3 Temmuz 2021 Cumartesi

Bir Yere Varmadan Önce Kendine Uğramalı İnsan!

 




Bulutların gölgelediği yıldızsız zifiri karanlık bir gecede, sokak lambalarının cılızca ışığı gibi bir ışık bekliyordu. Ona nefes aldıracak, az da olsa içine huzur serpiştirecek bir ışık... Bu ne mümkün... Sanki gizli bir el yüreğini sıktıkça sıkıyordu. Yüreği sıkıldıkça önüne set gerilmiş bir çağlayan gibi yaşlar göz pınarlarına doluşuyordu. Öyle ki biri dokunsa hemen ağlayacak gibiydi. Boğazı düğümleniyor, nefes almakta güçlük çekiyordu. İç dünyasında tarif edemediği  sıkıntılar ve hüzünler yaşıyordu. Sanki hayat karabasan gibi  üzerine çöreklenmiş ve o  altında nefessiz kalmış gibiydi.  Kendini çaresiz mücadelesiz onca kalabalığın içinde yapayalnız hissediyordu.

İçinden bir ses her şeyi olduğu gibi bırakıp tanıyanı ve tanıdığı olmayan uzak diyarlara kaçmasını fısıldadı. Bu sesin ardından  tüm yaşanmışlıklar dikiliverdi karşısına...

 İnsan kaçabilir mi? Hem de her şeyi geride bırakarak? Bu mümkün mü? İnsan nereye giderse gitsin kendini geçmişiyle birlikte  götürmez mi gittiği yere? Hali hazırdaki sıkıntıları yetmiyormuş gibi bir de gittiği yerdeki sıkıntılar da eklenmez mi? Derdin birken bin olmaz mı? O halde kaçmak niye? Zira geçmişi  bir sırt çantası gibi sırtındayken... Hal böyleyken, insan kendinden kaçayım derken yine kendine gitmiş olmaz mı? Kaldı ki insanın bindiği gemi de vardığı liman da kendi yüreğinde demirlidir. Ragıp İsfani'nin “Bir yerlere varmak için önce kendine uğramalı insan. İnsanın gideceği bütün yollar kendinden geçer.” sözü sanırım sorumuza yanıt olacaktır.

Zaman zaman her birimiz benzer hisleri yaşarız. Kaçıp kurtulmak! Yok olmak gibi... İnsanın bu denli kendinden uzaklaşmak isteği, onun yaşadığı ortamda sürüklendiği algı yanılsamasının bir sonucu olsa gerek kanımca. Ruhun kendisine yabancılaşması, kendisini tanıyamaması da denebilir bu duyguya... Bireyleri bu çıkmaza sürükleyen neden, yaşadığı  toplumun dayattığı yaşam tarzı... Ve akabinde oluşan duygu birikiminin insan ruhunda oluşturduğu olumsuz etkinin bir sonucu olsa gerek. Bu da  insanı yalnızlaştıran sebebin başında gelmektedir. 

İnsanın bu denli olumsuzluklardan nasıl kurtulacağının yanıtı kendinde gizlidir. Kendine ulaşamamış, kendini bulamamış, kendini tanıyamamış her insan yalnızdır. Ve bu durum onu mutsuz etse de, birilerinden bekler yalnızlıktan kurtulmayı. O, bilemez tanımadığı bir "BEN" le nasıl baş edeceğini. Zira inmemiştir bir gün bile kendi derinine, yüreğine, vicdanının ona neler fısıldadığını duymamıştır. Bu günü de kurtardık mantığı, doğruyu ben bilirim ego tatmini ile iyi taraflarını el üstünde tutmuş, eksi, yanlış olan ne varsa görmezden gelmiştir, itelemiştir kendinden öteye... 

Biliriz ki insan yaratılış itibariyle en güzel şekilde kusursuz olarak yaratılmıştır. Dünya hayatı ile baş edebilmesi için gerekli olan her şey onda mevcuttur.  O, kendini tanıma zahmetinde bulunmadığı sürece, sahip olduğu cevherin farkında olmadan yaşamını mutsuz olarak sürdürecektir.  

Yaşamın getirdiği her türlü olumlu ya da olumsuzluklar  karşısında yaşama sevincini koruyabilmesi için  önce insanın sağlıklı bir ruh yapısına sahip olması gerekmektedir. Sağlıklı bir ruh yapısı ise kendisiyle barışık, kendisini iyi tanıyan bir birey olmakla mümkündür. Tıpkı gönül ustası Mevlana'nın "İçindeki kapıyı çal; başka kapıyı değil.” sözünde ifade ettiği gibi önce kendi içine yönelmeli...  Kendini tanımaya bilmeye öğrenmeye çalışmalıdır.
Kendini bildikçe, kendine yaklaştıkça insan, yalnızlığından arınır. Kendini tanıdıkça önünü aydınlatır, başkalarını da anlar. Ayakları yere sağlam basar. Kendini bildikçe çoğalır. Kendini sevdikçe sevgiyi başkalarından dilenmez, zaten o sevginin kendisi olur. Kendine baktıkça yalnızlığından kurtulur. Kalabalıklaşır ve var olur. Kendini bildikçe hakkı bilir. Kendini bildikçe haddini bilir...

  İnsanın kendi iç dünyasına yönelmesi onu dış dünyadan soyutlamaz, tam tersi tamamen yaratılan tüm varlıklara yaklaştırır. Çünkü kendini doğru tanıyan kişi, bütün varlıkların anlamı ve amacı konusunda derinlikli bir bakış açısına sahip olur. Bu açıdan bakınca, insan kendi dahil yaratılan her şeyin ortak bir amaç için tek bir yaratıcı tarafından yaratıldığını bilir. Yunus'un "Yaratılanı severim, Yaratandan ötürü" sözü gibi, yaratılan her şeye karşı sevgi, şefkat ve merhametle yaklaşır.

Okurlarıma sevgilerimle

Hanife Mert


 

 



4 yorum:

  1. Hanifeciğim, eline sağlık ne güzel anlatmışsın.
    Nereye gidersek gidelim kendimizi de götürürüz. :)
    O yüzden kaçmak faydasız.
    Sağlıklı ruh yapısına sahip olmayan milyonlarca insan yüzünden bu dünya çok kötü bir yer hele de bizim kendi sağlıksız ruh yapısına sahip vatandaşlarımız yetmiyormuş gibi bir de Suriye, Somali, Afganistan, Irak, İran, Pakistan vs. savaş travmalı bir dolu İTHAL ruh hastası geliyor, son 9 milyondu rakam. :( onlar geldi geleli her gün patileri kesilen kedi, kafası kesilen köpek, gözü oyulan kedi haberleri okuyorum :( artık bizleri de ruh hastası yapacaklar ZOMBİ topluma dönüşeceğiz sonunda :(

    YanıtlaSil
  2. bücürükveben Çok doğru canım, dediğin gibi dışarıdan gelen ithal insanlar yüzünden ve tabi bencil, kindar bir yönetiminde katkısıyla stres topuna dönmüş, sağlıklı bir ruh yapısına sahip olmayan bir toplum olduk. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete. Her günümüz dünden beter...

    YanıtlaSil
  3. deeptone; teşekkür ediyorum deep, sevgiler canım

    YanıtlaSil

Utanmayı Unuttuk mu?

 Eskiden büyüklerimiz "Utanmıyorsan, dilediğini yap!" derdi. Çünkü utanmayan insan, her türlü kötülüğü, haksızlığı, ahlaksızlığı y...