26 Ekim 2012 Cuma

Cennet herkese yetecek kadar geniştir ..

Birbirimize önyargıyla bakmaktan, kıyasıya eleştirmekten bir türlü kurtulamıyoruz.
Hıristiyan ve Yahudi dünyasıyla diyalog yollarını ararken, kendi insanımızla diyaloğun bütün yollarını tıkıyoruz.
Yabancıya karşı gösterdiğimiz sevecenliği, yerli insanımıza gösteremiyoruz. Ruh dünyamızın arka bahçesine kazdığımız siperlerden birbirimizin açığını, gediğini, eksiğini, tökezlenmesini gözetleyip duruyoruz: Bir düşse de çiğneyip geçsem. Hatta ezip külünü sağa sola savursam. Kollarımızı kavuşturmuş böylece bekliyoruz.
Siyaset dünyamız üslubunu ağırlaştırıyor, medyamızda birçok yazar burnundan kıl aldırmıyor, ilahiyatçılarımız ufak bir fetva çevresinde tozu dumana katıyor, sokaktaki insanımız birbirine -yakın tanıdığı olmazsa- Allah'ın selamım büe çok görüyor. Zengin fakirin farkında değil -istisnalar kaideyi bozmuyor tabu ki- fakir sürekli serzenişte bulunuyor ve onlar da çok haksız sayılmaz.
Bu yazımızda, hoşgörüsüzlüğün medya basamağından birazcık olsun bahsetmek istiyorum.
Medyamızın iki değerli yazarının umreye gidecekleri duyurulmuştu. Benim için güzel bir haberdi bu.
Oraları gören ve iyi bilen bir insan olarak bu iki kardeşimizin oralardan manen faydalanarak, bilgilenerek döneceğini düşündüğüm için hoş bir haber olarak karşıladım.
Ama medyada öyle yankılanmalar oldu ki, oturup ciddi ciddi düşünme ihtiyacı hissettim. Bazı yazılarda ve yazarların kaleminde niyet okumalar gördüm. Kimisi dönüşte sakal önerdi, kimisi terlik giymelerini! Peki, bu tavır doğru mu? Faydalı mı? Anlamlı mı? Sanmıyorum
Sadece biz ibadet yapabiliriz, bizim niyetimiz iyi, umreye de hacca da biz -ama sadece biz- gitmeliyiz anlayışı İslami midir? İnsanımızın niyetlerini sadece Yüce Allah bilir. İnsanı en makul ibadetten bile soğutacak anlayışla yazı yazmanın, alay etmenin, rövanş almanın kime, ne faydası var? Bugüne kadar ne faydası oldu bu tavrın? Bence hiç. Koca ve bomboş bir hiç.
Yine bazı yazılarına katılmadığım bir hanımefendi yazar; "Ezan sesi yükselmeyen bir ülkede yaşamak istemem. Seviyorum ezan sesini. İçimi huzur kaplıyor, hatta bazen ağlama isteği geliyor" tarzında cümleler kurmuş. Ne kadar anlamlı sözler. Bu sözler alkışlanmaz da ne yapılır? Bu sözlerin ardında bir "bit yeniği" aramanın faydası var mı? Veya bu cümleleri yazanın hayat tarzı, varsayalım bize aykırı veya katılmadığımız yazıları var diye anlamsız mı sayacağız? Hayır. Bence bin defa hayır. Her anlamlı tavrı, her güzel ve temiz sözü hakikatin bir beyanı sayıp arkasında durmalıyız. Doğru olan budur çünkü.
Başka bir hanımefendi yazarın, medya kuruluşlarında namaz kılmak isteyenler için bir odayı mescit olarak kullanma talebi de böyle değerlendirilmelidir. Ama hayır, biz henüz bu olgunlukta değiliz maalesef. Her teklifte bir bit yeniği ararız ya. Bir kesimimiz diğer kesimden gelecek her türlü makul teklife karşı savaş zırhlarımızı giyiniverir hemen. Bu anlayıştan sıyrılmanın zamanı geliyor artık.
Daha olgun davranmalıyız. Kardeşliğimizi, sabrımızı, sevecenliğimizi, sağduyumuzu hırpalayacak tavırlara prim vermemeliyiz. Fitneye ve şerre siper olmalıyız. Doğrunun ve güzelin yanında olmalıyız. Namaz veya ezan sadece bir kısmımızın değil, herkesin sahiplenebileceği bir değerdir. Bunu böyle kabul etmeliyiz. Umre veya hacca gitmek bir kısmımızın değil herkesin hakkıdır. Kimsenin elinden, dilinden, kalbinden bu hassasiyetleri alamayız. Kimseye böyle bir yetki verilmemiştir. Ne İslam, ne Kur'ân-ı Kerim ve ne de Hz. Muhammed (sav) kimsenin tekelinde olamaz. Onlar herkesindir. Herkes onlara aidiyetini rahatça ilan edebilmeli. Kimse de bunu teraziye koyma becerisini göstermemeli. Herkes hayatının her döneminin hesabını verebilmeli. Ama herkes.
Bırakınız insanları niyetlerine göre sadece Yüce Allah sorgulasın. Onu da burada değil, öteki âlemde yapacaktır.
Hz. Peygamber (sav) bir seferinde anlatır: Beni İsrail'de İslam'dan önce günahkâr bir adam vardı. Çok günah işlemişti. Nihayet ölüm vakti gelince çocuklarına dedi ki: "Ben ölünce beni yakın ve küllerimi havaya savurun, yok olup gideyim." Dediler ki, "Neden böyle yapalım?" Dedi ki, "Günahlarımdan dolayı Allah'tan utanıyorum. O'nun huzuruna çıkamam. Yok olayım da, savrulup gideyim belki Allah beni affeder." Ve bu hassasiyetinden dolayı Allah onu affetti.
Bir bardağı yapmak zordur. Kırmak ise kolaydır. İnsanı kırmak da buna benzer. Kalbi kırmak kolaydır ama o kalbi onarmak zordur. Sevmeyi ve hoş görmeyi beceremiyorsak da, nefretle bakmamayı beceremez miyiz? Doğru ve güzel olan sözü alkışlayamaz mıyız? İman ve ibadet lütfunu başkasıyla paylaşamaz mıyız?
Merak etmeyiniz, cennet herkese yetecek kadar geniştir.
Prof. Dr. Nihat HATİPOĞLU 

