17 Mart 2018 Cumartesi

Çanakkale Zaferi

      
      “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı
       Düşün altında binlerce kefensiz yatanı...”

Bastığımız bu topraklar ki, birçok destana, zorlu mücadelelere şahitlik etmiştir. Bu topraklar ki her metre karesi aziz şehitlerimizin kanıyla sulanmış, yüz binlerce vatansevere mezar olmuştur. Bu topraklar ki yedi düvele meydan okumuş halkımızın mertliği, yiğitliği, hak ve adaleti, sabrı, insani duyguları ile harmanlanmış kutsal topraklardır. Bu topraklar ki insan olmanın, zor şartlarda top yekün mücadelenin, insanlık derslerinin örneklerinin verildiği topraklardır.

Aşağıdaki örnek sadece bir tanesidir;

Çanakkale Savaşlarında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor: "Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz.Hiç unutmam. Savaş sahasında dövüş bitmişti.Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zaiyat vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım.Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu.Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:

- Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
-"Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı.Bir şeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün".
Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı. O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim.Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı.Az sonra ikisi de öldüler..."

Fransız Generali BRIDGES

Çanakkale Savaşları komutanı.

Çanakkale zaferi; çelikleşmiş bir millet iradesinin, vatan, millet, bayrak aşkının, geleceğe olan güvenin, hürriyet sevdasının, Mustafa Kemal Paşanın önderliğinde eriyle, komutanıyla, genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, kızıyla top yekün olarak yazdığı şanlı bir yeniden dirilişin destanıdır. Türk milletinin bir diriliş mücadelesidir!

Bu destan artık ömrünü tamamlamış bir çınardan yeni ve güçlü bir filizin doğmasıyla sonuçlanmıştır.

Yüz binlerin kanıyla vatan yapılan bu topraklarda,Türk ve dünya tarihinde benzersiz bir deniz ve kara savaşlarının yapıldığı yerdir Çanakkale. Hepsinden önemlisi, bir milletin kutsal saydığı değerler ve vatan toprağını savunmada gösterdiği eşsiz bir kahramanlık mücadelesidir.

Her karesi buram buram kahramanlık, mertlik, insanlık, vefa kokan Çanakkale Zaferinin milletimiz için ne anlam ifade ettiği,vatan, bayrak, devlet sevgisinin ve bağımsızlığın önemi iyi idrak edilmeli. Çanakkale ruhu yeniden canlandırılmalı gençlerimize ve bu ruhtan bihaber insanlarımıza iyi anlatılmalı...

. Destanlar yazarak zafer kazanan Cennet vatanımız ve kutsal değerlerimiz uğruna canlarını feda eden, Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, aziz şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve saygıyla anıyoruz. Ruhları şad olsun.



Muhabbetle,

Hanife Mert

19 Şubat 2018 Pazartesi

12. Ankara Kitap Fuarında İmza Gününün Ardından



Sayılı gün çabuk gelirmiş, geldi de.. Bloğumdan, facebook hesabımdan,instagram ve twetter gibi sosyal medya hesaplarımdan duyurusunu yaptığım 12. Ankara Kitap Fuarında imza günümü yaptım. Çok yorucu olmasına rağmen bir o kadar da keyif verici mutlu edici bir gün geçirdim. İmza günüm 16 Şubat Cuma günüydü. Eşim beni Ankara'da okuyan kızımla birlikte perşembeyi cumaya bağlayan gece  saat 3.30 da Mersin Forumun önünden Havaşa bindidirdi.. Çünkü uçağımız Adana Şakir Paşa Hava alanından 7.30 da kalkacaktı. Uçağa yetiştik. 8.30 da Ankara Esenboğa Hava alanına indik. Havaşla Kızılaya oradan taksiyle fuarın yapıldığı ATO Congresiuma geldim. Başkent Edebiyat Sanat ve Kültür Derneği standında bana ayrılan bölüme Düş Batımı ve Bakış Acısı  kitaplarımı dizdim ve beklemeye
başladım. Beklerken de Derneğin yöneticileri Özcan Kartal Bey, İnayet Millidere Hanım ve birlikte imza günü yaptığımız  şair Gülay Göktürk Hanımla sohbet ettik. Onun da "Bir Annenin Çilesi, Kadının Adı Yar ve Ahde Vefa" gibi çok duygulu şiir kitapları vardı.

 Biz sohbete dalmışken gözüm karşıdan gelene takılıverdi. Aaa bu Müjde dedim ve ayağa kalktım. Müjde bucurukveben.blogspot.com.tr yazarı, elinde çiçek demetiyle bana doğru geliyordu. Orada birbirimize sarılıp yılların hasretini giderdik. Müjde'yle telefonda, facebook sohbet köşesinde ve bloglarımızda paylaştığımız yazılara yaptığımız
yorumlarla birbirimizi iyi tanımış çok sevmiştik. Bazen fikir ayrılığına düşsek bile bu durum sevgimizi dostluğumuzu hiç etkilemedi... Saygı çerçevesinde dostluğumuzu bugünlere kadar taşıdık. Dilerim bundan sonra da aynı şekilde devam eder...

