Hasan, tam da baharın gelişi ile doğanın canlandığı bir dönemde, kıvrım kıvrım virajları ile hiç bitmeyecek sandığı uzun ve yorucu bir otobüs yolculuğunun ardından köyüne gelmişti. Köyde karşılaştığı renk cümbüşünün yaşandığı bu manzara ruhuna bir dinginlik, gönlüne ise bir huzur veriyordu. Köyünü çok seviyordu. Zira her taşında, toprağında, bağında, bayırında, dağında ormanında güzel olduğu kadar canını yakan acı anılarının izini taşıyordu. Onlara baktıkça tüm yaşanmışlıkları bir film şeridi gibi geçi veriyordu gözünün önünden...İşte o zaman anlıyordu insan; ne kadar uzağa giderse gitsin, yeni hayatlar, yeni yüzler, yeni yaşanmışlıklar, bir sırt çantası gibi üzerinde taşıdığı geçmişini unutturmuyordu. Her ne kadar üzerine, sünger çektiğini sansa da...Zira yaşadığı müddetçe hayat ona hatırlatacak bir ortam sağlayacaktı. Kimi zaman yanık yanık söylenen bir türküde, bir ağacın dallarında, bir meyvenin çiçeğinde, bir kuşun nazlı nazlı uçuşunda,bir derenin akışında ve kimi zaman da, küçük Elif'çiğin mahzun mahzun bakışında anımsayacak, pişmanlığını vicdanının en derin yerinde duyacaktı.
Hasan yolda fazla oyalanmak istemiyordu. Bir an önce anasına, kızına akrabalarına kavuşmak için adımlarını hızlandırdı. Zira onları çok özlemişti. Mektup yazıp geleceğini de bildirmemişti. Gelişi sürpriz olsun istedi.
Hatice Ana ve Mustafa Emmi ise, ayağı hafif aksak olduğu için köylünün Çot Selver lakabını taktığı komşusunun toprak damlı evinin duvarının dibinde, kendileri gibi bir kaç ihtiyarla birlikte oturuyordu. Bu yaşlı insanlar güneşe karşı bükülmüş belini çevirmiş, bastonuna yaslanarak güneşli bahar havasının tadını çıkarmaya çalışıyorlardı. Aralarında kendi hallerince konuşup birbirlerine dertleniyordu. Zira dertleri, kaygıları, kederleri ortaktı.
Mustafa Emmi:
-Bekir Çavuş, bu yıl zemheri ortalığı kırdı geçirdi. Biraz daha devam edeydi kazma kürek sapını da yaktıracaktı mazaallah...
-He ya haklısın Mustafa Onbaşı, doğru dersin. Bu yıl kış çok çetin geçti. Biz de olan tezeği, odunu yaktık da zor ısındık. Senin Ali’den ne haber?
-İyiymiş, işe başlamış arada bize de para gönderiyor.
-Allah iyilik versin,
-Amin.
Bu yaşlı İki ihtiyar, bahar güneşinin bedenlerini ısıtması ile gevşemiş, kendilerini iyice rahatlamış hissediyordu. Laf lafı da açtıkça sohbet keyifli hale gelmişti...
Hatice Ana duvarın dibindeki büyükçe taşın üstüne güneşten tarafa koyduğu kalın küçük kilimin üstüne oturmuş konuşmaları dinliyordu. Ali'nin lafı geçince yüreği sızladı. Evlat işte! Hasretine dayanmak çok zor. "Geleydi hele bir" diye düşündü. Sonra "daha nereden gelecek", gideli altı ay oldu. Bir yıl geçmeden gelemez, diye geçiriyordu zihninden.
Elif ise, arkadaşı Yıldız ile birlikte yere çizgi çizmiş taş atlatmaca oynuyordu.Yerden taşı aldı atacaktı ki, uzaktan gelene takıldı gözü. Dikkat kesildi:
-Babam geliyor! Dedi.
-Babam geliyor! Dedi.
