11 Mart 2012 Pazar

Kendini sevmekle başlar; bir insanı sevebilmek...



Kaçımızın hayatında halâ çocukluk ve okul yıllarından kalma dostlukları var.
Kaçımız bir sokak çocuğunun ve bir yetimin yüzünü güldürebiliyoruz.
Kaçımız hiç tanımadığımız bir insanın acısına ortak olup kendi acımız bilip gözyaşı dökebiliyoruz.
Kaçımızın sımsıkı sarılabileceği, başını omuzuna koyabileceği, bütün sıkıntılarını anlatabileceği dostları var.
Kaçımız sevdiğimiz birinin doğum gününü kendi doğum günümüz gibi unutmuyoruz.
Kaçımızın adı yaşadığımız şehrin sınırlarını aştı.
Kaçımız gerçek bir dost, bir sırdaş ve bir sevgili diye anıldık. Kaç kişi size sevdiğim, yüreğim, dostum, kardeşim iyi ki varsın ve hep yanımda ol diyebildi. Ve kaç kişi sizi ailesinden bir parça gibi görüp anne, baba, abla, abi, kardeş diyebildi. Bugüne kadar yüreğinizin kapısını kaç kişi çaldı ve siz *tanrı misafiri* diyerek yüreğinizi ona açtınız.
Kaçınız dost ve düşmanı birbirinden ayırıp dostunuzu düşmanınıza satmadınız. Kaçınız bir çiçeği dalında sevdiniz. Kaçınız yaşadıklarınızdan ders alıp bir daha tekrarlamadınız. Kaçınız her gece ettiğiniz duâ da kendiniz için istediklerinizi sevdikleriniz için, yüzünü bile görmediğiniz insanların mutluluğu için dilediniz.
Kaçınız şimdi adını bile hatırlamadığınız bir insanın sayesinde şu an ki bulunduğunuz konuma gelmeniz de büyük bir etkisi
olduğunun farkına varabildiniz.
*Kaçınız yüzünü bile görmediğiniz birine dostum dediğiniz için kalemi elinize aldığınız da yazabildiniz.*:)
Kaçınızın hiç gerçekleşmeyecek bir hayali gerçekleştiğinde mutlu olduğunuz zaman, *bende bir insanın hayalinin
gerçekleşmesi için bir umut, bir ışık olacağım* diyebildiniz.
Kaçınızın yıllar sonra bile anlatırken gülümsenildiği hatta gözyaşı dökebildiği anıları var.
*Kaçınız size yapılan bir hatayı görmemezlikten gelip bende yanlış yapabilirim, bende yanılabilirim diyerek o insanı affedebildiniz?
Aslında düşündüğünüz de bütün bunları yapabilecek hem yüreğimiz hemde vaktimiz var.
Hayatta her şeyin bir bedeli var. Ama insanları sevmenin yok.
Hepimiz bu hayat yolunda bir şekilde giden yolcularız. Beraber yolculuğa çıktığımız ve hayatı paylaştığımız sevdiklerimizi gelip geçici değerler için ihmal etmeyelim.
Unutmayalım ki hayatımız da olan her insan yüreğimizin bir sahibi.
Ve bizler onlara olan *sevgi aidatımızı* zamanın da ödeyelim.
Hem kendimizi hem de sevdiklerimizi mutlu edelim.
Hayatta ki her şey ertelenebilir ama sevdiklerimiz ertelenmeye gelmez.
Bizden beklenen sıcacık bir sevgiyi, bir tebessümü, bir merhabayı onlara çok görmeyelim.
Hadi dostlar bugün hepimiz üzerimize düşen *sevgi aidatımızı* ödeyelim...
Kendini sevmekle başlar; bir insanı sevebilmek...
Rabbime şükrediyorum bana bütün bu güzellikleri yaşattığı için...


 alıntı




MODERN KÖLELİK- ONLAR KÖLEYDİ YA SİZ?