23 Ekim 2012 Salı

İyi ki Varsınız!!!


Bazen zordur yaşamak…
Nefes almak bile güç gelir insana.
Bir kuşun kanadına takılıp gitmek istersin uzaklara…
Bazen güzel bir söz tutar seni ayakta!
Bir sırdaşının sıcak gülümsemesi bağlar insanı hayata 
birde iki kelime kalır dudaklarında:
İyi ki varsın hayatımda...der

“İyi ki varsınız”..

Gönül..




Bilmeyen ne bilsin seni, gamlanma deli gönül..
Gönülden anlamayana, bağlanma, deli gönül.
İçin tatlı, özlü yemiş, kıırıldıkça ballanır.
Sende ki seni koyup, avlanma, deli gönül..

Bu görünen ben değilim, ben ben dediğim nedir?
Dilimle söz söyleyen, sözü söyleten midir?
Baştan ayağa gömleksem, içimdeki ben midir?
Sureti ben sanıpta, avlanma deli gönül..

Sinenin içindekine aldanıp, gönül sanma..
Varacağın o menzili; tesbih, seccade, sanma..
Attığın üç, beş adımla, yollar tükendi sanma!
Yolların başındayken, sallanma, deli gönül..

Padişaha vasıl olan, elbet olur padişah..
Sırların sırrı onda "Lailahe illallah".
Görmeyerek yol yürüyen "bela bulur" ahu vah..
Sarayda vahdet vardır, canlanma deli gönül !

Hz. Mevlana.

