Yıllar geçtikçe zaman
değişiyor. Buna parelel olarak insanlar değişiyor. Ardından ihtiyaçları,
beklentileri, düşünceleri, istekleri, öncelikleri değişiyor. Bu değişim onun
hayat felsefesini yaşam biçimini de değiştiriyor.
Bu değişime farklı bir açıdan bakan Hüseyin Güzel Hocam der ki;“Yaşam
kulvarında zaman en iyi yargıç olsa da akıllara gelen soru şu; insanlar neden
değişiyor? İhtiyaçları, istekleri, hükmetme arzuları, zalimlikleri, yok etme
girişimleri neden dur durak bilmiyor ve değişiyor?
Farklı düşüncede kulaç atanlar için değişimin ana sebeplerine verilecek
cevaplar hiç kuşkusuz farklı olacaktır. Değişimin ana kumandasına bakıldığında
karşımıza egemenler, emperyalistler, kapitalistler ve bu sistemden palazlanan
piyonlar çıkıyor.” diyor.
Bu
bağlamda sermaye sahipleri kapitalist, emperyalist güçler ve bunların gücünden
etkilenerek kendilerini köle yapanlar ve karşılarında el pençe divan durmaya
çalışanların cehaleti de içler acısı...
Kibir ve bencilliğin tavan yaptığı
bir zamanda yaşıyoruz. Bencillik o boyuta geldi ki bencil insan her şeyde “ben”
diyor başka da bir şey demiyor. Ben bilirim, ben yaparım, ben haklıyım, ben
doğruyum, ben yaparsam olur düşüncesi hükmetmiş vicdanına. Karşısındakine
fırsat vermek şöyle dursun, onu
eleştiren, rencide eden, küçümseyen, ötekileştiren hatta onunla alay eden
tavırlar bu insanlar arasında revaçta. Benciliğin ardından kibir de kendini
göstermekten geri durmuyor.
Konuyla ilgili olduğunu düşündüğüm Mesnevi’den
bir hikaye paylaşmak isterim. Mevlana Mesnevi’de şöyle bir hikaye anlatıyor;
“Kendini beğenmiş kibirli bir gramer
(nahiv) bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve gururla
oturdu yerine.
Kayıkçı, olgun ve alçak gönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere
asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak
istiyordu.
Denizin orta yerine geldikleri sırada bilgin küçümser bir eda içinde sordu:
-Sen hiç gramer okudun mu? Dil biliminden anlar mısın?
Kayıkçı:
-Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam.
-Vah vah dedi bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!
Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgar şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye
başladı. Denizde fırtına çıkmış, bilgin korkmaya başlamıştı.
Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye
çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, bilgine dönüp sordu:
-Efendim, yüzme bilir misiniz?
Bilgin:
-Ne yazık ki bilmiyorum diye inledi.
O zaman kayıkçı:
-Vah vah dedi, şimdi ömrünün hepsi boşa gidecek! Keşke gramer bileceğinize
benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız, der.
“Kibir ruhu kaplayan deridir.” der Nietzsche. İnsanı alçak gönüllü olmaktan uzaklaştırır. İnsanın kibri
arttıkça hırsı ve kıskançlığı da artıyor. Bu durumsa insanı mutsuz ediyor. Kibir, hırs ve kıskançlık insan ruhuna yüktür. Huzurlu ve mutlu
bir yaşam düşleyen bu yükten kurtulmalıdır.
Muhabbetle,
Hanife Mert