Köle karakterli insanlar kimlerdir? Cahiliye döneminde veya Romalılar döneminde yaşamadığımıza göre kölelik konusunu da nereden çıkardınız diye sorabilirsiniz. Öyle ya, çağlar öncesinin kölelik ve efendilik esaslı yönetim anlayışları şekil olarak günümüzde yaşamadığına göre nereden çıktı bu köle konusu diye bana kızabilirsiniz de. İnsan köle olarak doğmadığına göre bu bahsettiğiniz başka bir şey olmalı diye düşünebilirsiniz. Hayır, bahsettiğim şey başka bir şey değil. Tam da köle olmaktan bahsediyorum. Hem de geçmişteki kölelik durumunun daha ilerisinde bir kölelik anlayışından bahsediyorum.

Tarihe baktığımızda kadim zamanların köleleri, köle olduklarını biliyorlardı ve bir gün kurtulma umutları vardı. Bir eşya gibi köle adıyla alınıp satılırlardı. Yükümlülükleri çoktu, ağır işlerde çalıştırılırlardı, hiçbir hakları yoktu. Günümüzle kıyasladığımızda en azından açlık sorunları yoktu. Aç ve açıkta kalma dertleri yoktu. Oysaki modern zamanların köleleri böyle mi? Modern kölelik de çağ atlamış, isim değiştirmiş sadece. Esasında değişen bir şey yok. Modernizm, birtakım kolaylıkları, imkânları ve yenilikleri getirmiş olsa da aslında eskinin kölelik anlayışı yeni dönemde de devam ediyor. Kılık değiştiren yeni nesil köleliğin ortaya çıkmasından başka bir şey değildir. Kadim zamanlarda Firavunun ya da bir kralın adamlarının elinde kılıçla insan öldürmesiyle, Emperyalizmin ve sömürgeciliğin kimyasal bombayla insan öldürmesi arasında bir fark var mı? Irgat olarak çalışan, deve ve at bakıcılığı yapan köleyle, modern fabrikalarda karın tokluğuna çalışıp patronlarını zengin ve mutlu eden işçilerin arasında ne fark var. Aralarında hiçbir fark yok diyemeyiz. Elbette bir fark var. En azından kadim zamanlarda kölelerin aç ve açıkta kalma tehlikesi yoktu. Oysa modern zamanların köleleri bu şansa da sahip değiller. Her an aç ve açıkta kalma tehlikesiyle karşı karşıdırlar. Aynı sömürgecilik anlayışı, aynı zalim düzen, aynı katliamlar günümüzde de devam etmiyor mu? Güleryüz ve merhametin matruşlu yüzlerde, sevgi, adalet ve doğruluğun kravatlı adamlarda bulunduğunu söyleyebilir miyiz? Kadim zamanlarda efendilerin daha namuslu, daha dürüst olduklarını, modern zamanlarda ise namussuz ve hilekâr olduklarını mı söyleyeceğiz? At arabasına binen insanlarda daha az merhamet ve insanlık, uçak ya da otomobile binen insanlarda daha çok sevgi, merhamet ve insanlık olduğunu söyleyebilir miyiz?

Kadim zamanlarda kölelerin efendileri belliydi. Peki, Modern kölelerin efendileri kim? Şimdi görünmeyen efendiler var. Modern köleler, köle olduklarının farkında olmadıkları için birileri onları uyandırıncaya kadar köle olarak yaşamaya mahkûmdurlar. Çoğu zaman da ebedi olarak köleliğe mahkûmdurlar. Efendilerini tanımadıkları için, bu şuura sahip olmadıkları için kölelikten kurtulma gayreti içinde de olamazlar. Modern kölelere efendilerini kim gösterecek. Burada suçlu kim? Köleler mi? Efendiler mi?