Hatice Ana:
-Ne babası gız, babanın ne işi var bu zamanda? Diyerek Elif'in hayal görmüş olacağını düşündü. Elif ısrarla eliyle karşısını işaret ederek:
-Bak hele şuraya...
Hatice Ana merakla kalktı baktı. Elif haklıydı. Oğlu elinde valizi ile kendilerine doğru geliyordu. Heyecanlanmıştı.Eli ayağı birbirine dolaştı. Mustafa Emmi de o tarafa yöneldi. Hasan gerçekten gelmişti. Hatice Ana yavrusuna sarılıp yüreğini kor gibi yakan özlemini soğutmaya çalışıyordu. Göz pınarlarından damla damla yanaklarına doğru iniyordu yaşlar...
Şu insanoğlu ne garip! Sevinir ağlar, üzülür ağlar, hasret çeker ağlar, kavuşur yine ağlar. Yüreğimizin sessiz çığlıklarıdır gözyaşlarımız. Kimi zaman kaçıp sığındığımız limanımız, kimi zaman yüreğimizi alabildiğince coşturduğmuz rahmet deryamızdır. Onlar, kelimeler duygularımızı anlatmakta kifayetsiz kaldığında çıkarlar ortaya...
Analarımız! Dünyada var oluşumuzun sebebi, yüreği yanık, gözü yaşlı analarımız. İnsanlığın devamı için olmazsa olmazlardandır. En büyük dertlerin dertlisi, çilelerin çilelisi, en büyük mutlulukların ardındaki sırdır. Her ne yapsak hakkını ödeyemeyeceğimiz çileli analarımız...Bizim analarımız çilekeştir. Yavrusunun rızkını temin etmek için gece gündüz demez çalışır. Güneşin kavurucu sıcağının altında, çocuğu sırtında tarladadır, bağda dır, bahçededir, dairededir. Kendisi yemez yedirir, giymez giydirir. Özetle yavrusu için her türlü çileye katlanır. Anadolu'muzun anası fedakardır. Vatanı için, bu vatanda yaşayan ve yaşayacak olan evlatlarının huzuru için gerektiğinde cephelerde savaşmış, sırtında mermi taşımıştır. Vatan ve bayrak uğrunda feda ettiği en sevdiği varlıkların acısını içine gömmeyi bilmiş vakarından da hiçbir şeyi kaybetmemiştir.
Bu vesileyle tüm annelerimizin,anne adaylarımızın, kendini anne gibi hissettirdiği canlılara annelik yapan yüreği güzel melek annelerin anneler günü kutlu olsun. Ahirete göç etmiş annelerimize de Allah'tan rahmet diliyorum, mekanları cennet olsun.
NOT: 11 Mayıs 2014 tarihli yazım.
https://yaren33.blogspot.com/2014/05/ilkbaharn-ilk-coskusu.html
Muhabbetle
Hanife MERT
Şu insanoğlu ne garip! Sevinir ağlar, üzülür ağlar, hasret çeker ağlar, kavuşur yine ağlar. Yüreğimizin sessiz çığlıklarıdır gözyaşlarımız. Kimi zaman kaçıp sığındığımız limanımız, kimi zaman yüreğimizi alabildiğince coşturduğmuz rahmet deryamızdır. Onlar, kelimeler duygularımızı anlatmakta kifayetsiz kaldığında çıkarlar ortaya...
Bu vesileyle tüm annelerimizin,anne adaylarımızın, kendini anne gibi hissettirdiği canlılara annelik yapan yüreği güzel melek annelerin anneler günü kutlu olsun. Ahirete göç etmiş annelerimize de Allah'tan rahmet diliyorum, mekanları cennet olsun.
NOT: 11 Mayıs 2014 tarihli yazım.
https://yaren33.blogspot.com/2014/05/ilkbaharn-ilk-coskusu.html
Muhabbetle
Hanife MERT
Hanife hanım okuma listesinden geldim her hangi bir sorun yok
YanıtlaSilankarapostası teşekkür ederim sayfama ziyaretiniz için..
YanıtlaSil