Biraz da Müzik..Değme Felek. Sabahat Akkiraz



Not: Fon müziğini kapatmayı unutmayalım lütfen..:)



Bugün benim efkarım var zarım var
Değme felek değme telime benim
Gül yüzlü cananı elden aldırdım
Ecel oku değdi gülüme benim
Değme felek değme telime benim
Lokman Hekim gelse sarmaz yarayı
Hilebaz dostunan açtık arayı
Ne köşkümü koydu ne de sarayı
Baykuşlar tünedi dalıma benim
Değme felek değme telime benim
Özlemi’yem başım dumanlı dağlar
Gözlerim yaşlı da içim kan ağlar
Güz ayları geldi bozuldu bağlar
Hazan yeli değdi gülüme benim
Değme felek değme telime benim
Aşık Özlemi
Amasya






                              AŞIK ÖZLEMİ KİMDİR? 
Asıl adı Muammer Badem olan Aşık Özlemi, Amasya Gümüşhacıköy ilçesinin,İmirler köyünde 1957 yılında doğmuştur. ilk ustalarının Aşık Barani ve Şekip Şahatoğlu olduğunu söyleyen Özlemi'nin birçok eseri vardır. değme felek, deli gönül ve vay başıma gelene bak en tanınmış eserleridir.
değme felek adlı eseri sabahat akkiraz gibi büyük sanatçılar tarafından kasetlerine alınmıştır.
ozan, 1977 yılında plak çıkarmıştır. aşık özlemi halen gümüşhacıköy belediyesi'nde çalışmaktadır.

kaynak: www.gumushacikoy.org

20 Ekim 2012 Cumartesi

Mutluluk küçük ayrıntılarda gizlidir!


Mutlu olmanın yolu aslında kendini keşfetmekten geçer. Kendini tanıdıkça ve olumsuzluklarını olumluya dönüştürdükçe mutlu olur insan. Maddi unsurlarla yani parasal kaynaklı unsurlarla kendini mutlu edeceğini düşünenler yanılır. Çünkü maddi kazanımlı mutluluklar anlıktır ve geçici bir mutluluktur. Bir süre sonra sıkıcı bir ayrıntıdan öteye gitmez.

Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler. Sohbet, sonunda işin ve hayatın stresinden şikayetleşmeye döner. Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik kahve bardakları ile gelir.Herkes bir bardak seçince, profesör şöyle söyler :
'Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı. Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı aslında. Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine hiç bir şey katmaz. Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da içtiğimizi saklar. Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil, ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin bardağına bakmaya başladınız. Sunu bir düşünün: Hayat kahvedir. Is, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar. Onlar hayati tutmak için sadece araçlardır ve seçtiğimiz bardak yasadığımız hayatin kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de. Bazen sadece bardağa odaklanarak Tanrının sunduğu kahvenin tadını çıkarmayı unuturuz. Kahvenizin tadına varın! 
En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip değildirler. Sadece her şeyin en iyi şekilde tadını çıkartırlar.

Bizler  de bu hikayede ki gibi hayatlar yaşıyoruz ve mutluluklarımızın sadece görüntülerle biçimlendiğini sanıyoruz. Oysa unutuyoruz ki; paket ne kadar büyük ve görkemliyse genellikle içi o kadar küçük ve değersizdir. Hayatımızda yer eden her şeyi maddi bir değerle ölçüyor, her insana bir etiket yapıştırıyoruz. Son yılların iletişim ve teknoloji çılgınlığı, televizyonların ışıltılı dünyası da bizim maddeciliğimize çanak tutuyor. Biz daha iyisinin, en pahalı olanda olduğunu zannediyor, Pahalı en iyi son moda olan ne varsa alıyoruz, ve doymak bilmiyoruz.. 
Farkında mısınız hep bir tarafımız aç. Giderek hep tatminsiz, mutsuz ve yalnız insancıklar olduk. Biz küçüldükçe faturalarımız büyüdü, borçlarımız kabardı ama biz hala küçücüğüz, büyüyemedik. Büyütmedi bizi akıttığımız milyonlar ve büyütmedi pahalı edindiğimiz o şeyler. Hepsi sadece hırsımızı,ve yalnızlığımızı çoğalttı.İnsanlığımızı, dostluğumuzu, dostlarımızı kaybettirdi. Dolayısıyla İnsanın kazandığı paranın değil, paranın kazandığı insanların değeri arttı…
Hanife MERT

19 Ekim 2012 Cuma

Hayırlı Cumalar.. Hadis..


Adaleti çiğneyen devlet adamlarını,
Cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır ..

