3 Mart 2012 Cumartesi

Keşkesiz bir hayat ve üç nokta...


 Resmin üzerine Tıklayınız…
Hani bazen kendini… Çok yalnız hissedersin ya,
Hani başını Bir dost omuza yaslayıp, Sessizce ağlamak Gelir ya içinden,
Hani bir şeyler içini karartır ya,  Keşkesiz bir hayattır istediğimiz…

Keşke noktalama işaretleri kadar insaflı olsaydı parantez, içlerine sığdırmaya çalıştığımız hayat, Her noktanın ardından cümleler kurabilseydik yeniden…
Yaşamı virgüller ile uzatabilseydik keşke…
Tırnak içine alınmış hayatlarımız olsaydı…

Eskiler öyle yaparmış…  SEVENLER,Sevdiklerine “Seni Çok Seviyorum” anlamına gelen satırların sonuna üç nokta -…- koyarmış…
Ve üç nokta koyabilseydik tüm sevgilerin arkasına…

Keşkesizliği hedeflerim ben hayatımda… “Evet ya da hayır” hep sevimli gelmiştir bana… Hayatı düz çizerim... Zikzaklarım yoktur… Kaybetmişsem boynumu eğerim… Kazanmışsam zaten benim olmuştur……
Keşkesiz bir insanımdır... Yanında yaşadıklarımız...  Yâda dostlarımız…
Karsısında zavallı gibi görünmekten korkmadığımız, bizi değiştirmeye değil, zenginleştirmeye çalışan, yargılayan değil, kendimizi sorgulamamıza yardımcı olan birimidir yitirilen?
Sabahın 3'ünde çaldığımız kapısını açtığında, tek kelime etmeden kollarına atılıp ağlayabileceğimiz bir insan mıdır keşkesizliği bu şekilde dillendiren?
Nedenlerini merak etse de, gözyaşlarımızın dinmesini bekleyecek kadar anlayışlı, titrek sesimiz ve telaşlı cümlelerimizi sükûnetle dinleyecek kadar sabırlı, acımızın bir kısmını kendine yük edinecek kadar cömert ve yürekli insanlar mıdır dost diye seçtiklerimiz?
Sadece sohbeti değil, sessizliği de sıkıcı olmayan; yalnızlığımızı unutmak için varlığı, eksikliğini hissetmemiz için yokluğu kâfi gelen insanlara mı dostum deriz?
Başımıza gelen güzel bir şeyin coşkusu yüreğimize sığmadığında, saate aldırmayıp telefona sarıldığımız ve karsımızdaki uykulu sese "Kulaklarına inanamayacaksın" diye bağırdığımızda, "Sabahı bekleyemez miydin?" demeyen biri midir gerçek bir dost?
Güzel bir film izlediğimizde, keşke O da olsaydı dediğimiz, okuduğumuz bir kitaptan bahsedebildiğimiz ve en mahrem sırlarımızı anlattıktan sonra rahatça uykuya dalabildiğimiz bir sırdaş mıdır yoksa?
Konuşurken gözlerimizi kaçırmadığımız, kendimizi saklamadığımız ve yüzümüze en acı gerçekleri haykırırken bile darılmadığımız yalnızlığımız mıdır dost dediğimiz insanlar?
Ne bileyim, ayni fikirde olmasak da uzlaşabildiğimiz, köprüleri atmadan da tartışabildiğimiz, her savaştan birlikte ve biraz daha güçlenmiş bağlarla çıktığımız insanlar mıdır dost payesi verdiklerimiz?
Tanıdığımızı sanırken, daha keşfedilmeyi bekleyen nice el değmemiş duygular ve düşünceler taşıdığını gördüğümüz; sürekli bizi şaşırtan kendimiz midir onlarda sevdiğimiz?
Dostluk bir ruhun iki ayrı bedende yaşamasıdır…  Başka bir bedende toprağa verdiği ruhunun yasını mı tutmaktadır? Paylaştığı her şeye ölüm de mi dâhildir?
Acaba, neyi kaybedeceğini, dostu ölmeden önce fark etmiş midir? Ya biz; her şeyi paylaşmanın, iddialı ve gerçek dışı geldiği günümüzde, sahip miyiz gerçek bir dosta?
Ya da adımızın önüne dost sıfatı koyan insanlar var mıdır hayatımızda? Yoksa kendimizi sevmeyi başaramadığımızdan, şaşırıyor muyuz bizi sevdiğini söyleyen birinin varlığına, inanamıyor muyuz yanımızda kalmasına ve uzaklaştırıyor muyuz içten içe bizi sevmesini istediğimiz insanı kendimizden?
Ve bir gün, bir el daha kayıp gittiğinde avuçlarımızdan, kendi mezarımızın başında ağlayacağımızı biliyor muyuz?