Müjde;" beni yemeğe götürmek istediğini" söyledi. Onu kıramadım birlikte kafeteryaya indik. Sohbet ve çay eşliğinde yemeğimizi yedik. Gelen olur düşüncesiyle sohbeti yarıda kestik ve tekrar standa döndük. Döndüğümde Milliyet Blog arkadaşlarımdan Refik Başdere Bey kitabı almış biraz beklemiş, gecikeceğimi düşünerek gidiyormuş ki, yakaladık. Kitabını imzaladım, ayak üstü mini bir sohbetin ardından Müjde'yi ve Refik Beyi uğurladım.

İmza günüm umduğumdan keyifli ve bir o kadar da huzurlu geçti. Stand bir ara boş kalmıştı ki, cep telefonuma gelen mesaj beni mutlu etmişti. Yine (http://nurmer.blogspot.com.tr/ ÇINAR isimli  arkadaşım beni bulamadığını yazmış, ben de ona yerimi tarif ettim. Kısa sürede buldu ve yanıma geldi. Birlikte uzunca keyifli bir sohbet ettik...

 İmza günüm akşam saat 20:00'de sona erdi. Uykusuzluk ve yorgunluk olsa da yaşadığım güzellikler enerjimi etkilemedi. Ankara çok güzel, çok beğendim. Ancak ulaşım beni çok yordu. Kendi kendime burada yaşamak bir çile, dedim. Çünkü Mersin'de istediğim yere tek dolmuşla ulaşabiliyorum.  Otobüs, metro, ankaray ve sonrasında havaşa binebildik. Saat 15:00'da hava alanına geldik. Kızım beni bırakıp gitti. Ben işlemlerimi yaptırıp bekleme salonunda kapının açılmasını beklemeye başladım.




Sırada Antep uçağı yolcuları vardı. Onlar kontrollerini yaptırıp geçtikten sonra kapılar kapandı. Ardan 5-10 dakika geçmişti ki, iki tane bey geldi. Ellerinde çantaları, oradaki görevliye "geç kaldıklarını kendilerini içeri almalarını" istedi. Görevli " uçağın kapılarının kapandığını onları içeri almanın mümkün olamayacağını" söylediğinde; orta boylu, şişmanca, esmer, lacivert takım elbiseli bey bağırmaya başladı." Sen beni içeri almak zorundasın. Ara kimi arıyacaksan  beni içeri alsın, ben bugün bu uçağa binmek zorundayım" dedi. Görevli aynı sakinliğini muhafaza ederek;" yapamam beyefendi, sizi içeri alamam" dedi. Bu defa adam iyice hiddetlendi görevlinin üzerine doğru yürüdü;" sen benim kim olduğumu biliyor musun?" diye bağırmaya başladı. Görevli; " bilmiyorum" dedi. Adam; "ben belediye başkanıyım. Ara ve telefonu bana ver, sen bana yardımcı olmuyorsun" diye tekrar bağırdı. Görevli  aynı sakinlikle"uçuşunuzu diğer sefere aktarabilirim ancak"dedi. Adam bunu da kabul etmedi. Görevliye küfür ederek oradan uzaklaştı...

Adamın arkasından uzun uzun düşündüm. Sen bir başkan, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı, kral padişah... olabilirsin, insan olmadıktan sonra neye yarar?.. Sana hasbel kader verilmiş bu ünvanın misyonun gereğini, bir başkasını aşağılayarak, onu rencide ederek gösteriyorsan neye yarar ki? Bu zihniyette olanlar  şunu hiç bir zaman idrak edemiyorlar; kendilerine bu misyonu aslında bu insanlar yükledi...  Üstlendiği makama o küçük gördüğü maraba gibi gördüğü bu halk getirdi. Öncelik, saygı ve sevgi halkındır. Ama bizim yöneticilerimiz bilgiden görgüden uzak oldukları için,  başkan olmaktan anladıkları; asarım, keserim, döverim, kızarım mantığından görgüsüzlüğünden kendilerini alamıyorlar maalesef...

Yazımı  Hz. Ömer'in "Kişiliğini makamdan alanlar, makamları gidince kişiliksiz kalırlar" sözüyle bitirmek istiyorum... Yine rahmetli Yaşar Hocamın " makamın şereflendirdiği değil, makamı şereflendiren ol" sözü de bu kişilere iyi bir referans olmalı...