Hz. Muhammed (s.a.v)

18 Ekim 2012 Perşembe

Sinema..Çanakkale 1915


Balkan Savaşı’ndan yenik ayrılan bir milletin silkinerek ayağa kalkışının, dirilişi ruhunun hikayesi. Rusya’ya yardım etmek ve İstanbul’u işgal etmek amacıyla Çanakkale’ye tarihin gördüğü en büyük donanmalardan biriyle saldıran Müttefik Kuvvetler’in, hiçbir silahın yurt sevgisinden daha güçlü olmadığını anladıkları, Mustafa Kemal Paşa’nın, Bigalı Mehmet Çavuş’un, Seyit Onbaşı’nın ve daha birçok is
imsiz kahramanın destansı hikayeleriyle ulaşılan zaferin öyküsü “Çanakkale 1915″

18 Ekim’de vizyona girecek olan ve merakla beklenen, yılın en büyük yapımlarından “Çanakkale 1915”in fragmanı yayında.


Filmin senaryosu Çılgın Türkler, Diriliş ve Cumhuriyet’ kitaplarının yazarı Turgut Özakman tarafından kaleme alındı. Türk milletinin diriliş hikayesini anlatan Çanakkale 1915′in teaser fragmanı da savaşta canla başla yer alan erlerin gözünden bir bakışla karşınızda.


Yeşim Sezgin’in yönetmenliğini yaptığı filmin görsel efektlerini, ‘Fetih 1453’ filminin dijital efekt uzmanı Serkan Zelzele hazırladı.


Haftaya 2.teaser fragmanı da yayınlanacak olan film, destansı anlatımı ile daha ilk görüntüleriyle dahi göz dolduruyor.

Genelkurmay’ın danışmalığıyla çekildi
Filmin en güvenilir noktası Genelkurmay danışmanlığıyla çekiliyor olması. Genelkurmay Başkanlığı’nın aldığı izinle film, Çanakkale’deki gerçek tabyalarda çekildi.
Filmin görsel efektlerini, “Fetih 1453” filmi ve Hollywood’da yaptığı filmlerle adını duyuran, dijital efekt uzmanı Serkan Zelzele hazırladı.

Filmde 2 bin Türk ve Anzak asker kostümü dikildi. 3 bini aşkın köylü ve sivil kostümü hazırlandı. 00 Türk mavzeri, 250 İngiliz, 250 Anzak tüfeği yapıldı. Bu silahların orijinalleri de Genelkurmay desteğiyle temin edilerek kullanıldı. Tüm askeri figürasyona ve oyunculara Genelkurmay Başkanlığı’ndan alınan danışman askerler tarafından eğitim verildi.

Bigalı Askerlik Şubesi restore edilip dönemin mimarisi ve görünümüne uygun hale getirildi.

Turgut Özakman: Çanakkale’yi çok doğru işleyen bir film


‘Diriliş’ adlı romanından uyarlanan “Çanakkale 1915”in senaryosunu da yazan Turgut Özakman, film için şöyle konuştu: “O dönem, deniz savaşlarıyla birlikte, birebir canlandırılıyor. Çanakkale’yi bir bütün olarak işleyen, doğru işleyen, Çanakkale ruhunu, dirilişi anlatan bir film oldu. Ben yazdım diye değil, hakikaten yapımcının, oyuncuların, tüm emeği geçenlerin emeğini korumak için söylüyorum.”


Hani uzunca zamandır “bizim tarihimiz, bizim senaryomuz her şeyimiz var da çeken yok” diyorduk ya, Turgut Özakman gibi bir kaynaktan, devlet askerinin bizzat desteğiyle ve en iyi dijital efektlerle bir tanesi daha karşımıza çıkıyor. Çokça eleştirilen Fetih1453′ten sonra çıtayı bir kere daha yükselteceğiz gibi duruyor.

Sanırım yayına girmiş.. Mutlaka izlenmesi gereken bir film diye düşünüyorum... Hele de gençlerimizin özellikle izlemesi çok gerekli..Ben merak ettim.
Kaynak:
www.hurriyet.com

Halimiz Ortada

  Dün, uzun süredir görüşemediğim bir arkadaşım aradı beni. Görüşmememizin özel bir nedeni yok. Hayat gailesi işte... Kendimizi öylesine kap...