28 Eylül 2024 Cumartesi

Utanmayı Unuttuk mu?


 Eskiden büyüklerimiz "Utanmıyorsan, dilediğini yap!" derdi. Çünkü utanmayan insan, her türlü kötülüğü, haksızlığı, ahlaksızlığı yapmaktan çekinmez. Eğer toplum da bu duruma kayıtsız kalıyor ve "Bana değmesin, ne yaparsa yapsın" anlayışıyla yaklaşıyorsa, kötülükler önlenemez hale gelir. Maalesef, bugün de durum böyle.

Geçmişte, insanlar yanlış yapmaktan ve suç işlemekten çekinirdi. Suç işleyen kişi utanır, yüzü kızarırdı. “El âlem ne der?" diye düşünür, vicdanının sesini dinlerdi. Toplumun kınaması, çoğu zaman bir mahkemenin verdiği cezadan daha etkili olurdu. Suçlu kişi, yaptığını gizleyemezdi.

Oysa utanmak, insanın en güzel süsüdür. Utanmak, insanın kalitesini gösterir. Utanan insan saygılıdır, edeplidir, vicdan sahibidir. Merhametli olur hem insanlara hem de doğaya karşı duyarlıdır. Emeği olmayan bir şeye sahip olmayı istemez. Hak ve adaleti gözetir, sorumluluk sahibidir.

Ancak ne yazık ki, bu değerler günümüzde önemini yitiriyor. Utanmak bile utanılacak bir şey haline geldi. Toplum böyle de yöneticiler farklı mı? "Balık baştan kokar" derler. Yönetenlerin haksızlıklara sessiz kalması, suç işleyenlere caydırıcı cezalar vermemesi, toplumu daha da kötüye götürüyor. "Nasıl yaşarsanız öyle yönetilirsiniz" der büyüklerimiz. Artık toplum olarak ne korkumuz ne de utanacak yüzümüz kaldı. Edep, adalet, hak ve hukuk unutuldu.

Her gün haksız yere öldürülen çocuklar, kadınlar, yaşlılar… Çöp konteynerlerine atılan bebekler, birkaç kuruş için cana kıyan insanlar… Kaza geçirip acı çeken insanları sadece izleyen, yardım etmekten çekinen vicdan yoksunları… Sokak hayvanlarına eziyet eden caniler… İnsanların çöpten yiyecek topladığı görüntüler… Bunlar hepimizin vicdanını sızlatması gereken olaylar. Ama toplum, vicdanını devre dışı bıraktığı sürece bu manzaralar artarak devam edecek.

Artık biz de her şeyimizi paraya adadık. Tüm değerlerimizi paraya endeksledik. Paran varsa değerlisin, yoksan değersizsin. İnsana saygı kalmadı. Merhamet, vicdan, yardımseverlik, paylaşmak unutuldu. Toplum olarak utanmayı unuttuk ve hep birlikte bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete... Haksız mıyım?

 


11 Eylül 2024 Çarşamba

Hüzünler Arasında Gelen Güzellik


Her zaman söylerim, insanın yaşamı tekdüze değildir. Dünya, bir denge üzerine kurulmuştur. İyi ve kötü, güzel ve çirkin, mutlu ve mutsuz, haklı ve haksız... Her biri birbirine zıt gibi görünse de aslında birbirini tamamlayan olaylar ve hikayelerle örülüdür yaşam.

Ancak bu dengeyi toplumumuzda görebilmek neredeyse olanaksız hale geldi. Özellikle son yıllarda toplumumuzda görülen toplumsal çöküş, cehalet temelli bozulmalar bizi öyle yıprattı ki  insanlığımızı sorgular hale geldik. Bu sorunlar beraberinde sıkıntı, stres, kaygı, huzursuzluk, mutsuzluk, sevgisizlik gibi duysal bozulmayı da tetikledi. Adeta sorun yumağı haline gelmiş bir toplum olduk. Hiç bir sorunumuz çözüme ulaştırılmıyor. Günü birlik önlemlerle, etkisiz politikalarla gün kurtarılmaya çalışılıyor.

Çözüme ulaşmayan bu sorunlar içimizde öyle büyük bir bir yara haline geldik ki kendime her fırsatta şu soruyu soruyorum;" biz nasıl bir dönem yaşıyoruz? Acaba bu sıkıntılar ne zaman son bulacak? Ne zaman huzura kavuşacağız? Ne zaman adil, çağdaş eğitimi yakalamış, ekonomik açıdan istikrarlı, refahı yakalamış, ahlaklı, sevgi ve saygının hüküm sürdüğü bir ülke olacağız?" 