Sevgi ve muhabbetle

Hanife Mert

9 Şubat 2018 Cuma

ANKARA KİTAP FUARI/ İMZA GÜNÜ


16 Şubat 2018 Cuma günü 12. Ankara Kitap Fuarı kapsamında, ATO CONGRESIUM Asma kat C-3 Başkent Edebiyatı Derneği standında Bakış Acısı ve Düş Batımı isimli kitaplarımı imzalayacağım.
Ankara'da bulunan ve müsait olan tüm blog dostlarımı, kitap severleri imza günüme bekliyorum. İmza günü saat 10:00 da başlıyor akşam saat 20:00 da sona eriyor. Son dönemlerde Bakış Acısı kitabımın yeni çıkmış olması, onun tanıtım  organizasyonları ve kitap fuarı gibi nedenlerden dolayı  bloğumu ve siz değerli dostlarımı ihmal ettiğimin farkındayım. Bu durumu fırsat bilip arzu eden blog dostlarımı Ankara'da görmek ve tanışmak beni son derece mutlu eder.

İmza Günü bahane tanışmak ve sohbet etmek şahane...

Sağlıcakla, mutlu kalın.

Hanife Mert

10 Ocak 2018 Çarşamba

BU FIRSAT KAÇMAZ!!!




Hem Düş Batımı hem de Bakış Acısı isimli kitaplarımın yayımlanıp okurlarımla buluşmasını sağlayan Gece Kitaplığı Yayınevi ülkemizde kitap okuma alışkanlığının düşüklüğünü de dikkate alarak bir kampanya başlatmış. 

Bu kampanyada benim kitaplarım ve Toygar Yılmaz'ın Seni Ben Büyüttüm Unutma isimli kitabıyla birlikte 30,00 tl'den (Otuz) satıyor. kitapçıya gitmeden, internetten adresle kredi kartıyla uğraşmadan, whatsApptan sipariş veriyorsunuz, hatta kargo bedeli bile ödemeden bu muhteşem kitaplara sahip oluyorsunuz...
Ben de siz değerli blog dostlarımı bu kampanyadan haberdar etmek istedim.


Daha ne olsun!!! Muhteşem bir kampanya...:) Oturduğunuz yerden sipariş veriyorsunuz, kitaplar evinize kadar geliyor, hem de kargo bedava... Yayınevimi bu  davranışından dolayı kutluyorum



Muhabbetle,

Hanife Mert

6 Ocak 2018 Cumartesi

Dünyayı Sevgi Kurtaracak

"Yaşadığın yeri, cennet yapamadığın müddetçe, kaçtığın her yer cehennemdir."

Yaşadığı yeri güzelleştirmek için yaratılan insan, var oluşundan beri kendini hep bir mücadelenin içinde bulmuştur. Bu mücadele; yaşanılan yere, zamana ve gelişen şartlara göre değişiklik gösterse de çoğu zaman güç savaşına dönüşmüştür. 

Yaratılışı aynı olmasına rağmen kendinden daha zayıf, daha farklı olanı ezerek, ötekileştirerek, onun varlığını yok etme pahasına, kendi varlığını ortaya koyma savaşını yapmaktadır. 

Herkesçe bilindiği üzere dünyada rahat yok. Ortalık yangın yerine döndürülmüştür. Her yerden kan, irin, kin, nefret, zulümler fışkırmaktadır. Nehirlerden su yerine kan akmaktadır. Sabi sübyan ne olduğunu anlamadan, dünyayı tanımadan, hayatı anlamadan katledilmekte... İşkenceler, tacizler, tecavüzler, haksızlıklar, hukuksuzluklar, saygısızlıklar, sevgisizlik, güvensizlik sonucunda; karamsarlık, umutsuzluk ve korku sarmış bedenleri... Açlık, sefalet, ihanet, vicdansızlık karartmış yürekleri. 

Sebep gücü kaybetmeme, tekelinde bulundurma çabasında olanların dünya ve insanlık üzerindeki etkileri... Düzeltmek için parmağını dahi kıpırdatmayanlar yüzünden dünya cehenneme çevrilmiş durumda...

"Okuyun, okuyun çünkü mürekkebin akmadığı yerden, kan akıyor" diyor şair. Hal böyle iken, ben/ biz ne yapabiliriz? demeden eli kalem tutan, fikir üreten her fert dili döndüğünce, bilgisi yettiğince elinden geleni yapmalı. Sait Faik Abasıyanık'ın "dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak herşey" sözünde ifade ettiği gibi, güzelleştirelim etrafımızı... Unutmayalım ki, insan düzelirse dünya düzelir... 

Toplumları bir kurt gibi kemirip yok etmeyi hedefleyen cehaletin panzehiri olan eğitimin  kalitesinin yükseltilmesi, bilim ve aydınlanmanın ışığında çağdaş seviyeye çıkarılması ile istenen hedefe ulaşılması sağlanılmalı. Bataklıklar kurutulmalı...