İş işten geçmeden önce teşekkür edebiliyor muyuz sevdiğimize, hiç değilse bizi sevdiği için…

alıntı

Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman - Bedirhan Gökçe






Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırırsa beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.



Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.



Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.



Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.


Bahattin Karakoç

En Büyük Kişisel Gelişim Kitabı...



Bakın Kuran-ı Kerim'de bizi yaradan Rabbimiz bize nasıl öğütler veriyor.

Bizi bizden daha iyi bilen olmaz deriz ya.

Yanılıyoruzdur aslında.

Bizi bizden daha iyi bilen biri var.

Bizi bizden daha iyi bilen Rabbimiz, yüce kitabında gören gözler için apaçık bir kişisel gelişim dersi veriyor.

Haşr 10: Muhatabına güvenmek istiyorsan, önce sen güvenilir ol.

Saff 2: Yalandan uzak dur.

Maun 4-5: Eleştirinin keskin bir bıçak olduğunu unutma. Söyleyeceklerini iyi tart.

İsra 37: Kibirli olma, alçak gönüllü davran.

Müddesir 1-5: Kendini fazla abartma.

Yunus 12: Vazgeçilmez olmadığını kabul et.

Rum 21: Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin mutluluğu için gayret göster.

Tekasür 1-2: Kibrine yenilip hep daha fazlasını isteyerek hayatını zehir etme.

En''am 50: Ön yargılarla hayatı kendine zehir etme.

En''am 60: Bildiklerinle açıklayamadığın şeyler, hayatının kâbusu olmasın.

Felak 1-5: Korkuların tutsağı olarak yaşamaktan vazgeç.

Fecr 27-28: En sevdiğin şeyleri, başkalarıyla paylaşmanın keyfine var.

Tekvir 25-27: Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla unutma.

Hucurat 10: Büyüklük kompleksine kapılıp, insanları ezerek arkadaşlarını kendinden uzaklaştırma.

Bakara 156: Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu aklından çıkarma.

Beled 5-6: Her şeye hakim olmak için uğraşıp hayatı yaşanmaz hale çevirme.

Muhammed 7: İyiliği karşılık beklemeden yap.

Vakıa 83-87: Ölümden korkmak yerine, ölüm gerçeğiyle yüzleş.

Bakara 263: Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları kıymetsizleştirme.

Furkan 63: Sana yapılan kötülüğün karşılığını vermek yerine öfkenin dinmesini bekle.

İnşirah 1-3: Seni huzursuz edecek işlerden uzak dur. İhtirasını törpüle.

Mücadele 7: Hiçbir sırrın sonsuza kadar gizli kalamayacağını unutma.

Rahman 7-9: Çıkarcı olma. Adil davran.

Tevbe 40: En zor zamanda bile kesinlikle ümitsizliğe kapılma.

Fatır 19-22: Senden iyi durumda olanlara bakıp üzüleceğine, senden zor durumda olanları görüp rahatla.

Hakka 33-35: Hayatının vazgeçilmezleri olsun. Onları küçük çıkarlar içi n asla feda etme.

Kalem 1-2: Yazdıklarının ve yaptıklarının peşini bırakmayacağını unutma. Gücünü insanların yararına kullan.

Münafıkun 4: Bencil olma, tebrik etmeyi bil.