Benim fikrimi sorarsanız, “bu çok olanaksız gibi görünüyor.” diye düşünürken hemen ardından, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim." sözü aklıma geliyor ve yüreğime ferahlık serpiliyor, umutlanıyorum.

Son günlerde hepimizi derinden sarsan olaylara şahit oluyoruz. 8 yaşındaki yavrumuz Narin ve daha binlerce öldürülen istismara uğrayan çocuklarımızın şüpheli ölümü, hayvanların uyutularak katledilmesi, kadın cinayetleri gibi içimizi parçalayan pek çok olay yaşanıyor ülkemizde. Bildiğiniz şeyler bunlar…

Tüm bu sıkıntılar arasında, yaklaşık bir yıldır üzerinde çalıştığım ve dokuz aydır da yayınevleriyle mücadelesini verdiğim Sarı Kulplu Fincan adlı öykü kitabım nihayet çıktı. Herdem yayınevinden çıkan kitabım cumartesi günü elime ulaştı. Birazcık içimi rahatlatmak istediğimdeyse Narin'in masum yüzüyle karşılaştıkça sevinemedim. Yada buruk bir sevinç yaşadım...

Neyse size kitabımdan kısaca bahsetmek isterim. Sarı Kulplu Fincan iki ana öykü ve iki yardımcı öyküden oluşuyor. Konularını gerçek yaşamdan alıyor. İlk öykü olan Bir Düşüş Hikayesi'nde, İstanbul Üniversitesi Makine Mühendisliği öğrencisi Aydın'ın, anne ve babasını bir trafik kazasında kaybetmesiyle başlayan hikayesini ve tek başına hayatta kalma mücadelesini okuyacaksınız. Aydın, Şule adlı bir kıza âşık olur ve evlenir. Ancak Şule'nin lüks düşkünlüğü, Aydın'ın tüm mal varlığını tüketmesine ve entrikalarla her şeyi kendi ailesinin üzerine geçirmesine neden olur… Beş parasız ortada kalan Aydın'ın hüzünlü hikayesi sizleri bekliyor.

İkinci ana öykü olan Sarı Kulplu Fincanın Gözyaşları ise birçok kişiye tanıdık gelecektir… Kaderci bir anlayışla yetiştirilen Ayla ve Şebnem, çocukluk arkadaşıdır. Kadının hor görüldüğü, aşağılandığı, erkeğin üstün olduğu bir kültürde büyürler. Ayla, on yedi yaşında Timuçin adında bir gence âşık olur. Timuçin, Ayla'nın kafasında yerleşmiş olan kaderci, dayatmacı anlayıştan kopması kolay olmamaktadır. Timuçin uzun bir uğraştan sonra Ayla’ya kadın ve erkek eşitliğini, yasa önündeki hak ve sorumlulukları hakkında anlattıkları Ayla'nın kafasını karıştırır. Zamanla Timuçin’in haklı olduğuna inanır ve ailesinin dayatmalarına sevdiği gencin desteğiyle karşı çıkar. İki genç, ailelerinin itirazlarına aldırmadan evlenirler.

Şebnem ise Ayla kadar şanslı değildir. Doğduğu andan itibaren babası tarafından istenmeyen bir çocuk olarak büyütülür. Lise ikinci sınıfta okuldan alınıp, kendisinden sekiz yaş büyük biriyle evlendirilir ve Hollanda’ya gelin gider.Şebnem’in Hollanda’daki zorlu yaşamı, kitapta tüm gerçekliğiyle anlatılıyor.

Ayrıca Türkiye'ye döndüğünde arkadaşı Ayla'yı ziyaret eden Şebnem; Ayla’nın evliliklerinin ilk yıllarında aldığı ve kendileri için sadakatin, mutluluğun simgesi olan sarı kulplu ince belli fincanla içtiği kahve ve devamında Şebnem’in kendi falında gördüğü olumsuzluklar nedeniyle fincanı kırması sonucu yaşanan trajik bir cinayetin Ayla üzerindeki etkisini okuyacaksınız bu kitapta...

Arkadaşlar Sarı Kulplu Fincan kitabım; D&R, Kitapyurdu, İdefix gibi pek çok kitap satış sitelerinde satışta.

Okurlarıma keyifli okumalar dilerim.

 


Göklerden Gelen İyilik- Çocuk Öyküsü

                        Seni Yarattım Okuldan eve dönerken zihninde tek bir ifade yankılanıyordu:  "Seni Yarattım!"  Bu ifade,...