Modernizm, hak ile batılın arasındaki mücadeleden doğmuştur. Helvadan ilah yapıp acıkınca yiyenler ne kadar ilkel ve kaba ise, liberalizm, materyalizm, komünizm, faşizm gibi çağdaş ideolojilerin ilahlarının çocuklarını yemesi de o kadar ilkel ve bedevidir. İlkel ve medeni ayrımı yapmak sadece şekilleri değiştirebilir. Şeklin değişmiş olması özü değiştirmez. Tarihten günümüze hak batıl mücadelesinde değişen sadece şekil ve kelimelerdir. Ruh ve kavram olarak değişen bir şey yok aslında. Şimdi derebeylere karşılık Aristokratlar, para babaları var. Toprak ağalarına karşılık fabrika ağaları var. İlahlık iddiasında bulunan firavunlara karşılık devlet ideolojiler var. Topraklarda karın tokluğuyla çalışanlar köle olurken, kapitalist düzenin fabrikalarında sermaye patronlarına karın tokluğu ile çalışanlar köle olmaktan kurtuluyorlar mı?

Alışveriş merkezlerinin, bankaların, eğlence yerlerinin, şatafatlı çarşıların mabet, maddenin, zevk ve paranın mabut olarak kabul edildiği çağdaş ilahlar dönemini yaşıyoruz. Hani “Stalin’in Tavuğu” diye bir hikâye var. Tam da bu hikâyedeki duruma uygun düşen halk yığınları, bundan zevk alan yöneticiler yok mu günümüzde. Stalin’in tavuğu gibi tüyleri yolundukça, yani sömürüldükçe, ezildikçe, horlandıkça, haksızlığı yaşadıkça efendisinin bacakları arasına sığınıp ondan medet uman, düşünemeyen, kurtulmak için mücadele etmeyen, kurtarılmayı bekleyen halk yığınları yok mu günümüzde.

Belli bir davası olmayan, fikirsiz, hatta herhangi bir batıl dava sahibi olan insanlar; her zaman emir almaya alışık, güçlüye boyun eğen, itiraz etmeyi bilmeyen, sorgulamayan, düşünmeyen, koyun kişilikli, ezik ruhlu ve köle karakterli kimseler yok mu günümüzde. İşte köle karakterli insanlar bunlardır. Hani Voltair’e ait bir söz var; ‘‘Kendisini başkalarının kurtarmasını bekleyen kişiler yalnızca kölelerdir.’’

9 Mart 2012 Cuma

Yazılanı Yaşar Gönül..



Vazgecmek midir kaybetmek, yada tutundugun bir dalin kırılması mı?
Korkmak mıdır veya, yaptıklarından,yapacaklarından, umut ettiklerinden, yarınlarından…
Bekletmektir belki de, söz veripte zamanını ayarlayamadıgın.
Umut olmadan yaşayabilir mi insan_?
Düs kurmadan hayal etmeden…
Hep yarin dersin ya hani, yarinlari beklerken
Dünde kalan yarinlar bile hala umuttur yapamadiklarina
Günün inanci yarinin umududur hayatimizda…
Yürüdügün yol camur, firtinalardasin, ey gönül
Elbet bu camuruda asar bu ömür
Feryadin sarinca dört bir yani, inleyince yerle gök
Sessizligin dahi feryad olup icindeki karanliga yagar
Ah bir aglasan, caglayan irmaklar misali aksa gözün yasi
Aksa da kurtulsan icindeki karanliktan…
Sorgulayinca kendini kaybettigin seylerden, sebepsiz sebepli
O zaman anlarsin zamana kafa tutmakla kaybettigini
Gecerken ömrün yarinlarin umuduyla, ne kadar kafa tutarsan tut zamana,
Bir cizgisi vardir Hayatin asilamayan, yazilani yasar gönül…
alıntı

Düşün Ya incittiğin,kırdıgın gönlü ALLAH (cc) seviyorsa!!!.

 
Düşün Ya incittiğin,kırdıgın gönlü ALLAH (cc) seviyorsa!!!.