Yusuf 32-33: Modern hayatın çarpıklaştırdığı kadın-erkek ilişkilerinin, hayatını esir almasına izin verme.

Ankebut 41: İyi bir dostun, paha biçilmez olduğunu aklından çıkarma.

Al-i İmran 92: İyilik yapma arzunu, şarta bağlama. Vermek almaktan daha büyük bir ihtiyaçtır, asla unutma.

Hacc 46: Kendini, hep daha iyiye ulaşmak zorunda olduğuna koşullama.

İbrahim 42: Merhametli olmaktan asla vazgeçme.

İsra 23: Anne ve babana ''off'' bile deme.

Nisa 149: Kendini sürekli övmekten uzak dur.

Enfal 56: Sözünüzde durmamanın utanç verici olduğunu aklından çıkarma.

Âl-i İmrân 139: Yaşadığın zorluklar karşısında kendini bırakma ve üzülme; hedefe ulaşmak inancını ve azmini korumayı, duygularına hakim olmayı gerektirir.

Furkan 43: Heveslerini kendine ilah edinme.

Necm 3: İnanma duygunu diri tut.

Nisa 58: Karar verirken, vicdanının sesini duymazlıktan gelme.


YAŞAMAYI SEV, ÖLÜMÜ U NUTMA

YARATILANI SEV, YARATANI UNUTMA

MALI MÜLKÜ SEV, HESABINI UNUTMA

DÜNYA HAYATINI SEV, KABRİ UNUTMA

YALNIZ ALLAH'A DUA ET, BİZİ DE DUANA DAHİL ETMEYİ UNUTMA:)

ALLAH'A EMANET OLUN
 


2 Mart 2012 Cuma

Siz Hiç Ağlarken Güldünüz mü?

Ortada hiçbir şey yokken saatlerce ağladınız mı?
Sonra niçin ağladığınızı düşünüp gözyaşlarınızın o engin sularından bir cennet oluştuğunu gördünüz mü hiç?
Sizin canınızın sıkıldığı, hayata, insanlara, eşyaya kırıldığınız, incindiğiniz olmadı mı?
Her şeyden bıktığınız, hayattan hiçbir tad alamadığınız anlar olmadı mı hiç?
Dünyanın bile üstünüze geldiğini düşünüp, çatlayacak gibi olduğunuzda, bir köşeye çekilip saatlerce ağlayarak kendi gözyaşlarınızda boğulmadınız mı hiç?
Ve sonra;
Gözyaşlarınızın o engin sularında tam boğulurken…
Birden bire rahatlayıp huzur bulmadınız mı?
Hayata yeniden gelmiş gibi bir hisle bütün bu olumsuz düşüncelerinizin yerini sıcak, içten ve samimi bir tebessüm almadı mı?

Sadece bir gününüzü insanlara adayın ve çevrenizdeki insanlara dikkatli bir şekilde bakın.
Bu insanların kaçı hayata tebessüm ederek bakıyor?
Kaçı hayattan zevk alarak yaşıyor?
Kaçı mutlu?
İnsanlar maalesef tebessüm etmeyi unutmuş. İnsanlarımızın birçoğu en küçük şeyde birbirlerine kızar, bağırır, sinirlenir olmuş. Öfke potansiyeli en üst seviyeye ulaşmış. Oysa bizim kültürümüz tebessümü, insanlara tebessüm etmeyi, güler yüzlü davranmayı sadaka olarak değerlendirir.
Öyleyse bir soru daha:
Çevrenizdeki insanları mutlu ve güler yüzlü olarak mı görmek istersiniz; yoksa stres küpü olmuş umutsuz ve mutsuz olarak mı?
Başkasının acı çekmesinden zevk alan, sadist bir kişiliği olmayan her insan, birlikte olduğu insanların mutlu olmasını, tebessüm etmesini ister. Birlikte olduğu kişileri mutlu olarak gördüğünde kendisi daha da mutlu olur; yok eğer karşıdaki kişinin bir sıkıntısı varsa, mutsuzsa, onun sorununu halletmeyi ilk vazife olarak görür kendine.
Kolay değildir tebessüm edebilmek, hele günümüzde hiç kolay değildir. Bilim, teknik ve medeniyet devamlı ilerlerken; insanoğlu her geçen gün biraz daha unutuyor tebessüm etmeyi.
İnsanlar hep kahreder her şeye lanet eder olmuş ne yazık ki! Otobüste, trende, vapurda ve sokaklarda insanları güler yüzlü görmek neredeyse imkânsız olmuş. İnsanlarımız tebessüm etmeyi unutmuş.
İnsanoğlu her istediğine, hatta istemediğine bile, anında kavuşabilmesine rağmen neden mutsuz? "Medeniyet" ile "tebessüm" arasında yoksa ters bir orantı mı var? Bu da ayrı bir soru işareti!

