Toplum olarak konuşmayı çok
severiz. Severiz sevmesine de bir de dinlemeyi, konuşulanı anlamayı,
anladığımızı idrak etmeyi öğrenebilsek diyorum. Bu aşamada bir çok sorunların
da üstesinden kolaylıkla gelmiş olacağız. Ama nerede.. Dinlemeye sabrımız yok.
Buna karşın konuşmaya mecalimiz hep var.Yerli yersiz gerekli gereksiz hep
konuşuyoruz. Konuşmuş olmak için, söylenen sözün altında kalmamak için
konuşuyoruz. Fikir üretmek bilgi üretmek yerine laf üretiyoruz. Hani ağzı olan
konuşuyor derlerdi ya..! Benim doğrum senin doğrudan üstün, benim sözüm doğru.
Lafın altında kalmama zihniyeti ile hareket eder olduk. Halk böyle yapıyor da
yöneticiler altında kalır mı? Hani balık baştan kokarmış ya! Hükümetiyle
muhalefetiyle laf üretmekte üstümüze yok. Lafa gelince mangalda kül bırakmayız,
icraata gelince sorumluluğu başka yerlerde arayan icraattan çok laf üreten bir
toplum haline geldik.
Konuşabilme yeteneği, insana yaratılışıyla birlikte verilmiş ve onu diğer canlılara üstün kılmış en önemli özelliklerinden biridir. İnsan elbette konuşmalı. Zira konuşarak kendini ifade eder. Kişiliğini bu şekilde ortaya koyar. Çünkü, kişiliği konuşmasında gizlidir. Bu demek değildir ki hep konuş ama boş konuş...
Çocukluğumuzda büyüklerin karşısında çok konuşmamamız öğütlenirdi. "İki düşün bir konuş","sana sorarlarsa, söz verilirse konuş", konuşacaksan da dilin doğruyu hakkı konuşsun. Zira "haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" denirdi.
Böyle bir kültürün, medeniyetin varisleri olan bizler, özellikle son dönemlerde yaşadığımız onca haksızlıklara, olumsuzluklara, adaletsizliklere, yolsuzluklara, yoksulluklara, yoksunluklara, zulümlere, ölümlere, tacizlere, tecavüzlere karşı hep sustuk. Asıl konuşulması, neler oluyor diye yetkililerden yetkisizlerden hesap sorulması gerekirken sesimiz soluğumuz kesildi. Konuşamaz olduk. Belki korktuk, ürktük...
Bana dokunmasınlar da, işime aşıma, kurduğum düzene zarar gelmesin de... Bana değmeyen yılan bin yaşasın gibi felsefelerle kabuklarımıza çekildik. Bireysel çıkarlarımız her zaman toplumsal çıkarlarımızın önüne geçti. Bu durum karşısında susan ağzımız, göz göre göre insan onur ve haysiyetini zedeleyen kadın programlarını, yarışma programlarını, Türk aile yapısı ile uzaktan yakından alakası olmayan evlilik programlarını, dizileri, kime ne yakışır gibi anlamsız faydasız programları ve gazetelerin magazin sayfalarını konuştu. Bu programlar vaktimizi ve zihnimizi meşgul etti. Düşünme üretme yetisi devre dışı kaldı.
Pusu kurularak kalleşçe şehit edilen Mehmetçiklerimize, polisimize, gerekli önlemlerin alınmadığı için yöneticilerin kazanma hırsı sebebiyle onca toprağa verdiğimiz maden işçilerimiz, neredeyse her gün şiddete uğrayarak canından olan kadınlarımız, yetim hakkı yiyenlerin, haksızlık, yolsuzluk yapanların, adaleti kişiye göre işletenlerin durumu, milli ve manevi değerlerimize yapılan haince saldırılar, eğitim sistemimizdeki düzensizlikler, dışarıda aç ve perişan durumda olanların durumları yukarıda saydıklarım kadar insanımızın zihnini meşgul etmedi...
Okumaktan, düşünmekten, bilgi üretmekten çağı yakalamak ve çağdaş seviyeye ulaşmak için çaba harcamaktan, yaşamı ve yaratılışımızı anlamaktan uzak geçen, geri gelmesi imkansız olan haybeye geçen günler...
Aydınlığın önünü kesen, keşkelerle örülmüş kara bir duvar gibi karanlık dikilince karşımıza, kaçacak sığınacak bir bahane fayda vermez olur.