                    Yaralı yürekler, okşanmaktan hoşlanır yumuşak ellerle.

Uzattığın el, ipekten olsun.. söylediğin söz kalbten.. bakışların içten.. kucak açışın candan… iltifatın inancından ve gadabın da adaletinden olsun..!!
*Başkalarına karşı alabildiğine müsamahalı, nefsine karşı da yüzde yüz acımasız ve katı ol. Eden kendisine eder
. Yapan bulur ve çeker..!!
Unutma! Kazanmak, koca bir ömür ister. Kaybetmeye ise ânlık gaflet yeter..!!
*Vefasız kimsenin gönlü gamla, matemle dolsun; vefası olmayan, şu alemde olmasın, yok olsun!”
*Bir gönlü mü kırdın; ağlamalısın. Hele özür dilemesini bilmiyorsan; senden dost olmaz, Senden yâren olmaz.. ya incittiğin, kırdığın gönlü ALLAH (c.c.)
seviyorsa..! RASULULLAH (S.A.V.) seviyorsa..! hatta arz-ü sema dahi seviyorsa..!!
Nerden bileceksin, bilmiyorsun.. Bilseydin ödün kopardı dokunmaktan.. *Her varlığı yalnızca ALLAH’tan (c.c.) ötürü sevmek ve övmek gerektiğini asla
unutmamalısın…!!

”ALLAH (c.c.) seni mahlukattan uzaklaştırdığı zaman, bil ki sana kendi dostluğunun
kapısını açmak istiyordur”
(Ataullah İskenderani)
 

Özlü söz

''Var olsa da etrafında insanlar''SENİ ANLIYORUM'' diyen kimin var? Sussa da gözlerin kalbin kan ağlar içinin içini bilen bir tek RABBİM var…Sürekli değilmiş zalimin zulmü.Gece biter gelirmiş günün gündüzü zor olsa da geçirmek bu çetin güzü baharı vadeden bir tek RABBİM var...!''

Ben hep Seni Düşünürüm.. TÜRKÜLER ÖZÜMÜZDÜR.






Aşktan yana söz duyunca
Ben hep seni düşünürüm
Uçsuz hayaller boyunca
Ben hep seni düşünürüm

Yıldızlar kayar yüceden
Renkler sıyrılır geceden
Yüreğim sızlar inceden
Ben hep seni düşünürüm

Aklın ucu değer hiçe
Yol ararım içten içe
Kainat uyur sessizce
Ben hep seni düşünürüm

Korkunun bittiği yerde
Haz duyarım ince ince
Bir mezar görsem bir yerde
Ben hep seni düşünürüm

Zaman hep sonsuza akar;
Meyve dökülür, dal kalkar
Çiçeklere bakar bakar
Ben hep seni düşünürüm

Rüzgar eser ilden ile
Sağlıkta bitmez bu çile
'Var'dan öte, 'Yok'ta bile
Ben hep seni düşünürüm
ABDURRAHİM KARAKOÇ
NOT: FON MÜZİĞİNİ KAPATMAYI UNUTMAYALIM..

Yattığım Kaya

Bu akşam o kadar durgun ki sular
Gömül benim gibi kedere diyor.
İçimde maziden kalma duygular
Ağla geri gelmez günlere diyor.

Ey gönül, gidenden ümidini kes!
Kaçan bir hayale benziyor herkes,
Sanki kulağıma gaipten bir ses
Buluşmalar kaldı mahşere diyor.

Enginden engine koşarken rüzgar,
Bende bir yolculuk heyecanı var...
Yattığım kayaya çarpan dalgalar
Çıkıver bir sonsuz sefere diyor.
NECİP FAZIL KISAKÜREK


 

"BATIDA ON YIL" HÜSEYİN GÜZEL

  Merhaba sevgili blog dostlarım, Her ne kadar düzenli yazamasam da fırsat buldukça sayfamı ziyaret ediyor, sizlerin paylaşımlarını okumaya ...