psikoloji/deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
psikoloji/deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Nisan 2012 Çarşamba

Yalnız mısın?

Kendine ulaşamamış her insan yalnızdır. Ve yalnızlığından nefret eder. Bekler biri gelip kurtarsın onu bu yalnızlıktan diye.  Kendine bile tahammül edemezken, birisinin onu sevmesini ve kendi yalnızlığından çıkarmasını bekler.Çünkü bilemez kendiyle ne yapacağını. Kendi derinine, içine inmemiştir bir gün bile.
Mesela, aynaya gerçek manada bakmamıştır. Yüzünün, gözlerinin ona ne dediğiyle ilgilenmemiştir. Dışındaki “bugünü de kurtardık” mantığı, içindeki “doğruyu biliyorum” u bastırmayı başarmıştır her daim. İyi taraflarını el üstünde taşıyıp, eksik, yanlış olan neyi varsa itelemiştir kendinden öteye. 
Mesela, kendi fikirleri yokmuş gibi arkadaşının siyasi görüşlerine destekçi olmuştur. Sevgilisi nereye isterse oraya gitmeyi istemiştir. Taksi şoförü kim bilir neler anlatırken ona, duymadığı halde belli aralıklarla “evet… tabi… bence de…” demiştir. Markette kasa kuyruğundayken öne geçen birisini, sıraya girmesini söylemek yerine görmezlikten gelmiştir.
Neredeyse herkes ile uyum sağlamıştır, kendine uyum sağlamak dışında. Bu yüzden siliktir, neredeyse hiç yok gibi. Keşfetmediği bir “ben”liği, ödünç aldığı bilgiler, duygular, şekillerle süslemiştir. İçindeki bu tanımadığı kişiden olanca hızla kaçmıştır. “kendimle barışığım” tavırlarında yaşarken, aslında kendine yabancıdır. En önce kendine yalancıdır.
Dışardan bakıldığında aslında neredeyse kendinden bir hayal kahramanı yaratmıştır. Herkesi onaylayan, herkesle uyum ve iyilik içinde, insanları seven, anlayan, affedici, keyifli… Peki ya kendi??? İnsan kendinden kaçtıkça kalabalıklara ihtiyaç duyar. O sesler, o insanlar içindeki haykıran “ben”i bastırsın ister. Acemidir çünkü kendine yakınlaşmakta. Bu yüzden başkasına da adım atamaz aslında gerçek anlamda.
Kendini büyütemeyenin işidir dev aynası kullanmak. Henüz kendini kabul etmemiş, kendini bilmemiş bir insanın daha cafcaflı, daha ilgi çekici görünmek isteyişidir. Bir nevi göz aldatmacasıdır yaşadıkları da yaşattıkları da.Güzel bakmayı, güzel yazmayı, güzel görünmeyi, güzeli görmeyi bilir de güzel yaşamayı öğrenememiştir. Doğrular hiç tereddütsüz dökülür dilinden.  Dil bilir, göz görür, ama hayatı aksiyonu sevmez bir türlü.Yalnızdır. Çünkü bilmez “tek başına” lığın keyfini. 
Yalnızdır. Çünkü güne gözlerini açtığı bir gün bile “günaydın” dememiştir, (yabancı olsa bile) içindeki kendine. Kendine ulaşamamış her insan yalnızdır. Ve yalnızlığından nefret eder.
Yalnız mısın? Birisine ihtiyaç mı duyuyorsun? O zaman bugün bir adım at kendine… Büyülü yolculuğun keyfi kendini keşfetmekle başlar…Kendine yaklaştıkça, yalnızlığından arınırsın. Kendini tanıdıkça, başkalarını da anlarsın. Kendini bildikçe çoğalırsın. Kendini sevdikçe sevgiyi dilenmeyip zaten o sen olursun. Kendine baktıkça kalabalıklaşır ve var olursun.
Bugün kendine bir şans ver. İçinde çok uzun zamandır seninle buluşmayı bekleyen biri var.
Bugün unut dünyayı ve dön bak kendine...