Büyük Türk milletini, iktidarından muhalefine herkesi, Türkmen Dağı çevresindeki Bayır Bucak Türkmenlerine ve Suriye’deki Müslüman Türkmen varlığına sahip çıkmaya davet ediyoruz. Herkesin bu zulme tepki vermesi gerekmektedir. Devletimizin ve hükumetimizin bu durum karşısında şu ana kadar koyduğu tavrı da yeterli görmüyoruz...
http://degirmendenmektupvar.blogspot.com.tr/2015/11/suriyedeki-turkmen-kym.html
Recep Bey'in bu çağrısını ben de yürekten destekliyorum. En kısa zamanda Devletimizin ve Milletimizin kardeşlerimize yardım elini uzatmasını diliyor ve istiyorum. Herkesin Suriye'deki Bayır/ Bucak Türkmen kardeşlerimize imkanları dahilinde elinden geleni yapacağına inancım tamdır...
Zalimin zulmünün susturulduğu, hakkın, doğrunun, sevginin, barışın, kardeşliğin,özgürlüğün, insan haklarının, kadın haklarının, hayvan haklarının insanca yaşamın konuşturulduğu, uygulandığı bir dünyada yaşamak dileğiyle...
Muhabbetle,
Hanife Mert
Konuşabilme yeteneği, insana yaratılışıyla birlikte verilmiş ve onu diğer canlılara üstün kılmış en önemli özelliklerinden biridir. İnsan elbette konuşmalı. Zira konuşarak kendini ifade eder. Kişiliğini bu şekilde ortaya koyar. Çünkü, kişiliği konuşmasında gizlidir. Bu demek değildir ki hep konuş ama boş konuş...
Çocukluğumuzda büyüklerin karşısında çok konuşmamamız öğütlenirdi. "İki düşün bir konuş","sana sorarlarsa, söz verilirse konuş", konuşacaksan da dilin doğruyu hakkı konuşsun. Zira "haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" denirdi.
Böyle bir kültürün, medeniyetin varisleri olan bizler, özellikle son dönemlerde yaşadığımız onca haksızlıklara, olumsuzluklara, adaletsizliklere, yolsuzluklara, yoksulluklara, yoksunluklara, zulümlere, ölümlere, tacizlere, tecavüzlere karşı hep sustuk. Asıl konuşulması, neler oluyor diye yetkililerden yetkisizlerden hesap sorulması gerekirken sesimiz soluğumuz kesildi. Konuşamaz olduk. Belki korktuk, ürktük...
Bana dokunmasınlar da, işime aşıma, kurduğum düzene zarar gelmesin de... Bana değmeyen yılan bin yaşasın gibi felsefelerle kabuklarımıza çekildik. Bireysel çıkarlarımız her zaman toplumsal çıkarlarımızın önüne geçti. Bu durum karşısında susan ağzımız, göz göre göre insan onur ve haysiyetini zedeleyen kadın programlarını, yarışma programlarını, Türk aile yapısı ile uzaktan yakından alakası olmayan evlilik programlarını, dizileri, kime ne yakışır gibi anlamsız faydasız programları ve gazetelerin magazin sayfalarını konuştu. Bu programlar vaktimizi ve zihnimizi meşgul etti. Düşünme üretme yetisi devre dışı kaldı.
Pusu kurularak kalleşçe şehit edilen Mehmetçiklerimize, polisimize, gerekli önlemlerin alınmadığı için yöneticilerin kazanma hırsı sebebiyle onca toprağa verdiğimiz maden işçilerimiz, neredeyse her gün şiddete uğrayarak canından olan kadınlarımız, yetim hakkı yiyenlerin, haksızlık, yolsuzluk yapanların, adaleti kişiye göre işletenlerin durumu, milli ve manevi değerlerimize yapılan haince saldırılar, eğitim sistemimizdeki düzensizlikler, dışarıda aç ve perişan durumda olanların durumları yukarıda saydıklarım kadar insanımızın zihnini meşgul etmedi...
Okumaktan, düşünmekten, bilgi üretmekten çağı yakalamak ve çağdaş seviyeye ulaşmak için çaba harcamaktan, yaşamı ve yaratılışımızı anlamaktan uzak geçen, geri gelmesi imkansız olan haybeye geçen günler...
Aydınlığın önünü kesen, keşkelerle örülmüş kara bir duvar gibi karanlık dikilince karşımıza, kaçacak sığınacak bir bahane fayda vermez olur.