Ey Gönül...



Yürekte yaşanmazsa, göz görüneni neylesin,
Gönül hissetmezse, kulak duymuş neylesin,
Kalp sevmedikçe, el dokunmuş neylesin,
Ya Rab nurunla donat ki kalplerimizi,
Gafletin kirleri ve pasları yerlere serilsin…

Körlük gözde kalsın, Sağırlık kulakta,
Dermansızlık dizde kalsın, Sükûnet dudakta,
Lakin yürek sağırlaşmasın,
Körleşmesin, dermansız kalmasın ki,
Seni görsün, Seni duysun, Sana koşsun çatlarcasına,

alıntı

Nerden Bilirsin ki?

İçin ağlasa da kim duyar seni?
Kim anlar dışardan olan biteni?
Leyla'nın yüzü 'nü görenler bilir
Mecnun'un kalb'i'ne batan dikeni
(SADİ)

Allah Hiç Bir İyiliği Karşılıksız Bırakmaz..(Hayırlı Cumalar)

Yataktaki adam, başucunda bekleyen genç doktora:
- ALLAH senden razı olsun evlâdım, dedi. Benim için yurtdışından zahmet edip buraya kadar gelmeni, yaşadığım sürece unutmayacağım.

Ameliyat edilen kişi, büyük bir hastahanenin başhekimiydi. Tedâvisi ancak yurtdışında mümkün görülen hastalığı aniden artınca, doktor arkadaşları onun böyle bir yolculuğa dayanamayacağını anlamış ve kurtarma umudunun azlığına rağmen ameliyatı üstlenmeye karar vermişlerdi. Ameliyatın zor ve yeni bir ihtisas sahası olmasından dolayı biraz tereddütleri de var idi. Fakat o konuda sayılı bir uzman olan bu genç doktor nereden haber almışsa almış ve hızır gibi yetişip onu kurtarmıştı. Yaşlı doktor, kendisine yapılan bu iyiliğe nasıl mukabele edeceğini bilemiyor ve hemen yanında oturan genç adamın ellerini sıkarcasına tutuyordu. Hayata yeniden dönmenin sevinciyle hiç durmadan konuşurken;
- Ameliyat için beni bayılttığınızda, her nedense gençlik yıllarıma döndüm, diye devam etti. Henüz toy bir asistanken, anne karnındaki bir bebeğin sakat olduğunu anlamış ve onu bu şekilde yaşatmaktansa öldürmeyi düşünürken, kalp atışlarını duyup kıyamamıştım. "Plânlama" bahanesiyle sapasağlam yavruları bile katleden canavarlara rağmen o yavrunun yaşamasını istediğim için, ALLAH seni imdadıma göndermiş olmalı.

Genç doktor, ancak bir babanın evlâdına karşı gösterebileceği sıcaklıkla kavranan ellerini kurtarıp biraz geriye çekildi ve dizlerinden aşağısı "takma" olan bacaklarını gösterirken;

-ALLAH hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmaz efendim, diye gülümsedi. "Kurtardığınız o çocuk bendim."

alıntı




YENİ KİTABIM YOLCULUK ÇIKTI!

Uzun bir aradan sonra merhaba diyerek yeni döneme başlamak istiyorum. Bir süredir bloğumdan ve   değerli blog arkadaşlarımdan uzak kaldım. S...