Bu anlayış çerçevesinde insanın kendini tanıması, bilimin ışığında eğitmesi, çağdaş bir birey haline getirmesi etkili bir yöntem olmakla birlikte; hayatımıza anlam katan varlığımızın sebebi olan sevginin yüreklerde filizlenmesi, ruhun manevi anlamda doyuma ulaştırılması kısaca sevginin yaygınlaştırılması bir çok sorunun önüne geçecektir. Dünyayı sevgi kurtaracak, insanı ve yaratılanı sevmekle başlayacak herşey. 

Sevginin hakim olduğu, insanlar arasında güvenin sağlandığı, vicdanların rahat ve huzurlu olduğu, tüm kötülüklerin yok olduğu bir dünyada yaşamak dileğiyle...

Muhabbetle
Hanife Mert

31 Aralık 2017 Pazar

YENİ YIL YENİ UMUT DEMEKTİR




Her bitiş yeni bir başlangıca gebedir. Bitişler hüzün, başlangıçlar ise umut ve sevinci müjdeler. Tek düze bir hayat yaşamıyoruz. Yaşadıklarımız bizi sevindirip, mutlu ettiği, hayattan tat almamızı sağlayacak türden güzellikler olduğu gibi içimizi acıtan, üzen, bazen sinirimizi hoplatan, kimi zaman yaşamaktan bezdiren olaylar da geçmiştir başımızdan... 


İnsanlığın durumu ortadayken, acıların, zulümlerin, haksız yere ölümlerin, tacizlerin, tecavüzlerin, cehaletin hüküm sürdüğü bir dünyada özellikle ülkemizde yaşarken, en fazla umuda ihtiyacımızın olduğunu gözardı edemeyiz...

 İyisiyle, kötüsüyle, huzuruyla, huzursuzluğuyla, mutluluğuyla, mutsuzluğuyla, acısıyla, tatlısıyla, günahıyla sevabıyla yaşanan her an geride, dünde kaldı... Bu gün yeni bir gün yeni bir yıl yeni bir umuttur. Yeni yılda yeni umutlar yeşersin yüreğinizde, sağlık, huzur, mutluluk, dostluk, sevgi duyguları kök salsın gönlünüzde. Sevdiklerinizle birlikte, mutlu ve umutlu yıllar gezinsin ömrünüzde...

Bu vesileyle ülkemiz ve insanlık alemine, göz yaşlarının son bulduğu, acıların, zulmün, tacizin, tecavüzün, haksız yere ölümlerin, savaşların, yolsuzlukların, yoksullukların, haksızlıkların son bulduğu, huzur ve güvenin, adaletin sağlandığı, sevgi, barış ve kardeşliğin hakim olduğu bir dünya diliyorum...

Mutlu Yıllar
Hanife Mert

23 Kasım 2017 Perşembe

ÖĞRETMENLERİMİZ GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN



Bu gün hepimiz için özel bir gündür.Çünkü hepimiz şu anki bulunduğumuz konumumuzu, emeğini inkar edemeyeceğimiz eli öpülesi öğretmenlerimize borçluyuz. Onların hakkını ödemek çok kolay olmasa gerek.Şartlarının çok ağır, sorunlarının çok fazla, olmasına rağmen asla mücadeleden vazgeçmeyen öğretmenlerimizi sevgi ve saygı ile yad ediyorum.


Geleceğimizin güvencesi yavrularımızı da aynı hassasiyet ve özveri ile yetiştirmeye çalışan vefakar ve cefakar öğretmenlerimize, sevgi saygı ve anlayış çerçevesinde icra ettiği mesleğin ne kadar değerli kutsal ve onurlu bir meslek olduğunu hissettirmeliyiz.

Bu öğretmenler gününün, geçerli bir sebebe dayandırmadan, bizim sosyal ve toplumsal yapımıza uygun olup olmadığı göz önüne alınmadan,her fırsatta değiştirilerek,yap boz tahtasına döndürülen Milli Eğitim Sisteminin gözden geçirilmesi çocuklarımız ve öğretmenlerimize yaraşır hale getirilmesine, eğitimin çağdaşlaşması ve bilimsel olarak geliştirilmesi yolunda yeni adımların atılmasına ve öğretmenlerimizin hak ettiği değere kavuşturulmasına vesile olması dileğimle, başta başöğretmenimiz M. Kemal Atatürk olmak üzere onun izinden giden tüm öğretmenlerimizin, öğretmenler günü kutlu olsun


Muhabbetle
Hanife Mert

YENİ KİTABIM YOLCULUK ÇIKTI!

Uzun bir aradan sonra merhaba diyerek yeni döneme başlamak istiyorum. Bir süredir bloğumdan ve   değerli blog arkadaşlarımdan uzak kaldım. S...