Büyük Türk milletini, iktidarından muhalefine herkesi, Türkmen Dağı çevresindeki Bayır Bucak Türkmenlerine ve Suriye’deki Müslüman Türkmen varlığına sahip çıkmaya davet ediyoruz. Herkesin bu zulme tepki vermesi gerekmektedir. Devletimizin ve hükumetimizin bu durum karşısında şu ana kadar koyduğu tavrı da yeterli görmüyoruz...
http://degirmendenmektupvar.blogspot.com.tr/2015/11/suriyedeki-turkmen-kym.html
Recep Bey'in bu çağrısını ben de yürekten destekliyorum. En kısa zamanda Devletimizin ve Milletimizin kardeşlerimize yardım elini uzatmasını diliyor ve istiyorum. Herkesin Suriye'deki Bayır/ Bucak Türkmen kardeşlerimize imkanları dahilinde elinden geleni yapacağına inancım tamdır...
Zalimin zulmünün susturulduğu, hakkın, doğrunun, sevginin, barışın, kardeşliğin,özgürlüğün, insan haklarının, kadın haklarının, hayvan haklarının insanca yaşamın konuşturulduğu, uygulandığı bir dünyada yaşamak dileğiyle...
Muhabbetle,
Hanife Mert
Merhabalar.
YanıtlaSil"Önce Düşün!" Başlıklı yazınızı okurken hemen aklıma iki atasözümüz geldi. "Söz gümüşse, sükut altındır" ve bir diğeri de "Gırtlak kırk boğumdur" diye. İnsanoğlunun çektiği dili yüzündendir. Düşünmeden söylenen nice sözler ne ocaklar söndürmüş, ne kalpler kırmıştır. Bir sözü söylemeden önce bunun nasıl bir sonuç doğuracağını düşünmeli, uygun olmayan yanlarını düzeltmeli, böylece tekrar tekrar düşünüp düzeltmeler yapılmalı, sonrada söylemeliyiz. Düşünce aşamalarında belkide bir sakında hatırımıza gelir, sözü söylemekten büsbütün vazgeçeriz.
Bir diğer yönü ise, tam aksini yaparız ve konuşulacak yerde konuşmayız, Konuşmamız gereken konuyu da konuşmayız. Neden? İşimize gelmediği içindir. Oysa, nerede, ne zaman ve nasıl konuşmamız gerektiğini sizin de yazınıza başlık olduğu gibi "Önce düşünmeliyiz" sonra da yerli yerinde konuşmalıyız. Gereksiz sözlerden kaçınmalıyız.
Güzel, yerinde ve anlamlı bir konuydu paylaştığınız. Kaleminize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim.
Selam ve dualarımla.
NOT: Yazınız içinde, Türkmenlerle ilgili bloğuma yer verdiğiniz için çok teşekkür ederim.
Hanife'ciğim biraz hastayım ne kadar yazabileceğim hasta hasta bilemiyorum :) o kadar doğru ki, hani hep derler ağzından çıkanı kulağın duysun diye...yani söylediklerine aynen imzamı atıyorum. Bin düşün bir konuş. Sonra pişman olacağımız şeyler söylememek için.
YanıtlaSilTürkmenler konusunda var ya, bir, iki gündür öyle bilgi kirliliği yaşadım ki, bir Ahmet Davutoğlu'nun sözleriyle tepem attı. Tayyip'in küçük adamı
"Türkmen kardeşlerimiz ışid ile birlikte Esat rejimine karşı savaşıyorlar"
Bunu duyunca hem şaşırdım, hem üzüldüm, Libya halkı, Irak halkı gibi Amerika'nın tuzağına Türkmenler de mi düştü diye. Yani Esat'a ve vatanlarına ihanet mi ediyorlar. ABD ve o yamalı bohça pislik sürüsü öso, el nusra, ışid gibilerle birlik olmuşlar diye...ve o zaman ihanetlerinin bedelini ödüyorlar dedim.
Sonra Zahide Uçar ki, çok güvenirim bilgisine ve bilgi kaynaklarına onun facebook sayfasında bambaşka şeyler okudum, oraya bakarsan da Türkmenlere ışid de saldırmış, kürtler de, Esat da, yani herkes Türkmenlere saldırmış!!!!
