Bulutların gölgelediği yıldızsız zifiri karanlık bir gecede, sokak lambalarının cılızca ışığı gibi bir ışık bekliyordu. Ona nefes aldıracak, az da olsa içine huzur serpiştirecek bir ışık... Bu ne mümkün... Sanki gizli bir el yüreğini sıktıkça sıkıyordu. Yüreği sıkıldıkça önüne set gerilmiş bir çağlayan gibi yaşlar göz pınarlarına doluşuyordu. Öyle ki biri dokunsa hemen ağlayacak gibiydi. Boğazı düğümleniyor, nefes almakta güçlük çekiyordu. İç dünyasında tarif edemediği sıkıntılar ve hüzünler yaşıyordu. Sanki hayat karabasan gibi üzerine çöreklenmiş ve o altında nefessiz kalmış gibiydi. Kendini çaresiz mücadelesiz onca kalabalığın içinde yapayalnız hissediyordu.
İçinden bir ses her şeyi olduğu gibi bırakıp tanıyanı ve tanıdığı olmayan uzak diyarlara kaçmasını fısıldadı. Bu sesin ardından tüm yaşanmışlıklar dikiliverdi karşısına...
İnsan kaçabilir mi? Hem de her şeyi geride bırakarak? Bu mümkün mü? İnsan nereye giderse gitsin kendini geçmişiyle birlikte götürmez mi gittiği yere? Hali hazırdaki sıkıntıları yetmiyormuş gibi bir de gittiği yerdeki sıkıntılar da eklenmez mi? Derdin birken bin olmaz mı? O halde kaçmak niye? Zira geçmişi bir sırt çantası gibi sırtındayken... Hal böyleyken, insan kendinden kaçayım derken yine kendine gitmiş olmaz mı? Kaldı ki insanın bindiği gemi de vardığı liman da kendi yüreğinde demirlidir. Ragıp İsfani'nin “Bir yerlere varmak için önce kendine uğramalı insan. İnsanın gideceği bütün yollar kendinden geçer.” sözü sanırım sorumuza yanıt olacaktır.
Zaman zaman her birimiz benzer hisleri yaşarız. Kaçıp kurtulmak! Yok olmak gibi... İnsanın bu denli kendinden uzaklaşmak isteği, onun yaşadığı ortamda sürüklendiği algı yanılsamasının bir sonucu olsa gerek kanımca. Ruhun kendisine yabancılaşması, kendisini tanıyamaması da denebilir bu duyguya... Bireyleri bu çıkmaza sürükleyen neden, yaşadığı toplumun dayattığı yaşam tarzı... Ve akabinde oluşan duygu birikiminin insan ruhunda oluşturduğu olumsuz etkinin bir sonucu olsa gerek. Bu da insanı yalnızlaştıran sebebin başında gelmektedir.
İnsanın bu denli olumsuzluklardan nasıl kurtulacağının yanıtı kendinde gizlidir. Kendine ulaşamamış, kendini bulamamış, kendini tanıyamamış her insan yalnızdır. Ve bu durum onu mutsuz etse de, birilerinden bekler yalnızlıktan kurtulmayı. O, bilemez tanımadığı bir "BEN" le nasıl baş edeceğini. Zira inmemiştir bir gün bile kendi derinine, yüreğine, vicdanının ona neler fısıldadığını duymamıştır. Bu günü de kurtardık mantığı, doğruyu ben bilirim ego tatmini ile iyi taraflarını el üstünde tutmuş, eksi, yanlış olan ne varsa görmezden gelmiştir, itelemiştir kendinden öteye...Yaşamın getirdiği her
türlü olumlu ya da olumsuzluklar karşısında yaşama sevincini koruyabilmesi
için önce insanın sağlıklı bir ruh yapısına sahip olması
gerekmektedir. Sağlıklı bir ruh yapısı ise kendisiyle barışık, kendisini iyi
tanıyan bir birey olmakla mümkündür. Tıpkı gönül ustası Mevlana'nın "İçindeki kapıyı çal; başka kapıyı
değil.” sözünde ifade ettiği gibi önce kendi içine
yönelmeli... Kendini tanımaya bilmeye öğrenmeye çalışmalıdır.
Kendini bildikçe, kendine
yaklaştıkça insan, yalnızlığından arınır. Kendini tanıdıkça önünü aydınlatır,
başkalarını da anlar. Ayakları yere sağlam basar. Kendini bildikçe çoğalır.
Kendini sevdikçe sevgiyi başkalarından dilenmez, zaten o sevginin kendisi olur. Kendine baktıkça
yalnızlığından kurtulur. Kalabalıklaşır ve var olur. Kendini bildikçe hakkı
bilir. Kendini bildikçe haddini bilir...
İnsanın kendi iç dünyasına yönelmesi onu dış dünyadan soyutlamaz, tam
tersi tamamen yaratılan tüm varlıklara yaklaştırır. Çünkü kendini doğru tanıyan
kişi, bütün varlıkların anlamı ve amacı konusunda derinlikli bir bakış açısına
sahip olur. Bu açıdan bakınca, insan kendi dahil yaratılan her şeyin ortak bir amaç
için tek bir yaratıcı tarafından yaratıldığını bilir. Yunus'un "Yaratılanı
severim, Yaratandan ötürü" sözü gibi, yaratılan her şeye karşı sevgi,
şefkat ve merhametle yaklaşır.
Okurlarıma sevgilerimle
Hanife Mert
Hanifeciğim, eline sağlık ne güzel anlatmışsın.
YanıtlaSilNereye gidersek gidelim kendimizi de götürürüz. :)
O yüzden kaçmak faydasız.
Sağlıklı ruh yapısına sahip olmayan milyonlarca insan yüzünden bu dünya çok kötü bir yer hele de bizim kendi sağlıksız ruh yapısına sahip vatandaşlarımız yetmiyormuş gibi bir de Suriye, Somali, Afganistan, Irak, İran, Pakistan vs. savaş travmalı bir dolu İTHAL ruh hastası geliyor, son 9 milyondu rakam. :( onlar geldi geleli her gün patileri kesilen kedi, kafası kesilen köpek, gözü oyulan kedi haberleri okuyorum :( artık bizleri de ruh hastası yapacaklar ZOMBİ topluma dönüşeceğiz sonunda :(
evet evet çok doğru :)
YanıtlaSilbücürükveben Çok doğru canım, dediğin gibi dışarıdan gelen ithal insanlar yüzünden ve tabi bencil, kindar bir yönetiminde katkısıyla stres topuna dönmüş, sağlıklı bir ruh yapısına sahip olmayan bir toplum olduk. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete. Her günümüz dünden beter...
YanıtlaSildeeptone; teşekkür ediyorum deep, sevgiler canım
YanıtlaSil