kin, nefret, zulümler,
ölümler fışkırmaktadır. Nehirlerden su yerine kan akmaktadır. Sabi sübyan ne
olduğunu anlamadan, dünyayı tanımadan, hayatı anlamadan katledilmekte...
İşkenceler, tacizler, tecavüzler, haksızlıklar, hukuksuzluklar, saygısızlıklar,
sevgisizlik, güvensizlik sonucunda; karamsarlık, umutsuzluk ve korku sarmış
bedenleri... Açlık, sefalet, ihanet, vicdansızlık karartmış yürekleri.
Sebep tıpkı Rusya’nın
Ukrayna’ya yaptığı saldırı gibi amacı gücü kaybetmeme, tekelinde bulundurma
tek adamlık çabasında olanların dünya ve insanlık üzerindeki etkileri...
Savaşın kazananı yoktur.
Kendisi de bir asker ve cephelerde savaş yöneten bir komutan olan Baş
Komutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Millet hayatı tehlikeye maruz
kalmıyorsa, savaş bir cinayettir.” Sözüyle savaşa karşı çıkmıştır. O, ” Savaş
zorunlu ve hayati olmalıdır. Gerçek kanaatim şudur: Milleti savaşa götürünce
vicdanımda azap duymamalıyım, öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye
savaşa girebiliriz. Millet hayatı tehlikeye girmedikçe, çıkarılan savaş savaş
değil, cinayettir, öyleyse esas barıştır. “ diyerek savaşın kötü yüzünü
göstermeye çalışmıştır, günümüzde savaşarak onca masum insanı canlıyı hayattan
koparan canilere.
Ancak akıl tutulması
yaşayan kendi egolarını tatmin etmeye çalışan kibir abidesi gözünü hırs bürümüş
diktatörler bu düşünceden yoksundur. "Okuyun, okuyun çünkü mürekkebin
akmadığı yerden, kan akıyor" diyerek insanlığın kurtuluş reçetesini vermiş
sosyolog Ali Şeriati. Hal böyleyken, ben/ biz ne yapabiliriz? Demeden eli
kalem tutan, fikir üreten her fert dili döndüğünce, bilgisi yettiğince elinden
geleni yapmalı. Sait Faik Abasıyanık'ın "dünyayı güzellik kurtaracak, bir
insanı sevmekle başlayacak her şey" sözünde ifade ettiği gibi güzelleştirelim
etrafımızı... Unutmayalım ki insan düzelirse dünya düzelir. Toplumları bir kurt
gibi kemirip yok etmeyi hedefleyen cehaletin pan zehiri olan eğitimin
kalitesinin yükseltilmesi, bilim ve aydınlanmanın ışığında çağdaş seviyeye
çıkarılması ile istenen hedefe ulaşılması sağlanmalı. Bataklıklar
kurutulmalı...
Dileğim Rusya’nın aklını
başına alması ve yaptığı hatanın farkına varması ve bir an önce Ukrayna’ya
yaptığı saldırıyı durdurmasıdır...
Muhabbetle,
Hanife Mert