Allah ALlah şimid hangisi doğru? Dahası Türkmenlere Esat döneminde çok zülüm,baskı yapıldığı yazıyordu. Yani var ya neye inanacağımı şaşırdım, eğer öyleyse o zaman Türkmenler bunu fırsat bilip Esat'a karşı ABD yanında mı yer aldı? Her şey domino prensibi gibi belki de, yani Esat Türkmenlere kötülük etmese onlar da şimdi Esat'tan yana olurdu ve Rus uçakları tarafından bombalanmaz tam tersine korunurdu.
Var ya ne düşüneceğimi bilemiyorum..orada yaşamak görmek lazım galiba:( ama Zahide hanım asıl önemlisi Türkmenler yıllardır orada herkes tarafından kıyıma uğratılıyor, Türkiye arapları, kürtleri içeri alıyor bir tek Türkmenleri almıyor da demiş! Yani bu rezalet nedir bilemiyorum. Hükümetin bu ARap kürt sevgisi Türkmen düşmanlığı!!! Peki şimdi birdenbire Türkmen dostu olmalarında da bir bit yeniği yazmıştı o da Suriye'ye girmek bahanesiymiş!!!
Ölür müsün öldürür müsün???
Canım acele acele yazdım çok öpüyorum sevgilerimle
Merhaba Recep Bey,
YanıtlaSilUzun zamandır böyle bir yazı yazmayı düşünüyordum. Gerek etrafımızda bizimle birlikte etkileşimde olan eş dost komşu akraba ve gerekse hükümet yetkilileri muhalefet parti üyeleri, vekiller vs. Kimse kimseyi dinlemiyor. Dinlese anlamıyor. Sadece lafına karşılık verme derdinde. Bu durum ise ülkenin asıl sorunlarının gözardı edilmesine ve insanımızın gerçeği görmesini engellemekte. Ha keza toplumsal sorunları göz ardı eden kendini tv de evlilik programları, yarışmalar ve dizelere gününün tamamını ayıran hanımların düşünme araştırma öğrenme yetlerini kaybetmelerine sebep olmakta. Bu durum da ülkemizde cehaletin tırmanmasına sebebp olmakta. Konuşmalı insan elbette konuşmalı ama yerinde ve konuşması katkı sağlamalı. Ya hayır konuşmalı ya susmalı.
Bayır Bucak Türkmenleri ile ilgili duyarlılığınızdan dolayı kutlarım. Bloğunuzu okudum elinize emeğinize sağlık.
Selam ve saygılar.
ü
Müjdeciğim çok geçmiş olsun canım. Konuşma konusuna gelince çok kızıyordum. Kimse kimseyi dinlemiyor, herkes konuşuyor. Söyleneni dinlemiyor düşünmüyor ne demek istiyor haklı olabilir mi, ha bire laf yetiştireceğim diye laf ebeliği yapıyor. Ben de tüm bunları biriktirerek içinde bulunduğumuz durumu da göz önüne alarak bu yazıyı yazdım. Türkmenlere gelince İşidle birlikte olduklarına inanmam. Davutoğlu bu günkü haberlerde geçen yılki çevrilen tır Türkmenlere silah götürüyordu. Onu engelleyenler sorumlu olanlardan diyor. Yani onların sözlerine pek itibar etmek istemiyorum. Çünkü dün söyledikleri söylemleri bu gün yalanlayabiliyorlar. Mesela Tuğrul Türkeş gibi. Hatta nette okudum Kızılay'ın yardım yapan çalışanlarından biri yazmış. İşıd gözümüzün önünde çocuklara çuvalgeçrip kaçırıyordu göz yaşımı tutamadım demiş. Canım Allah yardım etsin onlara. Elimizden geleni yapmalıyız. Ne yapabilirsek..
YanıtlaSilYorum için çok teşekkürler canım. Eline sağlık. Öptüm sizi..
Sevgiler.
Merhabalar. YORUM DEĞİL
YanıtlaSilDeğerli kardeşim ben sizin bu bloğunuzun Başlığını "Önce Düşün..!" olarak görmüştüm, şimdi ise "Sözün Özü" olarak değiştirmişsiniz. Yoksa, ben mi yanılıyorum.
Selam ve dualarımla.
Merhaba Recep Bey,
YanıtlaSilYanlış hatırlamıyorsunuz, başlık "Önce Düşün" dü. Sonra tekrar okuduğumda sözün özü konuyu daha iyi özetlediğini düşündüm ve değiştirdim.
Teşekkür ederim,
Saygılar.