15 Mart 2012 Perşembe

Affetmek ve Unutmak İyi İnsanların İntikamıdır..




İki tip insanın mutsuzluğa mahkum olacağı belirtiliyor. Birincisi, mutluluğunu gelecekte yaşayacaklarına endeksleyen insanlardır. Bu insanlar mutlu olabilmek için sürekli olarak bir takım şartların yerine gelmesini beklerler. Farkında olmadan yaşamı ertelerler. Mutluluklarını şartlara bağlamışlardır. Adeta gelecekleri bugünlerine ipotek koymuştur.

Mutluluğumuzu engelleyecek olan şey, ancak beklentilerimizin doyumuna ulaştıktan sonra mutlu olabileceğimize inanmaktır. İkincisi, geçmişte yaşayanlardır. Geçmişte yaşadıkları bir dönem veya olayın sorgulamalarıyla günlerini geçirirler. Kafalarından geçen düşünceler, geçmişe yönelik ?eğer?ler ve ?keşke?lerle başlıyordur. Eskinin muhasebesinin içinde boğulurlar. Kendilerine acıma eğilimleri vardır. Kaderleriyle uğraşırlar. Şansızlıklarını anlatır veya uğradıkları bir haksızlığın hayatlarına nasıl bedeller getirdiğine yakınarak yaşarlar. Bu tip insanlar geçmişte yaşadıkları için bugünü ıskalarlar. Mutluluk ise yaşanılan andadır. Geçmişten çıkıp bugüne gelemeyenler için mutluluk yaşanabilir bir duygu olamaz.
Geçmiş yüklerle doludur. Herbirimizin yükü bir diğerinden farklıdır.
Kimimiz eşine, kimimiz bir arkadaşına, kimimiz bir akrabasına kırgın.
Kimimizin yükü, işyerinde yaşadığımız güç savaşlarına bağlı sürtüşmelerden doğar. Birisine kızmışızdır. İlişkimiz gergindir. Kafamızda bu kişiyle verdiğimiz savaş enerjimizden çalar. Kafamızdaki savaş için strateji üretmeye çalışmaktan verimliliğimizi kaybederiz.
Kimimizin yükü yaşadığı bir ilişkidir. İlişki çoktan bitmiştir. Verdiğimiz emeğin, yaptığımız sevgi yatırımının haksızlığa uğradığını düşünmüşüzdür. Kırgın ve öfkeliyizdir. Bu yaşantımızın izleri daha sonraki ilişkilerimizde de kendini hissettirir.
Kimimize çocukluğumuzda alamadığımız sevgi, yük olmuştur. Ebeveynlerimiz tarafından seçilmediğimizi düşünmüşüzdür. Hatta bu yükün etkisiyle bugünümüzde seçilmek ve sevilmek için o kadar çok çaba vermeye kalkışırız ki, sevmeyi unutan sevilme uğraşında biri olur çıkarız.
Yükle yaşayan insanlar yorulurlar. Genel bir hoşgörü kaybı oluşmaya başlar. Niye olduğunu da bilemeyiz. Hırçınlaşmaya başlarız. Kendi yakınımızda aslında hiçbir problemimiz olmayacak sevdiğimiz insanlara karşı toleranssız davranmaya başlar hatta onları yok yere kırar sonrada üzülürüz.
Yaşantımızın bir sonraki perdesinin bir öncekinin gölgesinde yaşanmasını istemiyorsak, yaşadığımız her ilişkiye hakkını vermek istiyorsak mutlaka bu yüklerden kurtulmamız gerekir.
 
 Şimdi bu bölüme dikkat edin;

1. Mutlu olabilmeniz, bugününüzü yaşayabilmenize bağlıdır.
2. Bugününüzü yaşayabilmek ise üzerinizdeki yüklerden kurtulmanıza bağlıdır,
3. Üzerinizdeki yüklerden kurtulmanız, onları affetmenize bağlıdır.

Bu hafta sonu herkesi affedin, kendiniz dahil!
Hesabınızı bitirin onlarla. Onların da, sizin de, insani zaafları olabileceğini görün. Onlarla paylaştıklarınızın içinde hoşluklar olduğunu da hatırlayın. Yaşadığınız en kötü deneyimin dahi sizi güçlendiren izler bıraktığını bilin. Affettikleriniz içinde mutlaka kendiniz de olmalısınız bunu da sakın atlamayın.
Affettikçe hafifleyeceksiniz. Hırslardan ve kavgalardan arınmaya başlayacaksınız. Enerjinizi kendiniz için verimli alanlara kullanabilecek ve başarılarınızın arttığını göreceksiniz.
Affetmek ruhu temizler. Herkesin ihtiyacı var buna. Bir kez düşünün.
 
alıntı...





2 Mart 2012 Cuma

Siz Hiç Ağlarken Güldünüz mü?

Ortada hiçbir şey yokken saatlerce ağladınız mı?
Sonra niçin ağladığınızı düşünüp gözyaşlarınızın o engin sularından bir cennet oluştuğunu gördünüz mü hiç?
Sizin canınızın sıkıldığı, hayata, insanlara, eşyaya kırıldığınız, incindiğiniz olmadı mı?
Her şeyden bıktığınız, hayattan hiçbir tad alamadığınız anlar olmadı mı hiç?
Dünyanın bile üstünüze geldiğini düşünüp, çatlayacak gibi olduğunuzda, bir köşeye çekilip saatlerce ağlayarak kendi gözyaşlarınızda boğulmadınız mı hiç?
Ve sonra;
Gözyaşlarınızın o engin sularında tam boğulurken…
Birden bire rahatlayıp huzur bulmadınız mı?
Hayata yeniden gelmiş gibi bir hisle bütün bu olumsuz düşüncelerinizin yerini sıcak, içten ve samimi bir tebessüm almadı mı?

Sadece bir gününüzü insanlara adayın ve çevrenizdeki insanlara dikkatli bir şekilde bakın.
Bu insanların kaçı hayata tebessüm ederek bakıyor?
Kaçı hayattan zevk alarak yaşıyor?
Kaçı mutlu?
İnsanlar maalesef tebessüm etmeyi unutmuş. İnsanlarımızın birçoğu en küçük şeyde birbirlerine kızar, bağırır, sinirlenir olmuş. Öfke potansiyeli en üst seviyeye ulaşmış. Oysa bizim kültürümüz tebessümü, insanlara tebessüm etmeyi, güler yüzlü davranmayı sadaka olarak değerlendirir.
Öyleyse bir soru daha:
Çevrenizdeki insanları mutlu ve güler yüzlü olarak mı görmek istersiniz; yoksa stres küpü olmuş umutsuz ve mutsuz olarak mı?
Başkasının acı çekmesinden zevk alan, sadist bir kişiliği olmayan her insan, birlikte olduğu insanların mutlu olmasını, tebessüm etmesini ister. Birlikte olduğu kişileri mutlu olarak gördüğünde kendisi daha da mutlu olur; yok eğer karşıdaki kişinin bir sıkıntısı varsa, mutsuzsa, onun sorununu halletmeyi ilk vazife olarak görür kendine.
Kolay değildir tebessüm edebilmek, hele günümüzde hiç kolay değildir. Bilim, teknik ve medeniyet devamlı ilerlerken; insanoğlu her geçen gün biraz daha unutuyor tebessüm etmeyi.
İnsanlar hep kahreder her şeye lanet eder olmuş ne yazık ki! Otobüste, trende, vapurda ve sokaklarda insanları güler yüzlü görmek neredeyse imkânsız olmuş. İnsanlarımız tebessüm etmeyi unutmuş.
İnsanoğlu her istediğine, hatta istemediğine bile, anında kavuşabilmesine rağmen neden mutsuz? "Medeniyet" ile "tebessüm" arasında yoksa ters bir orantı mı var? Bu da ayrı bir soru işareti!

Utanmayı Unuttuk mu?

 Eskiden büyüklerimiz "Utanmıyorsan, dilediğini yap!" derdi. Çünkü utanmayan insan, her türlü kötülüğü, haksızlığı, ahlaksızlığı y...